GÖRÜLEN LÜZUM ÜZERİNE KİRLETİLEN DEMOKRASİ

Av. ERGUN ÖZGEN

Tutkish Forum Danisma Kurulu Uyesi

İnsanlığın asırlar süren özgürlük mücadelesindeki  önemli örneklerinden biri olarak  Thomas Jefferson’un 1776  kaleme aldığı Bağımsızlık Bildirisinin olduğu bilinir. 1789 Fransız Devrimi ise, mutlak monarşiye karşı siyasi hakların  elde edilmesinin diğer örneğidir…Bu toplumsal olayda  halkın bi şekilde  toplu kalkışması siyasi tarihteki  diğer önemli örnektir…Kısaca, siyasi tarih, temel hak ve özgürlüklerin  kazanımı konusunda  hemen hemen bütün ülkelerin  yaşamlarında  değişik örnekler içermektedir….

Siyasi yönden  bir ülkenin politikalarına karşı olmak,  o ülkenin  halklarına yönelik  bir  tavır sergilemek anlamında değildir….  Nazi Rejiminin  kıyımcılığını eleştirmek tüm Alman  halkına karşı olmayı gerektirmeyeceği gibi,  insanlığı  kapalı bir rejim içinde tutan komünizmi eleştirmek de Rus halkına karşı olmayı gerektirmeyecektir…. Aynı şekilde, Megali İdea politikalarına tavır koymanın  karşısında da, bu hususun , Yunan halkına  düşmanlık taşınmaması  anlamını  içermelidir… Bir diğer yönden de  Siyonizmin aşırı ırkçı politikaları eleştirilirken de, bu hususun anti semitik  bir tavrı sergilememesi  icap eder….Bu bağlamda,  Evangelis- Siyonist  uygulamaların eleştirilmesi ise, aynı şekilde  Amerikan halkına karşı bir tavrı ifade etmeyeceği anlamındadır …Kısaca, eleştiriler uygulanan politikalara karşı olmalıdır!

ABD.’in  dünya genelinde bu gün geldiği noktaya bakıldığında,  Evangelist Siyonist politikalar sonucu olarak sergiledikleriyle, geçmiş değerleri ,  bağdaşmayacak bir  noktaya taşınmıştır… Demokrasinin, temel  hak ve özgürlüklerinin  öncülüğünü  üslenmiş olan bu ülke, neden bu gün  yeniden yapılandırılmış olan  emperyalizmin  silahlı temsilcisi olmuştur?…. Bu süreçte, neden  bilinen tüm insani değerler ve kavramların içeriği boşaltılarak  bunlara yeni anlamlar yüklenmektedir?…

Küresel politikaların  uluslar üstünde etkinliğinin sağlanması , küresel sermayenin  etki alanı ile orantılı duruma gelmiştir…. Bu oluşumda çatışmalar  artık  toplumların katmanları arasında olmaktan ziyade,  Küresel gücü yöneten finans   çevreleri ile  Ulus Devletlerin karşıtlığı sürecine girmiş olup, konu  birçok analizde  ifadesini bulmaktadır… 1982 yılında  Başkan Reagan  döneminde  devreye sokulan  YENİ DÜNYA DÜZENİ  konusu  ise, o günden bu yana gündemini korumuştur…

Dünya likit varlığını  yönetenlerin  belli aileler olduğu bilinmektedir… Bunlardan  biri olan D. Rockefeller’in   1994 tarihinde Birleşmiş Milletler İş Konseyindeki  konuşmasında  yeni dünya düzenine geçişin  işaretlerini vermektedir…

“…..Küresel dönüşümün eşiğindeyiz. Bizim hepimiz için gerekli olan düpedüz BÜYÜK BUNALIMDIR ve uluslar Yeni Dünya Düzeni’ni  kabul edecektir….” (Michel  Chossudovsky    Amerika’nın Terörizme Karşı Savaşı   Sf.183

Ortada henüz  11 Eylül saldırısı yoktur!!!  Anlaşıldığı kadar Yeni Dünya  Düzenine geçişin BUNALIMA yönelik alt yapısı ile ilgili bazı  ön hazırlıkların varlığına bu ifadeler  karine oluşturmaktadır…. Bu mantık içinde konuya  girilirken,  neden demokratik değerler kirletilmektedir  sorusuna  belirtilen açıdan yaklaşmak gerekmektedir…

21 yüzyıl, kapısını tek kutuplu dünya iddiasını savunanların  söylemleri ile  açmıştır. 11 Eylül saldırısı , Pearl Harbor gibi bir meşru savunma hakkı sağlayarak , yeni dünya düzenine geçişin gerekçelerini hazırlamış ve  kendi hukuki zeminini  de  oluşturmuştur…

“…General Franks, ABD kamuoyunu  (11 Eylül) bir askeri hükümeti veya polis  devletini destekleme yönünde kışkırtacak  “Pearl Harbor  türü olay” denilen şeyi kastediyordu…) demiştir..  Mıchel Chossudovvsky  Amerika’nın Terörizme karşı Savaşı sf. 376

Bu süreçte, W. Bush tarafından  26 Ekim 2001  tarihinde  yürürlüğe konulan “PATRİOT ACT”  Yurttaşlık  Yasası ile,  temel hak ve özgürlüklere  getirilen sınırlamalar,  1994 tarihinde David  Rockefeller’in  Birleşmiş Milletler İş Konseyinde  yapmış olduğu konuşmadaki  YENİ DÜNYA DÜZENİ  hedefini hatırlatmaktadır…. 11 Eylül ile de  bunalım başlatılmıştır…

Yeniden yapılanmayı amaçlayan bu yeni dünya düzenine  geçişin hukuki  temelleri ise, PATRİOT ACT  “Yurttaşlık yasaları “kapsamında ele alındığında:

  • Telefon dinlemelerinin yapılması ve tüm telekominikasyonun denetimi
  • E-posta iletişimlerinin kontrol altında tutulması
  • Finansal ve tıbbı kayıtların takip ve  kontrolları
  • Banka ve kredi hesaplarının  denetlenmeleri
  • Kolluk güçlerinin muayyen amaçlara göre  güçlendirilmeleri
  • Yabancı uyruklular ile, kuruluşların da gerekli görüldüğü  ortamda sınır dışı edilmeleri ve  kişilerin  tutuklanabilmeleri
  • Bilinen terör tanımının genişletilmesi ve müdahale alanlarının gerektiğinde buna göre yaygınlaştırılması
  • Ön görülmesi durumunda gözaltına alınanların gözaltı sürelerinin belirsiz olması
  • Ev  ve iş yerlerinde mahkeme kararı olmadan arama yapılabilmesi
  • Şahısların    genetik kotlarının arşivlenmeleri
  • Bu bağlamda, FBI’ya  telefon dinleme, e-posta izleme, finansal kayıtların denetimleri vb. hususlarda mahkeme iznine lüzum görülmeden  takip yetkisinin tanınması…gibi  kararlar  uygulamaya konulmuştur… Bu oluşum, Thomas  Jefferson’un kemiklerini sızlatacak bir dönüşüm olarak muhtemelen ileride  ABD tarihindeki yerini alacaktır…

Amerika’nın” Terörizme  Karşı Savaşı “ adlı kitabında Prf. Mıchel Chossudovsky  konuyu teyit ederek   aşağıda belirtilen hususlara   yer vermektedir;

(….Terör karşıtı mevzuata göre, bir kimse keyfi olarak tutuklanabilir ve belirsiz bir süre için gözaltında tutulabilir. Daha genel bir deyişle, boydan boya Batı  Dünyası’nda yurttaşlar,  mimlenmekte ve yaftalanmakta, elektronik postaları, telefon görüşmeleri ve faksları izlenmekte ve kaydedilmektedir. …Ayrıntılı kişisel bilgiler Büyük Birader’in dev veri bankasına doldurulmuştur. Bu kataloglama işlemi tamamlandığında, insanlar  su sızdırmayan hücrelere kilitlenmiş gibi olacaklardır…. Cadı avı, yalnızca etnik yapısı dolayısıyla terörist oldukları  varsayılanları hedef almamakta, aynı zamanda, değişik insan hakları, olumlu eylem ve savaş karşıtlığı  yandaşları da terörist mevzuatın konusu olmaktadır… Sf. 30 )

(….2001 Tarihli PATRİOT 1  yasası “ zorlayıcı ve sınırlayıcı unsurların polis, istihbarat ve silahlı kuvvetlerin baskıya dayalı bir koordinasyonudur. Polis ve istihbarat aygıtının gözetim, tutuklama ve taciz özelliklerini genişletmekte, merkezileştirmekte ve bir araya getirmektedir. Ülke savunması özünde, Amerikan halkına ve demokrasiye yönelik bir  devlet terörü biçimindedir. Pentagon topluluğunun Amerika’ya savaş  ilanıdır…  a.g.e. sf 443 )

(…2003  tarihli 2. no.lu  PATRİOT Yasası, halkın kontrolü ve gözetimi bağlamında  Büyük  Birader’in  fonksiyonlarını yaygınlaştırmakta ve genişletmekte çok daha ileri gitmiştir…. a.g.e sf. 444 )

(…ABD. PATRİOT Yasasına göre, küreselleşme  karşıtı barışçı protestolar suç sayılmıştır… a.g.e. sf. 46 )

(….Demokratik merkeziyetçi anlayış)……ABD dış politikasının mimarlarına aittir. Bu demektir ki Amerika’nın Washington’daki ve Wall Street’teki  liderleri “ demokratik değerlerin korunmasının” bir yolu olarak savaşın ve otoriter yönetim biçimlerinin doğru bir tercih olacağına şiddetle inanmaktadırlar.

…. Doğru yalan olmuştur, yalan da doğru. Gerçekler tersine çevrilmiştir….sf. 379)

(…11 Eylül’ün  hemen ardından, yüzlerce ABD vatandaşı uydurma ithamlarla tutuklandı. Lise öğrencileri “ savaş karşıtı” görüşlere sahip olmaktan dolayı kovuldular. Üniversite profesörleri savaşa karşı çıktıkları için cezalandırıldılar veya işten atıldılar… a.g.e. sf 47 )

Süreç, özetle  Yeni Dünya Düzeni anlayışının Atlantik ötesindeki uygulaması ile başlatılmış  olup, diğer yönden benzerinin küresel finansın  genel stratejisi içinde  Avrupa’da  da  yansımasını bulmuştur…. ABD olduğu gibi, Avrupa’da da  eleştiri alan  uygulamalar  konusunda  Fransız sosyal bilimci Jean Claude Paye’nin  “HUKUK DEVLETİNİN SONU “ başlığı ile yayınlanan kitabında şu   tespitleri  yapmaktadır…:

  • “ Sf. 181” …Son senelerde ulus devlet yapısında derin değişimlerin olduğu…
  • Polis ve devlet yapısında reform adı altında yapılan değişikliklerin dikkate değer olduğu…
  • Bu reformların hakimlerin, polisi kontrol etme  yetkisini zayıflattığını…
  • Savcıların ise, hakimlere karşı daha kayırıcı bir durum içinde yer aldığını…
  • Diğer yönden,yargı erkinin de yürütme karşısında giderek özerkliğinin azaldığını
  • Buna karşılık,  yürütme erkinin üstünlüğünün daha da öne çıkarıldığını
  • Reform yapısında ki uygulamalarda Parlamentonun yetkilerinin azaltıldığını
  • Parlamentoların bu süreçte, “ BAŞKA YERLERDE ALINAN KARARLARI” baştan savma bir şekilde sadece onaylayan bir organ durumunda kaldıklarını…
  • Yürütme  erkinin işlevini yerine getirirken adeta polis gücü  karakteri kazandığını ifade ettiği  görülmektedir…
  • “Kitabın  198 sf.” …İse, terörle mücadelede, emperyalist bir yürütümün öne çıktığını…
  • Bu yürütümde hegemonya ve hakimiyet çehrelerinin yer aldığını…
  • Adliye ve poliste işbirliğini gerektiren konulardaki uygulamalarda, ABD ve AB’nin  aralarındaki bir takım anlaşmaların etkin olduğunu…
  • Bu anlaşmaların içeriğine göre, ABD yürütme erkinin kendisine verdiği olağanüstü güçleri tanımaları konusunda diğer ülkeleri zorlamakta olduğunu… belirtmektedir.
  • Sf. 214’deki tespitlerinde ….ABD yürütme erkinin dünya egemenliğini uygulamayı amaçladığını…
  • Norm ile olağanüstü arasındaki sınırları koyan ve olağanüstülüğü  hukukun içine  kaydedenin ABD yürütme erkinin olduğunu…
  • 2002 Mayıs ayı boyunca Bush yönetimince  Uluslar arası  Ceza Mahkemesi’ne karşı açık bir  muhalefetin  sergilendiğini….
  • Mahkemenin ABD ‘in ulusal egemenliğini ihlal etmekle suçlandığını…
  • Böylece de ABD’in Uluslar arası  Ceza Mahkemesi’nin  kendi askerlerini yargılama yetkisini kabul etmediğini….  İfade ettiği görülmektedir….
  • Kitabın 216 sf. İse, ABD tarafından yönetilen uluslar arası polis yapılanmasında ve işbirliği temelinde bir örgütlenmenin amaçlandığını…
  • Bu sürecin YENİDEN YAPILANMA  siyasetinin bir sonucu olduğunu…
  • Finansal sermaye ile, mafya yapısındaki oluşumlarda  polisin bu piyasaların düzenlenmesinde önemli bir rol oynayacağını…. Değerlendirmelerinde  yer vermiştir.

Özetle, demokratik değerlerin YENİ DÜNYA DÜZENİ anlayışında  giderek içeriği boşaltılarak ve sadece görüntüsünde siyasi slogan olarak küresel çıkarlar açısından özünden kopuk bir sürece taşınmakta olduğu izlenimi vardır…. Güncel hali ile, her ne kadar siyasi cephede birçok kademede hukuk devletinden ve demokrasinin vazgeçilmez değerlerinden  bahis edilse de, yaşamdaki yansımaları tereddütleri ve endişeleri arttırmaktadır…

Yukarıda ifade edilen değerlere ilave olarak Mıchel Chossudovsky   kitabında polis devletine kayış konusunda ki endişelerine POLİS DEVLETİ ÇİZGİLERİ başlığı altında   şu hususları da ekliyor f. 457.

  • Yurttaşlar üzerinde güçlendirilmiş bir veri bankası  yoluyla Büyük Birader’in  gözetleme  aygıtının oluşturulması…
  • Adaletin ve hukuk uygulamalarının  askerileştirilmesi…..
  • Yanlış bilgilendirme ve propaganda şebekesi…..
  • Terörist örgütlerin bir biçimde  desteklenmeleri….
  • Siyasi cinayetler, işkence el kitapları ve toplama kampları….
  • Yaygın savaş suçları ve uluslar arası hukukun açıkça çiğnenmesi…..

Yazar. Kitabının 456 sayfasında, Yeni Dünya Düzeni konusunda çıkış noktası haritasını yönüne koyarak  izah ederken, pusulasının ibresi  Şirketokrasinin  şu merkezlerini de gösteriyor… ( “ Şirketokrasi deyimi,” Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları kitabının yazarı  John Perkins’e aittir   )

(….Wall Street mali  kurumu Lockheed Martın’in başını çektiği askeri sınai ittifak, beş büyük silah ve uzay havacılığı müteahhitleri, Teksas petrol devleri ve devleşmiş  enerji şirketleri, inşaat ve mühendislik ve kamusal ihtiyaç şirketleri, bunlara ek olarak biyoteknoloji devleri, Amerika’nın askerileştirilmesi  sürecinin arkasında yatmaktadır…

“Terörizmle savaş”  Amerikan ve İngiliz ekonomik ve stratejik çıkarlarına destek  olan bir FETİH savaşıdır….a.g.e. sf.456)

Bunalım stratejisinin tetikçilerinin terör örgütleri olduğu ve buna karşı bir savunma savaşının da uluslar arası  zeminde sürdürülmesinin gereği  de  görüntüde yer alıyor… bununla beraber  bu terör gerçeğinin arka planı neyi gösteriyor?

(….Clinton ve Bush yönetiminin her ikisi de, dış politika programlarının bir parçası olarak  Usame Bin Ladin’in El Kaidesi  dahil “ Militan İslamcı Üssü” aynı ısrarla desteklenmişlerdir. Usame Bin Ladin  ile Clinton arasındaki Bosna ve Kosova’daki bağlantılar  Kongre  raporlarında mükemmelen  belgelenmiş  bulunmaktadır…  a.g.e. sf. 39.)

(…. Amerika’nın en çok aranan kaçağı “ Bin Ladin “11 Eylül saldırılarından iki ay önce Dubai’de (Birleşik Arap Emirlikleri) Amerikan Hastanesinde kronik böbrek tedavisi görmekteydi…. A.g.e.  sf  39)

Yeni dünya düzeninin dümenine  oturanlar bunalım stratejilerinden  yola çıkarak  ve TERÖR  gerekçesi ile  amaçladıkları hedefe  ulaşabilmek için  demokrasinin  bilinen değerlerini  saptırır hale gelmişlerdir…. Bu kurgunun  stratejik  yapılanmasında  görüntüye gelen hususlar ise  şöyle tanımlanmaktadır.

(… Amerika’nın askerileştirilmesi büyük şirket topluluklarının seçkinlerinin (Şirketokrasi)  bir  projesidir…. Şirket toplulukları ve ona bağlı düşünce kuruluşları ve yarı gizli cemiyetler  (Bilderberg,  Dış  İlişkiler Konseyi  CFR,  Trilateral Komisyonu vb. ) her şeye  rağmen tek sesli değildir. Seçkinler arasında sözü en çok geçenler, demokrasinin işlerliğine dair görüntünün  korunduğu ılımlı bir polis devleti aygıtı, bir “demokratik diktatörlük”  yeğlemektedirler… a.g.e. sf. 45)

(….Bush yönetiminde ordu ve istihbarat aygıtları Wall Street ile yakın danışmanlık içinde dış politikanın hükümranlığını  ele geçirmişlerdir.  Kilit nitelikteki  kararlar CIA ve Pentagon  tarafından kapalı kapılar arkasında alınmıştır…. A.g.e. sf. 41)

(….Yeni Dünya Düzeni’nde  dış politika hedeflerini, Dışişleri Bakanlığındaki askeri planlamacılar, Pentagon ve CIA belirlemektedir….a.g.e. sf. 42)

Diğer yönden küresel hakimiyetin sağlanması konusunda, Şirketokrasinin  geliştirdiği  askeri stratejilerdir…Bunlardan biri olan  ABD’in içinde bulunduğu mevcut askeri ittifak yapılarına rağmen  bunların dışında  oluşturulan  bağımsız komuta kademeleri olmuştur.  Kuzey Komutanlığı olarak  Amerika kıtasındaki sorumluluk alanlarının  bu komutanlığa verilmesi ise  komşu ülkelerinde tedirginliğe neden olmuştur…

(…Nisan 2002 de Kuzey Komutanlığı’nın kurulması üzerine, Savunma Bakanı Donalt Rumsfeld, Kuzey Komutanlığı’nın tüm  Kuzey Amerika üzerinde yetki sahibi olacağını tek taraflı olarak açıklamıştır.  Kanada ve Meksika bir oldu bittiyle karşılaştılar “ Terörizme Karşı Savaş”  Kuzey Amerika Savunma  yapılanmasının  yeniden inşasında başlıca gerekçeyi oluşturmuştur… a.g.e. sf. 448)

Demokrasi konusunda  Saddam  yönetiminin  mutlakıyetçi  tutumuna  karşı   müdahaleci güç sergileyen Siyonizm güdümündeki   Evangelist  politikalarının temsilcileri, gerçekte, giderek  demokrasi sürecini kendi politik amaçları yönünde   mutasyona   uğratarak  bu başkalaşımı  tarihe miras bırakmışlardır…

(….”Hukukun  Üstünlüğü İlkesinin Yok Edilmesi” …. Mevcut dokuyu ve hukukun üstünlüğünü tahrip eden bir yeni meşruiyet anlayışı ortaya çıktı. Ne gariptir ki ABD, Büyük Britanya  ve Kanada gibi pek çok   Batılı  ülkede “ var olan demokrasi” demokratik yolla seçilmiş hükümetler  tarafından ortadan kaldırıldı… a.g.e. sf.45 )

Uygulanmakta olan evrensel hukuk kuralları ile  uluslar arası hukuku da  aşındırmaya başlayan bu sürecin mimarlarının , bir diğer yönden  meşruiyetlerini  kabul ettirecek  kendi hukuk kurallarını da  kabul ettirmenin yollarına başvurdukları görülmüştür…

(….Virginia’da Charlottesville’de konuşlanmış “Hukuk ve Askeri Operasyonlar Merkezi” savcılar için ülke içi “İşlevsel hukuk” başlıklı, Silahlı Kuvvetler için “Yasa   Uygulama” alanında yeni misyonlar sunan “yararlı” bir el kitabı yayınladı. Frank Morales’e göre, el kitabı;

Savaş dışındaki durumlarda Pentagon’un Amerika’ya müdahalesini ve  operasyonlarını hukuksal açıdan güçlendirmeye yöneliktir.Bu bağlamda, ABD şirket toplulukları seçkinlerine, Amerikan halkına karşı özellikle “Yeni Dünya hukuku ve  DÜZENİ” programına direnenlere karşı sürdürdükleri sınıf savaşında yasal  haklılık sağlanmasını esas almıştır….a.g.e. sf.447 )

Demokrasinin bu büyük dönüşümünün  gerisinde  bir takım ön hazırlıkların mevcudiyeti  Sovyet sisteminin  çözülmesinden   sonra daha iyi anlaşılmıştır. 4 Kasım 1980 seçiminde Reagan’ın  kazanmış olduğu zaferden sonra kurmuş olduğu kabinenin yapısına bakıldığında;

(…..Reagan bakan yapacağı kişileri çok önceden belirlemişti. Arkadaşı William Casey CIA Başkanı, NATO eski komutanı Alexander Haig, Dışişleri Bakanı, Casper Weinberger Savunma Bakanı oldular. Yahudi asıllı Weinberger Pentagon’da müthiş  bir ekip kurmakta gecikmedi. Karanlıklar Prensi olarak ünlenen Richard Perle, Douglas Feith, Harold Rhode, Eliot Abrams ve Paul Wolfowitz. Yahudi asıllı isimlerden  oluşan bu ekip uzun yıllar dünyanın başını ağrıtacak politikalar üretecekti… Yılmaz Polat. CIA Pençesinde Açılım.. sf.19 )

Reagan  döneminde  ki kadrolaşmanın W. Bush  dönemine gelindiğindeki yansımasına bakıldığında ise  aynı yapının devam ettiği görülmektedir….

(…2000 yılında George W. Bush’un seçilmesi ABD’ye yeni eylem  olanakları sundu. Yönetime girenler arasında “yeni- muhafazakarlar” (neo conservatives) denilen ve başkalarını yanı sıra Paul Wolfowitz, Richard Perle ve Douglas Feith’in temsil ettiği etkili grup  da  vardı. Savunma Bakanı olan Wolfowıtz 1992 de “Savunma Planlama Rehberini “ yazdı. Bu belgede Pentagon için şu askeri ilkeler ortaya konuyordu.  (1) ABD politikası  rakip bir süper gücün  ortaya çıkmasını önlemeyi hedeflemeli. (2) ABD çıkarlarını korumalı ve Amerikan değerlerini yüceltmeli. (3) Ortak harekat mümkün olmadığında tek taraflı askeri harekete geçmeye hazır olmalıdır.. ..   Arthur Goldschmıdt Jr.  Lawrence  Davıdson   Kısa Ortadoğu Tarihi sf.566 )

W. Bush dönemine kadar  geçen sürede bir ön yapılanmanın bu ekip tarafından hazırlanmış olduğu ve sonra da devam ettiği anlaşılmaktadır.  Daha sonra ise,  bunların kurduğu temel üzerine ve 11 Eylül saldırısını müteakip  terör bahaneleri ile gerek askeri ve gerekse  hukuk yapısına yapılan müdahaleler izlenmiştir. Kısaca gündeme oturtulan çeşitli  kurgular içinde   küresel politikaların  sonuçlarının ne şekilde yansıma yaptığı yaşanan olaylar içinde izlenmiştir… Bu süreçte  ortaya atılan çeşitli iddialar hatırlandığında konuya ilişkin  şu açıklamalar da dikkate çarpmaktadır…

(…Yanlış Bilgilendirme Dairesi….. Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve CIA’dan  kaynaklanan bir korku ve yanlış bilgilendirme kampanyası başlatılmıştır. Gerçeğin kaba bir biçimde çarpıtılması ve tüm haber kaynaklarının üzerinde sistematik olarak oynamak  suretiyle saptırılması savaş planının bütünleyici parçasıdır…Michel  Chossudovsky.  Amerika’nın   Terörizme  Karşı Savaşı…. sf. 232.)   Özeti, sistematik yalanlar ile  halkı yanıltma….

Yaşanan olaylar dikkate alındığında , Şirketokrasinin hesaplayamadığı bir durum da ortaya çıkmıştır. Özetle, dünyadaki güç dengelerinin  kısa sürede  yapısal değişikliğe  uğraması, tek kutuplu dünya yerine giderek çok kutuplu bir dünya dengesinin  şekillenmekte olması, ayrı ayrı güç merkezlerinin oluşmaya başlaması, dolar üzerinden küresel düzeyde  yürütülmek istenilen finansal kontrolun ise, diğer  güç merkezlerince  doların rezerv para konumunu  zayıflatır  durumu yaratması, Şirketokrasinin rezerv para alanlarında olduğu kadar , dünya enerji kaynakları ve yolları üzerinde tam bir stratejik hakimiyet kuramaması sonucu,  evdeki hesap çarşıya uymamıştır…. Gelişmelere bakıldığında;

(…  Terörizme karşı savaşın meşruiyeti “ iskambil kağıdı gibi “ yıkılacaktır. Süreç içinde, bu sistemim arkasındaki baş aktörlerin meşruiyeti tehdit  altındadır. Bundan dolayı kendilerini korumak için yasalar çıkarmaktadırlar….Michel Ch… Amerika’nın  Terörizme Karşı Savaşı….sf. 199 )   Belirtilen hususlar genellendiğinde  bazı ülkeler için konu, çağrışımlara neden olmaktadır….

Konunun ekonomik  cephesine ilişkin bir diğer  yönü  ile ilgili olan ve finans kuruluşları üzerinden yürütülen  operasyonlara ait itiraflar da Steven Hiatt ‘ın  Bir Ekonomik  Tetikçinin İtirafları   “3 kitap”  adlı eserinde  şöyle özetlenmektedir…

(…Ekonomik tetikçiler yerküredeki ülkeleri triyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası ABD. Uluslar arası Kalkınma  Ajansı (USAID) ve diğer yabancı  “yardım”  kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını  kontrol eden birkaç varlıklı  ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finans raporları, hileli secimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır… Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları “kitap 3”   sf. 8.)

(… Enron, Arthur Andesen ve Word Com skandalları  CIA’ya yönelik son olağanüstü icraat söylentileri, kitle imha silahı aldatmacaları ve  Ulusal  Güvenlik Servisi’nin sonuçta  darmadağın olmaya mahkum ve yıkıma hizmet  eden politikalarını  destekleme amacıyla yaptığı dinlemeler… Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları “kitap 3”   sf. 14)

Tek kutuplu dünya stratejisinin belirlenen hedeflerinin  son dönemde ki  neo liberalizm temsilcileri  ve  politikalarının   sancaktarlarını   ABD. Başkanı Ronald  Reagan ile,  İngiltere’de  de  Margaret Tatcher  yapmıştır…Ayrıca,  1982 Yılından bu yana ABD.yönetimde yer almış olan   malum  etnik lobi kurmaylarınca  da  stratejinin  esasları  sistemleştirildiği anlaşılmaktadır…Bu bağlamda ,  Yeni Dünya Düzeni  yapılanmasının ilkeleri  tekrarlandığında,  konu,  2006 yılı başlarında  Internet  yazışmaları kapsamında ÖZEL BÜRO üzerinden özet olarak  gruplara yansıtılmıştır… Gelişmelerdeki güncellik dikkate alındığından bu  ilkelerin  tekrar hatırlanması ve yaşanan  olaylarla  sürecin kıyaslanması  yararlı olacaktır….

YENİ DÜNYA DÜZENİ NİN YOL HARİTASI

  • Kamuoyu oluşturucuları” Aydınlara, yazarlara, bilim adamlarına yönelik içeride ve dışarıda masrafları karşılanarak konferanslar düzenlemek, katılımcılara  düşünce ve örgütlenme özgürlüğü başlığı altında yeniden yapılanma düşüncesini benimsetme…
  • Uzaktan yönlendirilebilecek bir ilişkiler ağı altında insan hakları dernekleri  ve benzeri örgütler kurmak…
  • Radyo, gazete,dergi, TV. Video yayınlarını devreye sokmak, Bilimsel ve magazinsel içerikli, insan hakları ilkeleri üzerine sürdürülen yayınların yoğunlaştırılması, insan hakları ihlallerinin  yaratılması ile sürecin hızlandırılması…
  • Yayın ve yayıncı eğitim programlarının gerçekleştirilmesi, yayın muhabirleri ile yerinden  bilgilenme  yoluna gidilmesi…
  • Yerel vakıf ve  thing tank  derneklerinin kurulması…
  • İşadamları derneklerinin , sendikaların kurulması. Siyasi partilere eğitim programlarıyla, particilik dersleriyle yaklaşan kadroların yönlendirilmesi, gençliğin “düşünce özgürlüğü” ve “siyasi katılımcılık” propagandasıyla örgütlenmesi…
  • Medya muhabir ağıyla açık ve yaygın istihbarat toplanması. Amerikan televizyonlarının yerli şubeleri ile yayına geçilmesi, eksik-yanlış bilgilendirmeyle kitlelerin yönlendirilmesi, eğitim seminerleri, konferanslar, geziler düzenleyerek yerel medya ile kalıcı bağlantılar kurulması…
  • Etnik ayrılıkları güçlendirmek üzere kültür  anımsatma programlarını başlatarak yerel toplantılardan uluslar arası toplantılara  adam taşınması, yerel tarih, yerel kültür araştırması adı altında en eskiye  özlem yaratılması..
  • Etnik sürtüşmeleri önleyen geleneksel kurumların yıpratılması,  toplumsal kimliği karıştırmak için tarihsel ve toplumsal gelişim gerçeklerini tahrif ederek yeni kimlikli  topluluklar  yaratılması…
  • Yolsuzluk kampanyalarını “ yerinden yönetim” taleplerini yükselterek devlet egemenliğinin zayıflatılması,  yolsuzluk olaylarını abartarak topluma  aşağılık duygusunun yerleştirilmesi, halkın çaresizliğe itilmesi…
  • Borç ekonomisinde dalgalanmalar yaratmak üzere para piyasalarının dışarıdan gelen uluslar arası  vur-kaç tefecilerine sonuna dek açılması…
  • Merkezi devlete güvensizlik yaratma. Kritik dönemlerde iktisadi bunalım yaratılmasıyla umutsuzluğa düşürülen yerel sanayicilerle ve üreticilerle  konferans, sempozyum adı altında doğrudan ilişkiye geçilerek devlet merkezine karşı güvensizlik aşılanması…
  • İşadamlarının  örgütlenme, devlet denetiminden giderek uzaklaşan, başına buyruk iş dünyası yaratması….
  • Ulusal sanayinin yıkımı. Ulusal sanayileşmenin ve enerji kaynaklarının yıkıma uğratılması, çatışma içerecek biçimde çevre akımlarını ve örgütlerini destekleme, ulusal madenciliğin, doğal yakıt üretim kaynakları işletmeciliğinin ulusal  egemenlik alanı dışına çıkartılması…
  • Orduları ulusal savunma kimliğinden koparma. Orduları ve güvenlik güçlerini profesyonelleştirme. Ordu yönetimini günlük siyaset  içine çekilmesi. Ordu  içinde politik tartışma, ordu ile halk arasında cepheleşme yaratılması. Bağımsızlık  politikası  isteyebileceklerin  ihtilal komitelerine çekilerek, cezalandırılarak ya da planlanmış terfi oyunları ile tasfiye edilmeleri…
  • İnanmış örgüt liderlerinin yetiştirilmesi, güdümlü yeni düzenine tapınan ultra liberal önderlerin üretilmesi, yeni partiler kurulması,parti programlarının rejimle hesaplaşmaya yönelik birer kışkırtma programına dönüştürülmesi…
  • Ulusal bunalımlar yaratılması. Ülkede sık sık ekonomik bunalımlar yaratarak  bunalım aralarının azaltılması, yabancı şirket egemenliğine geçilmesi….
  • Ulusal üretim biçimlerinin ele geçirilmesi. Ağır sanayi işletmelerinin, enerji ve iletişim kurumlarının “özelleştirme” adı altında yabancı şirketlere yok pahasına devredilmesi, bağımsızlığı pekiştirecek büyük projelerin önlenmesi, belediye hizmetlerini yabancı şirketlere devredilmesi, yerel yönetimi güçlendirme adı altında toplumsal hizmetlerin “karlılık” esasına oturan şirketlere devredilmesi…
  • Silahlı gücün zayıflatılması. Ulusal ordunun silah donanımında, komuta kontrol ve iletişim sistemlerinde yenileme alımlarını kısarak zayıflatılması, ulusal sınırların gevşetilmesi…
  • Seçim darbeleri ile  (hileli seçim) egemen devletin ele geçirilmesi. Sürekli kitle gösterileri düzenlenmesi. Halkı ikna edici etnik çatışmaların düzenlenmesi, ölümle sonuçlanan kışkırtmalarla etnik  ya da mezhepsel kimliklerin kemikleştirilmesi…
  • Kültürel kaynaşmanın yıkımı. Çok kültürlülük  toplumsal ortak kültürün  temellerinin yıkılması, din kültürünün  parçalanması, geleneksel akışın kesilmesi, ulusal dayanışmanın yok edilmesi, medeniyetler  arası diyalog programlarıyla batının dinsel kurumlarının güdümünde eritilmesi, böylece azınlık din  kurumlarıyla ulusal egemenliğin  karşısında ortak dinsel cephe oluşturulması…

Yukarıda beyan edilen hususlar  son senelerdeki  uygulamalar ile kıyaslandığında  bunların  hemen hepsinin yaşamda yer almış olduğu  hafıza zafiyeti olmayan herkes tarafından görülecektir…Kurguyu oluşturan dış güçlerin  hedef ülkelerde ön gördükleri uygulamaların,  kendi ülkelerinde demokratik  merkeziyetle  yasaklandığına ilişkin hususlar  da  dikkate değerdir…  Tümü ile genel hatları  dış merkezlerce şekillendirilen  eylem planının  genel anatomisinin içerideki istasyonları  aracılığı ile “ hile, yalan , fesat ,fitne, sahte belge,iftira ,düzmece haberler vb.”  üzerine inşa edildiği,   yukarıdaki örneklerle kıyaslandığında   görülmektedir… Bu bağlamda , eskiden bir MOSSAD mensubu  olup,daha sonra  teşkilattan  ayrılmış olan Vıctor Ostrovsky  isimli İsrail’li  bir Ajanın HİLE YOLU  adlı kitabında  değindiği hususlar  kapsamında ki  çağrışımlar   dikkate değerdir…

Kitabında,İsrail’in politikalarının gerçekleşmesinde mücadelenin HİLE YOLU İLE SAVAŞ YÖNTEMİ  olduğu  ifade edilmektedir… Bu tarz mücadelede de en önemli unsur, hedef ülkede   kendilerine ileride görev verilecek  bazı kişilerin “kuş yumurtası”  olarak yer almalarının sağlanmasıdır.…Diğer yönden ise, bu kişilerin aidiyetlerinin  doğduğu büyüdüğü ülkenin vatandaşı olmanın ötesinde  asli bağının   İsrail’e  ait olmasındaki   keyfiyettir…   Konu hakkında  Vıctor Ostrovsky’nin  açıklamalarından anlaşıldığına göre, Mossad yapılanmasında  görev kademelerinin şu şekilde yer aldıkları görülmektedir.

  • “Al”  olarak tabir edilen  en üst düzeydeki yöneticiler   (Beyin takımı )
  • “KATSA “ olarak tanımlananlar Mossad görevlisi   birim subayları olup aynı zamanda vurucu güçleri de oluşturmaktadırlar…
  • “SAYANİM” olarak tabir edilenler çeşitli ülkelerdeki  yurt dışında yaşayan  Yahudi  anne ve babadan olan  elemanlar olmaktadır…. “Tüm dünyada binlerce Sayanim vardır. Yalnızca Londra’da 2000’i aktif, 5000’i listede kayıtlı olmak üzere 7000 sayanim yaşamaktadır….  Hile Yolu sf. 109 “
  • “MARAT” olarak nitelenen  Mossad elemanlarıdır
  • Her bir alanda  çalışmakta olan 30-35 KATSANIN herhangibirinin   elinde en az yirmi ajan  bulunmaktadır… Hile  Yolu. Sf. 113
  • Maddi çıkar karşılığı  elde edilen  yerli işbirlikçiler, bazı akademisyenler ve  medya mensupları  ile  bazı  STÖ. Mensupları da  bu sisteme hizmet etmektedir…
  • Mossad’ın yönettiği bir dizi entrika, diplomatik girişim, sabotaj ve  cinayet  vardır…Bombalı mektuplar bu uygulamaya dahildir…(Türkiye’de 12 Eylül öncesi yaşanan  şiddet olaylarındaki bombalı mektuplar hatırlanmalıdır!…)
  • Sahte pasaport yapımı…. Mossad’ın Akademisi’nin  zemin katında çeşitli ülkelerin  pasaportlarda   kullandığı kağıtlarını imal eden küçük bir fabrikası ve bir kimya laboratuarı  vardır…sf.96
  • Sahte belge, kalp para operasyonunun  bir  başka  yönü Ürdün  dinarıdır… Bu paralar gerçek dolar alımında kullanılmış,  dahası bu ülkeye akıtılarak enflasyon  sorunlarının  içinden çıkılmaz hale gelmesi sağlanmıştır…sf.96
  • Mossad’ın elinde ayrıca kendi pasaportlarında kullanılmak üzere geniş bir mühür ve imza koleksiyonu  bulunmaktadır… sf. 96 ( Islak imza  olayı da benzerliği yönünden  çağrışım yapmaktadır…)

Özetle,Mossad’ın  hile yolu savaş  yöntemi içinde her yolu meşru gördüğü anlaşılmaktadır.  Yukarıda ifade edilen  yapılanma içinde  özellikle  SAYANİM olarak nitelenenler, doğup büyüdükleri ülkenin yurttaşları olmakla beraber aidiyetlerinin  İsrail’e yönelik olduğu  da anlaşılmaktadır…. Bunlar ,  mensubu oldukları ülkenin kültür değerleri ve inanç sistemlerini ayrıca çok iyi özümlediklerinden  kimliklerini gizleyerek  her türlü kamu ve  sosyal grup, STÖ. Medya , dernek, cemaat vb. içlerine  sızmaları  sistemin mantığına göre mümkündür…

Hanefi Avcı’nın  Kitabındaki başlığın “ Haliç’te Yaşayan Simonlar; Dün Devlet ,Bugün Cemaat “ tanımlamasının  anımsatmak istediği, gerçek anlamda  acaba nedir?  Konuda adı geçeninin her ne kadar    bir PKK’lının   kod adının  olduğu ifade ediliyorsa  da , PKK nın gerisindeki  CIA,  MOSAD ve  MI6 gibi istihbarat güçlerinin varlığı da bilinmektedir…Bu bağlamda,” Yahudi Kürtler  tezi de hatırlanmalıdır…”Bu kişilerin ve benzerlerinin   cemaat veya örgüt yapısına  bir Sayanim olarak sızdırılmış olabilecekleri, bunların  içinden   bazılarının  imam  statüsüne kadar  getirilmiş  olabilecekleri   de   ihtimaller içindedir!!!

Diğer yönden,  “Hile Yolu ile Savaş” yöntemini  esas almış bir  istihbarat örgütünün SAYANİM olarak tanımladığı  görevlilerden  Londra’da bile 2000 aktif, 5000 kişinin yedekte  olduğu yazar tarafından ifade edildiğine göre, acaba ;

*“ Kod adı” Balat Simonları gibi olanların  zaman içinde cemaat yapısında olduğu kadar, diğer  kurumlar içine de sızmaları mümkün  olabilecek midir..?

* Bu anlamda bir gerçeklik payı olması durumunda,  Türkiye’de ne kadar Sayanim  vardır ? …

* Varsa, bunlar hangi kimlik içinde, hangi STÖ, kamu kurumu, medya kuruluşu  veya güvenlik güçlerinde  vb… yer  almışlardır?…

* Bu varsayıma göre,böyle bir gerçek dikkate alındığında, bunların ne kadarı küçük yaştan itibaren Müslüman kimliği görüntüsünde  cemaat yapılanması içine  sızdırılmış olabilecektir?….

*  Hanefi Avcının  değindiği hususların yaptığı çağrışıma göre, cemaat imamları içinde    dışa bağlı bir takım Sayanimlerin etki ajanı olarak  güvenlik güçleri , yargı, ve diğer  kademelerdeki  hareket alanı var mıdır?   Soruları  da ister istemez akla gelmektedir…

Özellikle son zamanlarda birden ortaya çıkan bir takım yazar çizerlerin yanında,  ve çoğunlukla  “yalan, fesat,  fitne, sahte belge ve vb…”  üretmeye TARAF  bir takım   yayın organlarının  ve bunlarla  bağlantılı  olan  SOROS beslemesi  bazı  STÖ.nin  aktardıklarına  ve yapısal karakterlerine, uygulama alanlarına bakıldığında, ifade edilen  HİLE YOLU İLE SAVAŞ stratejisi içinde  ortaya güçlü karineler çıkmaktadır…

Hatırlanacağı üzer, 7 Ocak 2010 tarihli Taraf gazetesinde Ahmet Altan’ın  basına yansıyan yazısı  bir diğer çağrışıma neden olmuştur… Ergenekon ve Ankara  başlıklı yazıda, Sayın Başbakanı kast ederek;

“….  Hükümetin içinde gerçekten de böyle bir” kanat” varsa ve iktidar bu yaklaşım doğrultusunda davranırsa, bu onların intiharı olur…

– Siyasi bir intiharı  kast etmiyorum

– Fiziksel bir yok oluştan söz ediyorum…. Demektedir…

Yazının içeriğindeki  tehdit yüklü  bu mesajı yazan kişi , bu  cüreti ve cesareti nereden almaktadır?..Bu kişinin ve içinde yer aldığı kadronun  gerisindeki  etkin güçü  kimler oluşturmaktadır?   Sorunun cevabı muhtemelen  Hile Yolu ile Savaş  yöntemleri içinde aranmalıdır!!!

ABD. de ki Siyonist ekibin  Evangelis  hükümet yapısı içinde  oluşturdukları güç merkezi  yanında, İngiltere’deki 7000  Sayanim  örneği de hatırlandığında, küresel  politikaları yürüten  etnik lobinin  Türkiye’de de  ülkenin koşullarına göre uygulama alanı  oluşturması hiç de sürpriz olmayacaktır… Bu konuda   en uygun vasat ise, içersine sızılması bakımından  medya kuruluşları  kadar, değişik cemaat yapılarının  olması mümkündür…

Konu çok geniş açılı  olup, uygulanan yönteme ilişkin  farklı örneklerin  bu arada  hatırlanmasında yarar vardır… Konu Türkiye’deki  oluşumlar kadar   diğer ülkeler yönünden de  bazı hususları hatırlatmaktadır…

  • Yukarıda da belirtildiği üzere, Reagan döneminden itibaren  ABD yönetimindeki  etnik  lobinin örgütsel yapısı  hatırlanacaktır.
  • Bu yapılanmanın çeşitli ülkelerde  farklı boyutlarda  ve farklı oluşum şekilleri içinde yer almış olmaları da ihtimaller içindedir……
  • Hile Yolu  İle Savaşı temel ilke kabul eden  bu ülkenin,  paranın gücünün etkin olduğu  bir diğer ülke olan ABD. üzerinden stratejisini geliştirmesi de  dikkate değerdir.
  • Bu stratejik yaklaşım içinde  ABD etnik  lobinin  hedefi, ABD, dünyayı yönetsin,  etnik lobi üzerinden de  İsrail, dolaylı olarak ABD’.yi Yönetsin mantığı   özellikle, Evangelist-Siyonist politikalarda  yansıma yapmıştır…
  • Dünya politikasında ağırlığı olan ABD’in, Wall Street  bağlantılı politikalarının  bu ülkeyi getirdiği   nokta ise,  son dönemde  açmazlarını da yaratmıştır…
  • Etnik  lobinin özellikle,  kongre ve senatodaki  etkisinin önemli olduğu da kabul görmektedir…
  • Buna rağmen  özellikle WASP “Beyaz  Anglo Sakson”   ABD vatanperverlerince  ülkenin gerçek sahiplerinin kendilerinin olduğu  ve etnik lobinin  müdahalelerinden rahatsız oldukları da basında  zaman zaman yer almaktadır…
  • Konu açısından, CIA,  Pentagon  FBI ve Dışişlerinin, ABD derin devletindeki etkinliği de bilindiğinden,   etnik lobinin  bu kademelerde  kontrol  sağlamaya çalıştığı da  bilinmektedir… Reagan ve W. Bush kabineleri buna örnektir…
  • Bu bağlamda geçmiş yıllardaki  mücadele hatırlandığında,  etnik lobi ile Wasp çatışmaları içinde,  ABD. İsrail’e  casusluk  yapmak suçundan Jonathan Pollard’ın  tutuklanmış olduğu ,
  • Aynı şekilde, Pentagon içinden gene İsrail’e casusluk yapması nedeniyle Larry Franklin’in de tutuklanmış olduğu,
  • Ayrıca, güçlü Musevi Lobisi olan AIPAC’tan Steven Rosen ile Keith Weissman’ın da  FBI tarafından sorgulandıkları  basında yer almıştır…
  • Diğer yönden. Vietnam savaşının  sürdüğü sıralarda, o tarihteki  ABD Genel Kurmay Başkanının bir ifadesi  lobi ve WASP  karşıtlığına ilginç bir örnek  teşkil etmiştir… Generalin  “ İsrail’in  silah ihtiyacını temin etmekten Vietnam’daki  kuvvetlerimizin  ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz“  şeklindeki beyanı olay olmuş ve General  senatoda özür dilemek zorunda bırakılmıştır…
  • 2007 yılında, Siyonizm güdümlü  Evangelist  politikalar ile ters düşmesi nedeniyle de  o günkü Genelkurmay Başkanı olan  Orgeneral  Pace  süresi uzatılmayarak emekli edilmiştir….
  • 2008  yılı içinde  ABD gücü üzerinden   İran’a askeri  müdahalede ısrar eden  malum  etnik  lobinin  isteklerini uygun görmeyen ve Rumsfeld  ile  de anlaşamadıklarından K.K. Bakanı Francis Harvey ile CENTCOM komutanı Oramiral William  Fallon da askeri çözümü sakıncalı bulduklarından görevlerinden  istifa etmişlerdir…
  • Bir diğer örnek ise, Hava Kuvvetlerindeki nükleer silahların etkin denetiminin eksikliği  bahanesi ile  2008 haziranı içinde Hava K. Kurmay Başkanı Orgeneral T. Mıchael Moseley ve sekreteri Michael W. Wynne de  istifaya zorlanmış olmalarıdır…
  • Son  örnek ise,  2010 haziranında,sivil asker görüş farklılığı nedeniyle yönetim ile anlaşamayan Afganistan  Kuvvetleri Komutanı Orgeneral  Mc. Chrystal’in görevden alınması olmuştur…
  • Askeri cenahın dışında ise,  ayrıca,  etnik  lobinin  uygulamalarına  karşı bir diğer  eleştiri de   Chicago Üniversitesi Profesörlerinden Prof. John  Mearsheimer ile meslektaşı Harvard’dan Prof. Stephen Walt’ın  “The Israel Lobby” adlı kitabda ki  iddialarında  yansımış ve malum çevrelerden büyük tepki almıştır…

Yakın geçmişte Amerika’nın gücünün  etnik lobi tercihlerine göre, hesapsız kullanılması konusunda Irak’ta  yaşananların  toplumsal tepkilere neden olduğu da  basından izlenmiştir… Siyasi kadroların aşırı müdahalelerinin bedelini de cephedeki askerler çekmiştir… Bu konuda General  Colin Powell’in   şu ifadesi siyasilere bir hatırlatma olmuşsa da   Beyaz saraydakiler bildiklerini okumuşlardır..

(….Askere açık  bir hedef verilmeli ve  ondan zafer istenilmelidir. Açık  uçlu ve sınırlı uygulamalar istenilmemelidir…. )   Sonuç ne şekilde  tecelli etmiştir, sonuç ortadadır….

(….Gerileme, Amerikan ulusal güvenliğinin temellerini sarsan bir çürümeydi. Irak’ta dört yıl boyunca savaştıktan sonra ordu tükenmiş,  üniformalı askerler yerine fütüristik silahlara daha fazla yatırım yapılmış liderler tarafından kanı kurutulmuştu…. Altı yıl boyunca hiçbir şey bilmeyen politikacılar tarafından dayatılan iradeli cehalet yüzünden, kongrenin  servis denetçiliği de  çökmüştü… Tım Weiner Bir CIA Tarihi Küllerin Mirası.. sf.590 )

(  Küresel güçlerin çıkarlarına göre şekillendirilmeye çalışılan Yeni Dünya Düzeni  yapılanması ile bağlantılı olarak  sivil – asker  görüş farklılıklarına  bir diğer örnek de  2004 yılı içinde ISAF komutanlığını yapmış olan  “ Eski  Kanada  Genelkurmay Başkanı”  General Rick Hiller’in  kitabında belirttiği husustur…  “ Kitabında…. Afganistan’da ISAF’ın başına geçtiğimde, Bruksel’deki  NATO generalleri Afganistan’da  ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Strateji ve fikirleri yoktu. Siyasi yönetim de yoktu, yeterince asker de…”  demektedir. )

Bu karmaşık  görüşlere geniş  açıyla  bakıldığında, yıllar önce Anatole France’ın  literatüre  geçen  şu deyimini hatırlamak gerekiyor… “ Vatanımız için öldüğümüzü düşünüyorduk ama çabucak  banka kasaları için öldüğümüzü fark ettik”…  Kısaca,  malum çevrelerin  çıkarları için  insanların  sadece bir sarf malzemesi olarak  düşünülmesi   21 yy. PATRIOT  yasalarının gerisindeki  beklentileri belgeliyor!… Uygulamalar ise, gerçek  demokrasi değerlerinin neden kirletilmekte olduğunun daha iyi anlaşılmasına  neden oluyor…

Harp prensipleri içindeki temel  unsurlardan biri de bir harekatta politik hedeflerle, askeri hedefler karşı karşıya geldiğinde ,önceliğin askeri hedeflere verileceğidir… Zira askeri başarısızlık siyasetin de  başarısızlığına neden olacaktır…Siyasiler, ABD’nın  son dönemlerde gücüne fazla güvendiklerinden  bu prensipleri unutulmuş olarak  görülmektedir… Zira, hedef seçimi küresel  finansı yöneten  bir avuç ailenin çıkarlarına göre  olmakta,  ve cephe  de  dünya dengelerine dikkat edilmeden saraydan yönetilmektedir…

ABD de ki sivil asker çatışmasının gerisinde ise, muhtemelen bu gerçek bulunmaktadır… Şirketokrasinin, küresel düzeyde demokrasinin yerleşmiş değerlerini PATRIOT  yasaları ve benzeri  prensipleri devreye sokması, ve  yerleşik  değerleri giderek  ters yüz etmesi   dikkate alındığında, bunların  gerisindeki aceleciliğin  özünde  bir siyasal histerinin ve paniğin varlığı da  hissedilmektedir…

Konu  özetlendiğinde, etnik lobinin  ABD  zaman zaman sergilediği, ve  kendi politikalarına engel  gördüğü  ulusalcı kademeleri siyaset üzerinden tasfiye yollarını  denediği  görülmektedir…. Küreselci güçlerin, amaçları hangi ülke olursa olsun  bulundukları ortamda ulusal değerleri savunanların mutlak suretle denetim veya tasfiyesinin sağlanması olmaktadır… Yeni Dünya Düzeni  hedefinde,  mutlak siyasi iktidarın gücü  bu kadrolar için  esas alınmıştır…Şirketokrasinin ön gördüğü, demokratik örtü altında  yeni bir otokrasidir…Lüzum üzerine  görülen  bu süreç, demokrasinin kirletilen yüzü olmaktadır…

Küresel kontrol sistemleri içinde  bir diğer örnek de Haziran 2010 da İngiltere de izlenmiştir… İngiltere de Genelkurmay Başkanının seçiminin  Başbakan ve   Savunma Bakanının istişaresi ile olduğu  bu ülkenin  yerleşik geleneğinde görülmüştür… Son uygulamada ise, Emekli olan  General  Sir David Richards’ın yerine  Genel Kurmay Başkanlığına seçiminin doğrudan Başbakan Cameron tarafından yapılacağı basında yer almıştır… İngiliz basını bu hususun daha önce benzeri görülmemiş  bir gelişme olduğunu ifade ederken  ordu içinde  uygulamanın şaşkınlığa neden olduğunu da belirtmiştir… Yorumlara göre,  yeni Başbakan David Cameron’un ordu üzerinde daha fazla etkili olmayı amaçladığı da ifadelerde  yer almıştır…

Görüldüğü üzere, gerek  ABD de , ve gerekse İngiltere de bile  Sivil  Asker   ilişkilerinde, küreselcilerin mutlakıyetinin  izleri  çeşitli kalıplar içinde görülmektedir…

Türkiye’de de son dönemde TSK üzerindeki  dış destekli baskıların  ister istemez  ortaya çıkardığı çağrışımlar hatırlanmalıdır…Bu paralelde yargı sistemi üzerinden yürütülen  operasyonun kamuya yansıyan  yönleri de dikkate alındığında, küreselci  politikaların, yukarıda dökümü yapılan  hususlar ile  karşılaştırması   yapılmalıdır…

Dış müdahalelerin Türk  Yargısına etkinliği yönünden “CIA Pençesinde Açılım” adlı  kitabın yazarının ifade ettiği  şu husus da dikkate değerdir…

(….ABD  ve Türk adalet bakanlıkları uzun süredir işbirliği içindeydiler. 2006 da kamuoyuna yansımayan bir anlaşma da yapılmıştı ve o tarihten beri Kaliforniya Eyaleti  Sacramento Bölgesi’nden atanan bir Amerikalı savcı, Türk Adalet Bakanlığı’nda danışman olarak çalışıyordu….

Amerikalı danışman savcının görevleri arasında terörizm suçlarının soruşturulması ve yargılama olanaklarının güçlendirilmesi, gerekli teknik yardımın sağlanması bulunuyordu. Ayrıca yabancı ülkelerde terörist- izleme, insan hakları koruma ve kara para aklama gibi konular da görevler arasındaydı…

Amerikalı danışman savcı, Türk adaletini biçimlendirirken  Ankara Büyükelçiliği bünyesindeki FBI ve İstihbarat birimleriyle de yakın  işbirliği içinde çalışıyordu…  Yılmaz Polat  CIA Pençesinde Açılım…sf. 163/164 )

Gerek Patriot yasaları, gerekse, Yeni Dünya Düzeni  ilkelerinde  yer alan hususlar hatırlandığında,  Amerikalı  savcının görev tanımı içinde  Türk yargı sistemindeki hedeflerinin neler olabileceği de belirginleşmektedir…. Özellikle, Ergenekon  adı verilen davanın bir siyasi operasyon   olduğu konusunda  ki  kanaat ise, her geçen gün kamu oyunda  daha da  güçlenir duruma gelmiştir… Yukarıdaki” tekzip edilmeyen” iddiaya göre,  Adalet  Bakanlığı’ndaki danışman Amerikalı  savcının varlığı da doğruluğu  halinde  Türk yargısı üzerinde ki vesayete ayrı bir  örnek teşkil edecektir…

Görüldüğü üzere,    PATRIOT  yasalarında  dökümü yapılan ilkelerin  uygulamaları çeşitli ülkelerde olduğu kadar Türkiye’de de  gerçekleşmektedir!…. Küreselci  güçlerin ulus devlet yapılarına yönelik saldırısının gerek psikolojik harekat yöntemleri   ve gerekse, toplum mühendisliği içinde,  ülke insanlarının birbirlerine  yabancılaştıracak şekilde “yalan, fesat, fitne, iftira, düzmece belgeler, telefon dinlemeleri ve gerektiğinde  yalancı tanık vb. “  unsurlarını  HİLE YOLU İLE SAVAŞ yöntemleriyle  devreye sokarak , sosyal yapıyı tahrip  ve dolaylı yoldan hedef ülkeyi  kontrol etmenin  uygulama safhasına gelmişlerdir…

Bu bağlamda Hanefi Avcı’nın Balattaki Simon’lar  Dün devlet  bugün  Cemaat adlı kitabında ileri sürdükleri de dikkate alındığında,  Cemaat yapılanması üzerinden ülkede oynanmak istenilen oyunun boyutları ve derinliği de ortaya çıkmaktadır…Konu, küresel denklemde  yukarıdan aşağıya doğru ele alındığında,  ister istemez  Hile  Yolu ile Savaş yöntemlerinin  uygulama alanı ile bağlantısını  da ortaya koymaktadır…

Özetle, kurguyu oluşturanlar, bu  kurguda rol alanlar ve  çeşitli çıkar amacı ile bölücülüğe  taşeronluk yapanlar,  tarih ve ulus bilincinden yoksun olduklarından , bunlar, adaleti tükettikleri  yerde  cehennem ateşini,  şömine ateşi zanederler….

KAYNAKÇA:

ERGUN ÖZGEN

Patriot Act  1 – 2

Michel Chossudovsky  (Amerikanın Terörizme  Karşı Savaşı

Kermıt Roosevelt  Karşı Darbe

Arthur Goldschmıdt – Lawrence Davıdson  Kısa Ortadoğu  Tarihi

Claıre Hoy – Vıctor Ostrovsky Hile Yolu

Jean- Claude Paye  Hukuk Devletinin Sonu

Tım Weiner Bir CIA Tarihi Küllerin  Mirası

Hanefi Avcı Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir