Yurt Dışında Lobi

BİR  PROFESOR ARKADASİM İCİN YAZİLAN  BİR  ORTAK  KİTAPTA YAYİMLANACAK OLAN  "TURKİYENİN TANİTİMİ KONUSUNDA BİR KAVRAMLASTİRMA CABASİ" HAKKİNDAKİ İNCELEMEMİN   BİR BOLUMUNU  ASAGİDA SUNUYORUM - PULAT TACAR21

BİR  PROFESOR ARKADASİM İCİN YAZİLAN  BİR  ORTAK  KİTAPTA YAYİMLANACAK OLAN  “TURKİYENİN TANİTİMİ KONUSUNDA BİR KAVRAMLASTİRMA CABASİ” HAKKİNDAKİ İNCELEMEMİN   BİR BOLUMUNU  ASAGİDA SUNUYORUM

BU KONUDAKİ GORUSLERİMİ  DAHA ONCE DE  TF CERCEVESİNE  AKTARMİSTİM.  ,

MUHTEMELEJN GOZDEN KACMİSTİR

TEKRAR  İCİN OZUR DİLERİM. ESASEN BU NEDENLE  SADECE  BİR B9LUMUNU  AKTARİYORUM

TEKRAR ETMEMİN  NEDENİ ,  YURT  DİSİNDAKİ  TURK  SİVİL TOPLUM ORGUTLERİ  MENSUPLARİ VE LİDERLERİ ARASİNDAKİ  CEKİSMELERİN  VE KOTULEMELERİN  BENİ (VE HERHALDE PEK COGUMUZU ) YORMASİ , HATTA  ZAMAN ZAMAN UMUTSUZLUGA SEVKETMESİDİR.

BU  CEKİSMELERE  TF  CERCEVESİNDE YAPİLAN YAZİSMALARDA DA RASTLAMAKTAYİZ

BİR ULKEDE (HADİ ADİNİ KOYAYİM İNGİLTERE’DE)  OLUSTURULMUS TURK SİVİL TOPLUM ORGUTLERİNE MENSUP ZEVAT  DİGERLERİNCE  YETERSİZ  SAYİLİYOR.BENZER ELESTİRİLERİ    VE DEGERLENDİRMELERİ HALUK BEYİN KALEMİNDEN OKUDUK

BİRİNİN  SUPER EKİP  DEDİGİĞNE  OBURU NİTELİKSİZ  DER..  BU NEDENLE   İSİ  GUIU YANİNDA  ULKE  VE TOPLUM YARARİ ICIN  KARSİLİKSİZ  CALİSMA YAPAN   İNSANLARİ   SUPER YA DA  VASAT  DİYE  DEGERLENDİRMEYİ   VE   AYRİMCİLİK YAPMAYİ   SAHSEN DOGRU BULMAM

HALUK BEYİN  BİR   SUPER  EKİP  KURULMASİNİ  ONERİİYOR VE BUNA  DEVLETİMİZİN KATKİSİ YA DA ONDERLIK ETMESİNİ   BEKLİYOR.

SADECE TURKİYE İCİN DEGİL, BASKA ULKELER İCİN  DE   GECERLİ OLAN UYGULAMA  HUKUMETLERİN

KENDİLERİNE    SİYASETEN YAKİN OLAN  KİSİ VE GRUPLARLA  CALİSMAYİ YEGLEDİKLERDİR.

(DENİZ FENERİ  OLAYİNİ  ANİMSATMAK İSTEMEZDEİM BURADA-BENİM SİYASETİN FİNANSMANİ KİTABİMDA  DA  ALMANYA’DA  TOPLANAN BAZİ FONLARİN NASİL  KOTUYE KULLANİLDİGİ  ANLATİLDİ)

KAMU OTORİTESİNİN BUN UYGUILAMALARİ   ALKİSLANACAK BİR  DURUM MU?  ELBETTE HAYİR.   AMA BİR  GERCEKTEN SOZ  EDİYORUM BEN.

BU DURUMDA   FARKLİ SİYASAL GORUSLERE SAHİP OLANLAR  BU GRUPLARİN CALİSMALARİNİ KUCUMASERLER, KOTULERLER  NİTELİKSİZ  BULURLAR.

TAM ANLAMİ İLE İTTİFAK HALİNDE BİR CEPHE OLARAK  HAREKET ETMEK  SADECE TURKLER İCİN DEGİL  DİGER ULUSLAR BAMİNİNDAN  DA İMKANSİZDİR.  ZİRA İNSANİN TABİATİ BOYLE

GENE  DE  NİSBETEN MUTTEHİT BİR  GUC OLARAK  DAVRANMAMİZDA  SAYİSİZ YARAR VAR.

ANCAK BU KONUDA  KAMU OTORİTESİNİN ONCULUGUNU  VE ONDERLİGİNE  GUVENMEK   KANİMCA

HAKLİ  BİR  BEKLENTİ SAYİLMAMALİ

BULUNULAN ULKEDEKİ   TURK TEMSİLCİLİGİ  İLE  İSBİRLİGİ , ESGUDUM   VE HATTA PROJE  BAZİNDA FİNANSMANA  OLUMLU  GORUS VE DESTEK   SAGLANMASİ  KİMİ HALLERDE MUMKUNDUR.

BU AMACLA  AYNİ GAYE İCİN CALİSANLARİN  YAZİLİ BİR PROJE  HAZİRLAMALARİ  VE  BEKLEDİKLERİ DESTEGİ VE BUNUN FİNANSAL PORTESİNİ  ACKLMALARİ GEREKİR.

DORUDUR….  O TEMSİLCİLİKLER  BİLİNMESİ  GEREKEN NEDENLERLE  BAZEN  SECİCİ DAVRANABİLİYORLAR.   BUNUN NEDENİNİ   -BELKİ – OBJEKTİF BİR  OZELESTİRİ   ORTAYA CİKARABİLİR.  AMA NE YAZIK Kİ AYNALAR  COGU KEZ YALAN SOYLUYOR.

GORUSLERİM  DOGMA DEGİLDİR

TARTİSMAYA VE OLASI DUZELTMELERE  ELBETTE ACİKTİR

OLABİ,LECEK YORUMLAR BENİ ANCAK ZENGİNLESTİRİR

…….

“Dost, düşman hemen herkesin kabul ettiği bir gerçek  var:  diğer ülkelerden bakıldığında Türkiye’nin ve Türklerin  imajı   olumlu değil.   Ama “ tenceremin dibi kara, seninki benden kara”  meselinden hareketle, dünyanın hemen her yöresinde  “ötekinin” imgesinin pek   parlak  olmadığını  söylemek  beni rahatlatmıyor.

Ülkemiz hakkındaki yaygın olumsuz değerlendirmenin     nedenini  “önyargı”  ya da “dinsel farklılığa bağlı”  sayarak, fazla önemsemek istemeyenler var. Yabii “önyargı” kavramından ne anladığımıza bağlı.  Allport

, önyargıyı, “bir başkasına veya başka şeye karşı duyulan,  bilfiil deneyime dayalı olmayan  olumlu ya da olumsuz duygu ”: “veriler iyice irdelenmeden acele ile yapılmış bir değerlendirme”:  “gereğinden fazla kategorileştirme  eğilimi”  olarak   değerlendiriyor ve  “bir konuda önceden  oluşmuş yargılar, yeni verilerle karşı karşıya gelindiğinde değişmez ise,  önyargıya dönüşebilir”  sonucuna varıyor . Önyargı ya da  olumsuz imge sorununa çözüm aramak istiyorsak, bunların nedenlerini   irdelemek gerekir.

Olumsuz imge nasıl oluşur? Olumsuz  imgenin   oluşmasının     çeşitli  etkenleri bulunuyor: savaşlar, yengiler, yenilgiler, işgaller, coğrafi  yakınlık, kültürel yakınlık ya da uzaklıklar, dinsel  farklılık,  değişik   toplumsal  değer normları, insan psikolojisi, daha önceden gelen   olumlu-olumsuz  imajlar  ve klişeler

], tarihsel ekonomik  etkenler,   imgeyi  değişik ölçülerde, hep birlikte ya da tek başlarına etkiliyorlar.

Bunun sonucunda, ırk, renk, dil,  etnik kimlik, din, kültür  farklılığı  nedeniyle yapılan ayrımcılık  uygulamaları , bazı durumlarda ırkçılık boyutlarına  ulaşabiliyor.  İkinci Dünya Savaşı  öncesinde, sırasında  ve sonrasında,  artarak  barış ve istikrarı   sarsan  bu gelişmeler karşısında,  uluslararası camia,  Birleşmiş Milletler  Teşkilatı ve İhtisas Kuruluşları ile   bölgesel   işbirliği örgütleri,   kabul  ettikleri çeşitli kararlar,  bildirgeler ve  Sözleşmeler  ile  negatif imgeden kaynalanan ayrımcılık uygulamalarını   önlemeğe çalıştı; ancak,  bu çabalar sonucunda kabul edilen metinlerin  listesinin  incelenmesi ve uygulamalar ile karşılaştırılması, bunların  geniş halk kitlelerinin yaklaşımını değiştirmediğini,  Hükumetleri yeterince  harekete geçirmeğe yetmediğini,   büyük bölümünün –-bir kaç ülke  dışında-  bürokratların tozlu    dosyalarında  kaldığını  göstermekte.  Buna paralel olarak toplum bilimciler de  “Çokkültürcülük”, “Çeşitlilik”, “Hoşgörü”, “Uygarlıklarararası  Diyalog”   gibi  alanlarda  yoğun çalışmalar  yaptılar  ve  doktrinin oluşmasına  katkıda bulundular.  Ama bunlar da mevcut durumu değiştirmeğe yetmedi.

Bu durumda  kendi imgesinin  başkaları tarafındann algılanmasını  beğenmeyen  her  birey ve her toplum, kendini tanıtma  faaliyetine  ağırlık verdi. Bir bölümü başarılı, diğerleri  başarısız oldu.

Türkiye’nin tanıtımı konusundaki başarısızlık algısı

Tanıtım ülkemizde çok tartışılan, eleştirilen[

, çeşitli çözüm önerileri üretilen ve Türkiye’nin sınırlı kaynakları düşünülecek olursa, görece büyük paralar harcanan bir faaliyet alanı. Ülkenin yaptığı bu harcamalara, sarf edilen çabalara rağmen, alınan sonuçlardan hemen hiç kimse memnun değil

Gerek ülke yöneticileri, gerek konuyu ele alan gazeteciler, yazarlar ve ilgililer bu konuda  ya  ülke yöneticilerini eleştiriyorlar ya da suçu Türkiye’nin düşmanlarına ve dinsel-tarihsel önyargılarına atıp işin kolayına kaçıyorlar. Türkiye’de tanıtım etkinliğinin bilinçli ve planlı olarak değil, olsa-olsa yöntemiyle, göz kararı ve perakende usulüyle yapıldığı ileri sürülüyor.  Bu eleştirilerin gerekçeleri ve ileri sürülen çözüm önerileri incelenir, “tanıtım” faaliyeti  bir  kavramlaştırma süzgecinden geçirilir, tanıtım mekanizmalarının nasıl işlediği irdelenirse, en azından, daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir ve daha iyiye  nasıl ulaşılabileceği konusunda bazı ipuçları elde edilebilir.

Bu makalede imge saptanması ve bu konudaki algının değiştirilmesi için yapılan  tanıtım   çalışmalarının ve değişimi sağlayacak  ikna mekanizmalarının kavramsal boyutu ile uygulamalar hakkındaki görüşlerimize yer verilmiştir

I-“TANITIM” ŞEMSİYESİ ALTINDAKİ KAVRAMLAR VE TANIMLARI

1) TANITIM dilimize kazandırılmış olan, ancak başka dillerde tam karşılığı bulunmayan bir sözcük. Tanıtım ülkemizde halkla ilişkiler, enformasyon, reklamcılık, turizm promosyonu, lobicilik ve propaganda kavramlarının hepsini birden örten, kavram sınırı kesin olmayan bir “şemsiye sözcük” olarak kullanılıyor.  Kavramlaştırma çabası bağlamında  bu sözcüğü tanımlamaya, sınırlarını belirlemeye çalışalım:

Tanıtım kendisi ya da ülkesi hakkında “olumlu” etki yaratmak, imge oluşmasınıı etkilemek  için ötekini  ikna etmek amacı ile, görüşünü başkalarına duyurmak isteyen kişi ya da kurumun, bir bilgiyi, bir tutumu, bir gelişmeyi kendi süzgecinden geçirip, seçerek ve amacına uygun olarak derleyerek  bilgi sahibi kılınmak istenen kişiye, kuruma ya da gruba iletme süreci olarak tanımlanabilir. Bu açıdan bakıldığında “Tanıtım eylemi” bir  iletişimdir.  “İletişimin” biri alıcı, diğeri verici olarak tanımlanan iki tarafı bulunur. Çağdaş iletişim kuramı iletişim sürecinde her iki tarafın da alıcı ve verici olduğunu vurguluyor.[

.

2) BİLGİLENDİRME-ENFORMASYON sözcüğü  tanıtım sözcüğü ile adeta eş anlamlıdır. Tanıtıma yönelik iletişimin amacı, mesajı iletenin istediği imgeyi yaratmak ya da bozuk imgeyi değiştirmektir. Tanıtım sürecinde sunulan bilgilerin seçilmiş ve derlenmiş olduğuna değindik. Bu seçme ve derleme yapılırken amaca uygun olmayan bilgilerin-verilerin iletişim partnerine sunulmamasına özen gösterilir[

.  Bilgilendirme  teriminde ise bilginin aktarılması ve alıcı tarafın  derlemeyi-ayıklamayı bizzat yapması öğesi  ağır basıyor. İki terim arasındaki fark ta burada  zaten. Bu aşamada şu soruyu sormamız gerek : “Yansız bilgi sunuşu mümkün müdür?”. Bu konuda  “bilgilendirmek için  iletişim” ile “tanıtım amaçlı iletişimin” düşman kardeşler”[7] olduğunu söyleyenler var; bunla  insan  elinin değdiği, sınıflandırılmış, özetlenmiş  her bilginin “ham bilgi” niteliğini yitirdiğini[8], bilgiye bir şekilde  “biçim” verildiğini, yani “manipüle edildiğini”  belirtiyorlar. Bunlara gore, bilgi “değerler” çerçevesinde kalmalı, iletişim ise “çıkarlar” başlığı altında   ele alınmalıdır.

Öte yandan, iletişimin bir gereksinmesi olan telekomünikasyon ve bilişim alanlarında duysal-görsel teknikler inanılmayacak boyutlarda gelişmiştir. İletişim artık herşeyi kapsamakta, çağdaş iletişim tekniklerini kullanabilenler ile kullanamayanlar arasındaki uçurum hızla derinleşmekte, bu nedenle yeni toplumsal sorunlarla karşılaşılmakta. Bu sorunlardan bazıları, ticari emperyalizm, standardlaşma, yapay gereksinim yaratılması, günlük ya da anlık olayların ve gelişmelerin egemen duruma gelerek kişileri yönlendirmesi, taraflardan birinin gerçek saydığı olgunun göz alıcı biçimde sunulması yoluyla değer yargısı oluşturulması gibi hususlar. Televizyon, radyo, internet ve daha az ölçekte de olsa yazılı basın, toplumu yönlendiriyor; tanıtım  faaliyeti incelenirken bu hususlar gözönünde tutulmalıdır. Zira, iletişim yoluyla aldatma ya da bilgi saptırması “dezenformasyon” yapıldığı konusunda  çok ciddi  bulgular da var.

Enformasyon ile iletişim arasında yaratılmış bulunan bu fark, daha sonra değineceğimiz gibi, “aracı” kullanılarak yapılan tanıtımda, karşımıza önemli bir öğe olarak çıkacaktır; zira bir bilgiyi, bir imge düzeltmesi isteğini –örneğin medya vasıtası ile – yaymak isteyen taraf, medya mensubu gazetecinin “ham bilgi torbasından” seçimi bizzat yapma isteği  ile karşılaşacaktır. Gazetecilik etiğine uygun davranan medya mensubu, birilerinin, görüşlerini tanıtmak ve yaymak için kendisini hoparlör olarak kullanmalarını  kabul etmek istemez.

3) “HALKLA İLİŞKİ” başka dillerde  bizim “Tanıtım” sözcüğümüzün en yakın karşılığıdır. Halkla ilişki, kurumların personelleri ya da genel olarak ilişki içinde bulundukları müşterileri, muhatapları ya da halk nezdinde kendi faaliyetlerini desteklemek ve gelişmesini sağlamak amacı ile yaptıkları çalışmalardır[9]. İngilizcesi “public relation”, Fransızcası “relation publique” olan bu terim iletişim dünyamıza kısaca PR olarak girmiştir; Türkiye’de de şimdi PR  şirketlerinden ve çalışmalarından  söz ediliyor.

“Halkla ilişki” Türkiye Tanıtma Sempozyumuna sunulan bir bildiride şöyle tanımlanmıştı: “Enforme etme, etkileme, ikna etme, uyarlama işlevlerini yerine getiren örgütsel, yönetsel tavır ve yaklaşım içinde, sürekli, iki yönlü iletişime dayalı, kaynaktan hedefe, hedeften kaynağa bilgi akımı sağlama sürecidir. Mesajlar abartısız, gerçeklere tam anlamıyla uygundur. Hedef kitle belirli bir grup değildir, bireyler çeşitli sınıf ve kültürlerden gelmişlerdir”[10].

Görüldüğü gibi, halkla ilişki uzmanları, bu çeşit iletişimde kullanılan bilgi malzemesinin tamamen tarafsız ve aslına uygun olması gerektiğini belirtiyorlar.  Onlara göre, bilgi özgün ve doğru değilse buna halkla ilişki denilemez. Oysa, gerek halkla ilişki kuramında, gerek uygulamasında, iletişim partnerinin ilgisinin ikna ve dostluk yoluyla çekilmesi ve konuya veya bir görüşe olumlu bir biçimde bakmasının sağlanması amaçlanıyor . Dolayısiyle bu ilişki biçiminin  tarafsız, yansız ve iddia edildiği gibi tam anlamile objektif olamayacağını söylemek yanlış olmaz

Halkla ilişki, firmalar tarafından uygulandığı biçimde ticari amaçlı olduğu gibi, kamuya yönelik tanıtım faaliyeti  olaeak ta uygulanır . Örneğin pek çok ülkede her Bakanlığın bir Halkla İlişkiler Bölümü mevcuttur. .

Tanıtımdan söz edildiği zaman, ülkemizde hemen akla gelen ve kimi kez tanıtım yerine kullanılan propaganda ve reklam kavramlarına da   eğilmeliyiz.

4) PROPAGANDA : Sürekli, tek taraflı, icabında hiç bir doğruluğu bulunmayan sav ya da görüşü iletme sürecidir. “Propagandanın amacı, ideolojik, dinsel ve politik amaçlarla belirli kişi ve grupların tutumunu denetlemek ve yönlendirmektir. Propagandanın kaynağı ve hedefi insandır. Hedef genel olarak gruptur . Propaganda, bazı  araştırıcılar tarafından bir tanıtım yöntemi sayılır . Bu yaklaşımın daha çok askeri  görüş açısını yansıttığını söylemeliyiz : “Propaganda : İnandırma, ikna etme, aldatma, şüphe yaratma ile fikren ve ruhen baskı yapma faaliyetidir. Propaganda bir düşünceyi, bir inancı yaymak için, ses, söz, yazı, resim ve daha başka araçlarla yapılan telkin ve tanıtım işidir. “20. yüzyıl, tanıtımın  propagandaya dayalı olduğu bir çağdır[11] :

Biz, aldatma, kuşku yaratma, baskı yapma faaliyetlerinin, tanıtım çerçevesine alınmaması gerektiğini; aldatmanın  veya baskının eninde sonunda geri tepeceğini; bu yöntemlerin psikolojik savaş başlığı altında ele alınabileceği görüşündeyiz. Propaganda dünya literatüründe Nazi ve Demirperde dönemlerinin uygulamalarını çağrıştırdığı için, özellikle batı ülkelerinde olumsuz algılanan ve bu nedenle tanıtım  çerçevesinde kullanmasında yarar olmadığını düşündüğümüz bir kavram. Ama , özgün Türkiye’mizde  durum biraz farklı; zira propaganda sözcüğü, siyasal pazarlama, siyasal reklamcılık[12] ya da siyasal tanıtma karşılığında mevzuatımıza bile girmiş durumda . Örneğin Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkındaki Yasa “seçim propagandası” terimini kullanıyor. Belki de yasa koyucu propagandanın yukarıda verdiğimiz  tanımının  doğruluğuna  inanmıştır.

Propaganda ile aşağıda inceleyeceğimiz reklam arasında büyük fark bulunmadığını ileri sürenler  var . Gene de propagandanın otoritenin müdahelesini icab ettirdiğini, reklamın ise arz ve talep kurallarını etkilemeğe ve  tüketicinin özgür seçime hitap eylediğini, propaganda ile reklam arasındaki farkın “özgürlük” sözcüğünde odaklaştığını belirtelim.

5) REKLAM, açık, kapalı, dolaylı, dolaysız biçimde ilan vererek bir ürünü ya da kişiyi ön plana çıkarmak, ürünün satışını arttırmak amacile yapılan tek yönlü bir mesaj iletme faaliyeti olarak tanımlanabilir. Amacı, üretim, dağıtım, tüketim ilişkilerinde hedef noktasını, telkin ve/veya duygulandırma yoluyla ikna etmek, yapacağı seçimi  yönlendirmek, toplumun tutum, davranış ve alışkanlıklarını değiştirmeye gayret etmektir.  Reklam  başlığı altında iletilen bilgi  daha ziyade ticaridir  ve bilgiyi verenin çıkarlarına hizmet amacını güder;  amaç, müşteri kazanmak, müşteri alanını genişletmek veya mevcut müşterileri kaybetmemektir.

Ülkenin turistik, stratejik, kültürel, siyasal ve başka yönlerini tanıtmak için de reklam verilir.

Çoğunlukla gelişme halinde ülkeler tarafından bazı tanınmış dergilere verilen ve reklam başlığı altında yayımlanan “sayfalar”  bu çerçeveye girer.

6) LOBİCİLİK çıkarılacak yasa ve kararnameleri, bir konuda oluşturulacak ölçütleri, normları ya da “kamuya ilişkin kararların alınmasını” doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemeğe yönelik girişim örgütlenmesi olarak tanımlanabilir[13]. Çoğunlukla ticari ya da siyasal çıkarları korumak için başka ülkelerin veya Avrupa Birliği gibi bölgesel örgütlerin karar verme mekanizmalarını etkilemeğe yönelik bir etkinliktir. Lobicilik terimi ülkemizde, -yanlış olarak- her türlü dış tanıtım eylemini organize eden firma, ya da örneğin başka  bir parlamentoya yapılan  milletvekili gezisi karşılığında kullanılıyor.

Oysa, lobiciler genellikle örgütlü baskı gruplarıdır. ABD Senatosunu ve Temsilciler Meclisini etkilemeğe çalışan Yunan ve Ermeni lobileri bu çerçeveyye girer. Anılan lobilerin  güücü  seçimlerdeki oy potansiyelleri işle ölçülür. Ayrıca,  Avrupa Birliği Komisyonu ve Konseyinde kendi sektörleri konusunda alınacak kararları etkilemeğe çalışan, “Tekstil lobisi”, “Kara taşımacılığı lobisi”, “Tarım ürünleri lobisi” gibi yüzlerce örgüt te bu çerçeveye girer.

Bazı lobiciler, rüşvet, armağan verme, uçak bileti armağan etme,  yeme içme giderlerini karşılayarak bazı önemli kişileri ya da basın mensuplerını davet etme gibi, kimi ülkelerde etiğe az veya çok aykırı sayılan yöntemlere başvururlar. Lobicilik çalışma yöntemleri arasında, basın bildirisi, “beyaz kitap” ya da belirli konularda “soru-cevap” veya “açık mektup” gibi belgeler hazırlanması ve dağıtılması,   kamu oyu yoklaması düzenlenmesi, basın konferansı tertiplenmesi, bilimsel kolloklar ya da paneller tertiplenmesi[14], lobicilerin temsil ettikleri kişi veya kurumlar için, hedef kurum veya örgütteki bazı önemli kişilerden görüşme randevusu alınması gibi çalışmalar vardır.

II- GÖRÜŞ OLUŞTURMA–GÖRÜŞ DEĞİŞTİRME – İNANDIRMA

Şimdi de   görüş oluşturma , değiştirme ve  inandırma . mekanizmalarına kısa bir göz atalım.

1) İnandırma (ikna) iletişim kurulan partnerin ya da grubun belirli bir konuda görüş oluşturması, varsa görüşünü pekiştirmesi veya değiştirmesi, özetle gönderilen mesajın içeriğine inandırılmasına yönelik bir süreçtir. Her tanıtım etkinliğinde bulunan  “ikna etme”, inandırma olgusunun ayrıca ve derinliğine incelenmesi gereklidir; bu konu Üniversitelerde sosyal psikoloji başlığı altında okutulmaktadır.

İkna (inandırma) sürecinin içinde “rıza” unsuru bulunmaktadır. Ancak “razı olmanın” sadece akıl yoluyla ya da   isbatlanmış   bir sav tarafından   harekete  geçirildiğini   sanmak  yanlıştır. Rızanın içinde duygu ve heyecan öğeleri de vardır[15]. Görüş ya da kanı bazı durumlarda inanç gibi köklü olabilir[16]. Kanı kişiseldir; ancak her zaman yüzeye çıkmaz, kişiler kanılarını gizleyebilirler ; hatta, sonradan kanı değiştirdikleri izlenimini verseler bile, ilk görüşlerini koruyabilirler.

Kanı bir değer yargısıdır. Ancak kişinin kanısı ve tutumu her zaman aynı yönde  olmayabilir. İnsanların birlikte yaşamalarının toplumsal ve kültürel sonuçları var. Kişi birlikte yaşadığı grubun davranışlarına uygun hareket etmek, grup dinamiğine uymak zorunda hissedebilir kendini. Kişi, grubun –kimi kez belirgin  olmayan- baskısını hissederek –sürüden ayrılmak istemeyen bir yaratık gibi- grupla birlikte hareket edebilir. Buna mahalle baskısı da  deniyor…

2) Önyargı [17] konusuna daha önce de değindik;  yineleyelim: önyargı herhangi bir konuda, bir kişi veya grup hakkında basitleştirilmiş, özetlenmiş ve oldukça radikal olan bir değerlendirmedir , çabuk oluşur, geç değişir , çoğu kez ussal değildir. Önyargının kültürel, tarihsel, dinsel, etnik ve ekonomik nedenleri vardır. Önyargı gruplar içinde daha kolay gelişir.

Önyargı, yeterli ve geçerli neden olmadan bir kişi, bir ülke, bir şey hakkında olumsuz düşünce sahibi bulunmak olarak ta  tanımlanır. Bu tanım önyargılı olan kişinin haksız davranmakta bulunduğu öğesini de içinde saklar. Pek çok kişi, devlet  adamı ya da politikacı, kendisi, ülkesi veya bir davranışı hakkında ileri sürülen eleştiriyi “önyargılı” olduğu gerekçesile değerlendirmeye  almama ya da küçümseme eğilimindedir.

Öte yandan, önyargılı olduğu ileri sürülen tarafa bunun duyurulması, o tarafın savunma mekanizmalarını harekete geçirir ; zira hiç kimse sebebsiz yere bir başkası hakkında haksız bir değerlendirme yaptığını kabul etmek istemez. Bu durumda “önyargılı” olmakla suçlanan taraf, yargısının doğru olduğunu ispatlamak için gerekçe  ve veri arayışına girer ve genellikle bu gerekçeleri ya da verileri kolaylıkla bulur .  Sonunda, önyargı bu incelemeden güçlenmiş olarak çıkar. Bu itibarla, önyargıyla  onu şiddetle eleştirerek  değil, akılla ve sorunların etrafından dolaşılarak mücadele edilmesinin daha yararlı olduğuna inananlardanız.

Tanıtım sürecinde mesaj olarak sunulan bilginin veya görüşün, hatta kanıtlandığı varsayılan bir “gerçeğin” kişinin veya grubun çıkarları, gizemli inanışları, ideolojileri, inançları, -hatta dogmaları- ve  o konuda  daha önce oluşmuş bulunan yargıları , başka bir deyimle önyargıları ışığında algılanacağını ve değerlendirileceğini bilmeliyiz . Bu çerçevede, iletişim partnerinin çıkarına, kültürüne ve inançlarına aykırı olan görüşler, mesajı gönderenin beklediği gibi değil, mesajı alanın –en geniş anlamda- kültürel birikiminin ve çıkarlarının süzgecinden geçerek değerlendirilecektir[18].

İnsanlar, o güne kadar yaptıklarını ve gerçekleştirdiklerini savunmak ve –daha önce kendilerine zarar vermeyen- davranışlarını tekrarlamak eğilimindedir ; belirli bir konuda oluşturdukları görüşleri genellikle savunurlar, değişikliğe karşı direnirler . Bunun nedeni, daha önce yaptıkları eylemin doğruluğunu savunma güdüsüdür.

3)Kararsızlar. İnandırma süreci incelenirken[19] kararsızların durumu da gözönünde tutulmalıdır. İletişim partnerini inandırma konusunda sosyal psikologların yaptıkları araştırmalar, bazı ülkelerde en kalabalık grubu kararsızların ya da görüş sahibi olmayanların oluşturduğunu gösteriyor. Bu grupta bulunan insanlar ya bilgiye ulaşamamakta, ya belirli konudaki bilgi onları ilgilendirmemekte ya da  “bilmek istememektedirler”. Bunları inceleyen psikologlar, kendi içlerine dönük bulunduklarını, sorunlara uzak durmak istediklerini, eğitimsizliğin, kuşkuculuğun başka neden oluşturduğunu, nihayet daha önce yaşanmış kötü bir deneyimin artık o konuya ilgi duymama olgusuyla sonuçlanabileceğini göstermektedir.

4) Fanatikler. Kararsızlar kutbunun öbür ucunda  fanatikler ve –en geniş anlamile-yobazlar bulunur. Bunlar, kendi görüşlerine  dogma gibi sarılan insanlardır; davranış modelleri sanki  kristalleşmiş ve yekparedir. Bu insanların görüşlerinin değişmesi oldukça zordur; ancak görüşlerinin ve gerekçelerinin bilinmesi tanıtım çalışmaları açısından yararlıdır.

5)Kanının içeriği, yönü, yoğunluğu. Bir kanı“yı incelediğimiz zaman, öncelikle ele almamız gereken husus, bunun içeriği, yönü ve yoğunluğudur. Yoğunluktan kasdedilen, kanının, baskıya  direnme gücü, sonradan ortaya çıkarak tartışmaya sunulan görüş ve anlayışlar karşısında değişikliğe uğrayıp uğramama, kanıt  aramadan yeni görüşleri kabul etme, karmaşık bir sorunu basite ve tekyanlılığa indirgeme niteliklerinin  olup olmadığıdır.

6)Kamu oyu Burada üzerinde durmak istediğimiz bir sözcük te kamu oyu kavramıdır; günümüzde ne olduğu, kimlerden oluştuğu tam olarak belli olmayan “kamu oyunun“ belirli bir şekilde düşündüğünü ileri sürerek baskı oluşturmak ya da kendilerince doğru olan bazı savları öne sürmek, bunları gerçekmiş gibi göstermek isteyen  kişi ve kesimler ortaya çıkmıştır. Basın veya televizyonda büyük bir rahatlıkla kamu oyu baskısından söz ediliyor. “Kamu oyu” pek çok anlama çekilebilen bir sözcüktür. Konuyu  inceleyen bilim adamları[20], bu kavramın “gazeteci uydurması“ olduğunu, belirli bir görüşün “halkın isteği“ olarak sunulma çabası olarak değerlendirilmesi gerektiğini, “kollektif kimliğin kanısından“ söz etmenin bilimsel bir yanı bulunmadığını ileri sürüyorlar. Bu kuramsal itirazda gerçek payı bulunmakla birlikte, grup psikolojisi denen olgunun varlığı da yadsınamaz. Çok sayıda insanı  birlşkte harekete geçiren olayların  etkisile, duygusal veya psikolojik nedenlerle olduğu kadar, siyasal ve ideolojik nedenlerle de halkın bir bölümünün belirli bir yönde birlikte harekete geçebildiği biliniyor[21]. Bu nedenle kollektif hareketi yaratan etkenleri, bu tetiği çeken olayın veya bilginin medya tarafından büyütülerek iletilmesini, bilginin bulunmadığı ya da yasaklandığı ortamda ayrı kurallara itaat eden “söylenti“ olgusunu yok saymak  doğru olmaz. Özetleyecek olursak, tanıtım yapanların kullandıkları “kamu oyu oluşturulması“ teriminin, çok sayıda insanın ikna edilmesi, belirli bir konuda bir çok yazı, makale yazılmasının, radyo ve televizyon programı yapılmasının sağlanması, o konuya duyulan ilginin ve duyarlılığın ve o meseleyi düşünen, konuşan insanların sayısının arttırılması anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz. Son yıl zarfında, Türk dış politikasında eksen kayması olduğunun sık sık dile  ve bu kanının bazı çevrelerde yerleşmesi  bir örnek olarak zikredilebilir.

7)Görüş veya kanı değişikliği. Var olan bir görüşün ya da kanının değişmesi tanıtım alanında çalışanları ilgilendiren konuların başında gelir. Kanı değişikliği, ya  anlatma ve ikna yoluyla sağlanır ya da zorlama yapılarak sağlanabileceği sanılır. Bir kanı,  zamanla, yaşanan tecrübelerin ışığında, yeni bilgi ve verilerin alınması ile kendiliğinden de değişebilir. Bu değişikliklerin altında ustalıkla uygulanan bir  tanıtım eylemi de bulunabilir. Kitle iletişim araçlarının etkilerinin çoğalması, kanı ve görüş değişikliğinin artması sonucunu veriyor. Ancak, insanların değişikliğe karşı direnç gösterdiklerini de unutmamak lazım. Bu direnci oluşturan etkenlerin başında daha önce  oluşmuş yargılar ve gelenekler vardır. Kişiler, eskiden hatalı davranış içinde bulunduklarını kabul etmemek için  değişikliğe karşı direnirler . Alışkanlıklar ve her türlü değişiklik karşısında duyulan korku da önemli bir etkendir. Ayrıca görüş sahibinin kanısını değiştirmek  isteyenin bu isteği anlaşılırsa, buna karşı gösterilen direncin  daha güçlü hale geldiği,  tanıtım etkinliğine girişenin aklında bulundurması gereken hususlardan biridir . Bu nedenle tanıtım çalışması yapanın önceden eğitilmelidir.. Bilgi ve beceri sahibi olmadan yapılan tanıtım  genelde başarısız kalır;  karşı etki bile yaratabilir.

Biraz önce değimndiğimiz “zorlama yoluyla kanı değişikliği” sağlama teknikleri, sosyal psikolojide “manipülasyon” olarak değerlendirilir. Manipülasyon, bunu yapanın psikolojik teknikler uygulayarak, bir kişi ya da grubun, bilinçli olarak tutum değiştirmesini sağlamaya yönelik eylem anlamında kullanılan bir sözcüktür. Manipülasyon yapan, varmak istediği noktayı ve oraya ulaşmak için  başkalarını yöneltmek istediği yolu  iyi bilen, bu amaçla kullanacağı yöntemler hakkında bilgisi bulunan, amacını gizleme “yeteneği bulunan  kişidir .  Bu tekniğin kullanıldığının ortaya çıkması, yapılmak istenenin tam aksi  sonucu verir ve buna “boomerang etkisi” denir. Zorlama yoluyla ikna etme teknikleri arasında, beyin yıkama  ve hedefin direnme gücünün yorucu sinir gerginliği yaratarak, korkutarak, yorarak azaltılması ve yeni görüşlerin belletilmesi  gibi uygulamalar vardır.

Hedef kişi ve gruplar , yanlı ve gerçek dışı bilgi verilerek zorlama yapılmadan etkilenebilir . Ancak bu yöntemde önemli olan, hedefe sunulan  yanlı bilginin “objektif bilgi” zarfı içinde takdim edilmesidir. Yanlı bilgi, içine bilinçli olarak gizlenmiş öğeler içerir . Güdülen amaç bu bilgileri edinecek iletişim partnerinin “gerçeği” yeni ve değişik bir bakış açısından algılamasıdır. Yanlı bilginin herşeyden önce güvenilir olması  ya da   öyle algılanması  gereklidir. Bu bilgiyi verenin kişisel yetenekleri büyük önemi haizdir ; yanlı bilgiyi ileten şahıs, iletişim partneri tarafından inanılır kişi olarak tanınıyorsa, inandırma şansı artar . Bu nedenle kanı oluşturmaya yönelik iletişimde sempatik, prestiji bulunan kişilerden yararlanılır. Buna karşı, mesajı ileten kişinin “satın alınmış bulunduğu”, niyetinin kötü olduğu yolunda çıkarılacak söylentiler bazı kanıtlarla  desteklenebilirse, o kişinin vereceği  mesajın etkisi   ortadan kalkar; kişi yukarıda anılan olumlu niteliklerini kaybetmiş sayılır.

———————————————————————–
BU UZUN MAKALAYİ  BURADA KESİYORUM
DİP NOTLARİ AKTARAMADİGİMİ  UZULEREK FARKETTİM

SAYGİLARLA

PULAT TACAR

BİR  PROFESOR ARKADASİM İCİN YAZİLAN  BİR  ORTAK  KİTAPTA YAYİMLANACAK OLAN  "TURKİYENİN TANİTİMİ KONUSUNDA BİR KAVRAMLASTİRMA CABASİ" HAKKİNDAKİ İNCELEMEMİN   BİR BOLUMUNU  ASAGİDA SUNUYORUM - Greenberg Traurig headquarters turk lobici

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir