İKİNCİ SOĞUK SAVAŞ VE SONRASI
Emperyalizmin barışcıl dünyasının inşası(!);
Nükleer silahların ve siber savaşın önlenmesi, enerji güvenliği, iklim değişikliği,
Kaçak iş gücü ve uyuşturucu kaçakçılığıyla başetmekten geçiyor!
*
Doğu-batı,kuzey-güney kavşağında Türkiye;
Kaçak iş gücü ve uyuşturucu güzergahında,
Vazgeçilmez avantajlarıyla enerji iletimi ve güvenliğinde temel misyondadır.
İklim değişikliğinde de sahip olduğu su ve tarım potansiyeliyle dikkat çekiyor.
Komşu İran; Kuzey Kore ile birlikte nükleer yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle çoklu araçlarla uyarılıyor!
*
Özellikle İran ve Kuzey Kore’nin tabiatlarına rağmen nükleer silah teknolojilerinde ısrarı,
Dünyayı dehşet dengesinde tutarken yeni bir soğuk savaş dönemi yaşanıyor.
Tarih yeniden tekerrür ediyor gibidir.
Birincisinde yaşandığı üzere Türkiye bu kez de Batı Medeniyetinin ileri karakoludur.
Bu misyon Türkiye’yi ekonomisinden sosyolojisine ve siyasetine değiştiriyor.
ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi Türkiye’nin bu değişim gerekçesini şu tümce ile belirliyor:
“Türkiye ile bölgesindeki istikrarın takibinde geniş çapta hedefler üzerinde temasta bulunulacaktır!”
*
Yeni soğuk savaş döneminde Türkiye’nin tezelden batı ile sorunlarını çözmesi isteniyor.
Öte yandan Türkiye’ye batı diplomasisinin çağdaş uygulaması olarak;
İsrail lehinde Arap-İslam ve Şii-İran’ını diyalog içinde tutmak,
Sıcak savaş halinde gücünü Batı yanında kullanmak siyaseti izletiliyor!
Komşularla sıfır sorun politikası bu anlamdadır.
Ne ki Türkiye’nin değişim dengesini lehinde tutması hayati önem gösteriyor.
*
Geçtiğimiz haftanın iki gelişimi dikkat çekmektedir.
İlki; Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Spyros Kouvelis, Yunanistan ve Türkiye arasında,
Ege sorununda çözüme yaklaşıldığı konusunda basında çıkan haberlerle ilgili olarak,
“Resmi olmayan açıklamaları yorumlamaktan kaçınıyoruz” diyor.
Egemen Bağış ise “Ooooo!” der gibidir ve ” Türkiye ve Yunanistan arasında çözülemeyecek sorun olduğuna inanmıyoruz,
Ege sorunu da, Heybeliada’da rahatlıkla çözülür” şeklinde konuşuyor!
*
Türkiye üzerinden gelen üçüncü ülke vatandaşlarının girişlerini önlemek üzere,
Kara ve deniz sınırlarında AB’nin dış sınırlarla ilgili ajansından ekonomik ve operasyonel destek almaktadır.
Ege Sorunu konuşulurken, o da ne?
Yunanistan bir kez daha Ege adalarına geçişler konusunda Türkiye’nin üzerine düşeni yapmadığından şikayet etmiştir!
Yasa dışı göçle mücadele kapsamında Avrupa Birliğinden yardım talebi,
Karşılıksız kalmıyor! AB Türk-Yunan kara sınırına devriye ekibi gönderme kararı veriyor…
Ya da Türkiye, Yunanistan sınırında peyderpey AB Güvenlik Birliklerince kuşatılıyor!
*
Ege Denizi Sorunlarına gelince,
Yunanistan; Türkiye’nin taraf olmadığı 1982 BM Sözleşmesine dayanarak karasuları sınırının 12 mil olduğunu savlıyor.
Türkiye’nin tezi Ege Denizinin yarı-kapalı bir deniz olduğudur.
Ege Denizinde karasuların 12 mil olması; açık deniz oranının %56 dan %26 ya inmesi,
Türkiye’nin kuşatılması anlamına geliyor!
Türkiye 12 mil karasuları sınırını casus belli(savaş nedeni) sayıyor.
*
Yunanistan;Ege adalarını ülkesinin ayrılmaz parçası olarak kabul ediyor.
Adaların takımada oluşturanlarından en uç noktaları birleştiriyor, çizginin içini takımada suyu sayıyor.
Ya da adaların kıta sahanlığının kıta ülkeyle eşit koşullarda yapılmasını savlıyor.
Türkiye’nin tezi kıta sahanlığında doğal uzantının esas alınmasına dayanıyor..
Yunanistan’ın kıta sahanlığı talebi; Türkiye’nin karasında cendereye alınması anlamındadır.
Hava Kontrol Hattı ya da adaların silahsızlandırılması sorunları da devam ediyor!
Şimdi hazırlanmakta olan Türkiye Ulusal Siyaset Belgesinde Yunanistan tehdit’ten bile sayılmıyor…
*
AKP iktidarı; Ege Sorununda Yunanistan ile sessiz ve derinden,
Türkiye tarihinin hiç te yabancısı olmadığı görüşmelerde bulunuyor!
Halbuki emperyalizmin barışcıl dünya(!) inşasında izlediği siyaset dünden bugüne aynı esas üzerindedir.
Bu noktada Türkiye’nin var olan ekonomik,toplumsal ve siyasal koşulları;
Değişim yaşanırken asla temkinin elden bırakılmamasını gerektiriyor!
*
Türkiye değiştiriliyor!
Ulusalcı subaylar bir bir ayıklanırken, TSK konsepti daraltılıyor.
Sınırlar için özel profesyonel birlikler hazırlanıyor.
Emperyalizmden beslenen ve iktidarın açık desteğinde sayısız sivil toplum örgütü;
Demokratikleşme çığlıklarıyla ülkeyi bölmeye götürüyorlar.
Geçmişin mütareke basını bugün yandaş basın adıyla anılıyor.
Ayrılıkçı Kürt hareketi Türkiye ile açık pazarlıktadır.
Türkiye yatırıma dönüşmeyen yabancı sermayesine tüm kaynaklarını ve insanının emeğini ödüyor.
Karşılığında her gün katmerleşen esareti satın alıyor!
Tam anlamıyla Sevr şartları oluşuyor.
Çok açık! “Önce küresel İran sorunuyla Türkiye’nin şoklanması,
Ardından küresel sermaye egemenlerinin Türkiye’yi bitkisel hayata sokması” hedefleniyor…
*
Bu esnada geçen haftanın ikinci olayı gerçekleşiyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, “Türkiye’nin bir değişim sürecinde olduğunu herkes söylüyor.
Ancak AB’nin algıladığı bu değişim; iktidarın ve iktidarın her dediğinin doğru olduğuna inanan,
Kendilerini liberal olarak tanımlayan çevrelerin verdiği bir takım bilgilerden oluşuyor” diyor ve ilave ediyor;
“2 Kasım’da Alman Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı Sigmar Gabriel, CHP Grup toplantısında söz alacaktır!”
Koç, AB’ne bir sosyal demokrat selam çakıyor!
*
Çünkü CHP nin yeni dünyanın ekonomik,toplumsal ve siyasal dilini anlamadığı,
Gelenekler,modernleşme ve post modernleşme sürecinde Türkiye’nin gelişmesinin ardında kaldığı söyleniyor.
O yüzden toplumun dışında kaldığına hükmediliyor.
Küresel değişime katılım için yeni trendlerin algılanması,
Tarihsel köken üzerinden evrilerek büyüyen ve toplumsal akışa ayak uyduracak bir parti olunması isteniyor.
CHP’den Batıya sadakat için geleneksel Kemalizm’ini batılı tarzda rafine etmesi,
Perspektifini Türkiye’nin Büyük Orta Doğu Projesi sınırlarına yönlendirmesi isteniyor.
Doğrusu CHP de sosyal demokrasiye yönelirken, siyasasında yönelimini değiştiriyor,
Olduğu yönünde impulslar veriyor…
*
O halde ikinci Soğuk Savaş, günü gelip sona erdiğinde;
Kemalist özü kurutulmuş Türkiye’nin,
Mesela İstanbul’un Konstantinapolis olduğu inancıyla sürdürülen bir kuşatmadan,
Nasıl bir sonuçla çıkacağını, düşünmek dahi ürpertiyor?
CHP nin mutlaka Kemalist geleneğine tam gücüyle tutunması gerekiyor:
Kemalist- Sosyal Demokrasi!
Bir yanıt yazın