Haber: Salim YAVAŞOĞLU
Eğitimci, sendikacı Hanefi Bostan:
Ana dilde eğitim talepleri Türkiye’yi parçalar
Türkiye Kamu-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Hanefi Bostan, “Ana Dilde Eğitim Sloganının Perde Arkası” konulu araştırmasında çarpıcı bilgilere yer verdi: Türkçe dışında resmen ikinci bir dil tanımak, Türkiye’de resmen, devlet eliyle, iki farklı siyasî toplum ve hükümranlık yaratmak demektir.
BOSTAN’DAN KÜRTÇE EĞİTİM UYARISI:
Türkiye Kamu-Sen İstanbul İl Başkanı Hanefi Bostan, ana dilde eğitim taleplerinin, ülkenin parçalanmasını hedefleyen büyük projenin bir parçası olduğunu söyledi
Üniter yapıyı tehdit eder
Türkiye Kamu-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Hanefi Bostan, ana dilde eğitimin, Türkiye’nin bölünmesine gidecek yolu açacak önemli süreçlerden biri olduğu uyarısında bulundu. Bostan, “Ana Dilde Eğitim Sloganının Perde Arkası” konulu araştırmasında çarpıcı bilgilere yer verdi. Bostan, mağduriyetin arkasına saklanarak yapılan anadilde eğitim taleplerinin, Türkiye’nin parçalanmasını hedefleyen kılı kırk yararak hazırlanan büyük projenin çok önemli bir parçası olduğunu vurguladı.
Can sıkmaya başladı
Uzun bir zamandan beri “mâlum” çevreler tarafından sürekli gündemde tutulan anadilde eğitim konusunun artık iyiden iyiye can sıkmaya başladığını kaydeden Bostan, “Konu, bilindiği gibi, hiç de yeni değil; PKK’nın silahlı terör eylemlerinin başlangıcından beri, gündemde pek fazla yer işgal etmediği zamanlarda bile, hep diri tutulmuş, bazen kuzu postuna bürünmüş masum kurt edasıyla ve çok kereler de Yeşilçam melodramları havasında, bazen da apaçık bir şekilde tehditkâr tavırlarla ortaya sürülmüş, hiçbir vakit gündemden kaybolmasına izin verilmemiştir” dedi. “Anadilde eğitimin üzerinde niçin bu kadar önemle ve ısrarla duruluyor?” sorusunun cevaplanabilmesi için, öncelikle “ana dil öğrenimi” “ana dilde eğitim” ve “eğitim-öğretim dili” konularının ele alınması gerektiğini savunan Hanefi Bostan, şöyle devam etti:
Zihinleri iğfal ediyorlar
“Bu konuları sürekli gündemde tutan çevreler, bilerek ve kasten bu üç kavramı birbirine karıştırarak zihinleri iğfal etmeye ve her zaman yaptıkları gibi, mağduriyet zırhının arkasına sığınmaya çalışmaktadırlar. Şimdi, bile-bile yapılan bu kavram karmaşasını ortadan kaldırmak için, öncelikle belirtmek gerekir ki, ana dil öğrenimi ile ana dilde eğitim birbirlerinden tamamıyla farklı kavramlardır. Anadil, esas olarak soy dilidir; kimliğimizin ait olduğu soyumuzun dili. Şu halde, ana dil ile anlatılmak istenen mesele, aslında bir soy aidiyeti meselesidir. Ana dil kavramı, kişinin ailesinin konuştuğu dildir şeklinde kısaca tanımlanabilir. Ana dil öğrenimi, kişinin kendi ana dilini, yani etnik soyunun dilini öğrenmesini ifade etmektedir. Normal şartlar altında, ana dil öğrenimi, okulda değil, aile içinde gerçekleştirilen bir süreçtir. Ancak, burada konu, her zaman olduğu gibi başka yerlere çekilmektedir.”
Kullanım oranı düşüyor
Zübeyde Kılıç’ın, “Ana dil tartışmasına eğitim hakkı açısından bakılması gerekir” konulu makalesinden bazı tespitlere de araştırmasında yer veren Türkiye Kamu-Sen İstanbul İl Başkanı Bostan şunları kaydetti: “Araştırmamızın ortaya çıkardığı diğer bir bulgu ise, kuşaktan kuşağa ciddi bir dil kaybı yaşandığıdır. Başka bir ifade ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın insanlık suçu olarak nitelediği asimilasyon etkisini göstermekte, kuşaklar arasında ana dilini kullanma oranı düşmektedir. Nitekim araştırmamız ana-babaların yüzde 20.4 oranında ana dillerini sürdürmelerine karşın mevcut nüfusun yüzde 16.9’u ana dilini sürdürmektedir. Bu iddialarda bir miktar gerçeklik payı bulunmakla beraber, eğer ortada suç diye bir şey varsa, suçlu ne Türklerdir ve ne de Türk Devleti. Nitekim, benzer bir durum, Almanya’daki Türkler için de söz konusudur. Berlin Büyükelçiliğimizin 2002 yılında yayınlamış olduğu bir rapor, Almanya’daki son Türk kuşağının birinci dilinin yüzde 60 oranında Almanca olup, yine aynı genç kuşağın, ana dilleri olan Türkçe’ye tam vakıf bulunmamakta olduğunu göstermektedir. Bu keyfiyet 2002 yılına ait olduğuna göre, aradan geçen sekiz senede bu oranın daha da artmış olması kuvvetle muhtemeldir.”
Asimilasyon söz konusu değil
Zübeyde Kılıç’ın, Türkçe dışındaki dillerin yüzde 17 olduğu iddiası yanlış olduğunu savunan Bostan, “Bu konudaki güvenilir eserlerden olan, Raymond G. Gordon, Jr.’un editörlüğünde yayınlanan, dünyadaki 6 bin 912 dilin tek-tek, ülke-ülke listesinin verildiği 1272 sayfalık Etnolog: Dünya Dilleri isimli kitabın ”Türkiye’nin Dilleri“ (Languages of Turkey) başlıklı bölümde, Türkçe, 1987 sayımında, nüfusun yüzde 90’ının birinci dili olarak verilmektedir. Kürtçe’yi konuşan nüfus ise 1980’de toplam 6 milyon 500 bin kişi. Bunların da sadece 3 milyon 950 bini (Yüzde 60) Kürtçe’yi birinci dil olarak kullanmaktadır, yüzde 40’lık dilimi oluşturan 2 milyon 50 bin kişinin ise birinci dili Türkçedir. Burada bir asimilasyon söz konusu olmadığı gibi, tam tersine, Kürt asıllı yurttaşların hızlanan göçlerle birbirine iyice karışması sonucunda, Kürtçe’nin, baskın nüfusun dili olan Türkçe karşısında kendiliğinden gerilemesi sözkonusudur. Kürtçe’nin yok olduğu anlamına da gelmemektedir. Nitekim, ’Tehlike Altındaki Dünya Dilleri’ başlıklı kapsamlı ansiklopedide Kürtçe yer almamaktadır” diye konuştu.
Ana dil okulda öğrenilmez
Ana dilin, okulda öğrenilemeyeğini kaydeden Bostan, “Ana dil esas olarak baba ocağında, evde öğrenilir, okulda değil. Ana dili Türkçe olmayan her yurttaş ana dilini önce ailesinde öğrenir, ailesin de ana dili konuşulmuyorsa, devletin (mecbur olmadığı halde) açtığı kurslara gidilir. Ona da gidilmiyorsa, yapılacak başka bir şey yok demektir. Söz gelimi, resmi olarak açılan ve hizmete arz edilen Kürtçe öğretim kursları, talepsizlikten teker-teker kapanmıştır. Burada bir suç var ise, neden kimse bu suçun bizzat, herhangi bir sebepten dolayı konuşamadığı ana dilini öğrenmek istemeyenlerde aramak yerine Türk Devleti’ne fatura etmektedir? Maksatları, bu iddiaların arkasından gelen taleplerde sırıtmaktadır: Kürtçe başta olmak üzere, Türkçe dışındaki dillerde eğitim ve öğretim yapılması. İşte, asıl maksat ve kabul edilmesi Türkiye’nin bölünmesine giden yolu açacak olan en önemli süreçlerden birisi de budur” dedi.
Farklı dillerde eğitim talebi masum değil
Türkiye Kamu-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Hanefi Bostan, vatandaşlara ana dillerinde resmi eğitim-öğretim hakkı istenmesinin tehlikelerine dikkat çekerek, “Bu, devlet tarafından, Türkçe dışında resmen ikinci bir dil tanımak, Türkiye’de resmen, devlet eliyle, iki farklı siyasî toplum yaratmak demektir. Bir memlekette birden fazla dile eğitim-öğretimde resmî nitelik kazandırmak, o memlekette birden fazla siyasi otoritece hükümranlığın parçalanmasını meşrulaştırmak demektir” uyarısında bulundu. Farklı dillerde eğitim taleplerinin masum olmadığını ifade eden Bostan, şunları kaydetti:
Ciddi bir proje
“Yani, ortada çok ciddî bir proje söz konusudur; kılı kırk yararcasına düşünülmüş, iyice hesaplanmış bir büyük proje. Türkiye’de Türkçe’nin dışında herhangi bir dile ki bu, mükerreren, pratikte Kürtçe için tasarlanmış olan bir büyük projedir. Kürtçe resmî eğitim-öğretim dili olunca, bunun arkasından, onu tamamlayacak olan neler varsa sıra ile gelmesi icap edecektir. Kürtçe’nin eğitim-öğretim’de Türkçe’nin yanında ikinci resmî dil olarak tescil edilmesidir. Bu safha, projenin giriş kapısıdır. Ardından sıra, Kürtçe’nin mahkemelerde Türkçe’nin yanında ikinci resmî dil olarak tesciline gelecektir. Üçüncü safhada ise Türkiye’nin Türkçe ve Kürtçe diye iki ayrı dil sahibi olan Türk ve Kürt adlı iki ayrı halktan, yani iki ayrı ulusal topluluktan oluştuğu da ”de facto“ (fiilen) tescil edilmiş olacaktır. Artık Türkiye bir ”üniter ülke“ olmaktan çıkmış olacaktır. Çünkü, iki dilli ve iki halklı bir ülkenin hâlâ üniter sıfatını taşıdığını iddia etmek ancak abesle iştigal etmek demektir.”
Bir yanıt yazın