Askerlik tarihimizde savunma savaşına bağlı olarak gerçekleşen çok önemli zaferlerimiz bulunmaktadır. Bu zaferlerin başında Niğbolu, Kaniji ve Akka Zaferleri gelmektedir. Ergenekon Destanı da bana göre; aslında uzun yıllar devam eden Çin muhasarası karşısında verilen çetin bir savunma sonucunda elde edilmiş zaferin adıdır.
Bu zaferlerin ortak özelliği, hemen tamamının, çetin savunmalardan sonra gerçekleştirilen başarılı bir “Yarma Harekâtı”yla elde edilmiş olmalarıdır. Yarma Harekâtlarını CHP tarihi açısından düşünürsek, tarihi boyunca CHP’de iki önemli yarma harekâtı yaşanmıştır. Bunlardan ilki merhum Bülent Ecevit’in, Merhum İsmet İnönü’ye karşı başlatmış olduğu harekâttır. İkincisi ve çok daha önemlisi ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun 3 Kasım 2010 tarihinde gerçekleştirmiş olduğu Söğütözü Yarma Harekâtı’dır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun gerçekleştirdiği yarma harekâtı başarılı olur mu bilmem. Ancak olmasını diler ve öyle umut ederim. Ancak şunu da vurgulamak isterim ki; Sayın Kılıçdaroğlu’nun başarılı olacağına dair elimizde küçük de olsa bazı göstergeler bulunmaktadır. Bu göstergelerden birisi de, bir yarma harekâtıyla CHP Genel Başkanlığını yitiren Merhum İnönü’nün torunu Gülsüm Bilgehan’ın Önder Sav’ın yanında yer alıyor olmasıdır. Buradan çıkarılacak sonuç şudur; yarma harekâtı, kelleyi koltuğa alanların ve hayat-memat meselesi deyip ortaya çıkan serdengeçtilerin başvurduğu ve en son başvurulacak bir harekâttır. Bu bakımdan başarılı olmaması için hiçbir sebep yoktur. Bu sebeple, CHP’deki muhasaracı zihniyeti temsil Gülsüm Bilgehan’ın yenilgiye uğrayacağını düşünüyorum ben. Tıpkı dedesi İsmet İnönü gibi…
CHP’deki iki önemli yarma harekâtının ortak özelliklerinden birisi de galiba uzun soluklu görev yapan Genel Sekreterlerden sonra gerçekleşmiş olmalarıdır. Bülent Ecevit ve arkadaşları, Kasım Gülek’in, yaklaşık 10 yıl süreyle Genel Sekreter olarak görev yapmakla CHP’yi muhalefete alıştıran zihniyetine karşı bayrak açmışlardır. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da aynısını yapmıştır. Zira tam 10 yıldır CHP Genel Sekreterliği’nde oturmakla, bu görevi adeta bir devlet memurluğuna dönüştüren, “Dört yan bostan yan gel yat Osman” misali, CHP’yi adeta babasının çiftliği gibi yöneten Önder Sav ve onun zihniyetini temsil eden Kemal Anadol gibi adamlar sahneden çekilmediği sürece CHP’nin iktidar filan olacağı yoktu. Öyle ki; bu zihniyet, uzun süredir Anayasa Mahkemesi’ni, Danıştay’ı ve TSK’ni arkasına alarak siyaset yapmayı alışkanlık haline getirmiş, CHP’yi bu organlara mahkûm ederek halktan iyice koparmış bir zihniyettir. Oysa ülkemizde son yıllarda gerçekleştirilen hukuki düzenlemeler, TSK’nin ve yargının siyaset üzerindeki vesayetini önemli ölçüde izole etmiş bulunmaktadır. Hatta izole etmekle kalmamış, bu iki kurumu Türkiye’de iktidara gelecek siyasi partinin vesayeti altına sokacak düzenlemelere imza atmıştır. Böylece CHP, uzun yıllardır dayandığı iki önemli gücü büyük ölçüde yitirmiş bulunmaktadır. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, bu gerçeği görmüş ve bu geleneksel siyasetle Türkiye’de iktidar olunamayacağını fark etmiş olacaklar ki; dünkü yarma harekâtını gerçekleştirmiş bulunmaktadırlar. Umarım ve dilerim başarılı olurlar.
Bu harekâtın arkasında, Önder Sav’la arası açılan ve kendisine cephe almış gözüken Deniz Baykal’ın parmağı var mıdır? Muhtemelen vardır. Çünkü Baykal ile Kılıçdaroğlu’nun araları oldukça iyi. İkilinin birkaç kez görüştüğü, hatta Antalya’ya birlikte gittikleri ve baş başa görüştükleri biliniyor. Öte yandan Baykal, ısrarla yeni tüzüğün uygulamaya konulmasını istiyordu. Umarız, Sayın Kılıçdaroğlu emanetçiliğe soyunmamıştır ve bu hareket, onun CHP’deki liderliğini pekiştirme hareketi olur.
Oturduğum ev ile bahçemizin ve küçük kızımın okulunun konumu gereği Söğütözü’nde CHP’nin bulunduğu caddeden sık sık geçmek zorunda kalıyorum. Bu sebeple de CHP genel Merkez Binası’nı ister istemez görme durumunda kalıyorum. CHP Genel Merkez Binası’nın ön cephe üst sağ köşesinde garip bir çıkıntı vardır. Galiba Genel Başkan’ın odası bu çıkıntının içindedir. Görenler bu çıkıntıyı neye benzetirler bilmem ama (teşbihte hata olmasın) ben bu çıkıntıyı tıpkı kanserli bir hastanın vücudunda bulunan kanserli bir tümöre benzetiyorum. Yani habis bir ura. CHP’deki bu urun içinde de Önder Sav ve ekibinin bulunduklarını düşünüyorum. Hani şu; kendisinden hac konusunda yardım isteyen vatandaşa “Ne yapacaksın hacca gidip de. Paralarınızı Araplara kaptırmayın” diyerek İslam’ın en önemli şartlarından birisi olman haccın farziyetini tartışmaya açan Önder Sav zihniyetini kastediyorum.
Dolayısıyla; Sayın Kılıçdaroğlu, milletin milli ve manevi değerleriyle alay eden ve kendi sırça köşklerinde oturan, milletvekilliğini otomatiğe bağlayarak her dönem milletvekili seçilen ve tıpkı yüksek dereceli devlet memurları gibi devletten yüksek maaşlar alarak yan gelip yatan zihniyetle bir yerlere varılamayacağını görmüşe benziyor.
Şimdi ne olacak? Bilmiyorum. Her şey, Abdurrahman Yalçınkaya’nın vereceği cevaba bağlı gözüküyor. Ancak onun vereceği cevap ta herhalde Önder Sav ve ekibini mutlu etmeyecektir. Zira A.Yalçınkaya, yürürlüğe yeni konulan ve Kılıçdaroğlu’nun elini güçlendiren tüzüğün bir an önce yürürlüğe konulmasını ve bunun için kurultaya gerek olmadığını daha önce söylemiştir ve CHP’deki gürültü ve patırtı, zaten Yalçınkaya’nın bu sözleri üzerine koparılmıştır. Sayın Başsavcı’nın vereceği ikinci cevabın, ilkinden pek farklı olmayacağını ve Önder Sav ve ekibinin artık gidici olduğunu düşünüyorum ben.
Anlaşılıyor ki; ahbabı Şevket Kazan’a vermiş olduğu taktikle, Numan Kurtulmuş ve arkadaşlarının SP’den tasfiyesine sebep olan Önder Sav, çok geçmeden kendisini siyasi tasfiyenin kenarında buluvermiştir. Hem de çok daha acı biçimde. Demek oluyor ki; Numan Kurtulmuş ve arkadaşlarının bedduaları kötü yakalamıştır Önder Sav ve arkadaşlarını. Ne demiş atalar; “Alma mazlumun âhını çıkar aheste aheste”. Aynı anlama gelen bir de Arap atasözü vardır; Araplar kısaca “Men dakka duka” derler. Bunun anlamı, “Çalma başkasının kapısını, yoksa çalarlar senin de kapını” demektir.
Kemal Kılıçdaroğlu bu çıkışında başarılı olur mu ve liderliğini pekiştirir mi? Bunu zaman gösterecektir. Eğer başarılı olursa ne ala? Yoksa farklı bir kişilik ve siyasi bir renk olarak silinir gider siyasi hayatımızdan. Onun başarılı olması demek, Önder Sav ve onun zihniyetine mensup kişilerin silinmesi demektir. Ve bu zihniyetin silinmesi artık gerekiyor da. Çünkü halkla itişerek, kakışarak siyaset yapılmaz. Bu türlü siyasetle iktidar olunmaz. Dün yine şöyle döktürmüş Önder Sav: “Kimse Ak Parti’ye öykünerek, sağa yanaşarak, CHP’nin kimliğini bozamaz. Partililerin rahat olması gerekir. CHP’nin kimliğini kimse pazara çıkaramayacaktır…”. Önder Sav, CHP’nin evrensel anlamda sol bir parti olmadığını, evrensel sol değerlerle mevcut CHP’nin yönetim mantığının taban tabana zıt olduğunu hâlâ kavramamış gözüküyor. Medyada CHP’nin üst yönetimi için kullanılan “Polit Büro” tabiri bu bakımdan oldukça anlamlıdır. Öte yandan Önder Sav, Türkiye’deki sol oylarla iktidar olunamayacağını, iktidar olmak için sağ oylara da ihtiyaç bulunduğunu ve bunun için sağ seçmene minnetli olduklarını da henüz öğrenememiştir.
AKP’li Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın referandum sonrasında Kemal Kılıçdaroğlu hakkında “Gandi Kemal’di. Dandi Kemal oldu” diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’nu sıradan bir çiklete, yani sakıza benzettiğini biliyoruz. Ayrıca, Arınç’ın yine Kılıçdaroğlu hakkında “Zavallı, kendisine acıyorum…” diyerek dalga geçtiğini de hatırlıyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu, işte dünkü çıkışıyla bütün bu alaycı yaklaşımlara iyi bir cevap vermiş; sadece “Dandy” değil, en azından betondan yapılmış bir “Dandy” olduğunu, öyle sıradan sakızlar gibi kolayca çiğnenemeyeceğini ve çiğnemeye kalkanların dişlerini kırabileceğini göstermiştir. Elbette arkasını getirip, ayakta kaldığı müddetçe. Yoksa gerçekten şom ağızlarda tümden sakız olup gidecektir.
Bunun için Kemal Kılıçdaroğlu’nun bundan sonra çok daha dikkatli adımlar atması gerekiyor. Bu anlamda Gürsel Tekin’i, örgütten sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak atamasını isabetli bulmadığımı belirtmek isterim. Ne de olsa Gürsel Tekin, tartışmaların odağındaki bir isimdir ve en azından bu çalkantılı dönemde çok daha etkisiz bir göreve getirilebilirdi diye düşünüyorum. Söz konusu atama, Önder Sav ve ekibini küplere bindirmiş ve intikam duygularını iyice bilemiş olmalıdır. Ayrıca, Gürsel Tekin’in, geçtiğimiz yerel seçimlerde İstanbul’da göstermiş olduğu başarıyı, önümüzdeki genel seçimlerde bütün Türkiye sathında yinelemesi de biraz tartışmalıdır. Unutmayın ki; İstanbul’da çarşaf açılımı yaparak bir anlamda CHP’yi çarşafa dolaştıran da Gürsel Tekin’in ta kendisidir.
Niğbolu Yarma Harekâtı’nda kale komutanı Doğan Bey, Kanije’de Tiryaki Hasan Paşa, Akka’da Cezzar Ahmet Paşa başarılı olarak Türk tarihine unutulmaz zaferler armağan etmişlerdir. Bülent Arınç’ın deyimiyle “Dandy Kemal”, Söğütözü Yarma Harekâtı sonrasında, Beton Dandy Kemal olacak mıdır? Umarım ve dilerim olur. Bunu biraz da, Türkiye’nin siyasi hayatı ve CHP’nin iktidar alternatifi olabilmesi açısından istiyorum ben.
Bu arada dün, Ankara Kazan’da beni tıraş eden berber Adem’in Önder Sav hakkında söylediği bir sözü de burada aktarmakta yarar görüyorum. Dün akşama doğru oturdum berber koltuğuna aslında yarısı kel olan saçımı kestiriyorum. Televizyon haberlerinde CHP’deki son gelişmeler anlatılıyor. 25 yaşlarında gösteren berber Adem ne dese beğenirsiniz?
-“Abi bu Önder Sav, hiç Türk’e benzemiyor!”.
Adem’e cevabım şu ol
-“Senin kafandaki Türk tarifi nasıl? Örneğin aynaya bakınca Türk’ü mü görüyorsun sen? Bu ülkede bir sürü etnik unsur vardır. Önder Sav da onlardan birisine mensup olmalıdır herhalde…”.
Sıradan bir Türk vatandaşı olan Berber Adem’in Önder Sav hakkındaki değerlendirmesi işte böyle.
Berber Adem, Önder Sav’ın Türklüğünü filan sorgulamıyordu aslında. Sadece Önder Sav’ın temsil ettiği zihniyete olan antipatisini ve öfkesini dile getiriyordu bu sözleriyle. Sormadım ama kim bilir belki de CHP’ye oy veren bir seçmendi Berber Adem…
4 Kasım 2010
Ömer Sağlam