Almanya’da İslam’ın ülkedeki yerine ilişkin yapılan tartışmaların yanı sıra şimdi de kilisenin toplum içindeki rolü tartışılıyor. Bazı kesimler, kiliseye yönelik ayrıcalıkları durdurmanın zamanının geldiğini düşünüyor.
Almanya’nın Hrıstiyan Demokrat Partili Tüketiciyi Koruma Bakanı Ilse Aigner ve Bakanlık Müsteşarı Julia Kloeckner, bakanlığın konferans salonuna bir haç astılar. Üstelik Protestan ve Katolik Kilisesi din adamları da haçı kutsamak için bakanlığa geldiler. Müsteşar Kloeckner yaptığı açıklamada, “Tanrı’nın eliyle desteklenmek iyidir ve bu, açık bir ifadeyle gösterilebilir” şeklinde konuştu.
Muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti’nin gençlik kolu başkan yardımcısı ve laiklik kampanyası düzenleyen grubun sözcüsü olan Oliver Loesch, Tüketiciyi Koruma Bakanlığı’nda yaşananları oldukça uygunsuz bir tavır olarak değerlendirdi.
Loesch, “Bayan Aigner ve Bayan Kloeckner, kişisel olarak kendileri için bunu söyleyebilir. Din özgürlüğü var ve istedikleri şeye inanabilirler ancak Almanya’da bir bakanlık bu şekilde hareket edemez çünkü Almanya’da kilise ve devlet ayrımı vardır. Ya da olmalıdır!” dedi.
Kiliseye tanınan ayrıcalıklar
Loesch’e göre, kilise hâlâ çok fazla ayrıcalıklara sahip. Alman Anayasası “devlete bağlı kilise olamayacağını” açıkça ifade etse de piskoposların maaşı hâlâ devlet tarafından ödeniyor. Rahiplerin eğitim aldığı ilahiyat fakültelerinin finansmanını devlet karşılıyor ve sadece Tüketiciyi Koruma Bakanlığı’nda değil sınıf ve mahkeme salonlarında da haçlar yer alıyor.
Fakat kilise temsilcileri tüm bunları bir ayrıcalık olarak görmüyor. Alman Katolikleri Merkez Konseyi Başkanı Alois Glück, “Şüphesiz tüm değerler sistemimiz Hrıstiyanlıkla bağlantılı. Anayasamızın değerlerinin temelinde Hrıstiyanlık değerleri bulunmaktadır. Bugünlerde kiliselerden bir kez daha toplumumuzun değer duygusunu geliştirmek için katkıda bulunmaları beklenmektedir. Ancak bu, devletin din propagandası yaydığı anlamına gelmez” şeklinde konuşuyor.
Kilisenin toplumdaki rolü ile ilgili tartışmalar, İslam’ın ülke içindeki rolünün sorgulandığı bir zamana denk geldi. Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, 3 Ekim’de Almanya’nın yeniden birleşmesinin 20’inci yıldönümünde yaptığı konuşmada, İslam’ın da Hrıstiyanlık ve Yahudilik gibi Almanya’ya ait olduğunu söylemişti. Almanya Eğitim Bakanı Annette Schavan da daha sonra yaptığı açıklamada, devletin, Müslüman din adamı ve din öğretmenlerinin Alman üniversitelerinde eğitimlerinin finansmanına yardımcı olabileceğini duyurdu.
Müslümanların talepleri
Ancak bunun, İslam’ın eşit bir din olarak görüldüğünün göstergesi olmadığını düşünen Oliver Loesch, “Müslümanlara Almanya’daki tüm dinî ve din dışı gruplarla eşit muameleyi garantilemenin şüphesiz iki yol var. Birincisi, Müslüman grupların da aynı mali yardımı ve eğitim sistemine katılım için aynı desteği görmesi. İkincisi ise hiçbir dini grubun bu imkanlara sahip olmamasıdır, ki bizim düşüncemiz de bu yönde” diyor.
Ancak Münster Üniversitesi’nde İslam eğitimi alanında profesör olan Muhaned Hurşide, Anayasa’da yer alan “devletin okullarda dini cemaatlerin kendileri tarafından verilen bir din eğitimini sağlaması gerektiği” yönündeki ifadeye dikkat çekiyor. Bu hakkı Müslümanlar için de isteyen Hurşide, laikliğin dinle ilgili her türlü kamusal simgenin ortadan kaldırılması anlamına gelmediğini söylüyor ve ekliyor: “Kendimize laiklikten ne anladığımızı sormalıyız. Belki de devletin laik statüsünü kaybedeceğinden endişe etmeksizin, insanlara bir kimlik sunan dini sembollere yer açarak, laikliğin devlet ve din arasında kurumsal ayrılık anlamına geldiği yönündeki görüşümüzü gözden geçirmeliyiz.”
© Deutsche Welle Türkçe
Michael Lawton / Çeviri: Başak Sezen
Editör: Beklan Kulaksızoğlu
ileAlmanya’da laiklik tartışması | Almanya | Deutsche Welle | 22.10.2010.
Bir yanıt yazın