SADAKADAN SOSYAL DEVLETE

          SADAKADAN SOSYAL DEVLETE
           
          Başbakan Erdoğan 9 milyon emeklinin beklediği haberi partisinin grup toplantısında açıkladı.
          “Kemal Kılıçdaroğlu referandum sürecinde emekli zamlarını istismar etti.
          8 yıl boyunca emeklilerin maaşlarını enflasyon üzerinde arttırmakla kalmadık,
          Her alanda çok daha iyi hizmet alabilmeleri için de bir çok adım attık.” dedi.
          2011 için  en düşük emekli maaşlarına rakamsal olarak yılda 80 ila 91 lira,
          Oransal olarak  %21.7-%4  zam yapıldı…
 
          *
          İktidar mücadelesinde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da partisinin  grup toplantısında,
          Emekli zamlarını eleştirmeye devam etti.
          “Sayın Başbakan, bu ülkede yaratılan katma değerden emekliye pay veriyor musun?
          Emekli hakkını alamadı. Maskesini indireceğiz.Bütün emeklilere bunu anlatacağız.” derken,
          İstihzalı bir imada bulunuyor gibiydi!

          *
          Kılıçdaroğlu’nun referandumdan bu yana benzeri söylemleriyle “Sosyal Devlet” tartışılıyor.
          Sosyal Devlet;mesleksel,fizyolojik ya da sosyo-ekonomik riskten ötürü geliri sürekli veya geçici olarak kesilen vatandaşın,
          Geçinme ve yaşama ihtiyaçlarının karşılanması için Devletin her türlü tedbiri alması anlamına geliyor.        
          “Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devletidir” diyen Anayasa’nın 2.maddesi ile 60,61,62.maddeleri,
          Sosyal Devleti zorunlu kılıyor.

          *
          AKP iktidarı; nüfus artışı, sistemin yoksulluğa karşı koruma sağlamaması,
          Sosyal Güvenliğin finansman açığının ekonomiye olumsuz etkisi,
          Sosyal Güvenlik Kurumlarının finansman ve yapısal sorunları gerekçesiyle  Sosyal Güvenliği  reformdan geçirmiş bulunuyor.
          Sosyal Güvenlik Kurumları tek çatı altında birleştirilmiş,
          Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası tek bir kanunda norm ve standart birliğine getirilmiş,
          Sosyal Sigortalar sisteminden primsiz ödemeler  sistemi ayıklanarak tek elden yürütülmesine yol açılmıştır.
          Ne ki söz konusu emekliler noktasında,
          CHP nin emeklilerin hakları, milli gelir artışından pay alamamaları,sağlık yardımlarında bazı kısıtlamalar nedeniyle
          Anayasa Mahkemesine gittiğini hatırlamak gerekiyor.
 
          *
          Ankara Ticaret Odası (ATO) Sosyal Güvenlik Sistemine  son 17 yılda bütçeden aktarılan tutarın güncel değerinin Ağustos 2010 da 206 milyar dolar,
          Hazinenin dış borçlanma faiziyle güncelleştirildiğinde 352 milyar dolar olduğunu bildiriyor.
          Merkezi bütçe fazla vermediğinden Hazine; Sosyal Güvenliğe aktarımı  iç ve dış borçlarla sağlıyor.
          352 milyar dolarlık Sosyal Güvenlik Sistemi bütçesi devletin 305 milyar dolar olan brüt iç ve dış borcunu aşmış bulunuyor…

          *
          Sosyal Güvenlik gelir-gider dengesizliği makro ekonomiyi tehdit ediyor.
          Gelir-gider dengesizliğinde en büyük neden;
          Aktif/Pasif oranının 4 olması gerekirken kayıt dışı istihdamla  oranın 2’nin altına düşmesi olarak gösteriliyor.
          “Kayıt dışı ekonomi ve istihdamın”  Sosyal Devlet önünde en büyük engel olduğu anlaşılıyor.

          *
          Bu noktada AKP iktidarının ekonomi politikası tercihinin incelenmesi gerekiyor.
          Türkiye’nin 2009 da  ihracaatı  102 milyar dolar, ithalatı 140 milyar dolardır.
          Hayret!Dış ticarette bu açığa rağmen ekonomik büyüme çoğunlukça olumlulanıyor!
          Olumlu bulan piyasa aktörlerinin  ekonomik faaliyetlerinde izlerinin sürülmesi;
          Ak ve karayı ortaya çıkarmaya yetiyor!

          *
          Mart 2010 da Türkiye’nin iç borcu 58 milyar dolar, dış borcu 247 milyar dolar cıvarındaydı.
          İç borçların %25 i ihracaat teşvikine ve vergi iadelerine,
          %25 i TOKİ,duble yollar benzeri müteahhit hizmetlerine,
          Kalanı yeni iç borçlanmanın faiz giderlerine harcanıyor.
          İç borçla sağlanan tutar ihracaat ve hizmetler karşılığı  iktidar yandaşı islami sermayeye dağıtılıyor.
          Öte yandan 2009 da Türkiye’ye ödemeler dengesinde,
          Hata/noksan kaleminde kaynağı belli olmayan para girişleri olarak;
          Sınır ticareti,yurtdışında kazanılan paralar, yastık altı birikimleri,Varlık Barışı gelen 18 milyar dolar da!

          *
          İslami sermaye bu yüklü birikim ve devlet bürokrasisinin her adımda yardım ve desteğiyle;
          Avrupa’da yaşayan islami kesimin milyarlarca Euro’luk kişisel tasarruflarını yönetiyor.
          Ya da  özellikle Çin’de üretilen tüketim mallarını ara mallar ithalatı kaleminde  Türkiye’ye getiriyor.
          İthal edilen ara mallar işleniyor(!) ve ihraç ediliyor.
          Oluşan hayali ihracaatın  vergi iadesi alınıyor! 
          İhraç edilen mallar islami kesim iş adamlarınca toptan pazarlanıyor.
          Bu kez de oluşan KDV, vergi iadesiyle tahsil ediliyor!
          Delicesine bir vurgun sürdürülüyor…
          *
          Yukarıdaki  hayali üretim artışları dışında  Türkiye’nin ciddi bir üretim artışı bulunmuyor.
          Üretimden elde edilen artı-değer çok düşük kalınca, islami sermayenin kazancı karşılanamıyor.
          “Kâr”ı karşılamak üzere  iç ve dış borç mütemadiyen artıyor.
          Borçların döndürülebilmesi  kısa vadeli sermaye girişlerinden çok,
          İslami sermayenin kayıtlı ve kayıtsız girişleriyle sağlanan dövizlerle yapılıyor.
          Dinci tefecilik Türkiye’nin kanını emiyor…
          *
          Kemal Kılıçdaroğlu emekli zamlarını eleştirirken,
          “Sayın Başbakan, bu ülkede yaratılan katma değerden emekliye pay veriyor musun?
          Emekli hakkını alamadı. Maskesini indireceğiz.
          Bütün emeklilere bunu anlatacağız.” derken doğruya işaret ediyor!
 
          *
          Günü geldiğinde İslami  sermayenin vurgununu kesmek gerekiyor.
          Ya da mesela %40′ ı ya da yaklaşık 250 milyar dolarlık bölümü  kayıt dışı bırakılan,
          Ve sadakacı devletin alt yapısını oluşturan,          
          Türkiye ekonomik aktivitesinin  kayıt altına alınmasına ihtiyaç bulunuyor.
          Bu taktirde %10 u vergilendirilse alınabilecek vergi tutarının 25 milyar dolarlık yeni bir kaynak oluşturması halinde,
          Kamu borçlarında azalma karşılığı sosyal yardımlarda  artışlar olacağı aşikardır.
 
          *
          Elbette  ekonomiyle sosyal dengelerin bozulmaması gerekiyor…
          O nedenle  “Sosyal Devlet Finansmanı” için  yapılacak bir reformda;
          CHP nin TÜSİAD’dan destek görmesine ihtiyaç bulunuyor…
 
          *
          Çok zor fakat
          İktidar olmak,
          Büyük sermaye kalmak;
          Seçmenin ikna edilmesinden geçiyor.
          Çünkü sadakaya alıştırılmış bir toplumda genel kanaati şu söz belirliyor:
          “Ne kadar köfte o kadar ekmek!”

<p>          SADAKADAN SOSYAL DEVLETE
           
          Başbakan Erdoğan 9 milyon emeklinin beklediği haberi partisinin grup toplantısında açıkladı.
          "Kemal Kılıçdaroğlu referandum sürecinde emekli zamlarını istismar etti.
          8 yıl boyunca emeklilerin maaşlarını enflasyon üzerinde arttırmakla kalmadık,
          Her alanda çok daha iyi hizmet alabilmeleri için de bir çok adım attık." dedi.
          2011 için  en düşük emekli maaşlarına rakamsal olarak yılda 80 ila 91 lira,
          Oransal olarak  %21.7-%4  zam yapıldı...
 
          *
          İktidar mücadelesinde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da partisinin  grup toplantısında,
          Emekli zamlarını eleştirmeye devam etti.
          "Sayın Başbakan, bu ülkede yaratılan katma değerden emekliye pay veriyor musun?
          Emekli hakkını alamadı. Maskesini indireceğiz.Bütün emeklilere bunu anlatacağız." derken,
          İstihzalı bir imada bulunuyor gibiydi!</p>
<p>          *
          Kılıçdaroğlu'nun referandumdan bu yana benzeri söylemleriyle "Sosyal Devlet" tartışılıyor.
          Sosyal Devlet;mesleksel,fizyolojik ya da sosyo-ekonomik riskten ötürü geliri sürekli veya geçici olarak kesilen vatandaşın,
          Geçinme ve yaşama ihtiyaçlarının karşılanması için Devletin her türlü tedbiri alması anlamına geliyor.        
          "Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devletidir" diyen Anayasa'nın 2.maddesi ile 60,61,62.maddeleri,
          Sosyal Devleti zorunlu kılıyor.</p>
<p>          *
          AKP iktidarı; nüfus artışı, sistemin yoksulluğa karşı koruma sağlamaması,
          Sosyal Güvenliğin finansman açığının ekonomiye olumsuz etkisi,
          Sosyal Güvenlik Kurumlarının finansman ve yapısal sorunları gerekçesiyle  Sosyal Güvenliği  reformdan geçirmiş bulunuyor.
          Sosyal Güvenlik Kurumları tek çatı altında birleştirilmiş,
          Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası tek bir kanunda norm ve standart birliğine getirilmiş,
          Sosyal Sigortalar sisteminden primsiz ödemeler  sistemi ayıklanarak tek elden yürütülmesine yol açılmıştır.
          Ne ki söz konusu emekliler noktasında,
          CHP nin emeklilerin hakları, milli gelir artışından pay alamamaları,sağlık yardımlarında bazı kısıtlamalar nedeniyle
          Anayasa Mahkemesine gittiğini hatırlamak gerekiyor.
 
          *
          Ankara Ticaret Odası (ATO) Sosyal Güvenlik Sistemine  son 17 yılda bütçeden aktarılan tutarın güncel değerinin Ağustos 2010 da 206 milyar dolar,
          Hazinenin dış borçlanma faiziyle güncelleştirildiğinde 352 milyar dolar olduğunu bildiriyor.
          Merkezi bütçe fazla vermediğinden Hazine; Sosyal Güvenliğe aktarımı  iç ve dış borçlarla sağlıyor.
          352 milyar dolarlık Sosyal Güvenlik Sistemi bütçesi devletin 305 milyar dolar olan brüt iç ve dış borcunu aşmış bulunuyor...</p>
<p>          *
          Sosyal Güvenlik gelir-gider dengesizliği makro ekonomiyi tehdit ediyor.
          Gelir-gider dengesizliğinde en büyük neden;
          Aktif/Pasif oranının 4 olması gerekirken kayıt dışı istihdamla  oranın 2'nin altına düşmesi olarak gösteriliyor.
          "Kayıt dışı ekonomi ve istihdamın"  Sosyal Devlet önünde en büyük engel olduğu anlaşılıyor.</p>
<p>          *
          Bu noktada AKP iktidarının ekonomi politikası tercihinin incelenmesi gerekiyor.
          Türkiye'nin 2009 da  ihracaatı  102 milyar dolar, ithalatı 140 milyar dolardır.
          Hayret!Dış ticarette bu açığa rağmen ekonomik büyüme çoğunlukça olumlulanıyor!
          Olumlu bulan piyasa aktörlerinin  ekonomik faaliyetlerinde izlerinin sürülmesi;
          Ak ve karayı ortaya çıkarmaya yetiyor!</p>
<p>          *
          Mart 2010 da Türkiye'nin iç borcu 58 milyar dolar, dış borcu 247 milyar dolar cıvarındaydı.
          İç borçların %25 i ihracaat teşvikine ve vergi iadelerine,
          %25 i TOKİ,duble yollar benzeri müteahhit hizmetlerine,
          Kalanı yeni iç borçlanmanın faiz giderlerine harcanıyor.
          İç borçla sağlanan tutar ihracaat ve hizmetler karşılığı  iktidar yandaşı islami sermayeye dağıtılıyor.
          Öte yandan 2009 da Türkiye'ye ödemeler dengesinde,
          Hata/noksan kaleminde kaynağı belli olmayan para girişleri olarak;
          Sınır ticareti,yurtdışında kazanılan paralar, yastık altı birikimleri,Varlık Barışı gelen 18 milyar dolar da!</p>
<p>          *
          İslami sermaye bu yüklü birikim ve devlet bürokrasisinin her adımda yardım ve desteğiyle;
          Avrupa'da yaşayan islami kesimin milyarlarca Euro'luk kişisel tasarruflarını yönetiyor.
          Ya da  özellikle Çin'de üretilen tüketim mallarını ara mallar ithalatı kaleminde  Türkiye'ye getiriyor.
          İthal edilen ara mallar işleniyor(!) ve ihraç ediliyor.
          Oluşan hayali ihracaatın  vergi iadesi alınıyor! 
          İhraç edilen mallar islami kesim iş adamlarınca toptan pazarlanıyor.
          Bu kez de oluşan KDV, vergi iadesiyle tahsil ediliyor!
          Delicesine bir vurgun sürdürülüyor...
          *
          Yukarıdaki  hayali üretim artışları dışında  Türkiye'nin ciddi bir üretim artışı bulunmuyor.
          Üretimden elde edilen artı-değer çok düşük kalınca, islami sermayenin kazancı karşılanamıyor.
          "Kâr"ı karşılamak üzere  iç ve dış borç mütemadiyen artıyor.
          Borçların döndürülebilmesi  kısa vadeli sermaye girişlerinden çok,
          İslami sermayenin kayıtlı ve kayıtsız girişleriyle sağlanan dövizlerle yapılıyor.
          Dinci tefecilik Türkiye'nin kanını emiyor...
          *
          Kemal Kılıçdaroğlu emekli zamlarını eleştirirken,
          "Sayın Başbakan, bu ülkede yaratılan katma değerden emekliye pay veriyor musun?
          Emekli hakkını alamadı. Maskesini indireceğiz.
          Bütün emeklilere bunu anlatacağız." derken doğruya işaret ediyor!
 
          *
          Günü geldiğinde İslami  sermayenin vurgununu kesmek gerekiyor.
          Ya da mesela %40' ı ya da yaklaşık 250 milyar dolarlık bölümü  kayıt dışı bırakılan,
          Ve sadakacı devletin alt yapısını oluşturan,          
          Türkiye ekonomik aktivitesinin  kayıt altına alınmasına ihtiyaç bulunuyor.
          Bu taktirde %10 u vergilendirilse alınabilecek vergi tutarının 25 milyar dolarlık yeni bir kaynak oluşturması halinde,
          Kamu borçlarında azalma karşılığı sosyal yardımlarda  artışlar olacağı aşikardır.
 
          *
          Elbette  ekonomiyle sosyal dengelerin bozulmaması gerekiyor...
          O nedenle  "Sosyal Devlet Finansmanı" için  yapılacak bir reformda;
          CHP nin TÜSİAD'dan destek görmesine ihtiyaç bulunuyor...
 
          *
          Çok zor fakat
          İktidar olmak,
          Büyük sermaye kalmak;
          Seçmenin ikna edilmesinden geçiyor.
          Çünkü sadakaya alıştırılmış bir toplumda genel kanaati şu söz belirliyor:
          "Ne kadar köfte o kadar ekmek!"</p> - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir