Avrasya’da Dostluk ve Barış Hattı: “Taşkent-Aşkabat”

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL - TA3 1905 pp5Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL

Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov’un Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguly Berdymuhamedov’un daveti üzerine 19-21 Ekim 2010 tarihleri arasında Aşkabat’a gerçekleştirdiği iki günlük resmi ziyaret, her şeyden önce Orta Asya’nın iki büyük devletinin bölgesel-küresel bazlı sorunlar-tehditler karşısında ortak işbirliği arayışlarını ortaya koyması açısından büyük bir önem arz etmektedir. Söz konusu ziyarette, küresel anlamda daha çok sorunlarıyla ön plana çıkan Orta Asya bölgesinde iki ülke liderinin bölgesel istikrar, barış ve güvenlik noktasında yaptığı çağrılar ve bu çağrıları destekleyici projeler bazlı somut adımlar oldukça dikkat çekici olmuştur.

Bu kapsamda Özbekistan Devlet Başkanı Kerimov ve Türkmenistan Devlet Başkanı Berdymuhamedov’un son birkaç yıl içinde ortaya koydukları performans ve aktif dış politika anlayışları ve icraatları bu hususu fazlasıyla teyit etmektedir. Bu bağlamda iki devlet başkanının karşılıklı güven ve saygıya dayanan işbirliği süreci, geldiği aşama itibarıyla bölgede diğer devletler açısından bir örnek-model teşkil etmeye başlamıştır. Nitekim ikili ilişkilerde bir süreliğine yaratılmaya çalışılan sorunları gerçekçi bir dış politika anlayışıyla çözen Türkmenistan ve Özbekistan, bugün için gelinen aşamada ortaya koydukları irade ile Avrasya’da gerçek anlamda bir dostluk-kardeşlik hattının oluşumuna zemin hazırlamış bulunmaktadırlar. Özellikle de Özbekistan’ın işlevsel işbirliğine ve bu kapsamda örgütsel yapılanmalara karşı duyduğu hassasiyet kapsamında geliştirdiği ikili ilişkiler stratejisi Türkmenistan bazında kendisini çok somut bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bu noktada söz konusu ziyaretin zamanlamasına bakıldığında Taşkent-Aşkabat hattındaki işbirliğinin önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Buna göre bölgede neredeyse kronikleşmiş bir hal alan Afganistan sorununda gelinen son aşama, özellikle Afganistan ile sınır olan bu iki ülke açısından oldukça büyük bir önem taşımaktadır.

Taliban’ın son dönemde eylemlerini güney Afganistan’dan kuzeye doğru kaydırması ve Tacikistan ile birlikte Türkmenistan ve Özbekistan sınırlarında varlığını-etkinliğini arttırması Taşkent ve Aşkabat tarafından büyük bir endişe ile yakından takip edilmektedir. Afganistan’ın kuzeyindeki Türkmen ve Özbek halklarının varlığı ve bunların güvenliğinin temini hususu da bu iki ülke açısından büyük bir ehemmiyet taşımaktadır.

Avrasya bazlı küresel güç mücadelesinde küresel-bölgesel güçlerin Afganistan üzerinden yürüttükleri tehlikeli oyun ve savaşa doğru giden bir İran krizi, bugün itibarıyla Orta Asya devletlerinin güvenliğini çok daha yakından etkileme potansiyeli kazanmaya başlamıştır. Afganistan üzerinden özellikle Özbekistan’ın istikrarsızlaştırılarak, bölgede farklı ve kanlı bir sürecin önünün açılmasına yönelik bir takım senaryolar artık daha yüksek sesle dile getirilmektedir. Böylesi bir senaryonun hayata geçirilmesinin bölgede yol açacağı sonucu kestirmek hiç de zor olmasa gerektir. Aynı şekilde, İran’a yönelik bir askeri operasyonun, bölgede yeni bir istikrarsızlık alanı, batağı yaratacağı hususunda da en ufak bir şüphe görülmemektedir. Dolayısıyla, bu ziyaretin öncelikle konularından biri Afganistan sorununun yakın gelecekte alacağı boyut ve İran krizi olup, buna karşın iki ülkenin bu sorunlar karşısında atabilecekleri ortak adımlar ve uluslararası kamuoyuna başta “6+3 Formülü” olmak üzere kalıcı barışı sağlama noktasında somut adımların gündeme getirilmesi olmuştur diyebiliriz. En azından bundan sonraki süreçte Afganistan’da Taliban ve El Kaide ile mücadelede başarısız kalan ABD, NATO ve Koalisyon Güçleri’ne çözümün sadece askeri yöntemlerle olmayacağının hatırlatılması ve Irak-Afganistan örneklerinden hareketle bir İran macerasının nelere yol açabileceğine dair bir takım endişelerin dile getirilmesi de oldukça dikkat çekici olmuştur.

Kuşkusuz bu ziyaretin önemli gündem maddelerinden biri de bölgesel boyutta savaşa yol açma olasılığı her geçen gün daha da artan “su meselesi” olmuştur. Bölgede suya bağımlı olan iki devlet olarak Türkmenistan ve Özbekistan, son dönemde Kırgızistan ve Tacikistan’ın Amu Derya ve Sır-ı Derya nehirleri üzerinde inşa etmeye başladıkları barajlardan ciddi manada rahatsızlık duymaktadırlar. Bu iki ülke üzerinde siyasi baskı aracı anlamına da gelen bu barajların inşası mevzuu, sadece insani boyutta değil, çevresel güvenlik boyutta da yol açacağı zararlar itibarıyla Taşkent ve Aşkabat’ın gündemini fazlasıyla meşgul etmektedir. Sorunun barışçıl-diplomatik yollardan çözümü noktasında bir politika izleyen bu iki devlet, bundan sonraki süreçte, özellikle Kırgızistan ve Tacikistan üzerinden kendilerine yönelik diğer güçlerin dolaylı baskılarını da asgariye indirme, mümkünse bertaraf etme noktasında bir işbirliğini kaçınılmaz görmektedirler. Bölgede su güvenliğinin tesisi noktasında yeni bir sürece ve işbirliği anlayışına dayalı bir yaklaşım ve eylem sürecinin bundan sonraki günlerde Taşkent-Aşkabat tarafından gündeme getirilmesi beklenilebilir.

Kırgızistan sorununun geleceğindeki belirsizlik de hiç kuşkusuz bu iki ülkenin gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Kırgızistan ile derinleşme eğilimi göstermeye başlayan bölgesel istikrarsızlık ve olası bir savaş durumu, özellikle Özbekistan-Kırgızistan ilişkilerinin geleceği açısından büyük bir önem arz etmektedir. Bu noktada, Bişkek’teki siyasi istikrarsızlık ve ülkenin güneyinde yaşanan istikrar-güvenlik sorunları, Taşkent açısından bir yönüyle bölgede çok daha farklı bir sürecin önünü açmaya dönük provokatif eylemler olarak değerlendirilmektedir. Bu kapsamda Kırgızistan’ın güneyinde yer alan Fergana Vadisi’nde başta Özbekler olmak üzere, Kırgızlar dışındaki diğer halklara karşı yürütülen katliamlar ve baskılar, Orta Asya bölgesinde bağımsızlıktan bu yana dile getirilen bir etnik savaşa adeta davetiye çıkarmaya yönelik girişimler olarak kabul edilmektedir. Burada, özellikle Taşkent yönetiminin sağduyulu yaklaşımı, Kırgızistan ve Fergana üzerinden oynanmak istenen oyunu şu an için bozmuşa benzemektedir. Türkmenistan da bu tehlikeli sürecin farkında olup, Fergana üzerinden başlatılacak olan bir şiddet dalgasının kendisini de yakından etkileyeceğinin farkındadır. Dolayısıyla, iki ülkenin bundan sonraki süreçte bölge sorunlarının çözümünde bölge devletlerinin daha etkin bir rol oynamasına yönelik yeni bir sürece öncülük etmeleri beklenebilir.

Orta Asya’da Afganistan üzerinden artış eğilimi göstermeye başlayan ve yine bölgedeki bazı devletlerin içinde bulundukları istikrarsızlık ortamından güç alan başta yerel-uluslararası mahiyetteki terör örgütleri olmak üzere organize suç örgütleri, fundamentalist gruplar, uyuşturucu, kaçakçılık vb. tehditlerle mücadele noktasında iki başkentin ortaya koyduğu kararlılık da bu ziyaretteki yerini almıştır. Bu kapsamda her ki devletin, özellikle sınır güvenliği başta olmak üzere, istihbarat vb. konularda işbirliği yapması kaçınılmaz görülmektedir. Burada, özellikle daimi tarafsızlık statüsüne sahip bulunan Türkmenistan açısından Taşkent ile geliştirilecek ilişkiler, terörle ve organize suçlarla-örgütlerle mücadele noktasında önemli bir deneyime sahip bulunan Özbekistan’ı ortak güvenlik arayışları bağlamında bir adım daha ön plana çıkarmaktadır.

SSCB sonrası bağımsızlıklarını kazanan ve halen geçiş aşamasında olan Orta Asya devletlerinin, 1991’den bu yana üst üste gelen kriz dalgaları karşısında iktisadi-ticari yönden güçlü bir işbirliğine girmeleri kaçınılmazdır. Özbekistan dış politikasının temel stratejisine uygun bir şekilde öncelikle iktisadi-ticari bazda ilişkilerin geliştirilmesini esas alan bu yaklaşım, aynı şekilde Türkmenistan’ın daimi tarafsızlık statüsü ile de örtüşmekte olup, bu yaklaşımın pratikte haliyle iki ülke arasında güçlü bir siyasi ilişkiyi getirmesi ve buna zemin oluşturması zaten kaçınılmazdır. Nitekim son birkaç yıldır küresel krizden en az şekilde etkilenen iki Orta Asya devleti olarak Özbekistan ve Türkmenistan’ın başta doğalgaz olmak üzere, bölgede diğer sektörlerde de gerçekleştirdiği işbirlikleri, ortak gelecek adına dikkatlerden kaçmamaktadır.

Bölgede son olarak Aralık 2009’da hayata geçen Çin-Türkmenistan doğalgaz hattına Özbekistan’ın bölgesel istikrar-barış-refah adına yaptığı katkı bugün itibarıyla Sayın Kerimov’un yeni bir önerisiyle daha gündeme gelmiş bulunmaktadır. Devlet Başkanı Kerimov’un, Özbekistan-Türkmenistan-İran-Umman-Katar Taşıma Koridoru teklifi, gelinen aşamada bölgesel liderlerin “barış vizyonu”nu ortaya koyması açısından oldukça dikkat çekicidir. Bu son proje özellikle Sayın Kerimov nezdinde Özbekistan dış politikasındaki pragmatizmi ve rasyoneliteyi ortaya koyması açısından oldukça önemli olmuştur.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, son birkaç yıl içinde karşılıklı olarak gerçekleştirilen bu ziyaretler, her şeyden önce iki ülke arasındaki sorunların fazlasıyla aşıldığını ve ortak çıkarlar çerçevesinde gelecek adına daha somut işbirliğini tesis edecek projelerin ve mekanizmaların, karşılıklı faydaya dayalı ilişki sürecinin bundan sonra daha fazla konuşulacağını bizlere göstermektedir. Bu ziyaretler, bir anlamda Taşkent-Aşkabat hattını bölgenin iktisadi-ticari, siyasi-beşeri gündemini belirlemede yapıcı bir inisiyatif alma arzusunu da ortaya koymaktadır ki bu husus iki kadim dost halkın mevcut tarihsel deneyimleri ve ruhuna uygun bir davranıştır. Nitekim Özbekistan ve Türkmenistan’ın sahip olduğu mevcut potansiyelleri aktife çevirme noktasında attıkları son adımlar, açıkçası bölgesel sorunların çözümü noktasında bu iki başkenti daha yakın bir işbirliğine zorlamakta ve tarihsel sorumluluklarından kaçmalarına müsaade etmemektedir.

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL - TA3 1905 pp1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir