Çok şükür, neticesi önceden belli olan bir referandum daha yaptık. Vatana millete hayırlı olsun. Aslında madem neticesi önceden belliydi o zaman biz bunca haltı neden işledik demek istiyorum ama neyse. Olan Türkiye’nin 150-160 milyon TL’sine oldu. Esasına bakarsanız ayranımız yok içmeye, tahtırevanla gideriz referanduma türü bir olayla karşı karşıyayız. İktidarın ve muhalefetin inadı yüzünden gitti paracıklarımız…
“Neticesi önceden belliydi” dememin sebebine gelince; benim gibi “Hayır” cephesi içinde yer alanlar bile, referandumdan “EVET” çıkacağını bile bile “Hayır” dedik aslında. Maksat demokratik çeşitlilik ve çok seslilik olsun…
“Referandumda evet çıkacağını bile bile hayır dedik” lafını öylesine söylemiyorum. Ya da yenilmişliğin vermiş olduğu haleti ruhiye içinde ukalalık yapmıyorum. Okuma fırsatı bulanlar mutlaka hatırlayacaklardır: 29 Mart 2010 tarihinde yayına verilen “Deli Fadik Tavrı ve Çapanoğlu Anayasası” başlıklı yazımda aynen şöyle demiştim:
“…Kimse kusura bakmasın, bizim millet de biraz hikâyedeki Deli Fadik gibidir. Tıpkı onun gibi siyasiler tarafından sorulan her soruya “HE” der. Asla “YO” demeyi beceremez. Bunu nereden mi biliyorum? Şuradan biliyorum. Bildiğiniz gibi bu milletin çoğunluğu Merhum Adnan Menderes’i hep rahmetle anar. Oysa Adnan Menderes ve arkadaşlarını asan (astıran) bu milletin ta kendisidir! Çünkü 27 Mayıs 1960 İhtilali’ni yapanların hazırlatmış olduğu 1961 Anayasasına çekinmeden “HE” demiştir bu millet. E böyle olunca da Menderes ve arkadaşları çaresiz ipi boylamışlardır! Şimdi gündemde yeni bir anayasa değişikliği var. Neymiş efendim, “Bu 12 Eylül Anayasası değişmeliymiş!” İyi de kardeşim 12 Eylül Anayasası’nı da bu millet kabul etmedi mi? Hem de yüzde doksanların üzerindeki bir oy oranıyla! AKP yönetimi, bizim milletin Deli Fadik’lik yanını iyi bildiği için anayasa değişikliğini referanduma götürmeyi planlıyor. Şimdiden söyleyelim; sonuç kesinlikle “HE”dir. Yani “EVET”. Çünkü bu millet “YO” demesini bilmiyor…”(1).
Yani anlayacağınız, ülke nüfusunun çoğunluğu gibi ben de referandumun “EVET” ile neticeleneceğine aylar öncesinden inanıyordum. Ne yalan söyleyelim ben “EVET” oranının %55’i geçmeyeceğini tahmin ediyordum. Ancak bu oran %58 olarak gerçekleşmiş bulunuyor. E bu kadarcık sapmayı da mazur karşılamak gerekir. En azından ben, ekranların gedikli kamuoyu araştırmacısı Adil Gür’den çok daha başarılıyım bu konuda! Çünkü Adil Gür “EVET” oranını hem de bir ay önce %51 olarak vermişti. Ben ise aylar öncesinden %55 demiştim!
Kim Kaybetti Kim Kazandı
Referandum sonuçları ne getirir, ne götürür zaman gösterecektir. Referandumda kim kazandı, kim kaybetti, onun analizini yapmak da bana düşmez. Ancak şu kadarını söylemeliyim ki; Sayın Başbakan kesinlikle kazanmıştır. Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim üzere; AKP hükümeti ve Başbakan, referandumdan çıkan “EVET” sonucunu “Güvenoyu aldık” veya “Güven tazeledik” şeklinde yorumlayacaklardır. Ve bu konuda kesinlikle haklıdırlar. Bence de hükümet halktan bir kez daha güvenoyu almış bulunmaktadır. Hem de %58 oy oranı ile…
Peki, referandumda “Hayır” oyu verenler ve “Hayır” cephesinde yer alan partiler kaybettiler mi? Hayır, onlar da hiçbir şey kaybetmediler. Onların kazançları, en azından boylarının ölçüsünü, halka daha fazla proje sunup güven vermeleri gerektiğini ve daha çok çalışmaları gerektiğini bir kez daha öğrenmeleri olmuştur. Kabul edelim ki; “Evet cephesi” bu referandumda çok daha fazla çalışmış, referanduma çok daha fazla asılmıştır. Bırakın şehir meydanlarını ve evleri, iftar çadırlarını, iftar sofralarını, cami avlularını, hatta Kâbe’nin avlusunu bile miting ve propaganda alanına çevirmişlerdir. İnternette Kâbe’de “EVET” pankartıyla tavaf yapan umreci fotoğrafları dolaşıyor.
AKP yöneticileri, muhtemelen “Nasıl olsa laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğumuz mahkeme kararıyla tescillenmiş bulunuyor. Üstelik artık kapatılma tehlikemiz de kalmadı…” diye düşünmüş olacaklar ki; bu referandumda “EVET” için her fırsatı ve her imkânı değerlendirdiler. Hatta THY, Suudi Arabistan’a ek seferler düzenleyerek evetçi umrecilerin referanduma yetişmesini sağladı. “HAYIR” cephesi mi? Cephenin liderliğini üstlenmiş gözüken Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bile oyunu kullanamadığına göre, gerisini varın siz hesap edin?
Hükümet ısrarla Anayasa değişikliğinin AB normlarıyla uyum maksadıyla yapıldığını söylüyor ama gelin görün ki olay hiç göründüğü gibi değildir. AB normlarına uyum altında yapılan değişikliklerin, AB’nin etkisine en açık, yüzü batıya en dönük, en önemlisi de coğrafi bakımdan batıya en yakın iller tarafından reddedilmiş olması sizce de biraz garip değil midir? Üstelik bu illerimiz eğitim ve ekonomik kalkınmışlık düzeyi bakımından en başta gelen illerimizdir…
President Of Turkish Repuplic
Bu referandumun en önemli sonuçlarından birisi; Türkiye’nin hızla başkanlık veya yarı başkanlık rejimine doğru kaymakta olduğunu bir kez daha tescillemiş olmasıdır. Bence Sayın Başbakan, Başkanlığa hazırlanmaktadır ve yarından tezi bu uğurda çalışmalara başlayacaktır. Aha buradan ilan ediyorum; 2012 yılında Türkiye’de Başkanlık seçimi vardır. Bence, 2012’mi, 2014’mü tartışması da artık bitmiş bulunmaktadır. 2012’de Recep Tayyip Erdoğan Mr.President olacaktır. Yani, President Of Turkish Repuplic.
Bunu nereden mi çıkarıyorum? Elbette anayasa değişiklik paketinde bulunan yeni düzenlemelerden. Çünkü değişikliklerle Cumhurbaşkanına özellikle yürütme konusunda çok geniş yetkiler verilmektedir. Üstelik Sayın Başbakan “Kapı açılmıştır” ve “2011’de Anayasa’da çok daha geniş düzenlemeler yapılacaktır” diyor. Bu konudaki fikrimizi aslında 19 Nisan 2010 tarihli ve “Açılımın Geldiği Nokta ve Başkanlığa Doğru Giden Türkiye” başlıklı yazımında enine boyuna açıkladığımızdan burada tekrar etmeyi lüzumsuz görüyoruz(2).
Başbakan Emanet Oylar İçin Teşekkür Etmiştir
Dünkü referandumda %58 “EVET” çıkması elbette çok anlamlı ve çok önemlidir. Ancak %42’ye tekabül eden 15.8 milyonluk “HAYIR” oyunun önemsiz olduğunu hiç kimse söyleyemez. Üstelik bu miktar kemikleşmiş bir miktardır. Sayın Başbakan “Bu anayasa paketine destek veren CHP’li kardeşlerimi kutluyorum, MHP’li kardeşlerimi kutluyorum, BDP’li kardeşlerimi kutluyorum” diyerek referandumda “EVET” oyu veren CHP’lilere, MHP’lilere ve BDP’lilere ayrı ayrı ve özellikle teşekkür ettiğine göre, demek oluyor ki bu partilerin tabanından da “EVET” oyu veren önemli miktar var. Referandumla genel seçimler aynı şey olmadığına göre, “Evet” tarafına kayan bu oylar, herhalde genel seçimlerde ve Başkanlık seçimlerinde Tayyip Bey’in karşısına geçecektir. Dolayısıyla Tayyip Bey’in ve hükümetinin, %45’in yanı sıra, “Evet” diyen “Hayırcıları” son derece önemsemesi gerekecektir. Yani tıpkı muhalefet gibi iktidar da bu referandumda boyunun ölçüsünü almış bulunmaktadır.
Ülkenin Bölünmüşlüğü Tescillenmiştir
“Evet” ve “Hayır” oylarından öte, bu referandumun en önemli sonuçlarından birisi de Türkiye’nin rejim ve sistem karşıtlarını ortaya çıkarmış olmasıdır. Yani Pkk terör örgütünün gücünü ve onun güdümündeki BDP’nin etkisi ortaya çıkarması olmuştur. Daha doğrusu, Türkiye’nin bölünmesini isteyen güç odaklarının eskisinden çok daha diri olduğunu ortaya çıkarması olmuştur. Bunu nereden mi çıkarıyorum? Durum gayet açık: Van Seçmeninin %57’si, Hakkari Seçmeninin %94’ü, Batman Seçmeninin %63’ü, Diyarbakır Seçmeninin %67’si, Mardin Seçmeninin %57’si, Şırnak Seçmeni’nin % 78’i sandıklara gitmiyor. Bu illere ilave olarak diğer birçok ildeki boykotçu sayısı da neredeyse sandığa gidenlerin sayısına denk geliyor.
Seçimlerde oy kullanmak, tıpkı askerlik yapmak ve vergi vermek gibi en önemli vatandaşlık görevlerinden birisi olduğuna göre bu ne demektir biliyor musunuz? Saydığım illerde ya vatandaş yok ya de devlet yok demektir. Peki; bu illerde sizce hangisi yoktur? Üzülerek söylemeliyiz ki; devlet yoktur, devlet! Demek ki; bu illerde yaşayan vatandaşlarımız, devletin otoritesinden çok terör örgütünün otoritesinden çekiniyor. Kim bilir, belki de örgütü, devletten daha çok seviyor. Dolayısıyla Sayın Başbakan, %58’lik evet oyu çıkmasına ve muhalefetin hezimete uğratmasına sevinmekten çok, yukarıdaki illerde devlet otoritesinin olmadığına bakıp derin derin düşünmeli ve en kısa zamanda o bölgede devlet otoritesini egemen kılmaya çalışmalıdır. Aksi takdirde ülke hızla bölünmeye doğru sürüklenecektir.
Başbakan Kılıçdaroğlu’ndan Özür Diledi Başörtüsü Sorunu Tamamdır!
Peki, Sayın Başbakan’ın referandum sonuçlarını aldıktan sonra söylemiş olduğu şu sözlerini nasıl yorumlamalıyız?
“12 Eylül günü kazanan demokrasimiz olmuştur. Değişimin, demokrasi içinde gerçekleşebileceği bir kez daha görülmüştür. Bugün evet diyenler de kazanmıştır, hayır diyenler de kazanmıştır. Her bir vatan evladı bu akşam büyük bir kazanç içindedir… Bu süreçte şahsıma, partime yönelik ağır ithamlara karşı hakkımı helal ediyorum. Ben de birilerini incittiysem özür diliyorum. Bunları geride bırakmalıyız…”
Kim nasıl yorumlar bilmiyorum ama ben Başbakanın yukarıdaki sözlerini şöyle yorumluyorum: Başbakan, bence “Darbeci” olarak yorumladığı benim gibi hayırcı vatandaşlardan özür dilemiş ve bu insanların aslında darbeci olmayıp demokrasinin gereğini yaptıklarını ve tıpkı evetçiler gibi “Milli İrade”yi temsil ettiklerini kabul etmek zorunda kalmıştır.
Başbakan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Sayın Devlet Bahçeli’den de özür dilemiş bulunmaktadır. Şimdi geriye bir şey kalıyor, o da başörtüsü sorununun çözümü. Sayın Kılıçdaroğlu televizyon ekranlarında açık açık “Başbakan bizden özür dilesin, başörtüsü sorununu birlikte çözelim” taahhüdünde bulunduğuna göre Başbakan gereğini yapmıştır. Şimdi sıra Kemal Kılıçdaroğlu’na gelmiştir. Aynı yaklaşımı o da gösterip, CHP olarak başörtüsü sorununun çözümüne katkı sağlarlarsa inanın kazanan CHP ve Türkiye olacaktır.
Denilecektir ki; Başbakan’ın yukarıdaki sözlerinin samimi olduğunu ve takıyye yapmadığını nereden bilelim? Bu sorunun cevabını şimdi değil, ancak 2011 ve 2012’de verebiliriz. Nasıl mı? Referandumda emaneten vermiş olduğumuz “EVET” oylarını geri çekerek elbette…
13 Eylül 2010
Ömer Sağlam
_______________
1-
2-
Bir yanıt yazın