ÖNCE KIRMIZILAR BOZULDU

ÖNCE KIRMIZILAR BOZULDU

Hüseyin MÜMTAZ

 

            MGSB (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi)’de, “Yunanistan’ın kara sularını tek taraflı olarak 12 mile çıkarma kararı alması” savaş sebebi (casus belli) olmaktan çıkartılacak ve Ekim ayı MGK toplantısında görüşülüp karara bağlanacakmış.

            Aydıntaşbaş 23 Ağustos 2010 tarihli yazısında ayrıca; “Halihazırda Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan metindeki en önemli özellik, geçmişte ‘tehdit’ kapsamında sıralanan 4 komşu ülkenin tehdit olmaktan çıkarılması. Yeni metinde Rusya, Yunanistan, Irak ve İran, öncelikli tehdit yerine, işbirliği ve ‘ortak vizyon’ oluşturulan yeni müttefikler olarak tanımlanıyor” diyor..

            Yunanistan kara sularını 12 mile çıkarınca ne olacaktı? Coğrafi özellikler ve adaların konumu nedeniyle Ege bir Yunan gölü olacaktı, Ege’nin bizim kıyılarında denize girmek için bile pasaport-vize gerekecekti.

            Şimdi soru şu; biz bu tek taraflı kararı alırken, Yunanistan’dan da kara sularını 12 mile çıkarmama sözü mü aldık, yoksa çıkarsa bile müdahale etmeyeceğiz sözü mü verdik?

            Bizim tek taraflı bu kararı almamız acaba Yunanistan’ı, Türkiye üzerindeki bütün hedef ve ideallerinden vaz mı geçiriyor, yoksa aynen devam mı edecek?

            O zaman bu nasıl “Sıfır Sorun”?

            İkili yahut çok taraflı ilişkilerde uluslararası hukukun, tarihin, coğrafyanın, kültürünüzün ve “Milli Gücünüzün” size sağladığı haklarınızdan kendiliğinden vaz geçerseniz belki ortada sizin için sorun kalmaz ama sorun olduğu yerde, olduğu gibi  durur.

            Yunanistan “12 mil hakkım” dediği sürece sorun vardır, Yunanistan anayasasında Fener’e hem de ekümenikliğine atıfta bulunuluyorsa sorun dev gibidir. Yunan Meclisi, 19 Mayıs’ı “Pontus Soykırım Günü” diye kabul ediyorsa sorun dağlar kadardır. Yunanistan Batı Trakya Türklerini, Türk değil Müslüman azınlık olarak görüyorsa ve AİHM kararlarına rağmen geri adım atmayıp, “Yunanistan kanunları AİHM’den üstündür. Cezayı öder bildiğimizi yaparız” diyorsa, Rodos ve İstanköy Türklerini azınlık olarak bile görmüyorsa sorunlar yumak olmuştur..

            Önce Kuzey Irak’taki “kırmızı çizgilerimiz” morarmıştı, şimdi demek “Kırmızı Kitab”ın rengi eflâtunlaşıyor…

            Hedefte hep “kırmızı”nın olması, akla “bayrağa sıra ne zaman gelecek” sorusunu getirmiyor mu?

            Ona da geldi, merak etmeyin..

            Baydemir; “Ay yıldızlı bayrağın yanında bizim de kırmızı-yeşil-sarılı bayrağımız dalgalansa ne olur?” dedi, kıyamet filan kopmadı..

            Kıyamet kopmayınca ertesi hafta Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi (DTK) toplantısı düzenlendi. DTK Başkanı Ahmet Türk toplantının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, toplantıda son siyasal gelişmeler, kongrenin yeniden yapılandırılması ile ”Demokratik Özerklik Projesi”nin ele alındığını söyledi.

Türk, şöyle konuştu: ”Hükümeti, devleti ve tüm kamu otoritelerini bir kez daha askeri ve siyasi operasyonları fiili olarak durdurmaya çağırıyoruz….Bu çerçevede, Sayın Abdullah Öcalan’ın çözüm sürecinde rol oynayabilmesi için müzakere koşullarının sağlanması, yeni bir demokratik anayasanın hazırlanması, haksız ve hukuka aykırı siyasi saikle tutuklu bulunan, Barış Grubu üyeleri dahil olmak üzere, Kürt siyasetçilerin bırakılması, hiçbir demokratik ülkede bulunmayan ve temsilde adaleti zedeleyen yüzde 10 seçim barajının kaldırılması, Terörle Mücadele Yasası başta olmak üzere tüm antidemokratik yasaların yürürlükten kaldırılması gündemlerinin, 13 Eylül 2010’un ve sonraki günlerin temel gündemleri olacağına dair her türlü şüpheden uzak açık bir şekilde taahhüt edilmelidir.”

Türk, ”Demokratik Özerklik Projesi”nin, ayrıştırıcı değil, gönüllü birlikteliği esas alan bir birlikte yaşama projesi olduğunu öne sürdü. Projeyle ilgili olarak bir çalıştay düzenleyeceklerini ve sonuçlarını kamuoyu ile paylaşacaklarını belirten Türk, ”DTK, ilk günden itibaren yaptığı çağrılarla Kürt sorununun çözümünde ciddi bir sorumluluk üstlenmiş bulunmaktadır. DTK, devlet, hükümet, sayın Abdullah Öcalan ve PKK başta olmak üzere çözüme katkı sunabilecek herkesle diyalog ve müzakerede bulunmayı amaçlamaktadır. Bu konuda inisiyatifli bir politika izleyecektir”.

            “Ay-yıldızlı” bayrağa ortak getirilme teşebbüsüyle bayraktaki kırmızının…

            “Demokratik Özerklik Projesi”yle de “Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü”ndeki kırmızı çizgilerin silindiğini, yok olduğunu görmüyor musunuz?

            Ahmet Türk’ün “Özerk Kürdistan”ına giden süreç yoksa 2003’ün 4 Temmuz’undaki Süleymaniye Çuwall’larıyla mı başladı? Zaman içinde bütün reflekslerin dumura uğratılmasıyla gelinen nokta çok yönlü bir planın parçası mıydı?

            Hangi güç, nasıl karşı koyabilecek?

            “Siyaseten” iç ve dış sorunları görmezden gelir, yok sayarsanız bir süreliğine ortalık süt-liman görünür..

Fakat tarihi ve coğrafyayı değiştiremediğiniz sürece sorunları yok edemezsiniz..

Yunanistan’la “sıfır sorun”muş..

Filmi geriye saramazsınız.. Tarih yaşanmıştır..

1071 olmadı mı? 1453’de Konstantinopl’u İstanbul, 1461’de Trabizonde’yi Trabzon yapmadık mı?

“12 mil casus belli”sinden vaz geçtik diye Yunanlılar da 15 Ağustos’ta Sümelâ’ya “Vatanımız Pontus” yazılı tişörtleriyle gelmekten vaz mı geçtiler?

Sayın Kültür Bakanı diyormuş ki; “Pontuslular Rum değildi”..

İlâhi.. Ya neydi acaba söyler misiniz, Türk olmadıklarına göre meselâ Gürcü yahut Yahudi miydiler?

1821’de Mora’da kim, kime isyan etti.

Devlete ihanet eden Patrik III’üncü Partenios’u 24 Mart 1657’de Parmakkapı’da; yine Patrik Grigorios’u da 22 Nisan 1821’de Patrikhane’nin orta kapısında “ecdadımız” asmadı mı?

Grigorios’un “ele verdiği” Kayseri, Edremit, Tarabya metropolitleri de aynı gün Balıkpazarı Kaşıkçılar Hanı önünde ve yine Parmakkapı’da asılmadılar mı?

            Atatürk bunlar için “fesat ve hıyanet ocağı” demedi mi NUTUK’ta?

            15 Mayıs 1919 İzmir’in işgali yaşanmadı mı? Sakarya, Dumlupınar hiç olmadı mı?

            9 Eylül 1922’de kimi denize döktük İzmir’de?

            15 Ağustos 2010 günü Sümelâ’da 9 Osmanlı Padişahı’na teşekkür edildi.

            Bu 9 padişah devri saltanatlarında madem teşekkür edilecek şeyler yapmışlardı; hepsinin dedesi Ertuğrul Gazi’nin Söğüt’teki Türbesi 1921 Yunan işgali sırasında neden kurşunlarla delik deşik edilmişti?

            Hangi sıfır sorun? Tarihi silebilir misiniz?

            Peki Ermenistan?

            Madem Karabağ’ı, Azerbaycan’ı bir kenara bırakıyor, hatırlamıyoruz; “1915 Çanakkale” sırasında düşmanla eş zamanlı olarak İstanbul ve doğuda isyan çıkaran Ermenileri de mi unutuyoruz?

             18 Aralık 1917’de Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Erzincan Mütarekesi’ni tanımayarak isyan eden Ermeni ve Gürcüler değil miydi?

            Erzincan 13 Şubat 1918’de Ermeni’lerden, Trabzon 24 şubat 1918’de Rus ve Gürcü’lerden, Erzurum 12 Mart 1918’de Ermeni’lerden, Sarıkamış 5 Nisan 1918’de Ermeni’lerden, Malazgirt 23 Mart 1918’de Ermeniler’den, Van 6 Nisan 1918’de Ermeni’lerden, Ardahan 3 Nisan 1918’de Ermeni’lerden, Kars 5 Nisan 1918’de Ermeni’lerden ve “Elviye-i Selâse”nin sonuncusu olan Batum da 14 Nisan 1918’de Ermeni, Rum ve Gürcülerden kurtarılmamış mıydı?

            Gümrü 16 Mayıs 1918’de Ermeniler’den, Tebriz 8 Haziran 1918’de Ermeni ve Nasturi’lerden, Bakü 15 Eylül 1918 günü Ermeni’lerden ve Karabağ 8 Kasım 1918 günü Ermeni’lerden kurtarılmamış mıydı?

            Bunları hiç olmamış, yaşanmamış sayabilir miyiz? Sayarsak “ecdadımız”ın yüzüne nasıl bakarız?

            Rusya ile yapılan savaşların sayısını aklınızda tutabiliyor musunuz?

            Bırakınız 93 harbini fakat göçlerinin yürekler acıtan sonuçları sadece Balkanlarda değil, bütün bir Anadolu’da yüz yıl sonra bile halâ yaşamıyor mu?

            Kıbrıs?

            Tarihimizde 1571 diye bir kilometre taşı hiç olmadı mı? 1963 Kanlı Noel, 1974? 1983?

            Öcalan; İtalya ve Yunanistan’da misafir edildikten sonra Kenya’da hangi ülkenin pasaportuyla yakalanmıştı?

            3 milyonluk Türkmenleri yok sayarsanız Irak’la, 40 milyonluk Güney Azerilerini saymazsanız da İran ile hiç bir sorunumuz yoktur..

            Kuzey Irak’ın 30 yıldır teröre yardım ve yataklık ettiğini saymıyorum bile..

            Peki Öcalan bu 30 yılı hangi hâmi devletin kucağında geçirmişti, Bekaa Vadisi Suriye’de değil miydi? 30 bin şehide mal olan bu himayenin hesabını, karşılığını istemeden ve bir kalemde silersek Suriye ile tabii problem kalmaz..

            Bulgaristan?

            Selimiye’nin kubbesinde bir gülle deliği vardır. Balkan Savaşı’ndaki Bulgar işgalinde, Bulgar topu ile açılmıştır.

            Mustafa Kemal o delik için; “Kapatmayın.. İlerideki nesillere bir milli kin âbidesi olarak saklayalım” demiştir.

            O deliği kapatırsanız Bulgaristan’la da bir problem yoktur..

            Bu, tarihti.. Coğrafya’da işimiz daha kolay..

            Ağrı Dağı’nı kaldırıp Ermenistan’ın orta yerine koyabilirseniz inanın Ermenilerle de hiç bir problemimiz kalmaz..

            Anadolu’yu yerden şöyle iki yüz metre yükseltin; ki Rusların “sıcak deniz”le arasında bir engel kalmasın, bakın Türkiye-Rusya problemi oluyor mu?

            (Soğuk Savaşi yıllarının Lazkiye Deniz üssü’nün yeniden canlandırılmaya çalışıldığını biliyor musunuz?)

            Yapabilir misiniz bunları?

            Aynı şekilde Selimiye’deki deliği kapatırsak Bulgarlarla; Ertuğrul Gazi Türbesi’nin kurşun deliklerini kapatır, Ekümenik Patrikliği tanır, Heybeli’yi açar, Ayasofya’da Ortodoks ibadetine izin verirsek Yunanlılarla da problemimiz kalmaz..

            Mı zannediyorsunuz?..

            Hiç merak buyurmayın.. Yukarıda saydıklarımın hepsi durup bu defa Türkiye’nin altından kalkamayacağı  tazminat davası açacaklardır..

            Milyarlarca dolarlık..

            “Konjonktür” yahut “tehdit algılaması” dediğimiz şey akşam yemekten sonra içeceğimiz üç bardak demli çayın keyfiyle değiştirebileceğimiz kişisel bir kapris meta’ı değildir.

            Evet….

            Bir zamanlar “Selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozduğumuz” al bayrağımızın renginin yanına başka renkler geliyor..

            Önce kırmızılar bozuluyor..26 Ağustos 2010

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir