Fatma Topal Bullici
Kıbrıs’la ilgili analizler yapılırken bu adanın Yahudiler, Hıristiyanlar ve Masonlar için ne kadar önemli bir toprak parçası olduğu genelde göz ardı edilir.
Kıbrıs’ın Müslüman Türklerce yönetilen Kuzey bölümünün yeniden adanın geri tarafıyla birleştirilmesini dört gözle bekleyen bir başka grupta Tapınak Şövalyeleridir.
Çoğunluk “bu zamanda şövalye mi kaldı” dese de genel kanı Tapınak Şövalyelerinin zamanımızda da çok etkin oldukları ve değişen tek şeyin artık üzerinde Kırmızı Haçlar çizilmiş zırhlarını giyip atlarıyla dört nala savaşa gitmek yerine “lacivert Armani takımlarıyla” bankaların yönetim kurullarından finans operasyonları yaptıklarıdır.
Onlar için en önemli toprak parçalarından biri de Kıbrıs’tır çünkü görülmesi gereken eski bir hesabı yüzlerce yıl önce Kıbrıs topraklarına bırakmışlardır.
Şimdi gelin tarihte geçmişe bir yolculuk yapalım:
Üçüncü haçlı seferinin yaşandığı günlerde Selahaddin Eyyubi komutasındaki Müslüman orduları Haçlı ordularını perişan etmiş ve yüz sene önce büyük bir katliam eşliğinde Haçlılara esir düşmüş Kudüs’ü geri almışlardı.
Kudüs’ü geri almak için bir araya gelen bugünkü Avrupa Birliği’nin o zamanki ismi olan“Alman, Fransız ve İngiliz Haçlı ittifakı” Kudüs’ü geri almak için bölgede bir liman şehrini ele geçirip oraya yığınak yaptıktan sonra Kudüs üzerine yürümeyi kararlaştırdılar. Alınması gereken liman şehri Akka kenti olacaktı. Alman orduları karadan, Fransız ve İngilizler de denizden yola çıktılar.
Fransız Ordusu sorun yaşamadan Akka’ya ulaşırken İngiliz filosu yolda fırtınaya tutulmuş ve Girit’le Rodos adalarına sığınmak zorunda kalmıştı. Üç İngiliz gemisi ise Kıbrıs’a ulaşmayı başardılarsa da gemileri adanın açıklarında battı. Kıbrıs’ın “misafirperver” Rumlarının başındaki Isaac adlı kral ise dindaşı olan bu haçlı savaşçılarından boğulmaktan kurtulmayı başaranları esir ederek zindanlarında misafir etti.
İngiliz filosunun geri kalanı fırtınadan sonra Kıbrıs’a geldiğinde askerlerine gösterilen “misafirperverlikten” hiç hoşnut kalmayan “Aslan Yürekli (!) Richard” adaya çıkartma yaparak eline geçirdiği Rumları öldürmeye başladı. İyi eğitimli İngiliz haçlıları karşısında kazanma şansı bulunmadığını anlayan Kıbrıs Kralı Isaac demir zincirlere bağlanmama sözünü alarak teslim oldu.
Kudüs’e doğru yoluna devam etmek isteyen Richard Kıbrıslı Rum’ların isyan ihtimaline karşı adadan ayrılamıyor, fethettiği bir toprağı geride bırakıp gitmeyi onuruna yediremiyordu. Işte Tapınak Şövalyeleri bu aşamada sahneye çıktılar.
Kudüs fethine katılmış şövalyelerin kurduğu ve zamanla bir tarikata dönüşmüş Tapınak Şövalyeleri askerlikten çok ticaretle uğraşır olmuşlar, Kudüs’teki Yahudilerden de tefecilik ve adam kazıklamanın sırlarını öğrendikten sonra kurdukları ortak işlerle krallara borç verecek kadar zenginleşmişlerdi.
Tapınak Şövalyelerinin o günkü üstadı olan Robert de Sable Papayla yakın dostluk ilişkileri içindeydi ve Kutsal topraklardan kaldırdığı paraların bir kısmını papayla paylaşıyordu. Bu ballı iş ilişkisi sayesinde Papa’dan “Omne Datum Optimum” başlıklı bir fetva da koparmayı başarmış ve böylece Kutsal Toprak’lardan haraç kesme yetkisini ele geçirmişti.
Fetvaya göre bu bir “Tanrı işi” olduğu için kimseye de tek kuruş vergi vermeyeceklerdi. Ekonomik olarak iyice zenginleşen ve semiren Şövalyeler artık sadece kendi kontrolleri altında olacak bir ülke kurmak istiyorlardı bu sebeple Kıbrıs adasını Richard’dan parasıyla satın almak için teklifte bulundular.
Kıbrıs adası Akdeniz’deki konumu itibariyle Tapınak şövalyelerinin haraç ve tefecilik işlerinin merkezi olacaktı bu sebeple Richard’ın istediği fiyatı hemen kabul ettiler. Adayı alan Tapınakçılar burada büyük bir askeri kuvvet bırakamıyorlardı çünkü Haçlı Seferleri devam ediyordu bu sebeple adaya sadece on dört şövalye gönderebildiler.
Bu on dört şövalye kendilerine bir şato satın alıp içine yerleştikten sonra “iyi haçlılar”olarak hemen faaliyete geçerek Kıbrıslı Rum’ları soymaya ve kadınlara saldırmaya başladılar. Rum soylularını ise çeşitli şekillerde aşağılanmakta da üstlerine yoktu. Sonunda Kıbrıslı Rum’lar dayanamayıp isyan ettiler.
İsyan az kuvvetle adayı tutamayacaklarını Şövalye’lere göstermişti, bu sebeple Richard’ın adayı yeniden geri alıp alamayacağını sordular. Richard adayı geri aldı ve İtalyan Lusignan ailesine iki kat paraya sattı.
Ada için Richard’a verdikleri depozit yanan Tapınak Şövalyelerine adadaki şatolarını ellerinde tutmalarına izin verildi. Böylece tapınakçılar yavaş yavaş Kıbrıs’ta çeşitli yatırımlar yapmaya ve örgütlenmeye başladılar.
Akka’nın 1291′de düşmesi ve Haçlıların Müslüman topraklarından iyice kovulması Tapınak Şövalyeleri için Kıbrıs’ın önemini arttırmıştı. Bir gün yeniden Kudüs’e döneceklerine inanan Tapınak Şövalyeleri bölgeye en yakın yer olan Kıbrıs’tan ayrılıp Avrupa’ya geri dönmeyi hiç düşünmüyorlardı.
Tapınak şövalyelerinin giderek artan gücünden korkan Krallar ve Papa kurdukları bir komployla Şövalyeleri kafir ilan edip Avrupa’da özellikle Fransa’da ellerine geçirdikleri pek çok şövalyeyi Engizisyon mahkemelerinde idama mahkum ederek mal varlıklarına el koydular. Böylelikle Şövalyelere borçlu oldukları paraları ödemekten de kurtuldular.
Bu olaydan sonra yeraltına inen ve mason teşkilatlarında varlıklarını sürdüren şövalyeler Vatikan’ın kendilerine attığı bu kazık sebebiyle Yahudilerle iş birliği yaptılar ve Fransız ihtilalinin hazırlayıcılarından oldular. Tapınak şövalyelerinin bir kısmı Kıbrıs’ta varlıklarını sürdürmeye devam ettiyse de 1571′de Osmanlılar adayı fethederek Tapınakçılara son darbeyi indirdi.
Tapınakçıların biz Türk’lere kin duymasını sağlayan esas olay bu fetih sırasında yüzlerce yıllık Tapınak Şövalyeleri arşivlerinin Osmanlılar tarafından yakılmasıdır. Bu arşivlerde ileride şantaj olarak kullanacakları belgeler ve paralarını sakladıkları gizli hazinelerin yerleri de bulunuyordu. Kıbrıs’ın Osmanlılarca fethi sonrası tamamen yeraltına inen Tapınakçılar uzun süre kendilerine gelemedi.
Osmanlının elinden adaların İngiltere’ye geçmesinin ardından tapınakçılar Yahudi kardeşlerinin kurduğu Mason teşkilatı sayesinde adaya tekrardan ayak bastılar. 1888 senesinde 27 mason İngiliz askeri tarafından Kıbrıs’ta ilk mason locası kuruldu. “Aziz Paul No: 2277” isimli bu loca bir süre sonra Rumlar tarafından da ilgi görmeye başladı.
İlk kurulan locanın ardından üst üste yeni masonik localar Kıbrıs’ta faaliyete geçti. Mısırda kurulmuş olan ve kendiside bir mason olan “Lord Kitchener Locası” 1955’de Kıbrıs’a taşındı. 1938’de “Otello Locası”, 1956’da “Lusignan Locası” (Kıbrıs’ın eski sahibi İtalyan aile adına) kuruldu.
İngiliz üssündeki mason İngiliz askerleri için kurulan “Apollo Locası” ve Yunan şarap tanrısı Dionysos adına kurulan “Dionysos Locasını” da eklersek bu kadar küçük bir adada bu kadar fazla mason locası olmasının Tapınakçıların adaya verdiği önemi gösterdiğini söyleyebiliriz.
Son olarak Kıbrıs’taki mason localarında pek çok Kıbrıs “Türk’ünün“de bulunduğunu ve bunların şu anki hükümette etkin yerler edindiklerini de söylersek masonik şövalyelerin amaçlarına oldukça yaklaştıklarını söyleyebiliriz.
Bir yanıt yazın