KESİK ÇAYIR BİÇİLİR Mİ?


Elbette biçilmez.. Kesilmiş bir

kere..

Ama birileri hâlâ biçmeye,
olmayacak duaya “amin” demeye zorluyor efrâdı..

Oysa “Efrâd yorgun”..

Modern Türkiye’nin tarih
çizelgesinden on yıl arayla iki kesit alsak şunları göreceğiz..

Yıl 1999.. Kara Kuvvetleri
Komutan’ı Hatay’da bir konuşma yapıyor, süreç işlemeye başlıyor, Öcalan için
yolun sonu görünüyor..

“Türk milleti adına” karar veren
bağımsız Türk yargısı idam kararı alıyor, hukuki bütün süreçlerden sonra kesinleşen
kararın dosyası..

“Anayasada mevcut olmayan” bir “liderler
zırvası” oluşumu marifetiyle ve “anayasaya aykırı olarak” TBMM’ye
gönderilmiyor, sümen altı ediliyor..

11 Eylül’e daha 8 ay vardır ama demek
ki cehenneme giden yolun “iyiniyet taşları”; bir yıl önceki 1999 Helsinki Zirvesi’nden itibaren örülmeye
başlanılmıştır bir kere.

Türkiye’nin geleceğini en ufak
bir garanti alınmadan tek taraflı olarak ipotek altına sokan Helsinki’ye;
sonradan AB Belgesi bile olmadığı anlaşılan basit bir kâğıt parçası
karşılığında başbakan’ın Solana’nın uçağı ile gitmesine ve Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar
Kurulu’na Amerika’dan bakan atanmasına ses çıkarmayan koalisyon ortağı “M”HP
Genel Başkanı, çok kısa bir süre sonra aynı şimdiki gibi “erken seçim” feryadı basacaktır.

Dönemin iktidarı üç siyasi
aktörden oluşmuştu; DSP, “M”HP ve ANAP..

On yıl sonra 2010’da DSP ve ANAP
figürleri artık Türk siyasi hayatında mevcut değildir..

Ama
“M”HP vardır.

Acaba
küresel senaryoda kendisine biçilen rol hâlâ sonuçlanmadığı için mi “var”dır?

57’inci
Hükümetin ruhâni lideri Rahşan Ecevit’in; koalisyon kurulmadan Girne’de eşiyle
yaptığı bir masa tenisi maçından sonra ülkücüler için dillendirdiği o galiz
suçlamalara rağmen..

“Camia”
ve “taban” şimdi bile aykırı durduğu ifade edilen “sol” ile koalisyon’a o zaman
nasıl ikna edilebilmişti acaba? “Görev Talimatı”nda o madde de var mıydı?

Öcalan
10 yıl önce yakalandığında sergilediği “Beni kullanın, her türlü işbirliğine
hazırım” noktasından…

10 yıl
sonra oturduğu yerde sürece yön verir, kendisiyle pazarlık yapılır hâle
gelmiştir..

Mehmet
Faraç “durum”u şöyle özetliyor; (Cumhuriyet. 28 Eylül 2010)

“Önümüzdeki günlerde
PKK’lılar gerçekten sınır dışına çekilmeye başlarsa bilin ki bunun kararını
yürütülen diyalog sonucu Öcalan vermiştir ve kesinlikle kendisiyle ilgili de
çok önemli bir taviz koparmıştır. Dananın kuyruğu işte asıl o zaman kopacaktır”.

Aşağıdaki
başlıkların hepsi tek bir günün (28 Eylül 2010) gazete haber başlıklarıdır..

“Bakan Beşir
Atalay’ın, Barzani ile görüşmesinde İmralı’nın hükümetin çözüm planına yakın
durduğunu, ancak Kandil’in anlayamadığı konuları aktardığı ileri sürüldü”.
(Namık
Durukan.
www.milliyet.com.tr )

“Demokratik Toplum
Kongresi Başkan Yardımcısı ve eski DTP Milletvekili Aysel Tuğluk, (İmralı
dönüşü) komutanlık çıkışında gazetecilere açıklama yaptı. Bir saatlik önemli
bir görüşme gerçekleştirdiklerini söyleyen Aysel Tuğluk şöyle konuştu:

-Abdullah Öcalan,
Kürt sorununun Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde barışçıl ve demokratik çözümü
konusundaki ısrarını, inancını ve çabasını ve bu konudaki pozisyonunu
koruduğunu ifade etmiştir.
Özellikle vurgulayarak ifade
ettiği nokta, birlik konusundaki yaklaşımının taktiksel değil, stratejik bir
yaklaşım olduğunu kamuoyunun bilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Yine kamuoyunun ilgi
noktasını oluşturan eylemsizlik durumu ve bunun kalıcı barışa dönüşmesi
konusunda kendisinin çabasının devam ettiğini, ancak bu konuda devletin ve
hükümetin çözüm konusundaki iradesinin de önemli ve belirleyici olduğunu
özellikle vurgulamıştır.

Türkiye’nin, kritik
bir süreçten geçtiğini ve bu sürecin heba edilmemesi gerektiğini bu çerçevede
başta hükümet, devlet, CHP başta olmak üzere tüm siyasi partiler, sivil
yapılar, demokratik çevreler, aydınların sorumlu ve ciddi bir yaklaşım içinde
olmaları gerektiğini belirtmiştir”.
(
www.ntvmsnbc.com)

“Türkiye, terörün
sona ermesi için izlediği diyalog politikasına askeri takviyeler için de
kolları sıvadı. Irak’taki ABD güçlerinin komutanı yarın Türkiye’ye gelirken,
sınır ötesi operasyon tezkeresi de uzatılması için Bakanlar Kurulu’nda imzaya
açıldı”.
(
www.ntvmsnbc.com)

NTV yaşanılan
başdöndürücü trafik ile ilgili olarak Mete Çubukcu’nun yaptığı programı şu
ifadelerle takdim etmeyi tercih ediyor;

“MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ABD’deki
temasları ve bugün Başabakan’la görüşmesi, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
Erbil ziyareti; MİT Müsteşarı’nın da önümüzde hafta Erbil’e gidecek olması, iki
bakanın BDP eşbaşkanlarıyla görüşmesi… Bir heyetin İmralı’da Öcalan’la
görüşmesi ve bugün Aysel Tuğluk’un da aralarında bulunduğu avukatların
İmralı’ya gitmesi… NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu, ‘1990’lı yıllarda
arabuluculuk yapan, devlet ve PKK ile görüşen kaynaklar’la, tüm bu yaşananları
görüştü. İşte ‘kaynaklar’ın değerlendirmeleri”…
(
www.ntvmsnbc.com)

Başınız
dönmedi mi?

On yıl
önce Kara Kuvvetleri Komutanı’nın yurt içinde bir konuşması süreci başlatmış,
Öcalan teslim edilmişti.

On yıl
sonra İçişleri Bakanı “konuyu” Barzani ile görüşmek üzere yurt dışına, Kuzey
Irak’a giderken…

“Demokratik
Toplum Kongresi Başkan Yardımcısı” da İmralı’ya gidiyor ve verilen mesajları
kamuoyuna aktarıyor..

Bahçeli
10 yıl önceki zaman diliminden sahnede kalan tek figür(an) ve yine aynı “erken
seçim” tiradını seslendiriyor.

On yıl
önce Suriye’ye dönük bir konuşmayla süreci başlatan-sonlandıran asker artık
“meseleye tesir eden bir faktör” değil..

Aslında
Helsinki Zirvesi ile başlayıp, 11 Eylül’le devam eden ve Süleymaniye Chuwalları
ile tepe noktasına ulaşan bilinçli, planlı, programlı süreç sonucu artık “faktör”
bile değil..

Öylesine
değil ki, “tesadüfen” tam da bu süreçte temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye
gelen ABD Irak Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Lloyd J.Austin III, Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Işık Koşaner’e usuleten yaptığı kısa ziyaretin ardından asıl ve
ağırlıklı olarak İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile bir araya geliyor..

İçişleri
Bakanlığında bir süre baş başa görüşen Atalay ve Austin, daha sonra heyetler arası
görüşmelere başkanlık ediyorlar. Heyetler arası görüşme yaklaşık 1 saat 10
dakika sürüyor.. PKK’nın tasfiyesinin tartışıldığı görüşmeye Emniyet Genel
Müdürü Oğuz Kağan Köksal, bakanlık bürokratları ve Austin’in beraberindeki
heyet üyeleri katılıyor.

Bu
fotoğraf, yâni “PKK’nın tasfiyesinin” askerle değil de tam 1 saat 10 dakika Türkiye
Cumhuriyeti İçişleri Bakanı ile ABD Irak Kuvvetleri Komutanı’nın refakatlerindeki
heyetler arasında görüşülmüş olması; “asker”in
AB standartlarına çekilmiş olduğunun resmidir..

Şimdi…

Kitaplar,
“Milli Güç Unsurları”nın; 1)Siyasî güç, 2)Ekonomik güç, 3)Askerî güç ve 4)Sosyo-kültürel
güçlerden oluştuğunu yazar..

Bu “unsurları”
kafanıza göre değiştiremezsiniz..

Biri
olmazsa, bırakın küreseli yahut bölgeseli, mahalle kabadayısı bile olamazsınız…

Bu
coğrafyada….. Hemen okuyup geçmeyin lütfen, yer kürede Türkiye’nin konumunu
önce büyük ölçekte, sonra da küçük ölçekte gözünüzün önüne getiriverin… İşte bu
coğrafyada “yaşayabilmek” için milli güç unsurlarının dördünün de yerli yerinde
olması gerekmektedir.

1999 Helsinki
Zirvesi ile başlayan ve Chuwall ile devam eden süreçte sistemli ve planlı
olarak itibarı törpülenen, alçak profilli bir konuma itilen asker “içgüdüsel
refleks”ten, “koşullu refleks” sergileyebilme moduna geçmiştir..

Bu
coğrafyadaki; “başka bayrakların istendildiği-Dersim Cumhuriyetleri ve türlü ‘demokratik
özerklikler’in dillendirildiği” yangın hâlini;

AKUT,
İtfaiye yahut ÇEKÜL ile mi söndürmeyi düşünüyoruz?

Yazıyı;
Atalay’ın Barzani’ye giderek yaptığı görüşmedeki ayrıntılar ile sürdürelim..(Namık
Durukan.
www.milliyet.com.tr)

“Atalay: Sorunun
çözümü noktasında İmralı ile dahil görüşmeler yapıyoruz. İmralı da çözüm
noktasında bize yakın. Ama Kandil’in tavrını açık okuyamıyoruz. Öcalan çözüm
için bazen topu taca atıyor, bazen topu sahada tutuyor. Topun taca atıldığı
noktada sizin aktif rol almanızı istiyoruz.

Barzani: Aktif
rolden kastınız?

Atalay: Bölgede
saygınlığınız var. Bu saygınlığınızı kullanmalı ve PKK üzerinde etkinizi
hissettirmelisiniz. Sık sık medya önünde silahların bırakılması yönündeki
telkinleri sürdürünüz. Kürt kamuoyu, Kürt hareketinde tek fayda olarak PKK’yı
görme alışkanlığını terk edecektir. Bu da sorunların çözümü noktasında işimizi
kolaşlaştıracaktır.

Barzani: Biz telkin
olmanın ötesinde zaten silahların çözüm sunmadığını her fırsatta
dillendiriyoruz. Halk bunu Ak Parti’nin yaklaşan seçimler öncesinde siyasi bir
adımı olarak görüyor. Türkiye’deki Kürtleri, Kürt açılımını, demokratik açılımı
bir devlet politikası, sürdürülebilir bir devlet politikası olarak devam
ettirecek bir proje olarak sunarsanız daha fazla güven uyandırırszınız. Referandum
gösterdi ki, Kürtlerin boykot kararı, Türkiye’deki siyasi süreçte dikkate
alınması gereken bir tavırdır. PKK sorunun çözümünde Türkiye ile birlikte
Suriye ve İran’ın da adımlar atması gerekiyor. Çünkü PKK sorunu, beslendiği
kanallar sadece Türkiye’nin sorunu olmaktan çıkmıştır. Türkiye, Kürt sorununun
çözümünde Suriye ve İran gibi ülkelere de telkinde bulunmalıdır.

Atalay: Çözüm
konusunda bir samimiyet olacaksa, ateşkes kararının süresi, zamanla ya da belli
zaman dilimleriyle sınırlı kalmamalı. Bu konuda siyasi iktidarlardan çok farklı
bir pozisyon sergiledik. Masum insanlar ölüyor. Elimizdeki veriler gösteriyor
ki çözümden bahsettiğimiz her dönemde aynı manzaraları bir kez daha yaşıyoruz.
Bir gün Diyarbakır’da patlıyor, masum dershane öğrencileri ölüyor, bir gün
Hakkâri’de bomba patlıyor, masum köylüler ölüyor.”

Tercüme
edecek olursak;

1.İmralı
ile görüşmeler yapılıyor ve yakınlaşıldı.. 2.Barzani’nin “saygınlığından” ve “PKK üzerindeki etkisinden” medet umuluyor.
3. Barzani de cevaben “Türkiye’deki
Kürtlerin” açılımı seçim öncesi bir siyasi adım olarak gördüklerini, sürekli devlet
politikası olduğu konusunda inandırılmaları ve referandumdaki boykot
kararlarının “dikkate alınması” gerektiğini
ve İran ve Suriye’nin de sürece dahil edilmeleri konusundaki yüksek fikirlerini
bakana iletiyor.. 4. “Ateşkes”in “süresiz” uzatılması konusunda da Bakan Barzani’nin
yardımını istiyor.

Budur işte
sayın seyirciler..

Bakmayın
Beyaz Saray’da “Mr. President” diye takdim edildiğine.. “Yüksek görüşlerine”
danışılan, “ateşkes” yardımı istenilen şahıs uluslararası hukuk açısından altı
üstü bir peşmerge reisidir. “Makamı”na kadar
giderek “danışan” da Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı..

Peki “Kuzey
Irak”, Türkiye’nin “iç işi” midir?

Yazıyı
“mevzuya” uygun uluslar arası bir espri ile bitirelim..

“Kürtler ‘vizesiz
Türkiye’ istiyor.
(27/09/2010 10:17 www.radikal.com.tr)

“Peşmerge Bakanı
Cafer ‘Kürdistan Bölgesi ve Irak vatandaşlarının vizesiz olarak Türkiye’ye
geçiş yapabilmeleri’ için Kürdistan Bölgesi Hükümeti olarak girişimde
bulunacaklarını söyledi”.

Tam bu
satırları yazarken omuzumun üzerinden
bir ses, “Şimdiye kadar vizeyle mi geçiyorlardı?” dedi.. (40 yıllık yaşam
koçum)…

Neredeyse aynı dakikalarda sanal aleme düşen
bir habere göre de “Avrupa Parlamentosu üyesi ve Güneydoğu Avrupa Komisyonu
Başkanı Yelko Kacin, Bosna-Hersek ve Arnavutluk vatandaşlarının, 1 Ocak
2011’den itibaren Avrupa Birliği’ne (AB) vizesiz seyahat edebileceklerini”
açıklıyordu….

Komedi
dizilerinde fondan gelen “gülme” efekti var ya…

Yönetmenden
rica etsek yazının tam burasına okkalı bir kahkaha efekti ekler mi acaba?

İşte
böyle kıymetli okuyucu..

Ne
diyordu Neşet Ertaş “Kesik Çayır” türküsünde?

“Angara’nın tren
yolu/ Gâhı eğri, gâhı doğru”..
29 Eylül 2010

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

kere.. - erbil parlamento aaarsiv

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir