MANDA, MANDACI, MANDACILIK (2)-Hüseyin MÜMTAZ

MANDA, MANDACI, MANDACILIK (2) - huseyin mumtaz

MANDA, MANDACI, MANDACILIK (2)

Hüseyin MÜMTAZ

 

Bu yazının ilk bölümünde Amerika’nın Türkiye ile ilgili olarak yeni bir şeyler kotarmakta olduğu yolundaki şüphelerimizi destekleyecek beş yeni girişimden bahsetmiş ve şunları sormuştuk;

1.Amerikan Dışişleri’nde Clinton Başkanlığında gerçekleştirildiği “sızdırılan” “gizli” Türkiye toplantısı gerçekten “gizli” ise “Türkiye ile ilgili olduğu” neden “duyuruldu”?

2.Yeni Ankara Büyükelçisi neden göreve başlayamadı?

3.ABD’nin Ankara Büyükelçiliği neden Türkiye’nin üç ili için üç “özel temsilci” atadı?

4.YÖK neden âniden İngilizce Eğitimi için Amerika’dan öğretmen ithaline karar verdi?

5.Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nı denetleyen Başmüfettişlik Bürosu’nun bir başka ama tam da bu araya denk gelen “Değerlendirme Raporu”, neden “hassas ama gizli değil” notuyla herkese açık bir sitede kullanıma sunuldu?

İki yazı arasında “yeni” bir oluşum daha sız(dırıl)dı; Financial Times’a göre meğer “Haziran ayında Toronto’daki G20 toplantısında Obama Erdoğan’a Türklerin bir müttefik gibi davranmadığını belirterek, Ankara’ya Mavi Marmara ve İsrail’le ilgili söylemlerinde sakin olması çağrısı yapmış ve Ankara’nın, İsrail ve İran konusundaki tavrını değiştirmezse, almak istediği ABD silahlarına kavuşmasının çok zor olduğu yönünde Erdoğan’ı şahsen uyarmış”.

            Aslında satır aralarını okuyunca Başmüfettişlik Bürosu’nun raporunun da öyle pek masum olmadığı ortaya çıkıyor..

“Türkiye’nin AB üyelik süreci nedeniyle ekonomisini modernize ettiğine dikkat çekilen raporda, Türkiye’nin ABD tarım ihracatı açısından 10’uncu büyük pazarı olduğunun da altı çizilmiş. AB süreci nedeniyle ABD’li firmaların AB’li rakipleriyle rekabet etmek için hazır olması gerektiğinin belirtildiği raporda, ulusal nedenlerden dolayı Türkiye’nin ABD ürünlerine tarife dışı bazı bariyerler uyguladığına da dikkat çekilmiş. Raporda bu bariyerlerden özellikle ABD soyasına yönelik uygulanan engel ön plana çıkarılmış ve bu nedenle Türkiye’deki reform çalışmalarının sürmesi, teknik bariyerlerin azaltılması ve fikri mülkiyet haklarının geliştirilmesi konusunda cesaretlendirilmesinin önemine vurgu yapılmış. Bu konuda ABD’li dış ticaret bürokrat ve kurumlarının aktif şekilde çalıştığı da hatırlatılmış”.

Dikkat buyurun lütfen, “ulusal nedenlerden dolayı ABD ürünlerine uygulanan tarife dışı bazı bariyerlerin” azaltılması için ilgililerin “cesaretlendirilmesi” bağlamında “ABD’li dış ticaret bürokrat ve kurumları aktif şekilde çalışmakta” imiş..

Amerikalıların uluslararası ikili ilişkilerde kullanmaktan hoşlandıkları iki kavram var.. 1. “Cesaretlendirmek”; 2. “Liderlik”..

Beyaz Saray Sözcüsü açıklama yapar; “Başkan filan ülke başkanını falanca konuda gösterdiği liderlikten dolayı kutladı ve cesaretlendirdi”.

Bu iki kelimenin hele de yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi aynı cümle içinde kullanıldığını görürseniz fena halde işkillenmenizi tavsiye edeceğim.. İşin içinde mutlaka bir iş vardır..

Yoksa siz de “cesaretlendirme”nin, sadece sırt sıvazlanması anlamına geldiğini düşünenlerden misiniz?

Çok hoşsunuz..

Devam ediyor rapor;

“Türkiye’nin İran ve Suriye ile vizesiz ilişkileri ve coğrafi konumunu ülkeyi narkotik, insan ticareti, organize suç, kara para aklama, terörizm ve nükleer yayılmayla mücadele konusunda ön bölge haline getirmiştir. Bu açıdan ABD’li kuruluşlar gerek informasyon paylaşımı gerekse teknik destek açısından Türk yetkililere destek vermektedir. ABD Uyuşturucuyla Mücadele İdaresi Türk polisini ve gümrük görevlilerini eğitme programında kullanılmak üzere 460 bin dolarlık bir fonu yönetmekte, bu fon Uluslararası Narkotik Ortaklığı ve Emniyet Güçleri fonlarının bir bölümünü oluşturmaktadır”.

            Demek ki neymiş; 1. “İran, Suriye gibi” ülkelerle yeni kurulan vizesiz ilişkiler “ve coğrafi konumumuz” ülkeyi her çeşit suçla ilgili mücadele konusunda ön cephe haline getirmiş, ve 2. ABD’li kuruluşlar Türk gümrük ve polis görevlilerinin eğitiminde kullanılmak üzere 460 bin dolarlık bir fon tahsis etmişler..

Bu “rapor”u bir kenara not edin..

Öte yandan, ABD Dışişleri’ndeki Türkiye konulu “gizli” toplantı ile yeni Ankara Büyükelçisinin Senato’daki atama engellenmesi beraber mütalaa edilmesi gereken ilginç bir gelişime..

Foreign Policy’deki konu ile ilgili yoruma göre anlaşmazlık, Türkiye’yle ilişkilerin, bu hassas dönemde nasıl sürdürülmesi gerektiği tartışmasından kaynaklanmaktadır. Ankara’yı “cezalandırmak” isteyenler için Ricciardone yanlış, “ödül taktiğini” kullanmak isteyenler için doğru seçimdir.

Ricciardone’ye getirilen diğer bir eleştiri, Mısır’daki görev süresi sırasında orada uğranılan “GOP başarısızlığı” bağlamında, “bulunduğu ülke ile yakınlaşma” alışkanlığı edinmiş olmasıdır.

Nereden bakarsanız bakın Amerika’da bir rahatsızlık mevcuttur Türkiye ile ilişkiler konusunda.. Ama bundan katiyyen Amerika’nın Türkiye’den vaz geçtiği, Türkiye’yi gözden çıkardığı sonucunu çıkarmayın..

Keşke öyle olsa..

Endişem, “daha yakın ilişkiler konusunda Türkiye’yi nasıl daha fazla cesaretlendirilebiliriz” noktasına gelip düğümleniyor..

Ne diyordu Mustafa Kemal 90 yıl önce?

“Amerika babasının hayrına mı mandaterliği istiyor?”      16 Ağustos 2010

57’İNCİ ALAY HER YERDE                             

 HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

mumtazbay@hotmail.com


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir