Site icon Turkish Forum

Bu diller neden kayboluyor?

‘Türkiye’nin yokolan dilleri’ dosyamızda bugün Lazca, Ermenice, Süryanice, Hemşince, Ladino, Çerkes dilleri ve Pontus Rumcası’nı mercek altına alıyoruz.

BURAK COP (Arşivi)ntvmsnbcGüncelleme: 17:06 TSİ 03 Kasım. 2010 Çarşamba - turkiye diller

İllüstrasyon: Seçil Kalem

BURAK COP (Arşivi)ntvmsnbcGüncelleme: 17:06 TSİ 03 Kasım. 2010 Çarşamba

İSTANBUL – ‘Türkiye’nin kaybolan dilleri’ dosyamızın ilk bölümünde, UNESCO’nun tehlike altındaki anadiller listesinde yer alan dillerden en çok konuşulanı olan Zazaca’yı ve Zazaca’nın Kürtçe’yle ilişkisini incelemiştik. Dün yayına giren ikinci bölümde ise 3 ölü dili ve her an ortadan kalkma riski altında bulunan Hertevin dilini mercek altına aldık.

UNESCO’nun listesindeki diğer diller şunlar: Gagavuzca, Ladino, Süryanice, Abazaca, Hemşince, Lazca, Pontus Rumcası, Romani (Çingene dili), Suret (Süryanice’ye benzeyen bir dil), Batı Ermenicesi, Abhazca, Adige ve Kabar-Çerkes dilleri.

Yazı-dizimizin bugünkü bölümünde meselenin “ana gövdesini” masaya yatırıyoruz. Bazıları binlerce yıl öncesine dayanan bu Anadolu dillerine neler oluyor? Bu diller neden yok olma sürecine girdiler?

SÜRYANİCE
Süryanice, Arapça’nın yayılmasından önce Suriye ve Mezopotamya coğrafyasının hakim dili olan Aramice’den türemiş, son derece kadim bir dil (zaten Suriye ve Süryanice aynı etimolojik kökten gelen iki kelime). Aslında Süryanice deyince tek bir dilden söz etmek mümkün değil. Kilise dili olan Urfa Süryanicesi’yle bugün Mardin Midyat dolaylarında konuşulan Süryanice aynı dil değil. Bu sonuncusu Turoyo dili olarak da adlandırılıyor. Bir de, daha da doğuda konuşulan Doğu Süryani dilleri var. Bu diller ise ya çoktan kayboldu (Mlahso gibi) ya da kaybolmasına ramak kaldı (Hertevin gibi).

Günümüzde genel olarak Süryanice diye bilinen dil, Turoyo. İşin ilginç (ve konuya yabancı olanlar için bir kat daha kafa karıştırıcı) olan yönü ise, günümüzde Türkiye’de kalan Süryanilerin büyük kısmının bu dili bilmeyip Arapça konuşması! Aslında Turoyo’nun durumu 1960’lara kadar çok da kötü değildi, 60 ila 70 bin kişi tarafından konuşulurdu. Sevan Nişanyan’a göre bu sayı günümüzde ise yalnızca 1000 civarında.

Nişanyan, Mardin ilinin aşağı yukarı ortasından geçen ve Süryani yurttaşları Turoyo dili konuşanlar/Arapça konuşanlar diye bölen çizginin 1500 küsur yıl öncesinin Bizans-Sasani sınırıyla üst üste bindiğini, fakat bunun nasıl açıklanabileceğini bilmediğini dile getiriyor:

“Türkiye’deki Süryani cemaatinin büyük kısmı, Mardinli olanlar Arapça konuşurlar. Süryanice konuşmazlar. Bu da çok çarpıcı bir hadisedir. Mardin Merkez-Ömerli-Savur üçgeninde Süryani nüfusunun yarısı yaşıyor. Bunlar Arapça konuşurlar. Bunun biraz doğusuna geçerseniz, Midyat-İdil-Dargeçit-Nusaybin bölgesindeki Süryaniler Turoyo konuşurlar. Birbirlerini anlamazlar. Tesadüfen farkına vardım; bu diller arasındaki sınır eski Bizans-İran sınırıdır. Arap istilasından önceki dönemde, 4. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar olan dönemde İran sınırı tam oradan geçer. Sınırın Bizans kısmında kalanlar bugün Arapça konuşuyor, sınırın İran tarafında kalanlar bugün Turoyo konuşuyor. Bunun da tam açıklamasını bilmiyorum ama bana dehşet ilginç geldi”.

Süryanice’nin (Turoyo’nun) varlığını sürdürme konusundaki dezavantajlı durumuna, kendini bir süredir Anadolu’nun Türkçe dışındaki dil ve kültürlerinin öğretilmesi çalışmalarına adamış bulunan çevirmen-yayıncı Cemal Atila da dikkat çekiyor. Atila, çok istedikleri hâlde hoca bulamadıkları için Süryanice kursu açamadıklarını belirtiyor: “Süryanice’yle ilgili yazılı bir kaynak pek görmüyoruz. Süryanice’yle ilgili pek çok şeye ulaşamıyoruz, eğitmene ulaşamıyoruz. Örneğin Çerkesçe dersi verecek bir eğitmen bulabildim ama Süryanice için bulamadım. Hâlâ arıyorum”.

BATI ERMENİCESİ
UNESCO’nun listesinde Ermenice adıyla yer alan dil esasen Batı Ermenicesi. Geçmişte dünya üzerindeki Ermenilerin yarısı İran’da, diğer yarısı ise Osmanlı Devleti’nde yaşardı. Bu farklılık, Ermeni dilinin İstanbul merkezli ‘Batı Ermenicesi’ ve İsfahan merkezli ‘Doğu Ermenicesi’ olarak iki ayrı lehçeye ayrılması sonucunu beraberinde getirdi. Her iki dilin de kendine has bir kültürü ve edebiyatı olmakla beraber, gerek Osmanlıların İran’a göre daha güçlü bir devlet olması ve gerekse Osmanlı Ermenileri’nin Batı’ya daha yakın oluşu hasebiyle, Batı Ermenicesi daha baskındı. Bu iki lehçe arasındaki mesafenin Türkçe-Azerice mesafesi kadar olduğunu belirten Nişanyan, Doğu Ermenicesi’nin yaklaşık 20 yıldır egemen lehçe hâline gelmekte olduğunu anlatıyor:

“Ermenistan bağımsız olunca kaçınılmaz bir biçimde Doğu Ermenicesi başat lehçe haline gelmeye başladı. Bir ulus-devletin dili olarak sahneye çıktı. Batı Ermenileri hep burun kıvırırlardı eskiden beri Doğu Ermenicesine. Kimse onu öğrenmeye tenezzül etmezdi. Şimdiyse gitgide artan bir oranda –ben dâhil– Doğu Ermenicesini tanımaya ve hatta kullanmaya başlıyoruz”.

Batı Ermenicesi için en büyük problem, Türkiye’de yaşayan Ermeni yurttaşların sayısının Cumhuriyet tarihi boyunca farklı dönemlerde, farklı sebep ve ölçeklerde azalmış (ve halen azalıyor) olması… Ancak kendi kilise ve okullarının olması, Ermenice yayın yapan Jamanak ve Marmara gazetelerinin yanı sıra bu ikisinden daha fazla sayıda okura ulaşan Agos’ta da Ermenice sayfaların bulunması, ve diaspora Ermenilerinin çoğunun Batı lehçesini konuşuyor olması bu kadim dil için belki bir avantaj olarak görülebilir.

LAZCA
Lazca, Rize’nin Pazar ilçesinden Gürcistan sınırına kadarki bölgede yaşayan Müslüman bir toplum olan Lazların anadili (Rize ilinin eski adı Lazistan’dı, Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre sonra bugünkü adını aldı). Uzun yıllar boyunca “Karadenizlilik”le, “Trabzonluluk”la hatalı biçimde özdeşleştirilen Lazlar esasen Doğu Karadeniz’de görece dar bir alanda yaşıyorlar. Hâlâ “celdum, cittum, uşağum” diyenleri gördüğünde Laz gördüğünü düşünen çok insan yaşasa da Türkiye’de, Laz dili ve kültürü 1990’lardan beri kendini “sahici” bir biçimde ortaya koyuyor.

Türkçe-dışı dil ve kültürler üzerine kurslar düzenleyen Geoaktif Kültür ve Aktivizm Merkezi’nin başında bulunan Cemal Atila, Lazca’nın 90’lardaki rönesansını anlatıyor:

“Lazca; Süryanice ve Çerkesçe’den daha iyi bir durumda. Biraz kurumlaştı Lazlar. Laz Kültür Derneği var. Daha önceden çıkmış bir dergi var 1994-95 yıllarında, Ogni dergisi. Bugün Laz Kültür Derneği’nin sözlük çalışmaları var, kitap çalışmaları var. Onların durumu nispeten daha iyi.

Kazım Koyuncu’dan önce Zuğaşi Berepe diye bir grup vardı. Denizin Çocukları. Mehmet Ali Beşli, şu andaki Laz Kültür Derneği Başkanı oradaydı. Zuğaşi Berepe ile başladı bu Laz aydınlanması, Laz canlanması. Tabii 1980’li yıllarda Almanya’da yapılmış bir takım çalışmalar da vardı. Alfabe çalışmaları 1984-85 yıllarına kadar uzanıyor”.

HEMŞİNCE

Sevan Nişanyan Hemşince için şunları söylüyor:

“Hemşince ilginç bir dil. 23 köyde konuşulan bir dil Hopa ve Borçka’da. Artı, bir takım göçmüş gruplar tarafından Kocaeli’de, Bursa’da bir iki köyde konuşulan bir dil. Bu, Ermenice’nin bir lehçesi. Fakat Hemşinliler Müslüman. Ve özellikle genç kuşak çok yoğun bir ideolojik bombardıman altında. Konuştukları dilin bir Orta Asya dili olduğuna kanaat getirmişler. Hatta Kıpçakça’nın bir lehçesi olduğuna dair kendilerine bir şey öğretilmiş. Yaşlılar neyin ne olduğunu biliyor. Ama gençler fanatik bir Türk milliyetçiliği çerçevesinde “Atalarımız Orta Asya’dan geldi, biz Ermeni filan değiliz” diyor. Yaşlılar da “Ermeni kökenliyiz” demiyor ama “dilimiz Ermenicedir” diyor.

Hemşinliler kamyonculuk yapar genellikle, ata mesleği kamyonculuktur. Şimdi biraz Ermenistan’la ilişkilerin gelişmesiyle Ermenistan’la nakliye işlerine girmeye başladılar ve birden bire Ermenice’nin iyi bir şey olduğu kanaatine varmaya başladılar. Yani orada çok hızlı bir bilinç değişimi yaşanıyor son 10 yıldır”.

DİĞER DİLLER
Yazının başında sıraladığımız Kafkas dilleri, tehlike altındaki pek çok dilden daha fazla konuşuluyor. Bu dillerde kimi dergiler yayınlanıyor, Çiviyazıları Yayınevi de bu dillerde eserler basıyor. Ancak anlaşılan o ki, bu dilleri konuşanlar Türkçe’nin lehine hızlı bir doğal asimilasyon yaşıyorlar. Çerkeslerin bir kısmının görece içe kapanık bir toplum olması ve müzik alanını Kürtler, Zazalar ve Lazlar kadar etkili kullanamamaları da bir dezavantaj olsa gerek.

İspanya kökenli Türkiye Musevilerinin dili olan Ladino (Judeo Espanyol) artık günlük yaşamda kullanılmayan, kaybolma tehlikesini yoğun yaşayan bir dil. Türkiyeli Musevilere yönelik çıkan haftalık Şalom gazetesinde Ladino dilinde sayfa var ve buna internetten ulaşmak da mümkün.

Pontus Rumcası, Doğu Karadeniz’in bazı köylerinde (özellikle Trabzon il sınırları dahilinde) konuşulan bir dil. Çağdaş Yunanca ile arasında ciddi farklılıklar var. Bu dili konuşanların 3-4 kuşak önce Müslüman olmuş Rumlar olması muhtemel. Ancak Karadeniz’de nüfus mübadelesine kadar Müslüman-Rum karışık yaşayan kimi köylerin bulunması da bir karşılıklı etkileşimi sağlamış olabilir. Doğu Karadeniz’den büyük şehirlere göç ve bölgenin toplumsal dokusuna (da) zarar veren HES gibi projelerin bu göçü arttırması; Pontusça, Lazca, Hemşince gibi dillerin ölümüne zemin hazırlıyor. Zira bu diller İstanbul gibi kentlerde “işlevsiz” olduğu için Türkçe tarafından alt ediliyorlar.

Exit mobile version