KAÇ DEFA “YENİDEN”?

KAÇ DEFA “YENİDEN”?

Hüseyin MÜMTAZ

 

            “Deja vu”ya akıllı uslu, hayli bilimsel tercümeler, açıklamalar getirilebilir ama ben “herkesin” daha kolay paylaşabilmesini sağlamak için “Bu mudur, budur abi” şeklini tercih edeceğim.

            1923’de Lozan’da Lord Curson, İnönü’ye şöyle der..

            “Konferansta bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki; ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var, bir de – Amerikan murahhasını göstererek- bu yanımdakinde. Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.”

            Şu aşağıdaki satırları da Nazım Beratlı 9 Ağustos 2010 günbü StarKıbrıs’da yazdı;

            “1974’te Limasol’da Esir Kampı’ndaydım… Adanın tarımsal arazilerinin nerdeyse 2/3’ü, turizm kapasitesinin %60’ı, sanayi tesislerinin de %50’den fazlası bizim elimize geçmişti. O günlerde Kliridis’in kendi halkına yaptığı bir açıklamayı, bunca yıldır hiç unutmadım. ‘Merak etmeyin’ demişti, ‘Türkler bu kadar şeyi yönetemez, hepsini de batırır, eninde sonunda, bize gelirler. ‘Aman alın, siz yönetin. Bizi bu belâdan kurtarın’ derler.”

            Güney Kıbrıs’taki AB Ofisi’nden; Avrupa Birliği’nin Dikmen çöplüğünün rehabilitasyonunu finanse edeceği ve bu çerçevede Kıbrıs Türklerine yönelik 259 Milyon Euro’luk AB Mali yardımından ilk etapta 6 milyon Euro’luk kaynak sağlanacağı bildirilmiş.

            (Ceplerinde güneyden aldıkları hıyarlarla Elçilik önünde “Ne paranı,ne askerini istemiyoruz Ankara!” diye gösteri yapan CTP’nin paralel örgütü elenofil sendikaların bahsettiği “Ankara”nın sadece 2010 yılında KKTC’ye yapacağı katkı ise 450 milyon tl.dir. Yâni 232 milyon Euro.. Neredeyse ağızlara sakız edilen AB mali yardımının “hepsi”).

            Yalnız yaklaşık üç senedir bu söyleye söyleye bitiremedikleri 259 milyon euro’yu damla damla akıtırken ileri sürdükleri ufak bir koşul var..

            Törende Türk bayrakları olmayacak, İstiklâl Marşı okunmayacak.. Kamil Özkaloğlu, Birol Özter örneklerini defalarca yazdılar.. Buna rağmen “kös” dinliyoruz.. Ata da binen, kılıcı da kuşanan hala AB ofisi.. Sahipsiz memlekette bildiklerini okuyorlar..

            AB’nin bu âni “Digomo” sevdasının arkasında oranın “bir zamanlar” sakın Hristofiyas’ın köyü olması gerçeği yatıyor olmasın?

            Vallahi öyleyse bile; başka yeri bilmem ama “Dikmen çöplüğü”ne AB bayrağı dikilmesine en ufak bir itirazım olamaz.. Yakışır..

            Bu mudur?

            Aynen budur !

            Tam işte zurnanın zart dediği bu noktada Rauf Denktaş bir “yem” den bahsediyor..

            Ziraat Bankası Gönyeli Şubesinin açılışında yaptığı konuşmada “AB’nin toplum içinde at oynattığını, yeni bir referandum öncesi halkı hazırlamak için devlet makamlarının haberi olmadan derneklere, muhtarlara, okullara büyük paralar dağıttığını” belirten Rauf Denktaş, “yeni bir referandumda halkın –evet- demesi için –yemlendiğini-“ söylüyor.

            “Paranı istemiyoruz AB” diye gösteri yapan sendika duydunuz mu şimdiye kadar?

            Rauf Bey’in söylediklerini ciddiye alıp not edelim derken öyle bir haber düşüyor ekranlara ki, kağıdı kalemi bırakıp gülmeye başlıyoruz..

            Avrupa Birliği (AB) Genel Sekreterliği, Türk halkının kafasındaki “AB’ye gireceğiz de ne olacak?” sorularına yanıt vermek için bir kitapçık hazırlamış. AB Genel Sekreterliği’nin Açık Toplum Vakfı tarafından hazırlanan “100 konuda Avrupa Birliği’nin Günlük Hayatımıza Etkileri” adlı kitapçıkta “yalın ve çarpıcı” örnekler yer almış. Kitapçıkla, özellikle Türkiye’nin AB süreciyle ilgili bilgi kirliliğinin de giderilmesi hedefleniyormuş. Kitapta yer alan bilgilere göre meselâ tüketici 7 gün içinde fikrini değiştirip ürün sözleşmesini feshedebilecekmiş. Karayolu taşımacılığında 6 saat çalışana 30 saat zorunlu mola hakkı verilecekmiş. Tüm çalışanlara, işe yeni başlayanlar dahil, en az 4 hafta yıllık izin hakkı tanınacakmış. Sivil havacılıkta çalışanlar yılda 2 bin saatten fazla uçamayacakmış…

            Ve en can alıcı noktaya geliyoruz..

            “AB sınırları içindeki cep telefonu görüşmeleri yüzde 88 ucuzlayacak”mış..

            Curson’un, Klerides’in söyledikleri, Dikmen çöplüğü projesi için önerilen para ve Rauf Bey’in söylediklerinden sonra bu, Türk halkını tam da onikiden, en hassas yerinden vuracak “cep telefonu görüşmelerindeki % 88’lik ucuzlama” şekeri ölüyü bile güldürmez de ne yapar?

            Çok ucuza gitmişiz yahu!

            Ve Vallahi işte budur abi..

            Madem ucuzlatacaksınız, neden AB’ye girmemizi bekliyorsunuz birader?

            Meselenin en hassas tarafı dostumuz Kotak’ın yazdıkları..

            “Aralık ayını hedefleyen Anglo-Sakson ve BM cephesi,AB’den de destek alarak  yeni bir Kıbrıs Plânı dayatmanın peşindedir. Türkiye, BM’nin herhangi bir plânına  peşinen evet diyeceğini belirtmiştir. Durum bu olunca içeriği ne olursa olsun KKTC yetkili makamlarının buna kafa sallayacakları öteki uygulamalarına bakıldığında rahatlıkla anlaşılmaktadır. Rum-Yunan cephesi ise ‘Maraş’ı’ altımızdan almanın oyununu sahnelemektedir. ‘G.Mağusa limanı’ açılacak martavalı da yem olarak ileri sürülmektedir.Oysa Rumların bunu ‘Kıbrıs Cumhuriyeti otoritesi’ altında masaya koyduğu kuşku kaldırmaz.

            Görüşmelerde Türkiye ve KKTC yanlış karta oynadı ve şimdi karşı oyuna tanık olunmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM)’in ‘mülkiyet’ başlığının eylül ayındaki görüşmelerde  ele alınmasını sağlayacak ‘pratik ve rakamsal unsurlar içeren’ bir formül hazırladığı iddia edilmektedir. Türkiye ve KKTC, BM Genel Sekreterine tam yetki vererek çok tehlikeli bir oyun   oynamaktadır. Bunu Annan plânında da gördük.Türk kamu-oyu,Türk medyası Türk Silâhlı Kuvvetlerindeki atamalarla ve Anayasa referandumu ile son derece meşgûldür. Kıbrıs Türklerinin hakları ile uğraşan yoktur. Buna iktidar da muhalefet de dahildir.Kıbrıs Türk Halkı dış saldırılara açık bırakılmıştır. Yalnızdır”.

            Bu feryadı duyanınız var mı?

            Kulaklarınız kapalıysa, Curson ve Klerides ne demişlerdi, bir daha hatırlayın lütfen.

            “AB-D’nin yemlediğine” eminim; AKEL’in paralel örgütü CTP’nin ve bağlı sendikalarının sonsuza kadar “yes be annem” diyeceğine eminim de Kıbrıs Türkleri’nin geriye kalan %65’inin ve özellikle Türkiye’nin; 1877, 1914, 1923 ve 2004’den sonra  bir kere daha Kıbrıs Türkleri’ni batının insaf(sızlığ)ına, “düşmanın bıçağı ve kucağına” (Söz aynen Süleyman Askerî’nindir) terkedeceğine ihtimal vermek istemiyorum.

            1. Süleyman Askerî’nin “Garbi Trakya Hükümeti Müstakilesi”nin 29 Ekim 1913 İstanbul Anlaşmasıyla Bulgaristan’a;

            2. Resulzade’nin “Azerbaycan Halk Cumhuriyeti”nin de 26 Nisan 1920’de Sovyetler’e terkine şu veya bu şekilde göz yuman, ses çıkarmayan, çaresiz kalan Türkiye;

            Hem de bu kadar “güçlü ve bölge lideri” iken yakın çevresinde, hemen sınırlarının ötesinde kurulan üçüncü bağımsız Türk Devleti olan KKTC’nin de yok olması zilletine tahammül etmeyecektir.

            100 yıl içinde bu ayıp, inanıyorum ki üçüncü bir kere yaşanmayacaktır?

            Arada görmezden gelinen GİRİT FACİASI’nı ise hiç saymıyorum..

            DEJA VU filan bilmem ama mesele işte tam da BUDUR!

            Aynı film kaç defa yeniden seyredilecektir? Aynı suda defalarca yıkanmak mümkün müdür?

57’İNCİ ALAY HER YERDE                       

 HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

mumtazbay@hotmail.com

KAÇ DEFA “YENİDEN”? - referandum

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir