Av. ERGUN ÖZGEN
Tutkish Forum Danisma Kurulu Uyesi
İnsanlığın asırlar süren özgürlük mücadelesindeki önemli örneklerinden biri olarak Thomas Jefferson’un 1776 kaleme aldığı Bağımsızlık Bildirisinin olduğu bilinir. 1789 Fransız Devrimi ise, mutlak monarşiye karşı siyasi hakların elde edilmesinin diğer örneğidir…Bu toplumsal olayda halkın bi şekilde toplu kalkışması siyasi tarihteki diğer önemli örnektir…Kısaca, siyasi tarih, temel hak ve özgürlüklerin kazanımı konusunda hemen hemen bütün ülkelerin yaşamlarında değişik örnekler içermektedir….
Siyasi yönden bir ülkenin politikalarına karşı olmak, o ülkenin halklarına yönelik bir tavır sergilemek anlamında değildir…. Nazi Rejiminin kıyımcılığını eleştirmek tüm Alman halkına karşı olmayı gerektirmeyeceği gibi, insanlığı kapalı bir rejim içinde tutan komünizmi eleştirmek de Rus halkına karşı olmayı gerektirmeyecektir…. Aynı şekilde, Megali İdea politikalarına tavır koymanın karşısında da, bu hususun , Yunan halkına düşmanlık taşınmaması anlamını içermelidir… Bir diğer yönden de Siyonizmin aşırı ırkçı politikaları eleştirilirken de, bu hususun anti semitik bir tavrı sergilememesi icap eder….Bu bağlamda, Evangelis- Siyonist uygulamaların eleştirilmesi ise, aynı şekilde Amerikan halkına karşı bir tavrı ifade etmeyeceği anlamındadır …Kısaca, eleştiriler uygulanan politikalara karşı olmalıdır!
ABD.’in dünya genelinde bu gün geldiği noktaya bakıldığında, Evangelist Siyonist politikalar sonucu olarak sergiledikleriyle, geçmiş değerleri , bağdaşmayacak bir noktaya taşınmıştır… Demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerinin öncülüğünü üslenmiş olan bu ülke, neden bu gün yeniden yapılandırılmış olan emperyalizmin silahlı temsilcisi olmuştur?…. Bu süreçte, neden bilinen tüm insani değerler ve kavramların içeriği boşaltılarak bunlara yeni anlamlar yüklenmektedir?…
Küresel politikaların uluslar üstünde etkinliğinin sağlanması , küresel sermayenin etki alanı ile orantılı duruma gelmiştir…. Bu oluşumda çatışmalar artık toplumların katmanları arasında olmaktan ziyade, Küresel gücü yöneten finans çevreleri ile Ulus Devletlerin karşıtlığı sürecine girmiş olup, konu birçok analizde ifadesini bulmaktadır… 1982 yılında Başkan Reagan döneminde devreye sokulan YENİ DÜNYA DÜZENİ konusu ise, o günden bu yana gündemini korumuştur…
Dünya likit varlığını yönetenlerin belli aileler olduğu bilinmektedir… Bunlardan biri olan D. Rockefeller’in 1994 tarihinde Birleşmiş Milletler İş Konseyindeki konuşmasında yeni dünya düzenine geçişin işaretlerini vermektedir…
“…..Küresel dönüşümün eşiğindeyiz. Bizim hepimiz için gerekli olan düpedüz BÜYÜK BUNALIMDIR ve uluslar Yeni Dünya Düzeni’ni kabul edecektir….” (Michel Chossudovsky Amerika’nın Terörizme Karşı Savaşı Sf.183
Ortada henüz 11 Eylül saldırısı yoktur!!! Anlaşıldığı kadar Yeni Dünya Düzenine geçişin BUNALIMA yönelik alt yapısı ile ilgili bazı ön hazırlıkların varlığına bu ifadeler karine oluşturmaktadır…. Bu mantık içinde konuya girilirken, neden demokratik değerler kirletilmektedir sorusuna belirtilen açıdan yaklaşmak gerekmektedir…
21 yüzyıl, kapısını tek kutuplu dünya iddiasını savunanların söylemleri ile açmıştır. 11 Eylül saldırısı , Pearl Harbor gibi bir meşru savunma hakkı sağlayarak , yeni dünya düzenine geçişin gerekçelerini hazırlamış ve kendi hukuki zeminini de oluşturmuştur…
“…General Franks, ABD kamuoyunu (11 Eylül) bir askeri hükümeti veya polis devletini destekleme yönünde kışkırtacak “Pearl Harbor türü olay” denilen şeyi kastediyordu…) demiştir.. Mıchel Chossudovvsky Amerika’nın Terörizme karşı Savaşı sf. 376
Bu süreçte, W. Bush tarafından 26 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe konulan “PATRİOT ACT” Yurttaşlık Yasası ile, temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalar, 1994 tarihinde David Rockefeller’in Birleşmiş Milletler İş Konseyinde yapmış olduğu konuşmadaki YENİ DÜNYA DÜZENİ hedefini hatırlatmaktadır…. 11 Eylül ile de bunalım başlatılmıştır…
Yeniden yapılanmayı amaçlayan bu yeni dünya düzenine geçişin hukuki temelleri ise, PATRİOT ACT “Yurttaşlık yasaları “kapsamında ele alındığında:
- Telefon dinlemelerinin yapılması ve tüm telekominikasyonun denetimi
- E-posta iletişimlerinin kontrol altında tutulması
- Finansal ve tıbbı kayıtların takip ve kontrolları
- Banka ve kredi hesaplarının denetlenmeleri
- Kolluk güçlerinin muayyen amaçlara göre güçlendirilmeleri
- Yabancı uyruklular ile, kuruluşların da gerekli görüldüğü ortamda sınır dışı edilmeleri ve kişilerin tutuklanabilmeleri
- Bilinen terör tanımının genişletilmesi ve müdahale alanlarının gerektiğinde buna göre yaygınlaştırılması
- Ön görülmesi durumunda gözaltına alınanların gözaltı sürelerinin belirsiz olması
- Ev ve iş yerlerinde mahkeme kararı olmadan arama yapılabilmesi
- Şahısların genetik kotlarının arşivlenmeleri
- Bu bağlamda, FBI’ya telefon dinleme, e-posta izleme, finansal kayıtların denetimleri vb. hususlarda mahkeme iznine lüzum görülmeden takip yetkisinin tanınması…gibi kararlar uygulamaya konulmuştur… Bu oluşum, Thomas Jefferson’un kemiklerini sızlatacak bir dönüşüm olarak muhtemelen ileride ABD tarihindeki yerini alacaktır…
Amerika’nın” Terörizme Karşı Savaşı “ adlı kitabında Prf. Mıchel Chossudovsky konuyu teyit ederek aşağıda belirtilen hususlara yer vermektedir;
(….Terör karşıtı mevzuata göre, bir kimse keyfi olarak tutuklanabilir ve belirsiz bir süre için gözaltında tutulabilir. Daha genel bir deyişle, boydan boya Batı Dünyası’nda yurttaşlar, mimlenmekte ve yaftalanmakta, elektronik postaları, telefon görüşmeleri ve faksları izlenmekte ve kaydedilmektedir. …Ayrıntılı kişisel bilgiler Büyük Birader’in dev veri bankasına doldurulmuştur. Bu kataloglama işlemi tamamlandığında, insanlar su sızdırmayan hücrelere kilitlenmiş gibi olacaklardır…. Cadı avı, yalnızca etnik yapısı dolayısıyla terörist oldukları varsayılanları hedef almamakta, aynı zamanda, değişik insan hakları, olumlu eylem ve savaş karşıtlığı yandaşları da terörist mevzuatın konusu olmaktadır… Sf. 30 )
(….2001 Tarihli PATRİOT 1 yasası “ zorlayıcı ve sınırlayıcı unsurların polis, istihbarat ve silahlı kuvvetlerin baskıya dayalı bir koordinasyonudur. Polis ve istihbarat aygıtının gözetim, tutuklama ve taciz özelliklerini genişletmekte, merkezileştirmekte ve bir araya getirmektedir. Ülke savunması özünde, Amerikan halkına ve demokrasiye yönelik bir devlet terörü biçimindedir. Pentagon topluluğunun Amerika’ya savaş ilanıdır… a.g.e. sf 443 )
(…2003 tarihli 2. no.lu PATRİOT Yasası, halkın kontrolü ve gözetimi bağlamında Büyük Birader’in fonksiyonlarını yaygınlaştırmakta ve genişletmekte çok daha ileri gitmiştir…. a.g.e sf. 444 )
(…ABD. PATRİOT Yasasına göre, küreselleşme karşıtı barışçı protestolar suç sayılmıştır… a.g.e. sf. 46 )
(….Demokratik merkeziyetçi anlayış)……ABD dış politikasının mimarlarına aittir. Bu demektir ki Amerika’nın Washington’daki ve Wall Street’teki liderleri “ demokratik değerlerin korunmasının” bir yolu olarak savaşın ve otoriter yönetim biçimlerinin doğru bir tercih olacağına şiddetle inanmaktadırlar.
…. Doğru yalan olmuştur, yalan da doğru. Gerçekler tersine çevrilmiştir….sf. 379)
(…11 Eylül’ün hemen ardından, yüzlerce ABD vatandaşı uydurma ithamlarla tutuklandı. Lise öğrencileri “ savaş karşıtı” görüşlere sahip olmaktan dolayı kovuldular. Üniversite profesörleri savaşa karşı çıktıkları için cezalandırıldılar veya işten atıldılar… a.g.e. sf 47 )
Süreç, özetle Yeni Dünya Düzeni anlayışının Atlantik ötesindeki uygulaması ile başlatılmış olup, diğer yönden benzerinin küresel finansın genel stratejisi içinde Avrupa’da da yansımasını bulmuştur…. ABD olduğu gibi, Avrupa’da da eleştiri alan uygulamalar konusunda Fransız sosyal bilimci Jean Claude Paye’nin “HUKUK DEVLETİNİN SONU “ başlığı ile yayınlanan kitabında şu tespitleri yapmaktadır…:
- “ Sf. 181” …Son senelerde ulus devlet yapısında derin değişimlerin olduğu…
- Polis ve devlet yapısında reform adı altında yapılan değişikliklerin dikkate değer olduğu…
- Bu reformların hakimlerin, polisi kontrol etme yetkisini zayıflattığını…
- Savcıların ise, hakimlere karşı daha kayırıcı bir durum içinde yer aldığını…
- Diğer yönden,yargı erkinin de yürütme karşısında giderek özerkliğinin azaldığını
- Buna karşılık, yürütme erkinin üstünlüğünün daha da öne çıkarıldığını
- Reform yapısında ki uygulamalarda Parlamentonun yetkilerinin azaltıldığını
- Parlamentoların bu süreçte, “ BAŞKA YERLERDE ALINAN KARARLARI” baştan savma bir şekilde sadece onaylayan bir organ durumunda kaldıklarını…
- Yürütme erkinin işlevini yerine getirirken adeta polis gücü karakteri kazandığını ifade ettiği görülmektedir…
- “Kitabın 198 sf.” …İse, terörle mücadelede, emperyalist bir yürütümün öne çıktığını…
- Bu yürütümde hegemonya ve hakimiyet çehrelerinin yer aldığını…
- Adliye ve poliste işbirliğini gerektiren konulardaki uygulamalarda, ABD ve AB’nin aralarındaki bir takım anlaşmaların etkin olduğunu…
- Bu anlaşmaların içeriğine göre, ABD yürütme erkinin kendisine verdiği olağanüstü güçleri tanımaları konusunda diğer ülkeleri zorlamakta olduğunu… belirtmektedir.
- Sf. 214’deki tespitlerinde ….ABD yürütme erkinin dünya egemenliğini uygulamayı amaçladığını…
- Norm ile olağanüstü arasındaki sınırları koyan ve olağanüstülüğü hukukun içine kaydedenin ABD yürütme erkinin olduğunu…
- 2002 Mayıs ayı boyunca Bush yönetimince Uluslar arası Ceza Mahkemesi’ne karşı açık bir muhalefetin sergilendiğini….
- Mahkemenin ABD ‘in ulusal egemenliğini ihlal etmekle suçlandığını…
- Böylece de ABD’in Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nin kendi askerlerini yargılama yetkisini kabul etmediğini…. İfade ettiği görülmektedir….
- Kitabın 216 sf. İse, ABD tarafından yönetilen uluslar arası polis yapılanmasında ve işbirliği temelinde bir örgütlenmenin amaçlandığını…
- Bu sürecin YENİDEN YAPILANMA siyasetinin bir sonucu olduğunu…
- Finansal sermaye ile, mafya yapısındaki oluşumlarda polisin bu piyasaların düzenlenmesinde önemli bir rol oynayacağını…. Değerlendirmelerinde yer vermiştir.
Özetle, demokratik değerlerin YENİ DÜNYA DÜZENİ anlayışında giderek içeriği boşaltılarak ve sadece görüntüsünde siyasi slogan olarak küresel çıkarlar açısından özünden kopuk bir sürece taşınmakta olduğu izlenimi vardır…. Güncel hali ile, her ne kadar siyasi cephede birçok kademede hukuk devletinden ve demokrasinin vazgeçilmez değerlerinden bahis edilse de, yaşamdaki yansımaları tereddütleri ve endişeleri arttırmaktadır…
Yukarıda ifade edilen değerlere ilave olarak Mıchel Chossudovsky kitabında polis devletine kayış konusunda ki endişelerine POLİS DEVLETİ ÇİZGİLERİ başlığı altında şu hususları da ekliyor f. 457.
- Yurttaşlar üzerinde güçlendirilmiş bir veri bankası yoluyla Büyük Birader’in gözetleme aygıtının oluşturulması…
- Adaletin ve hukuk uygulamalarının askerileştirilmesi…..
- Yanlış bilgilendirme ve propaganda şebekesi…..
- Terörist örgütlerin bir biçimde desteklenmeleri….
- Siyasi cinayetler, işkence el kitapları ve toplama kampları….
- Yaygın savaş suçları ve uluslar arası hukukun açıkça çiğnenmesi…..
Yazar. Kitabının 456 sayfasında, Yeni Dünya Düzeni konusunda çıkış noktası haritasını yönüne koyarak izah ederken, pusulasının ibresi Şirketokrasinin şu merkezlerini de gösteriyor… ( “ Şirketokrasi deyimi,” Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları kitabının yazarı John Perkins’e aittir )
(….Wall Street mali kurumu Lockheed Martın’in başını çektiği askeri sınai ittifak, beş büyük silah ve uzay havacılığı müteahhitleri, Teksas petrol devleri ve devleşmiş enerji şirketleri, inşaat ve mühendislik ve kamusal ihtiyaç şirketleri, bunlara ek olarak biyoteknoloji devleri, Amerika’nın askerileştirilmesi sürecinin arkasında yatmaktadır…
“Terörizmle savaş” Amerikan ve İngiliz ekonomik ve stratejik çıkarlarına destek olan bir FETİH savaşıdır….a.g.e. sf.456)
Bunalım stratejisinin tetikçilerinin terör örgütleri olduğu ve buna karşı bir savunma savaşının da uluslar arası zeminde sürdürülmesinin gereği de görüntüde yer alıyor… bununla beraber bu terör gerçeğinin arka planı neyi gösteriyor?
(….Clinton ve Bush yönetiminin her ikisi de, dış politika programlarının bir parçası olarak Usame Bin Ladin’in El Kaidesi dahil “ Militan İslamcı Üssü” aynı ısrarla desteklenmişlerdir. Usame Bin Ladin ile Clinton arasındaki Bosna ve Kosova’daki bağlantılar Kongre raporlarında mükemmelen belgelenmiş bulunmaktadır… a.g.e. sf. 39.)
(…. Amerika’nın en çok aranan kaçağı “ Bin Ladin “11 Eylül saldırılarından iki ay önce Dubai’de (Birleşik Arap Emirlikleri) Amerikan Hastanesinde kronik böbrek tedavisi görmekteydi…. A.g.e. sf 39)
Yeni dünya düzeninin dümenine oturanlar bunalım stratejilerinden yola çıkarak ve TERÖR gerekçesi ile amaçladıkları hedefe ulaşabilmek için demokrasinin bilinen değerlerini saptırır hale gelmişlerdir…. Bu kurgunun stratejik yapılanmasında görüntüye gelen hususlar ise şöyle tanımlanmaktadır.
(… Amerika’nın askerileştirilmesi büyük şirket topluluklarının seçkinlerinin (Şirketokrasi) bir projesidir…. Şirket toplulukları ve ona bağlı düşünce kuruluşları ve yarı gizli cemiyetler (Bilderberg, Dış İlişkiler Konseyi CFR, Trilateral Komisyonu vb. ) her şeye rağmen tek sesli değildir. Seçkinler arasında sözü en çok geçenler, demokrasinin işlerliğine dair görüntünün korunduğu ılımlı bir polis devleti aygıtı, bir “demokratik diktatörlük” yeğlemektedirler… a.g.e. sf. 45)
(….Bush yönetiminde ordu ve istihbarat aygıtları Wall Street ile yakın danışmanlık içinde dış politikanın hükümranlığını ele geçirmişlerdir. Kilit nitelikteki kararlar CIA ve Pentagon tarafından kapalı kapılar arkasında alınmıştır…. A.g.e. sf. 41)
(….Yeni Dünya Düzeni’nde dış politika hedeflerini, Dışişleri Bakanlığındaki askeri planlamacılar, Pentagon ve CIA belirlemektedir….a.g.e. sf. 42)
Diğer yönden küresel hakimiyetin sağlanması konusunda, Şirketokrasinin geliştirdiği askeri stratejilerdir…Bunlardan biri olan ABD’in içinde bulunduğu mevcut askeri ittifak yapılarına rağmen bunların dışında oluşturulan bağımsız komuta kademeleri olmuştur. Kuzey Komutanlığı olarak Amerika kıtasındaki sorumluluk alanlarının bu komutanlığa verilmesi ise komşu ülkelerinde tedirginliğe neden olmuştur…
(…Nisan 2002 de Kuzey Komutanlığı’nın kurulması üzerine, Savunma Bakanı Donalt Rumsfeld, Kuzey Komutanlığı’nın tüm Kuzey Amerika üzerinde yetki sahibi olacağını tek taraflı olarak açıklamıştır. Kanada ve Meksika bir oldu bittiyle karşılaştılar “ Terörizme Karşı Savaş” Kuzey Amerika Savunma yapılanmasının yeniden inşasında başlıca gerekçeyi oluşturmuştur… a.g.e. sf. 448)
Demokrasi konusunda Saddam yönetiminin mutlakıyetçi tutumuna karşı müdahaleci güç sergileyen Siyonizm güdümündeki Evangelist politikalarının temsilcileri, gerçekte, giderek demokrasi sürecini kendi politik amaçları yönünde mutasyona uğratarak bu başkalaşımı tarihe miras bırakmışlardır…
(….”Hukukun Üstünlüğü İlkesinin Yok Edilmesi” …. Mevcut dokuyu ve hukukun üstünlüğünü tahrip eden bir yeni meşruiyet anlayışı ortaya çıktı. Ne gariptir ki ABD, Büyük Britanya ve Kanada gibi pek çok Batılı ülkede “ var olan demokrasi” demokratik yolla seçilmiş hükümetler tarafından ortadan kaldırıldı… a.g.e. sf.45 )
Uygulanmakta olan evrensel hukuk kuralları ile uluslar arası hukuku da aşındırmaya başlayan bu sürecin mimarlarının , bir diğer yönden meşruiyetlerini kabul ettirecek kendi hukuk kurallarını da kabul ettirmenin yollarına başvurdukları görülmüştür…
(….Virginia’da Charlottesville’de konuşlanmış “Hukuk ve Askeri Operasyonlar Merkezi” savcılar için ülke içi “İşlevsel hukuk” başlıklı, Silahlı Kuvvetler için “Yasa Uygulama” alanında yeni misyonlar sunan “yararlı” bir el kitabı yayınladı. Frank Morales’e göre, el kitabı;
Savaş dışındaki durumlarda Pentagon’un Amerika’ya müdahalesini ve operasyonlarını hukuksal açıdan güçlendirmeye yöneliktir.Bu bağlamda, ABD şirket toplulukları seçkinlerine, Amerikan halkına karşı özellikle “Yeni Dünya hukuku ve DÜZENİ” programına direnenlere karşı sürdürdükleri sınıf savaşında yasal haklılık sağlanmasını esas almıştır….a.g.e. sf.447 )
Demokrasinin bu büyük dönüşümünün gerisinde bir takım ön hazırlıkların mevcudiyeti Sovyet sisteminin çözülmesinden sonra daha iyi anlaşılmıştır. 4 Kasım 1980 seçiminde Reagan’ın kazanmış olduğu zaferden sonra kurmuş olduğu kabinenin yapısına bakıldığında;
(…..Reagan bakan yapacağı kişileri çok önceden belirlemişti. Arkadaşı William Casey CIA Başkanı, NATO eski komutanı Alexander Haig, Dışişleri Bakanı, Casper Weinberger Savunma Bakanı oldular. Yahudi asıllı Weinberger Pentagon’da müthiş bir ekip kurmakta gecikmedi. Karanlıklar Prensi olarak ünlenen Richard Perle, Douglas Feith, Harold Rhode, Eliot Abrams ve Paul Wolfowitz. Yahudi asıllı isimlerden oluşan bu ekip uzun yıllar dünyanın başını ağrıtacak politikalar üretecekti… Yılmaz Polat. CIA Pençesinde Açılım.. sf.19 )
Reagan döneminde ki kadrolaşmanın W. Bush dönemine gelindiğindeki yansımasına bakıldığında ise aynı yapının devam ettiği görülmektedir….
(…2000 yılında George W. Bush’un seçilmesi ABD’ye yeni eylem olanakları sundu. Yönetime girenler arasında “yeni- muhafazakarlar” (neo conservatives) denilen ve başkalarını yanı sıra Paul Wolfowitz, Richard Perle ve Douglas Feith’in temsil ettiği etkili grup da vardı. Savunma Bakanı olan Wolfowıtz 1992 de “Savunma Planlama Rehberini “ yazdı. Bu belgede Pentagon için şu askeri ilkeler ortaya konuyordu. (1) ABD politikası rakip bir süper gücün ortaya çıkmasını önlemeyi hedeflemeli. (2) ABD çıkarlarını korumalı ve Amerikan değerlerini yüceltmeli. (3) Ortak harekat mümkün olmadığında tek taraflı askeri harekete geçmeye hazır olmalıdır.. .. Arthur Goldschmıdt Jr. Lawrence Davıdson Kısa Ortadoğu Tarihi sf.566 )
W. Bush dönemine kadar geçen sürede bir ön yapılanmanın bu ekip tarafından hazırlanmış olduğu ve sonra da devam ettiği anlaşılmaktadır. Daha sonra ise, bunların kurduğu temel üzerine ve 11 Eylül saldırısını müteakip terör bahaneleri ile gerek askeri ve gerekse hukuk yapısına yapılan müdahaleler izlenmiştir. Kısaca gündeme oturtulan çeşitli kurgular içinde küresel politikaların sonuçlarının ne şekilde yansıma yaptığı yaşanan olaylar içinde izlenmiştir… Bu süreçte ortaya atılan çeşitli iddialar hatırlandığında konuya ilişkin şu açıklamalar da dikkate çarpmaktadır…
(…Yanlış Bilgilendirme Dairesi….. Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve CIA’dan kaynaklanan bir korku ve yanlış bilgilendirme kampanyası başlatılmıştır. Gerçeğin kaba bir biçimde çarpıtılması ve tüm haber kaynaklarının üzerinde sistematik olarak oynamak suretiyle saptırılması savaş planının bütünleyici parçasıdır…Michel Chossudovsky. Amerika’nın Terörizme Karşı Savaşı…. sf. 232.) Özeti, sistematik yalanlar ile halkı yanıltma….
Yaşanan olaylar dikkate alındığında , Şirketokrasinin hesaplayamadığı bir durum da ortaya çıkmıştır. Özetle, dünyadaki güç dengelerinin kısa sürede yapısal değişikliğe uğraması, tek kutuplu dünya yerine giderek çok kutuplu bir dünya dengesinin şekillenmekte olması, ayrı ayrı güç merkezlerinin oluşmaya başlaması, dolar üzerinden küresel düzeyde yürütülmek istenilen finansal kontrolun ise, diğer güç merkezlerince doların rezerv para konumunu zayıflatır durumu yaratması, Şirketokrasinin rezerv para alanlarında olduğu kadar , dünya enerji kaynakları ve yolları üzerinde tam bir stratejik hakimiyet kuramaması sonucu, evdeki hesap çarşıya uymamıştır…. Gelişmelere bakıldığında;
(… Terörizme karşı savaşın meşruiyeti “ iskambil kağıdı gibi “ yıkılacaktır. Süreç içinde, bu sistemim arkasındaki baş aktörlerin meşruiyeti tehdit altındadır. Bundan dolayı kendilerini korumak için yasalar çıkarmaktadırlar….Michel Ch… Amerika’nın Terörizme Karşı Savaşı….sf. 199 ) Belirtilen hususlar genellendiğinde bazı ülkeler için konu, çağrışımlara neden olmaktadır….
Konunun ekonomik cephesine ilişkin bir diğer yönü ile ilgili olan ve finans kuruluşları üzerinden yürütülen operasyonlara ait itiraflar da Steven Hiatt ‘ın Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları “3 kitap” adlı eserinde şöyle özetlenmektedir…
(…Ekonomik tetikçiler yerküredeki ülkeleri triyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası ABD. Uluslar arası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer yabancı “yardım” kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finans raporları, hileli secimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır… Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları “kitap 3” sf. 8.)
(… Enron, Arthur Andesen ve Word Com skandalları CIA’ya yönelik son olağanüstü icraat söylentileri, kitle imha silahı aldatmacaları ve Ulusal Güvenlik Servisi’nin sonuçta darmadağın olmaya mahkum ve yıkıma hizmet eden politikalarını destekleme amacıyla yaptığı dinlemeler… Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları “kitap 3” sf. 14)
Tek kutuplu dünya stratejisinin belirlenen hedeflerinin son dönemde ki neo liberalizm temsilcileri ve politikalarının sancaktarlarını ABD. Başkanı Ronald Reagan ile, İngiltere’de de Margaret Tatcher yapmıştır…Ayrıca, 1982 Yılından bu yana ABD.yönetimde yer almış olan malum etnik lobi kurmaylarınca da stratejinin esasları sistemleştirildiği anlaşılmaktadır…Bu bağlamda , Yeni Dünya Düzeni yapılanmasının ilkeleri tekrarlandığında, konu, 2006 yılı başlarında Internet yazışmaları kapsamında ÖZEL BÜRO üzerinden özet olarak gruplara yansıtılmıştır… Gelişmelerdeki güncellik dikkate alındığından bu ilkelerin tekrar hatırlanması ve yaşanan olaylarla sürecin kıyaslanması yararlı olacaktır….
YENİ DÜNYA DÜZENİ NİN YOL HARİTASI
- Kamuoyu oluşturucuları” Aydınlara, yazarlara, bilim adamlarına yönelik içeride ve dışarıda masrafları karşılanarak konferanslar düzenlemek, katılımcılara düşünce ve örgütlenme özgürlüğü başlığı altında yeniden yapılanma düşüncesini benimsetme…
- Uzaktan yönlendirilebilecek bir ilişkiler ağı altında insan hakları dernekleri ve benzeri örgütler kurmak…
- Radyo, gazete,dergi, TV. Video yayınlarını devreye sokmak, Bilimsel ve magazinsel içerikli, insan hakları ilkeleri üzerine sürdürülen yayınların yoğunlaştırılması, insan hakları ihlallerinin yaratılması ile sürecin hızlandırılması…
- Yayın ve yayıncı eğitim programlarının gerçekleştirilmesi, yayın muhabirleri ile yerinden bilgilenme yoluna gidilmesi…
- Yerel vakıf ve thing tank derneklerinin kurulması…
- İşadamları derneklerinin , sendikaların kurulması. Siyasi partilere eğitim programlarıyla, particilik dersleriyle yaklaşan kadroların yönlendirilmesi, gençliğin “düşünce özgürlüğü” ve “siyasi katılımcılık” propagandasıyla örgütlenmesi…
- Medya muhabir ağıyla açık ve yaygın istihbarat toplanması. Amerikan televizyonlarının yerli şubeleri ile yayına geçilmesi, eksik-yanlış bilgilendirmeyle kitlelerin yönlendirilmesi, eğitim seminerleri, konferanslar, geziler düzenleyerek yerel medya ile kalıcı bağlantılar kurulması…
- Etnik ayrılıkları güçlendirmek üzere kültür anımsatma programlarını başlatarak yerel toplantılardan uluslar arası toplantılara adam taşınması, yerel tarih, yerel kültür araştırması adı altında en eskiye özlem yaratılması..
- Etnik sürtüşmeleri önleyen geleneksel kurumların yıpratılması, toplumsal kimliği karıştırmak için tarihsel ve toplumsal gelişim gerçeklerini tahrif ederek yeni kimlikli topluluklar yaratılması…
- Yolsuzluk kampanyalarını “ yerinden yönetim” taleplerini yükselterek devlet egemenliğinin zayıflatılması, yolsuzluk olaylarını abartarak topluma aşağılık duygusunun yerleştirilmesi, halkın çaresizliğe itilmesi…
- Borç ekonomisinde dalgalanmalar yaratmak üzere para piyasalarının dışarıdan gelen uluslar arası vur-kaç tefecilerine sonuna dek açılması…
- Merkezi devlete güvensizlik yaratma. Kritik dönemlerde iktisadi bunalım yaratılmasıyla umutsuzluğa düşürülen yerel sanayicilerle ve üreticilerle konferans, sempozyum adı altında doğrudan ilişkiye geçilerek devlet merkezine karşı güvensizlik aşılanması…
- İşadamlarının örgütlenme, devlet denetiminden giderek uzaklaşan, başına buyruk iş dünyası yaratması….
- Ulusal sanayinin yıkımı. Ulusal sanayileşmenin ve enerji kaynaklarının yıkıma uğratılması, çatışma içerecek biçimde çevre akımlarını ve örgütlerini destekleme, ulusal madenciliğin, doğal yakıt üretim kaynakları işletmeciliğinin ulusal egemenlik alanı dışına çıkartılması…
- Orduları ulusal savunma kimliğinden koparma. Orduları ve güvenlik güçlerini profesyonelleştirme. Ordu yönetimini günlük siyaset içine çekilmesi. Ordu içinde politik tartışma, ordu ile halk arasında cepheleşme yaratılması. Bağımsızlık politikası isteyebileceklerin ihtilal komitelerine çekilerek, cezalandırılarak ya da planlanmış terfi oyunları ile tasfiye edilmeleri…
- İnanmış örgüt liderlerinin yetiştirilmesi, güdümlü yeni düzenine tapınan ultra liberal önderlerin üretilmesi, yeni partiler kurulması,parti programlarının rejimle hesaplaşmaya yönelik birer kışkırtma programına dönüştürülmesi…
- Ulusal bunalımlar yaratılması. Ülkede sık sık ekonomik bunalımlar yaratarak bunalım aralarının azaltılması, yabancı şirket egemenliğine geçilmesi….
- Ulusal üretim biçimlerinin ele geçirilmesi. Ağır sanayi işletmelerinin, enerji ve iletişim kurumlarının “özelleştirme” adı altında yabancı şirketlere yok pahasına devredilmesi, bağımsızlığı pekiştirecek büyük projelerin önlenmesi, belediye hizmetlerini yabancı şirketlere devredilmesi, yerel yönetimi güçlendirme adı altında toplumsal hizmetlerin “karlılık” esasına oturan şirketlere devredilmesi…
- Silahlı gücün zayıflatılması. Ulusal ordunun silah donanımında, komuta kontrol ve iletişim sistemlerinde yenileme alımlarını kısarak zayıflatılması, ulusal sınırların gevşetilmesi…
- Seçim darbeleri ile (hileli seçim) egemen devletin ele geçirilmesi. Sürekli kitle gösterileri düzenlenmesi. Halkı ikna edici etnik çatışmaların düzenlenmesi, ölümle sonuçlanan kışkırtmalarla etnik ya da mezhepsel kimliklerin kemikleştirilmesi…
- Kültürel kaynaşmanın yıkımı. Çok kültürlülük toplumsal ortak kültürün temellerinin yıkılması, din kültürünün parçalanması, geleneksel akışın kesilmesi, ulusal dayanışmanın yok edilmesi, medeniyetler arası diyalog programlarıyla batının dinsel kurumlarının güdümünde eritilmesi, böylece azınlık din kurumlarıyla ulusal egemenliğin karşısında ortak dinsel cephe oluşturulması…
Yukarıda beyan edilen hususlar son senelerdeki uygulamalar ile kıyaslandığında bunların hemen hepsinin yaşamda yer almış olduğu hafıza zafiyeti olmayan herkes tarafından görülecektir…Kurguyu oluşturan dış güçlerin hedef ülkelerde ön gördükleri uygulamaların, kendi ülkelerinde demokratik merkeziyetle yasaklandığına ilişkin hususlar da dikkate değerdir… Tümü ile genel hatları dış merkezlerce şekillendirilen eylem planının genel anatomisinin içerideki istasyonları aracılığı ile “ hile, yalan , fesat ,fitne, sahte belge,iftira ,düzmece haberler vb.” üzerine inşa edildiği, yukarıdaki örneklerle kıyaslandığında görülmektedir… Bu bağlamda , eskiden bir MOSSAD mensubu olup,daha sonra teşkilattan ayrılmış olan Vıctor Ostrovsky isimli İsrail’li bir Ajanın HİLE YOLU adlı kitabında değindiği hususlar kapsamında ki çağrışımlar dikkate değerdir…
Kitabında,İsrail’in politikalarının gerçekleşmesinde mücadelenin HİLE YOLU İLE SAVAŞ YÖNTEMİ olduğu ifade edilmektedir… Bu tarz mücadelede de en önemli unsur, hedef ülkede kendilerine ileride görev verilecek bazı kişilerin “kuş yumurtası” olarak yer almalarının sağlanmasıdır.…Diğer yönden ise, bu kişilerin aidiyetlerinin doğduğu büyüdüğü ülkenin vatandaşı olmanın ötesinde asli bağının İsrail’e ait olmasındaki keyfiyettir… Konu hakkında Vıctor Ostrovsky’nin açıklamalarından anlaşıldığına göre, Mossad yapılanmasında görev kademelerinin şu şekilde yer aldıkları görülmektedir.
- “Al” olarak tabir edilen en üst düzeydeki yöneticiler (Beyin takımı )
- “KATSA “ olarak tanımlananlar Mossad görevlisi birim subayları olup aynı zamanda vurucu güçleri de oluşturmaktadırlar…
- “SAYANİM” olarak tabir edilenler çeşitli ülkelerdeki yurt dışında yaşayan Yahudi anne ve babadan olan elemanlar olmaktadır…. “Tüm dünyada binlerce Sayanim vardır. Yalnızca Londra’da 2000’i aktif, 5000’i listede kayıtlı olmak üzere 7000 sayanim yaşamaktadır…. Hile Yolu sf. 109 “
- “MARAT” olarak nitelenen Mossad elemanlarıdır
- Her bir alanda çalışmakta olan 30-35 KATSANIN herhangibirinin elinde en az yirmi ajan bulunmaktadır… Hile Yolu. Sf. 113
- Maddi çıkar karşılığı elde edilen yerli işbirlikçiler, bazı akademisyenler ve medya mensupları ile bazı STÖ. Mensupları da bu sisteme hizmet etmektedir…
- Mossad’ın yönettiği bir dizi entrika, diplomatik girişim, sabotaj ve cinayet vardır…Bombalı mektuplar bu uygulamaya dahildir…(Türkiye’de 12 Eylül öncesi yaşanan şiddet olaylarındaki bombalı mektuplar hatırlanmalıdır!…)
- Sahte pasaport yapımı…. Mossad’ın Akademisi’nin zemin katında çeşitli ülkelerin pasaportlarda kullandığı kağıtlarını imal eden küçük bir fabrikası ve bir kimya laboratuarı vardır…sf.96
- Sahte belge, kalp para operasyonunun bir başka yönü Ürdün dinarıdır… Bu paralar gerçek dolar alımında kullanılmış, dahası bu ülkeye akıtılarak enflasyon sorunlarının içinden çıkılmaz hale gelmesi sağlanmıştır…sf.96
- Mossad’ın elinde ayrıca kendi pasaportlarında kullanılmak üzere geniş bir mühür ve imza koleksiyonu bulunmaktadır… sf. 96 ( Islak imza olayı da benzerliği yönünden çağrışım yapmaktadır…)
Özetle,Mossad’ın hile yolu savaş yöntemi içinde her yolu meşru gördüğü anlaşılmaktadır. Yukarıda ifade edilen yapılanma içinde özellikle SAYANİM olarak nitelenenler, doğup büyüdükleri ülkenin yurttaşları olmakla beraber aidiyetlerinin İsrail’e yönelik olduğu da anlaşılmaktadır…. Bunlar , mensubu oldukları ülkenin kültür değerleri ve inanç sistemlerini ayrıca çok iyi özümlediklerinden kimliklerini gizleyerek her türlü kamu ve sosyal grup, STÖ. Medya , dernek, cemaat vb. içlerine sızmaları sistemin mantığına göre mümkündür…
Hanefi Avcı’nın Kitabındaki başlığın “ Haliç’te Yaşayan Simonlar; Dün Devlet ,Bugün Cemaat “ tanımlamasının anımsatmak istediği, gerçek anlamda acaba nedir? Konuda adı geçeninin her ne kadar bir PKK’lının kod adının olduğu ifade ediliyorsa da , PKK nın gerisindeki CIA, MOSAD ve MI6 gibi istihbarat güçlerinin varlığı da bilinmektedir…Bu bağlamda,” Yahudi Kürtler tezi de hatırlanmalıdır…”Bu kişilerin ve benzerlerinin cemaat veya örgüt yapısına bir Sayanim olarak sızdırılmış olabilecekleri, bunların içinden bazılarının imam statüsüne kadar getirilmiş olabilecekleri de ihtimaller içindedir!!!
Diğer yönden, “Hile Yolu ile Savaş” yöntemini esas almış bir istihbarat örgütünün SAYANİM olarak tanımladığı görevlilerden Londra’da bile 2000 aktif, 5000 kişinin yedekte olduğu yazar tarafından ifade edildiğine göre, acaba ;
*“ Kod adı” Balat Simonları gibi olanların zaman içinde cemaat yapısında olduğu kadar, diğer kurumlar içine de sızmaları mümkün olabilecek midir..?
* Bu anlamda bir gerçeklik payı olması durumunda, Türkiye’de ne kadar Sayanim vardır ? …
* Varsa, bunlar hangi kimlik içinde, hangi STÖ, kamu kurumu, medya kuruluşu veya güvenlik güçlerinde vb… yer almışlardır?…
* Bu varsayıma göre,böyle bir gerçek dikkate alındığında, bunların ne kadarı küçük yaştan itibaren Müslüman kimliği görüntüsünde cemaat yapılanması içine sızdırılmış olabilecektir?….
* Hanefi Avcının değindiği hususların yaptığı çağrışıma göre, cemaat imamları içinde dışa bağlı bir takım Sayanimlerin etki ajanı olarak güvenlik güçleri , yargı, ve diğer kademelerdeki hareket alanı var mıdır? Soruları da ister istemez akla gelmektedir…
Özellikle son zamanlarda birden ortaya çıkan bir takım yazar çizerlerin yanında, ve çoğunlukla “yalan, fesat, fitne, sahte belge ve vb…” üretmeye TARAF bir takım yayın organlarının ve bunlarla bağlantılı olan SOROS beslemesi bazı STÖ.nin aktardıklarına ve yapısal karakterlerine, uygulama alanlarına bakıldığında, ifade edilen HİLE YOLU İLE SAVAŞ stratejisi içinde ortaya güçlü karineler çıkmaktadır…
Hatırlanacağı üzer, 7 Ocak 2010 tarihli Taraf gazetesinde Ahmet Altan’ın basına yansıyan yazısı bir diğer çağrışıma neden olmuştur… Ergenekon ve Ankara başlıklı yazıda, Sayın Başbakanı kast ederek;
“…. Hükümetin içinde gerçekten de böyle bir” kanat” varsa ve iktidar bu yaklaşım doğrultusunda davranırsa, bu onların intiharı olur…
– Siyasi bir intiharı kast etmiyorum
– Fiziksel bir yok oluştan söz ediyorum…. Demektedir…
Yazının içeriğindeki tehdit yüklü bu mesajı yazan kişi , bu cüreti ve cesareti nereden almaktadır?..Bu kişinin ve içinde yer aldığı kadronun gerisindeki etkin güçü kimler oluşturmaktadır? Sorunun cevabı muhtemelen Hile Yolu ile Savaş yöntemleri içinde aranmalıdır!!!
ABD. de ki Siyonist ekibin Evangelis hükümet yapısı içinde oluşturdukları güç merkezi yanında, İngiltere’deki 7000 Sayanim örneği de hatırlandığında, küresel politikaları yürüten etnik lobinin Türkiye’de de ülkenin koşullarına göre uygulama alanı oluşturması hiç de sürpriz olmayacaktır… Bu konuda en uygun vasat ise, içersine sızılması bakımından medya kuruluşları kadar, değişik cemaat yapılarının olması mümkündür…
Konu çok geniş açılı olup, uygulanan yönteme ilişkin farklı örneklerin bu arada hatırlanmasında yarar vardır… Konu Türkiye’deki oluşumlar kadar diğer ülkeler yönünden de bazı hususları hatırlatmaktadır…
- Yukarıda da belirtildiği üzere, Reagan döneminden itibaren ABD yönetimindeki etnik lobinin örgütsel yapısı hatırlanacaktır.
- Bu yapılanmanın çeşitli ülkelerde farklı boyutlarda ve farklı oluşum şekilleri içinde yer almış olmaları da ihtimaller içindedir……
- Hile Yolu İle Savaşı temel ilke kabul eden bu ülkenin, paranın gücünün etkin olduğu bir diğer ülke olan ABD. üzerinden stratejisini geliştirmesi de dikkate değerdir.
- Bu stratejik yaklaşım içinde ABD etnik lobinin hedefi, ABD, dünyayı yönetsin, etnik lobi üzerinden de İsrail, dolaylı olarak ABD’.yi Yönetsin mantığı özellikle, Evangelist-Siyonist politikalarda yansıma yapmıştır…
- Dünya politikasında ağırlığı olan ABD’in, Wall Street bağlantılı politikalarının bu ülkeyi getirdiği nokta ise, son dönemde açmazlarını da yaratmıştır…
- Etnik lobinin özellikle, kongre ve senatodaki etkisinin önemli olduğu da kabul görmektedir…
- Buna rağmen özellikle WASP “Beyaz Anglo Sakson” ABD vatanperverlerince ülkenin gerçek sahiplerinin kendilerinin olduğu ve etnik lobinin müdahalelerinden rahatsız oldukları da basında zaman zaman yer almaktadır…
- Konu açısından, CIA, Pentagon FBI ve Dışişlerinin, ABD derin devletindeki etkinliği de bilindiğinden, etnik lobinin bu kademelerde kontrol sağlamaya çalıştığı da bilinmektedir… Reagan ve W. Bush kabineleri buna örnektir…
- Bu bağlamda geçmiş yıllardaki mücadele hatırlandığında, etnik lobi ile Wasp çatışmaları içinde, ABD. İsrail’e casusluk yapmak suçundan Jonathan Pollard’ın tutuklanmış olduğu ,
- Aynı şekilde, Pentagon içinden gene İsrail’e casusluk yapması nedeniyle Larry Franklin’in de tutuklanmış olduğu,
- Ayrıca, güçlü Musevi Lobisi olan AIPAC’tan Steven Rosen ile Keith Weissman’ın da FBI tarafından sorgulandıkları basında yer almıştır…
- Diğer yönden. Vietnam savaşının sürdüğü sıralarda, o tarihteki ABD Genel Kurmay Başkanının bir ifadesi lobi ve WASP karşıtlığına ilginç bir örnek teşkil etmiştir… Generalin “ İsrail’in silah ihtiyacını temin etmekten Vietnam’daki kuvvetlerimizin ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz“ şeklindeki beyanı olay olmuş ve General senatoda özür dilemek zorunda bırakılmıştır…
- 2007 yılında, Siyonizm güdümlü Evangelist politikalar ile ters düşmesi nedeniyle de o günkü Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Pace süresi uzatılmayarak emekli edilmiştir….
- 2008 yılı içinde ABD gücü üzerinden İran’a askeri müdahalede ısrar eden malum etnik lobinin isteklerini uygun görmeyen ve Rumsfeld ile de anlaşamadıklarından K.K. Bakanı Francis Harvey ile CENTCOM komutanı Oramiral William Fallon da askeri çözümü sakıncalı bulduklarından görevlerinden istifa etmişlerdir…
- Bir diğer örnek ise, Hava Kuvvetlerindeki nükleer silahların etkin denetiminin eksikliği bahanesi ile 2008 haziranı içinde Hava K. Kurmay Başkanı Orgeneral T. Mıchael Moseley ve sekreteri Michael W. Wynne de istifaya zorlanmış olmalarıdır…
- Son örnek ise, 2010 haziranında,sivil asker görüş farklılığı nedeniyle yönetim ile anlaşamayan Afganistan Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mc. Chrystal’in görevden alınması olmuştur…
- Askeri cenahın dışında ise, ayrıca, etnik lobinin uygulamalarına karşı bir diğer eleştiri de Chicago Üniversitesi Profesörlerinden Prof. John Mearsheimer ile meslektaşı Harvard’dan Prof. Stephen Walt’ın “The Israel Lobby” adlı kitabda ki iddialarında yansımış ve malum çevrelerden büyük tepki almıştır…
Yakın geçmişte Amerika’nın gücünün etnik lobi tercihlerine göre, hesapsız kullanılması konusunda Irak’ta yaşananların toplumsal tepkilere neden olduğu da basından izlenmiştir… Siyasi kadroların aşırı müdahalelerinin bedelini de cephedeki askerler çekmiştir… Bu konuda General Colin Powell’in şu ifadesi siyasilere bir hatırlatma olmuşsa da Beyaz saraydakiler bildiklerini okumuşlardır..
(….Askere açık bir hedef verilmeli ve ondan zafer istenilmelidir. Açık uçlu ve sınırlı uygulamalar istenilmemelidir…. ) Sonuç ne şekilde tecelli etmiştir, sonuç ortadadır….
(….Gerileme, Amerikan ulusal güvenliğinin temellerini sarsan bir çürümeydi. Irak’ta dört yıl boyunca savaştıktan sonra ordu tükenmiş, üniformalı askerler yerine fütüristik silahlara daha fazla yatırım yapılmış liderler tarafından kanı kurutulmuştu…. Altı yıl boyunca hiçbir şey bilmeyen politikacılar tarafından dayatılan iradeli cehalet yüzünden, kongrenin servis denetçiliği de çökmüştü… Tım Weiner Bir CIA Tarihi Küllerin Mirası.. sf.590 )
( Küresel güçlerin çıkarlarına göre şekillendirilmeye çalışılan Yeni Dünya Düzeni yapılanması ile bağlantılı olarak sivil – asker görüş farklılıklarına bir diğer örnek de 2004 yılı içinde ISAF komutanlığını yapmış olan “ Eski Kanada Genelkurmay Başkanı” General Rick Hiller’in kitabında belirttiği husustur… “ Kitabında…. Afganistan’da ISAF’ın başına geçtiğimde, Bruksel’deki NATO generalleri Afganistan’da ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Strateji ve fikirleri yoktu. Siyasi yönetim de yoktu, yeterince asker de…” demektedir. )
Bu karmaşık görüşlere geniş açıyla bakıldığında, yıllar önce Anatole France’ın literatüre geçen şu deyimini hatırlamak gerekiyor… “ Vatanımız için öldüğümüzü düşünüyorduk ama çabucak banka kasaları için öldüğümüzü fark ettik”… Kısaca, malum çevrelerin çıkarları için insanların sadece bir sarf malzemesi olarak düşünülmesi 21 yy. PATRIOT yasalarının gerisindeki beklentileri belgeliyor!… Uygulamalar ise, gerçek demokrasi değerlerinin neden kirletilmekte olduğunun daha iyi anlaşılmasına neden oluyor…
Harp prensipleri içindeki temel unsurlardan biri de bir harekatta politik hedeflerle, askeri hedefler karşı karşıya geldiğinde ,önceliğin askeri hedeflere verileceğidir… Zira askeri başarısızlık siyasetin de başarısızlığına neden olacaktır…Siyasiler, ABD’nın son dönemlerde gücüne fazla güvendiklerinden bu prensipleri unutulmuş olarak görülmektedir… Zira, hedef seçimi küresel finansı yöneten bir avuç ailenin çıkarlarına göre olmakta, ve cephe de dünya dengelerine dikkat edilmeden saraydan yönetilmektedir…
ABD de ki sivil asker çatışmasının gerisinde ise, muhtemelen bu gerçek bulunmaktadır… Şirketokrasinin, küresel düzeyde demokrasinin yerleşmiş değerlerini PATRIOT yasaları ve benzeri prensipleri devreye sokması, ve yerleşik değerleri giderek ters yüz etmesi dikkate alındığında, bunların gerisindeki aceleciliğin özünde bir siyasal histerinin ve paniğin varlığı da hissedilmektedir…
Konu özetlendiğinde, etnik lobinin ABD zaman zaman sergilediği, ve kendi politikalarına engel gördüğü ulusalcı kademeleri siyaset üzerinden tasfiye yollarını denediği görülmektedir…. Küreselci güçlerin, amaçları hangi ülke olursa olsun bulundukları ortamda ulusal değerleri savunanların mutlak suretle denetim veya tasfiyesinin sağlanması olmaktadır… Yeni Dünya Düzeni hedefinde, mutlak siyasi iktidarın gücü bu kadrolar için esas alınmıştır…Şirketokrasinin ön gördüğü, demokratik örtü altında yeni bir otokrasidir…Lüzum üzerine görülen bu süreç, demokrasinin kirletilen yüzü olmaktadır…
Küresel kontrol sistemleri içinde bir diğer örnek de Haziran 2010 da İngiltere de izlenmiştir… İngiltere de Genelkurmay Başkanının seçiminin Başbakan ve Savunma Bakanının istişaresi ile olduğu bu ülkenin yerleşik geleneğinde görülmüştür… Son uygulamada ise, Emekli olan General Sir David Richards’ın yerine Genel Kurmay Başkanlığına seçiminin doğrudan Başbakan Cameron tarafından yapılacağı basında yer almıştır… İngiliz basını bu hususun daha önce benzeri görülmemiş bir gelişme olduğunu ifade ederken ordu içinde uygulamanın şaşkınlığa neden olduğunu da belirtmiştir… Yorumlara göre, yeni Başbakan David Cameron’un ordu üzerinde daha fazla etkili olmayı amaçladığı da ifadelerde yer almıştır…
Görüldüğü üzere, gerek ABD de , ve gerekse İngiltere de bile Sivil Asker ilişkilerinde, küreselcilerin mutlakıyetinin izleri çeşitli kalıplar içinde görülmektedir…
Türkiye’de de son dönemde TSK üzerindeki dış destekli baskıların ister istemez ortaya çıkardığı çağrışımlar hatırlanmalıdır…Bu paralelde yargı sistemi üzerinden yürütülen operasyonun kamuya yansıyan yönleri de dikkate alındığında, küreselci politikaların, yukarıda dökümü yapılan hususlar ile karşılaştırması yapılmalıdır…
Dış müdahalelerin Türk Yargısına etkinliği yönünden “CIA Pençesinde Açılım” adlı kitabın yazarının ifade ettiği şu husus da dikkate değerdir…
(….ABD ve Türk adalet bakanlıkları uzun süredir işbirliği içindeydiler. 2006 da kamuoyuna yansımayan bir anlaşma da yapılmıştı ve o tarihten beri Kaliforniya Eyaleti Sacramento Bölgesi’nden atanan bir Amerikalı savcı, Türk Adalet Bakanlığı’nda danışman olarak çalışıyordu….
Amerikalı danışman savcının görevleri arasında terörizm suçlarının soruşturulması ve yargılama olanaklarının güçlendirilmesi, gerekli teknik yardımın sağlanması bulunuyordu. Ayrıca yabancı ülkelerde terörist- izleme, insan hakları koruma ve kara para aklama gibi konular da görevler arasındaydı…
Amerikalı danışman savcı, Türk adaletini biçimlendirirken Ankara Büyükelçiliği bünyesindeki FBI ve İstihbarat birimleriyle de yakın işbirliği içinde çalışıyordu… Yılmaz Polat CIA Pençesinde Açılım…sf. 163/164 )
Gerek Patriot yasaları, gerekse, Yeni Dünya Düzeni ilkelerinde yer alan hususlar hatırlandığında, Amerikalı savcının görev tanımı içinde Türk yargı sistemindeki hedeflerinin neler olabileceği de belirginleşmektedir…. Özellikle, Ergenekon adı verilen davanın bir siyasi operasyon olduğu konusunda ki kanaat ise, her geçen gün kamu oyunda daha da güçlenir duruma gelmiştir… Yukarıdaki” tekzip edilmeyen” iddiaya göre, Adalet Bakanlığı’ndaki danışman Amerikalı savcının varlığı da doğruluğu halinde Türk yargısı üzerinde ki vesayete ayrı bir örnek teşkil edecektir…
Görüldüğü üzere, PATRIOT yasalarında dökümü yapılan ilkelerin uygulamaları çeşitli ülkelerde olduğu kadar Türkiye’de de gerçekleşmektedir!…. Küreselci güçlerin ulus devlet yapılarına yönelik saldırısının gerek psikolojik harekat yöntemleri ve gerekse, toplum mühendisliği içinde, ülke insanlarının birbirlerine yabancılaştıracak şekilde “yalan, fesat, fitne, iftira, düzmece belgeler, telefon dinlemeleri ve gerektiğinde yalancı tanık vb. “ unsurlarını HİLE YOLU İLE SAVAŞ yöntemleriyle devreye sokarak , sosyal yapıyı tahrip ve dolaylı yoldan hedef ülkeyi kontrol etmenin uygulama safhasına gelmişlerdir…
Bu bağlamda Hanefi Avcı’nın Balattaki Simon’lar Dün devlet bugün Cemaat adlı kitabında ileri sürdükleri de dikkate alındığında, Cemaat yapılanması üzerinden ülkede oynanmak istenilen oyunun boyutları ve derinliği de ortaya çıkmaktadır…Konu, küresel denklemde yukarıdan aşağıya doğru ele alındığında, ister istemez Hile Yolu ile Savaş yöntemlerinin uygulama alanı ile bağlantısını da ortaya koymaktadır…
Özetle, kurguyu oluşturanlar, bu kurguda rol alanlar ve çeşitli çıkar amacı ile bölücülüğe taşeronluk yapanlar, tarih ve ulus bilincinden yoksun olduklarından , bunlar, adaleti tükettikleri yerde cehennem ateşini, şömine ateşi zanederler….
KAYNAKÇA:
ERGUN ÖZGEN
Patriot Act 1 – 2
Michel Chossudovsky (Amerikanın Terörizme Karşı Savaşı
Kermıt Roosevelt Karşı Darbe
Arthur Goldschmıdt – Lawrence Davıdson Kısa Ortadoğu Tarihi
Claıre Hoy – Vıctor Ostrovsky Hile Yolu
Jean- Claude Paye Hukuk Devletinin Sonu
Tım Weiner Bir CIA Tarihi Küllerin Mirası
Hanefi Avcı Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat
Bir yanıt yazın