Kamuda Reform yapılmasını yıllardır her kes, her iktidar dile getirir ama bir türlü bu reform gerçekleşemez.
Yabancı yatırımcıların ayaklarına gideriz, çağırırız, “gelin yatırım yapın” diye de yalvarırız. Adamlar yatırım yapmaya gelirler ama geldiklerine bin pişman olup geri dönerler.
İnanılmaz bir bürokrasi ve işleri yokuşa sürme vardır dairelerimizde.
Öncelikle memurlarımızın büyük bir çoğunluğu, iş adamından ve yatırımcıdan hoşlanmaz, işi olmasın diye de elden geleni yapar, olmadık zorlukları çıkarır.
Alışmıştır ay sonu maaşını tıkır tıkır almaya.
İşe gitse de maaşını alır, gitmese de.
İşini yapsa da maaşını alır, yapmasa da.
Para nasıl kazanılır ve para kazanmak için nelerin yapılması gerektiğini bilmediğinden, iş kurmak isteyenlere, özel sektör çalışanlarına ve girişimcilere elden gelen zorluğu çıkarır ve bunu bir de marifet sayar.
Sorumluluk almak istemediğinden ve içinde inisiyatif almak duygusu olmadığından mesai saatinden evvel daireden kaçar, kendisini aramayasınız diye de telefonunu kapatır.
Geçenlerde müşterisinin bir konusunu halletmesine yardımcı olmam için bana gelen ve emekliliğinden sonra kendi şirketini kurmuş olan emekli bir müdürümüz, bürokrasinin hantallığından, memurların laf anlamazlığından, kuralları ve yasaları bilmezliğinden şikâyet edince, ben de ona kısaca “Sen de öyleydin, anlaşılan emekli olup devlete dışarıdan bakınca gerçeği görüverdin” dedim.
Müşterisinin söz konusu sorununu çözmesini engelleyen ve kendi aklından hayali kurallar yaratmış olan ilgili memurdan çok şikâyet ediyordu. İşin garibi de bu memur kendisinin daha birkaç yıl evvel emekli olduğu Bakanlıkta çalışıyordu.
Verilecek izin karşılığında KKTC’deki bir kuruluş, yurt dışındaki yabancı bir kuruluşa farklı dallarda işçilik hizmet verecekti ve birkaç hafta içinde de birkaç farklı sektörde çalışan çeşitli şirketlerimizin kasasına, endirekt olarak da devletin kasasına, işçilik olarak, yani katma değer olarak yaklaşık yarım milyon dolar gibi bir para girişi olacaktı.
Söz konusu bürokrata, eski memur yeni iş adamı emekli müdürümüz “gel yerinde gör ona göre karar ver” diyor, memurumuz ise işi yokuşa sürmek için “hiç kimse beni gitmeye mecbur edemez” yanıtını verip gitmiyor. “Hangi kurala, yasaya göre onaylamıyorsun” diye soruluyor, “Bu iş benim iki dudağımın arasında” diye insanı çılgına çeviren bir yanıt veriyor.
Yaptığı da tamamen yasalara aykırı.
Aslında bunun gibi daha bir çok örnek var.
Halkın genelini tarayabilsem buna benzer binlerce olay duyacağım kesin.
Ben bunu bir işaret olarak tanımlıyorum.
Memurların hizmet içi eğitime gereksinimleri olduğunu düşünüyorum. Hem de farklı farklı alanlarda.
Bunlardan birincisi mesleki eğitim olmalı. Kendi dalındaki tüm “Uygulamalar, Kurallar, Tüzükler, Kararnameler ve Yasalar” memurlara öğretilmeli ve eğitim sonunda sınava sokulmalılar. Sınavı geçemeyene ceza verilmeli. Üzücü ve çalışmaya yönlendirici bir ceza.
İkincisi Psikolojik bir eğitim verilmeli. Memurların kendilerini “Vatandaşların efendisi olarak görmelerini değil, vatandaşın devlet dairelerindeki işlerini yapacak görevliler olarak görmelerini bilinç altına kazandıracak bir psikolojik eğitim olmalı bu ikinci aşama. İngilizcede memurun veya kamu görevlisinin karşılığı “Halkın hizmetkarı”dır. Bu eğitimden sonra memurlarımız kendilerini vatandaşın verdiği vergilerle maaşını alan ve halka hizmet etmek için o görevde bulunan bir kişi olarak görmeliler. Maalesef günümüzde memurlarımız kendilerini, vatandaşın hizmetkarı değil, efendisi olarak görmekteler. Kendisi söz konusu evrakları tedarik edeceğine “O evrakı getir, bu evrakı getir” gibi angaryaları da vatandaşın sırtına yüklemesi işin cabası.
Üçüncüsü ise sanayi, ticaret, ekonomi, ulaşım ve yatırım sahalarında görev yapan bakanlıklarda çalışan memurlar, her 5 yılda bir asgari 1 yıl, ödeneksiz izine çıkarılmalı ve özel sektörde çalışmalılar. Bu şekilde özel sektörün yaşadıklarını, zorluklarını ve paranın nasıl kazanıldığını öğreneceklerinden, geriye görevlerine dönüşlerinde çok daha gerçekçi ve yapıcı birer kamu görevlisi olacaklardır.
Reforma gereksinimiz olduğu kesin.
Bu gidişle kan, gözyaşı, can ve yitirilmiş gelecekler ile kaybedilmiş anılar pahasına kurmuş olduğumuz devletimiz gün geçtikçe çok daha sıkıntılı günler yaşayacaktır.
Gidişatın iyi olmadığı kesin. Devlet Dairelerinde reform şart.
Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com
27 Eylül 2010
Bir yanıt yazın