REFERANDUM SONRASI KIBRIS
Hüseyin MÜMTAZ
Bu, mevhum bir heyulâ gibi her an kapının arkasından çıkmasını beklediğimiz Kıbrıs Referandumu değil, Türkiye’deki referandum..
Ben, dünkü sonuçlardan sonra Kıbrıs sürecinin içeride ve dışarıda yeni bir ivme kazanacağını düşünüyorum. “Yıl sonunda çözüm”, bütün yönleriyle iyice zorlanacaktır.
“Çözüm” de tırnak içindedir.. Çözüm’den ne anladığınıza bağlıdır. Kör, fili tarif ederken elleriyle o an neresine dokunursa öyle tarif edermiş ya..
“İşte öyle bir şey”..
Şu an için Rum-Yunan ikilisinin Enosis’ten vaz geçtiğine dair en ufak bir belirti yoktur ama bizde kafalar oldukça karışıktır.
2003 Nisanı’nda; Kıbrıs Rum Kesimi’nin “Kıbrıs’ı temsil eden tek devlet olarak” AB’ye kabul kararı alınmasından sonra adayı ziyaret eden Başbakan Simitis “Enosis’i başardık” dememiş miydi?
Konuşmasına “Elbette Lefkoşa’yı birleştirmek istiyoruz” diyerek başlayan Simitis; Türkiye’ye AB yolunun açılabilmesi için Yeşil Hat’ın lağvedilmesi gerektiğini söylemiş; “Her şeyden önce uluslararası toplumu ikna etmek için savaş verdik. Bu da verdiğimiz en zor savaştı. Bu mücadeleyi kazandıktan sonra birleşmeyi (enosis) başardık” demişti.
Yıl 2010’dur ve “yeni kankamız” Druças (Yunan Dışişleri Bakanı) da, vekillikten asilliğe terfi ettikten sonra “ilk ziyaretini” Kıbrıs’a gerçekleştirmiştir.
Dimitris Hristofyas ve Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu 2. Hristostomos’la görüştükten sonra Yunanistan’a dönen Dimitri Druças, Türkiye’nin Kıbrıs’ta ”adım atması gerektiğini” öne sürerek, Türkiye’nin, Kıbrıs’taki askerini çekmesini ve kapalı Maraş’ı Rumlara vermesini istemiştir.
Rum radyosunun haberine göre Hrsitofyas’la görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, Yunan hükümetinin, Hristofyas’ın, ”Kıbrıs sorununun çözümü yönünde harcadığı çabalara ve yeni öneriler paketine tam desteğini ilettiğini” ifade eden, Kıbrıs Türk tarafına da, ”müzakerelerde yapıcı ruh gösterme” çağrısı yapan Druças, Türkiye’nin de ”adım atması gerektiğini” ve “Kıbrıs sorunun bir işgal ve istila meselesi olduğunu” iddia ederek, ”Türkiye’yi ‘işgal’ ordularını Kıbrıs’tan çekmeye çağırıyorum” demiştir.
Kıbrıs sorununun bir ”istila ve işgal” konusu olduğunu öne süren Druças, ”Bunu unutmuyoruz. Bunu vurguluyoruz..Çözümün BM kararlarına, AB değerlerine uygun olmasını ve Avrupa müktesebatına tamamen saygılı olmasını istiyoruz. Tüm Kıbrıs’lıların çıkarına olacak çözüm budur“ dedikten sonra Hristofyas’ın, “Maraş’ın Rumlara verilmesi önerisinin” ciddiyetle değerlendirilmesini isteyen Druças, “Bu Türkiye’nin tıkanan müzakere sürecini açabilir” demiştir.
Türkiye’nin de Kıbrıs konusunda verdiği sözleri referandum sonrasında icraata dönüştürmesini beklediklerini; Kıbrıs sorununun Yunanistan’ın dış politikasının en üst önceliği olduğunu ifade eden Druçaş, Yunanistan’la Kıbrıs Rum kesiminin ”birleşik” olduğunu da kaydetmiştir..
Referandum sonrasında sürecin ivme kazanacağını ben kendi aklımla tahmin edebiliyorum da öyle olacağını Druças’a kim söyledi acaba?
Son paragraftaki “birleşik-enosis” kelimesi, www.milliyet.com.tr’nin 9 Eylül 2010 saat 21.21 itibariyle ve “Yunan Bakandan Tuhaf teklif” başlığı ile güncellenen haberinden aynen alınmıştır.
Demek ki 2003 Simitis’ten, 2010’un Druças’ına karşı cephede değişen bir şey yoktur.
Hâttâ 1960’da, “Ben Bizanslıyım” diyen Makarios da şimdi Rumların gasbettiği Cumhuriyet kurulunca “Ellas-Kipros-Enosis” pankartının önünde resim çektirmemiş miydi?
Demek ki Rodos ve İstanköy’de kahkahalarla yenilen yemekler, Ankara’daki Türkiye-Yunanistan basketbol maçında etrafa dağıtılan gülücükler “rol icabı “imiş..
Druças en baştan beri aynı şeyi söylüyor.. Temmuz başında, yâni Rodos-İstanköy ve Ankara’dan önce aynen şöyle dememiş miydi?
“Türkiye birkaç haftadan beri Ege’de durumu şiddetlendirmek için, burada tabii ki Kastellorizo (Meis Adası) bölgesini de buna katıyorum, Deniz Hukuku Sözleşmesine göre uluslararası hukuk dışındaki bilinen tezlerini geveleyerek ve Yunanistan’ın, aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Rum) de egemenlik haklarını hiçe sayarak gerginlik ortamı yaratmaya çalışıyor. Biz, planlarımız temelinde soğukkanlılıkla ve kararlıkla cevap veriyoruz. Yasal ve siyasi tezlerimizi güvence altına alarak, bunu özellikle vurgulamak istiyorum, cevap veriyoruz ve aynı zamanda tüm bu olaylardaki ritmi ve şiddet oranını biz belirliyoruz. Yunanistan’ın kontrolsüz bir duruma girmesine, ne de görüldüğü üzere Türkiye’nin istediği gibi, bizim belirlediğimiz çerçeve dışında bir diyaloğa sürüklenmesine izin vermeyeceğiz.”
Druças’ın söylediklerinden altını benim çizdiğim satırlara bir daha dikkat lütfen..
Adam açıkça “ritmi ve şiddet oranını biz belirliyoruz” diyor, biz, “bir adım öndeyiz” ve “ne sorunu, sıfır sorun” noktasında duruyoruz..
Rum-Yunan ikilisi ilk günden itibaren “milli hedef”inden milim şaşmamışken, bizde durum “ortaya karışık”..
50’lerin başlarında Türk Dışişleri Bakanı “Bizim Kıbrıs sorunu diye bir sorunumuz yoktur” diyordu.
50’lerin ortalarında bu satırların yazarı İstanbul’daki “Ya taksim-Ya ölüm” mitinglerine katıldığında kısa pantalonluydu.
1974’deki “taksim”den sonra tam da gözünü Kasaba-İskele-Mutallo’ya dikmiş iken 2004 referandumu sırasında portakal çiçeklerinin kokusunu bir daha duyamayacağı endişesini taa yüreğinde hissetti.
Şimdi ise nasıl “bir adım önde” olunabileceğinin inanılmaz şaşkınlığını yaşıyor.
Hristofiyas, Yunan’ın İzmir’de denize döküldüğü 9 Eylül’ün yıldönümünden bir gün önce “Taksimden önceki son başkan olmak istemiyorum, olmayacağım” dedi.
Dedi ve ilave etti;
“Müzakereler benimle başlamadı, Başpiskopos Makarios tarafından başlatıldı”.
Halbuki biz 2004-2009 arası neredeyse “KKTC’nin son Cumhurbaşkanı” olma noktasına gelen ve sonuna kadar o politikayı güden Talât’tan kurtulmak için neler çekmiştik..
2009 Nisan’ında AKEL’in paralel örgütü CTP’den; 2010 Nisan’ında da Talât’tan kurtulduk..
Süreci yine de elimiz böğrümüzde, yüreğimiz ağzımızda seyrediyoruz..
Herkesin dilinde bir “2010 sonu” lafı var.
İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague ve Finlandiya Dışişleri Bakanı Alexander Stubb Türkiye’nin AB üyeliğine destek verip Kıbrıs konusunun bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiğini “kaydediyorlar”.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer, BM’nin müzakere sürecinin gidişatından memnun olduğunu söylüyor.
Türkiye’nin Lefkoşa’ya atadığı yeni Büyükelçisi Kaya Türkmen, Kıbrıs müzakerelerinin yıllardır devam etmesi nedeniyle “kırılma noktasına” gelindiğini belirterek, “Görüşme sürecinde sözün bittiği yere gelindi” diyor..
BM Genel Sekreterinin sürece aktif olarak müdahil olacağı, hatta Eylül-Ekim aylarında iki lideri çağırarak “bir odaya kapatıp”, “hadi anlaşın da öyle çıkın” diyeceği söyleniyor..
Biz bu filmi 2004’de görüp “boşlukları doldurma yetkisini” Annan’a vermemiş miydik?
Rauf Bey diyor ki; “Rumların Annan Planındaki kabul etmediği noktalar onlar lehine değiştirilip önümüze sürülecek”..
O kadar mı balık hafızalıyız?
İsmet Kotak diyor ki; “KKTC Cumhurbaşkanlığı Özel Temsişcisi Kudret Özersay Kıbrıs konusunda sürmekte olan görüşmelere bakarak ciddi bir sinyal verdi.Özersay’a göre -Çözüm beklenmedik bir anda gelebilir-.Türkiye’de ve -Kıbıs(Rum)Cumhuriyeti’nde- yakın gelecekte seçimler olduğu hâlde Özersay’ın önemli dış temasların yapıldığı seyahatten dönüşte yaptığı bu açıklama hayli manidardır.Unutmayalım ki 1960’da ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ de ansızın gelen bir çözümdü”.
O kadar kalabalık heyetler, saatlerce görüşmeler, sayfalarca tutanaklar, kolilerce dosyalar varken nasıl olur da “Çözüm beklenmedik bir anda gelebilir”?
Göreviniz bin olasılığı, her olasılığı önceden görüp alternatif üretmek değil midir?
Görüldüğü gibi Rumda ve “kuzeyli” elenofillerde değil ama “bizde” kafalar bir hayli karışıktır. Dönemsel rüzgarlara göre yelkenimiz dolup boşalmakta ve dolayısı ile tekne de bizim istediğimiz değil, rüzgarın istediği yöne yol almaktadır. 14 Eylül 2010
57’NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com
Bir yanıt yazın