KÜRT SORUNUNA OSMANLI ÇÖZÜMÜ
İktidarın Abdullah Öcalan ile kurduğu temaslarda verdiği ödünlere karşılık,
PKK’nın çatışmasızlık kararı aldığı ve referandumda boykot kararını yumuşattığı iddia edildi.
Başbakan ile Kılıçdaroğlu ve Bahçeli arasında sert bir “şerefsiz” polemiği başladı.
Başbakan “bizim bunlarla oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar iddialarını isbatla mükelleftir.” derken,
Devlet Bahçeli “MHP günü geldiğinde herşeyi gizleyen şerefsizlerden hesap soracaktır.” dedi.
Ertesi gün yürütmenin başı Başbakan, Show TV-Siyaset Meydanı-Referandum Özel Programında,
Öcalan ile hükümet temsilcilerinin görüştüğüne yönelik iddiaları yanıtladı.
Hükümet görüşmesinin mümkün olmadığını ancak devlet kurumlarının bu tür çalışmalar yapabileceğini söyledi.
Türkiye bu kez şeref-şerefsizlikle ilgili bir polemikte “şeref “i; olması gerektiği yere ustaca ilişikledi!
*
Aynı program da, 3 Eylül’de Diyarbakır’da yapacağı mitingde söyleyeceklerinin sorulması üzerine,
Başbakan, “Diyarbakır özel bir konuşma olacak. Yapamayacaklarımızın istenmesi doğru bir şey değil!
Ne yapabileceklerimize dair Van Mitinginde de konuştum.” dedi.
*
Başbakan, Van Mitinginde şunları söyledi.
“Ekonomik kalkınmanın demokratikleşmeyle hak ve özgürlüklerle birlikte yürümesi gerektiğini çok iyi biliyoruz.
Çünkü demokrasinin standartları yükseldikçe ekonomi kalkınır,ekonomi kalkındıkça hak ve özgürlükler ileri gider.
Ekonomi ileri gittikçe,demokratik standartlar yükseldikçe,hak ve özgürlükler genişledikçe yoksulluk biter,sömürü biter,terör biter.”
*
El-Hak!
Pekalâ ama Kürt Sorunu çözümünde Kürt Demokratik Toplum Kongresinin “Demokratik Türkiye-Özerk Kürdistan” önermesi karşısında,
Başbakan’ın yukarıdaki önermesi nasıl hayat bulabilir?
Ya da iki karşıt önerinin ortak noktası nedir?
Ya eylemsizlik kararında ortak bileşkesi?
Ya da referandumda boykot kararını yumuşatılması nedeni hangi ortak gelecektir?
*
Bu sorulara ve daha nelerin planlanmakta olduğuna;
Son dönemlerinde Osmanlı Devleti merkez yönetiminin taşra örgütlenmesi ışık tutuyor.
Türkiye’nin mevzuatından uygulamasına il yönetimi tecrübesi;
1861 de Avrupanın baskısı ve azınlıkların başkaldırıları ardından Cebel-i Lübnan’a özeklik tanınması,
Vilayet Nizamnamesiyle Tuna Vilayetine(Vidin,Silistre,Niş) yeni bir mülkî düzenleme süreciyle başlıyor.
Ardından 1.Meşrutiyet Anayasası ile anayasal hüviyete kavuşan 24 İlin Özel İdaresinde,
Adem-i merkeziyetçi “İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanun-u Muvakkatı” ile,
Vilayet Genel Yönetimleri; “yetkisi güçlendirilmiş” vali, vilayet halkının seçtiği Vilayet Yerel Meclisince
sağlanıyor.
İl Özel Yönetimi il ölçeğinde bir yerel yönetim kurumunu oluşturuyor.
*
Sonuç acı vericidir.
Özerk ve müstakil idarelerde; yönetim,adliye ve her türlü gelir, harcama, vergi ve rüsümat işleri yerel meclislerin ve güçlü Valinin tasarrufundadır.
Vali Türk’tür fakat seçimini vilayet halkı yapmakta,Türk Hakim’inde maaşını yerel halk ödemektedir.
Asker vilayetin sınırında dahi görünememektedir.
Sistem Osmanlı Devletinin yıkılmasının en büyük nedenlerinden biri olur.
*
Yürürlükte olan İl Özel Yasası, 1913 tarihli bu geçici yasayı esas alıyor.
1921 Anayasası il ve nahiyelerin tüzel kişiliğini kabul ediyor.
Doğrudan halk tarafından seçilen il meclislerine yönetsel özerklik tanıyor.
İller;ekonomik ve toplumsal ilişkiler bakımından birleştirilerek,”Genel Müttefiklik Mıntıkaları” kurulmuştur.
Ne ki Yerel Yönetimlerin özerkliğinde ve yerel görevlerde anayasal adem-i merkeziyyet ilkesi uygulamaya konmuyor!
*
Adem-i merkeziyyet bir idâri bölümde il,belediye,köy gibi parçaların belirli konularda kendi kendilerine idare yetkileri anlamına geliyor.
Anlaşılıyor ki anayasal “Adem-i Merkeziyyet” esası;
AKP iktidarı ile Bölücü Kürt Hareketi arasında uzlaşmanın kritik eşiğini oluşturuyor.
Köylerin Altyapılarının Destekleme Projesi( KÖYDES),
Belediyelerin Altyapılarının Desteklenme Projesi( BELDES),
Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı altında Bölge Yatırım Ajansları,
Adem-i Merkeziyyet esasında İl Özel İdareleri vasıtasıyla;
Bölgenin ekonomik kalkınmasında demokratikleşmeyle birlikte hak ve özgürlükleri de geliştireceği planlanıyor.
Başbakan’ın Van’da yaptığı konuşma işte buna işaret ediyor!
*
Başbakan; referandumda alacağı destekle;
Yüz yıl öncesinin modelini hortlatıyor!
2011 yılında değiştirmeyi vaad ettiği anayasada;
İdarenin Esaslarını Belirleyen maddeleri “adem-i merkeziyyet” ilkesiyle güçlendirerek;
Kürt Sorununu çözeceğini ima ediyor!
*
Başbakan nasılsa,Türkiye’nin yeniOsmanlı rolüyle,
Büyük Orta Doğu Projesinde;
Orta Doğu’nun, ekonomiden-siyasetine,ulaştırmasından-güvenliğine küresel siyasete dahil edilmesi,
Medeniyetler İttifakı Projesinde;
İslam Dininin ılımlılaştırılarak Batı Medeniyetine ilişiklendirilmesi,
Görevlerinin Eşbaşkan’ıdır!
Kürt Sorununun çözümüyle Orta Doğu haritasının yeniden şekillenmesine çalışıyor…
*
Bu çerçevede bölücü Kürt, Kürtlüğünü,
Başbakan Başbakanlığını yapıyor…
Cumhurbaşkanı, “Toplumun hassasiyetlerini gözeten bir dil kullanmak gerekiyor. Bu acıları bilerek,gözeterek empati yapmak zorundayız.” diyor.
Ne ki işbu empatiyi yapanlara da “Niyet Okuyucusu” diyorlar!
Ayrışmışız,çatışıyoruz!
Bir yanıt yazın