Göçmenler ve Eğitim: Anadil
Avustralya Uygulamalarının İncelenmesi ve
Türkçe Öğretimi’nin Sistemdeki yeri
1. TÜRK GÖÇÜ ÖNCESİ AVUSTRALYA
Avustralya toplumu uzun yıllar ‘White Australian Policy’ diye bilinen yaklaşımla varlıklarını müreffeh bir toplum olarak sürdüreceklerine inandılar. 1901’de bugünklü halini alan Avustralya’da federasyon düşüncesinin mimarlarından ve ülkenin ikinci başbakanı Alfred Deakin özellikle Çin ve Japon göçmenlere karşı geliştirdiği bu politikanın gerekçesi olarak şunları söylüyordu; ‘ Bu milletleri bizler için tehlikeli kılan kötü özellikleri değil aksine onları kaliteli kılan özelliklerdir. Bitmez tükenmez enerjileri ve işleri başarmadaki maharetleri onları karşımıza ciddi rakipler olarak çıkartmaktadır’ . İrlandalıların bile ‘öteki’ diye tanımlandığı Avustralya’da önce benzer medeniyet ve dinler paylaşıldığı için Avrupalı göçmenlere kapılar aralanmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında böylesine büyük bir kıtayı az bir nüfüsla kalkındırmak ve savunmanın imkansızlığı anlaşılmıştır. 1948 yılından itibaren Anglo-Sakson olmayan Romanyalı, İtalyan ve Macar göçmenler barış anlaşmalarının imzalanmasıyla devlet destekli göç kapsamında ülkeye kabul edilmeye başlanmıştır . 1952’de Avrupa Devletlerarası Göç Komitesi’yle yapılan anlaşmayla Avusturya, Batı Almanya, Belçika ve Yunanistan’dan göçmen alımı hızlanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan ve 1960’larda devam eden ekonomik büyüme Avustralya’da önemli bir işgücü ihtiyacını gündeme getirmiştir. Ülkesinin nüfüsunu arttırmaya çalışan Avustralya, göçmen aldığı ülkeleri sosyal, kültürel ve stratejik nedenlerle çeşitli tutmaya da özen göstermekteydi. Avustralya’da Türk toplumu arasında ‘canlı tarih’ diye bilinen ve Türk göçünden uzun yıllar önce İngiliz pasaportuyla Avustralya’ya gelen ilk gazete, ilk Türk cemiyeti ve ilk Türk okulunun kurulmasında rol alan sayın İbrahim Dellal, bu konuyu şöyle açıklamaktadır; ‘ 1960’lı yıllarda Avustralyalılar Avrupa’da çalışkanlıkları ve azimleriyle dikkat çeken Türkleri incelemeye başlamıştır. Avustralya’da yaşayan Kıbrıslı Türklerin dil, kültür,din ve iş becerileri konusunda uyumlu olmalarından da yola çıkarak Türklerin devlet destekli göç kapsamında davet edilmesini planlamaya başlamışlardır.’ 1965 yılında Avustralya Göçmen Bakanı Sir Peter Heydon Ankara’yı ziyaret etmiş ve Türk yetkililerle konuyu müzakere etmeye başlamıştır. Müzakereler Kanbera’da devam etmiştir. O günlerde etkili olan ‘Retruned Soldiers League’, ‘Gaziler Derneği’ Gelibolu’da yaşananlar nedeniyle ‘onurlu düşman’ diye tanınan Türklerin göçüne destek vermiştir. Araştırmacı Joy Elley, Avustralyalıların kendi içlerinde bu konuyu tartışırken Türkiye’yi bir Avrupa ülkesi olarak yeniden tanımlayarak bu göçe sıcak baktıklarını yazmaktadır.Nihayet, 5 Ekim 1967’de, Kanbera’da imzalana göç anlaşmasına göre Avustralya hükümeti göç edecek Türklerin ulaşım, barınma, iş bulma ve çocuklarının eğitimleri konusunda garantiler vermiştir. Avustralya’ya Türk göçü konusunda geniş araştırmalarıyla tanınan Vecihi Başarın’a göre bu anlaşmayla Beyaz Avustralya Politikası fiilen sona ermiştir.
2. GÖÇ GÜNLERİ
Türkler devlet destekli göç kapsamında Avustralya’ya göç eden ilk Müslüman topluluktur. Avustralya’daki yaşantılarına, yapılan anlaşmanın şartlarından kaynaklanan birçok avantajla başlamışlardır. Avustralya’nın Türkiye’ye gönderdiği ulusal hava taşıyıcısı olan Qantas Havayolları’ın QF 174,027 sefer sayılı uçağı, 168 Türk vatandaşını 14 Ekim 1968 günü saat akşam 5’te, Sidney Havaalanı’na getirmiştir. . Yıllar önce buraya yerleşmiş olan Kıbrıslı Türkler kendilerini Sidney Havaalanı’nda karşılamıştır. Sonraki kafileler Melbourne ve Sidney kentlerine dönüşümlü olarak inmeye devam etmiştir. Türklerin anlaşmadan doğan avantajları sadece ulaşımla sınırlı kalmamış konaklama imkanları sağlanmış ve iki gün içerisinde çalışmaya başlama fırsatı bulmuşlardır. İşlerine başlayan Türk toplumu çocuklarının eğitimlerini düşünmeye başlamışlardır. Yakınlarında bulunan devlet okullarına kaydettirdikleri çocukları her göçmen çocuğun yaşadığı dil ve kabul görme sorunlarıyla karşılaşmıştır.
İlerleyen yıllarda çocukların okullarında İngilizce’yi öğrenerek eğitimlerine devam etmeleri ve yaşadıkları ilk tepki olan dışlanma konuları hızla aşılmıştır. Kısa bir süre sonra, çocuklar İngilizce’yi yaşlarının da etkisiyle hızla öğrenmişler ve yeni ‘anadilleri’ni akıcı bir biçimde konuşur hale gelmişlerdir. Okullarında başarılı olmaya başlayan gençler duygu ve düşüncelerini İngilizce’de daha yoğun ifade etmeye ve İngilizce konuşurken kendilerini daha rahat hissetimeye başlamışlardır. Öyle ki, evde anne-babalar çocuklarıyla Türkçe konuşurken İngilizce karşılık alır olmuşlardır. İlerleyen zamanlarda çocuklarıyla aralarına dil ve kültür boşluğu girmesini istemeyen anne-babalar önlemler alınması gereğini hissetmişler, bu konuda oluşmaya başlayan toplumun kanaat önderleri eşliğinde çözüm arayışına girmişlerdir. Anne-babalar için Türkçe’nin ve kültürün korunması öncelikli bir konu halini almıştır. Kurulan dernekler ve cemiyetler bu konuların sıkça konuşulmaya başlandığı yerler olmuştur.
Devam Edecek……
Bir yanıt yazın