Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Bağımsızlıklarının 20. yıldönümünde Orta Asya ülkeleri dünya gündemindeki öncelikli yerlerini korumaya devam ediyorlar. Avrasya bazlı küresel güç mücadelesinde merkezi ve belirleyici bir konuma sahip olan bu bölge, son yıllarda Kırgızistan üzerinden devam eden “devrim”-“karşı devrim” süreçleri içinde yoğun bir rekabete sahne oluyor.
Bu yoğun rekabet içinde bölge-bölge dışı güçlerin SSCB sonrası bölgede oluşan güç boşluğunu doldurma noktasında yaşadıkları başarısızlıklar, yeni tehdit algılamaları ve stratejiler, bölgede yeni ittifaklar ve işbirlikleri süreçlerini tetiklemeye devam ediyor. Bu süreçte, Orta Asya devletlerini gönüllü-zoraki bir şekilde bu arayışlara, yeni yapılanmalara dâhil etme girişimleri, ne yazık ki bölgeyi derin bir istikrarsızlığa sevk ediyor. Bu istikrarsızlık sürecinin asıl hedefinin bu bölge ülkeleri üzerinden Avrasya güçleri olduğu noktasında ise açıkçası herhangi bir tereddüt yok.
Dolayısıyla, Avrasya bazlı bu “Yeni Büyük Oyun”da merkezi bir yere sahip olan Orta Asya bölgesinde niçin Kırgızistan ve Özbekistan’ın öncelikli hedefler olarak seçildiği daha anlamlı bir hale geliyor. Burada 2005 Şubat-Mart aylarında önce Kırgızistan, ardında da Mayıs 2005’de Andican üzerinden Özbekistan’da gerçekleştirilmeye çalışılan bu “renkli devrimler” sürecinde Kırgızistan’da “kısmi” ve kısa süreli bir başarı elde edilirken; Özbekistan’da adeta duvara toslamıştır.
Kırgızistan’da kısmi ve geçici bir sonuç elde edilen bu girişimin, Özbekistan’da başarısız olmasının temelinde hiç kuşkusuz bu devletin derin bir devlet geleneğine ve tecrübesine sahip olması ve aynı zamanda Özbek halkının ulus-devlet olma sürecinde kat ettiği önemli mesafe yatmaktadır. Burada, Taşkent yönetiminin ve liderliğin ortaya koyduğu kararlı tutum kadar, Özbek halkının devletine ve liderine olan güven ve bağlılığı da belirleyici bir yere sahiptir. Bu da ancak tarihsel derinliği olan “milli şuur” ile izah edilebilir.
Bölgede Özbekistan’ı bu kadar ön plana çıkartan ve önemli kılan husus, bu ülkenin sahip olduğu jeopolitik konum kadar, bölgede liderlik pozisyonunu sağlayacak olan alt yapı ve aktife çevrildiği takdirde bölgeyi büyük ölçüde etkileme kapasitesine sahip pasif haldeki potansiyelidir. Ayrıca dinamik ve büyük nüfus (Özbekistan 28 milyon civarındaki nüfusu ile neredeyse diğer dört Orta Asya devletinin sahip olduğu toplam nüfusa tek başına sahiptir) yapısı ve sahip olduğu enerji kaynakları ile birlikte iktisadi ve ticari bağlamda ön plana çıkan girişimcilik ruhu ve pazar boyutu da dikkatlerden kaçmamaktadır. Bundan dolayı da Özbekistan, bölgenin geleceği ve Avrasya bazlı güç mücadelesinin belirleyici kilit aktörlerinden biri olarak ön plana çıkmaktadır.
Jeopolitik açıdan Özbekistan’ın sahip olduğu konuma biraz daha yakın bir açıdan baktığımızda, bu ülkenin Avrasya’nın merkezinde yer alan Orta Asya bölgesinin adeta kalpgahı (heartland) konumunda olduğunu görmekteyiz. Dünyada “doubly landlocked” olarak adlandırılan iki ülkeden biri durumunda olan Özbekistan, sadece bölgedeki diğer dört ülke (Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan) ile paylaştığı sınırları itibarıyla değil, bu ülkelerde yer alan önemli oranlardaki Özbek etnik orjinli halklar itibarıyla da bölgenin istikrarı açısından oldukça önemli ve belirleyici bir yere sahiptir.
Bunun farkında olan güçler Taşkent ile farklı ilişkiler geliştirmek suretiyle bu ülkeyi saflarına katarak Avrasya bazlı küresel güç mücadelesinde bir adım ön plana geçmek istemektedirler. Bunu gerçekleştirmek için de her türlü yola-yönteme başvurmaktan çekinmemektedirler.
Bu kapsamda uygulamaya konulan son senaryo Kırgızistan’daki karşı devrim sürecinde bu ülkenin güneyinde yer alan Özbek kökenli halka karşı yürütülen sistematik katliamlar üzerinden Özbekistan’ın kendi ırkdaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamak gerekçesiyle Kırgızistan’a müdahale etmesini sağlamaktı. Bu müdahaleyi akabinde bir işgal girişimi olarak göstermek suretiyle bölge devletleri-halkları arasında daha derin bir kriz yaratmayı hedefleyen bu oyun, tüm provakatif eylemlere rağmen Devlet Başkanı İslam Kerimov tarafından bozulmuştur.
Bölge liderleri arasında oldukça deneyimli ve güçlü bir isim olan İslam Kerimov, özellikle 11 Eylül sonrası süreçte bölgede oynanmak istenen oyunun farkındadır. Bu bağlamda Kerimov’un Orta Asya Devletleri’nin bağımsızlıklarının ilk günlerinden itibaren bölge devletleri arasında güçlü bir işbirliği ve entegrasyonu teşvik eden ve bu konuda öneriler getiren Kerimov’un bu girişimlerinin temelinde bölgesel refah, güven ve istikrar arayışı yatmaktadır.
Dolayısıyla, Özbekistan bölge-bölge dışı güçler tarafından her ne kadar bölgeyi istikrarsızlaştırıcı bir unsur olarak ön plana çıkartılmak ve bu doğrultuda bir işbirliği yapılmak istenilse de, Taşkent’in duruşu ve tercihi bellidir. Taşkent, bağımsızlığının ilk günlerinden itibaren yapıcı-olumlu bir duruş sergilemekte ve bölgesel anlamda (ki buna Afganistan da dahildir), barış, huzur, refah ve istikrarın sağlanması noktasında her türlü işbirliğine açık olduğu mesajını vermektedir.
Bu mesajın başta diğer dört bölge devleti olmak üzere, tüm bölge-bölge dışı güçler tarafından bir kez daha göz önünde bulundurulması, başta Kırgızistan olmak üzere Avrasya bölgesinde uzun soluklu bir istikrarın sağlanması açısından büyük bir önem arz etmektedir. Çünkü Özbekistansız bir istikrar arayışı, bulanık suda balık avlamaktan başka bir anlam taşımamaktadır.