WALL STREET – PENTAGON DENKLEMİ

ERGUN OZGEN

TURKISHFORUM DANISMA KURULU UYESI

Thomas  P.M. Barnett’in  Pentagon’un Yeni Haritası  adını vermiş olduğu kitabında,  Wall Street ile  Pentagon arasındaki işbirliği teması üzerine inşa etmiş olduğu  tezde, ABD’nin  politik hedefleri ile  ilgili değişik bir yorum getirmiş olduğu gözlenmektedir.

Yazarın kitabında ek olarak verdiği  aşağıdaki haritada küresel bakış kapsamında, jeopolitik olarak  siyasi coğrafyadaki  etki alanlarını, özetle, İŞEYEN MERKEZ BÖLGESİ  olarak nitelemekte, bunun dışında kalan ve hudutları  işaretlenmiş  alan içinde gösterilen bölgeleri de   ENTEGRE OLMAMIŞ  BOŞLUK ALANI  olarak ifade ettiği  görülmektedir.

ERGUN OZGEN - PENTAGON WALL ST

Yazara göre ,İşleyen Merkez içinde  görülen ülkelerden Kuzey  Amerika’da özelikle  ABD ve NAFTA üyesi bulunan Kanada ile Meksika, Güney Amerika bölgesinde ise ayrı olarak Brezilya ile Arjantin mütalaa edilmişlerdir.

Diğer taraftan, Avrupa’da AB ülkeleri, Rusya Federasyonu (RF), Çin, Japonya, Hindistan ve Pasifik bölgesinde de Avustralya aynı bölge içinde belirtilmiştir. Afrika kıtasında ise bu tanıma  göre Güney Afrika Cumhuriyeti İşleyen Merkez alanı içinde yorumlanmıştır.

Harita üzerinde  konu  incelendiğinde, yazara göre, Entegre olmamış Boşluk  alanı

İçindeki  ülkelerin bir kısmının Latin Amerika, diğerlerinin de Afrika ve Asya Pasifik bölgelerindeki ülkeler olarak  nitelendikleri görülmektedir. Türkiye’de  bu alana dahil edilmiştir..  Bir diğer ifade ile, Afrika kıtasında, Güney Afrika Cumhuriyeti hariç tutulursa, diğer bütün Afrika ülkelerinin söz konusu Boşluk  alanı içinde kaldıkları, bu alanın  devamının Ortadoğu bölgesinden,  kuzeyde  Batı Sibirya bölgesine doğru uzatıldığı ve bölgenin önemli bir bölümünü içine aldığı,daha doğuya gidildiğinde de, Pasifik bölgesinde  Avustralya hariç,  Güney Çin denizi alanları ile bölgedeki   Ada Devletlerinin tümünün bu sahaya dahil edilmiş oldukları açıkça görülmektedir…

Yazara  göre, Entegre Olmamış Boşluk Alanı içinde kalan ülkelerin, ABD için sorun  yaratmaya müsait  bölgeler olarak nitelenmiş olması da dikkate çarpmaktadır!… Olaya bir diğer bakış açısı ile bakıldığında ise, BOŞLUK ALANI’NIN jeostrateji açısından bazı çağrışımlar yapması da söz konusudur.

Özellikle, AB yönünden bu bölgeler  ele alındığında, gerek  Latin Amerika, gerek  Afrika ve gerekse,  Orta doğu’dan  Endonezya ve Filipinlere kadar uzanan geniş coğrafyada bulunan ülkelerin çoğu ile,  özellikle LOME, MEDA, ARUSHA ve YAOUNDE Anlaşmaları  kapsamında birtakım ticaret  bağlantıların kurulmuş olduğu hatırlanacaktır…

(…1963’te Yaounde  sözleşmesi ile Afrika sömürgeleri etki alanı içinde tutulmuşlardır. 1971 de uygulamaya konan ARUSHA sözleşmesi ile de İngiltere’nin Afrika’daki sömürgeleri üzerinde denetim sağlandı. 1975’deki  LOME sözleşmesi ile Afrika, Karayipler ve Pasifik “ACP” bölgesini kapsayan çok geniş bir bölge AB’ne bağlanmış,bir diğer deyişle AB himayesi altında tutulmuş oldu….Erol Manisalı Avrupa Çıkmazı..sf. 68)

(…Fas’tan Ürdün’e kadar uzanan geniş bir alan içinde de 1960’lı yılların başından itibaren ikili ticari anlaşmalar yapılmış, daha sonra da, AB dışı bütün Akdeniz bölgesini içeren geniş kapsamlı bir politika uygulamaya konulmuştur. 1991 de Avrupa Akdeniz Ekonomik Alanı, MEDA çerçevesinde AB’nin çok önem verdiği bir husus oldu….Erol Manisalı Avrupa Çıkmazı..sf.68)…Türkiye’nin de AB ile 1995  yılında  serbest ticaret anlaşması ile sistemin içinde yer aldığı da, anımsanmalıdır!..

Konuya tekrar dönüldüğünde, AB’nin serbest ticaret anlaşması  ile önemli ekonomik bağlar kurmuş olduğu bu ülkelerin  çok büyük bir bölümünün ENTEGRE OLMAMIŞ BOŞLUK ALANI  olarak  nitelenen siyasi coğrafyanın içinde kalan bölgelerde bulundukları görülmektedir!…Ayrıca, gene bu bölgeler içindeki doğal kaynaklardan  önem ifade eden enerji faktörüne göre de konunun değerlendirilmesi yapıldığında, Venezuela, Meksika Körfez bölgesi,Batı Afrika , Kuzey Afrika, Doğu Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ve Batı Sibirya’ya kadar uzanan bölgeler ve ayrıca da, Güney Çin denizi çevresindeki sahalara dikkat edildiğinde, bütün bu bölgelerin dünyanın bilinen petrol  kaynaklarını kapsadığı da  dikkate çarpmaktadır!…Bir diğer parametre de, Panama Kanalı, Cebel’i Tarık ve Süveyş Kanalı  üzerinden ve Aden körfezinden Singapur Kanalı yolu ile, Güney Çin  Denizine kadar olan deniz yolları ile İstanbul ve Çanakkale Boğazları bu  Boşluk alanı içinde gösterilmektedir. Bir diğer husus da, Büyük Orta Doğu (BOP) bağlantılı bölgelerlerdeki ülkelerin tümünün, Kuzey Afrika üzerinden Orta Doğuya  kadar aynı alan içinde yer almış oldukları ayrıca görülmektedir!!! Kısaca, Boşluk Alanı olarak nitelenen geniş siyasi coğrafya bölgesinin, birçok yönden jeostratejik ve jeopolitik açılardan ABD için ifade ettiği önemi bu tanım içinde görmek mümkündür!

Ayrıca,bu bölgelerdeki ülkelerin, AB ile geniş Ticaret bağlarının ifade ettiği önem hatırlandığında, AB ile ABD arasındaki adı konulmamış ticari rekabetin,bir yönü ile AB karşıtı bir strateji içinde, ABD tarafından bazı  uygulamaların gündeme getirilebileceği imajını da vermektedir…Her ne kadar, yazar, Boşluk Alanını bir terör ve kargaşa ve istikrarsızlık merkezi gibi nitelemekte ise de, asli unsurun, AB ekonomisinin, ABD ekonomisi karşısındaki rekabet gücünü kontrol etmeye yönelik bir stratejinin bölümü  olduğu kadar,  ilerisi için de enerji alanları yanında,  deniz yollarının bir şekilde kontroluna ilişkin  yaklaşımın söz konusu  olabileceğini ortaya koymaktadır!…

Özetle, yukarıda da değinildiği üzere konu tekrar edildiğinde,Jeopolitik açıdan  , Boşluk Alanı içinde kalan su yoları ve su geçitlerinden  Panama Kanalı, Cebel-i Tarık Boğazı, İstanbul ve Karadeniz Boğazları,  Suveyş Kanalı’ndan,  Singapur’a kadar  devam eden güzergahın  aynı alan içinde mütalaa edilmelerinin küresel kontrol  yönünden ifade ettiği özellik son derece önemlidir!!!  Kısaca, ABD açısından Boşluk Alanı olarak nitelenen  bu çok geniş siyasi coğrafya’nın bir başka yönden de hudutları belli olmayan  BOP ile  bir çok yerde  örtüşmekte oldukları da dikkate çarpmaktadır. Bu hususa ilave olarak ayrıca, Samuel Huntington’un Medeniyetler savaşı  konusunda  ön gördüğü  çatışma alanlarının önemli bir bölümü de hudutları belirtilen aynı coğrafya içinde kaldığı görülmektedir!…

ABD’ni,küresel düzeyde bir yayılma politikasına yönelten değerler içinde  bu güne kadar farklı görüşler ileri sürülmüştür. Çok Kutuplu Dünya düzenine karşı olan görüşlerin başında  özellikle Kissinger’in “Amerika’nın  Dış Politikaya  İhtiyacı Var mı ?” adı ile yayınlanan kitabında, ABD’nin küresel bir hegomonik güç olarak çok kutuplu bir dünya düzeninin kabul görmeyeceğini, kendi güç parametresine bağlıyarak ifade etmek istemiştir. Bu bağlamda, Başkan Bush’un da hatırlanacak olan siyasi çıkışında , Dünya ülkelerine  hitaben “ya yanımızda olursunuz, ya da karşımızda” şeklindeki  beyanı ve Devletler hukuku ile, Birleşmiş Milletleri dışlayıcı tavrı, bu küresel gücün hegomonik yaklaşımına karşı bir çok ülkenin güvenini  sarsmış ve  karşı tavır almaya itmiştir…

ABD’ni bu şekilde radikal çıkışlara yönelten husus ile ilgili gerekçe,her ne kadar  11 Eylül terörist saldırısı ile bağlantılı olarak görülse de, konunun, bu ülkenin 1929 ekonomik krizinden bu yana çok önem verdiği finansal zorlamaların  ülkeyi yeni ekonomik krizlere yöneltebilecek , küresel rekabet unsurlarına karşı aşırı hassasiyet içinde bulunmasını zorunlu kıldığını da ortaya  koymaktadır…

ABD’ de Henry Ford’dan,  Lee Iacocca’ya kadar pek çok sanayicinin bakış açılarının Wall Street’in  yaklaşımlarına karşı olduğu görülmektedir…Bir diğer ifade ile  ABD’de sanayici kesim çoğunlukla Wall Street’in mantığını tefecilikle  sorgulamakta ve  bu tarz uygulamaların ülke için ileride sorunlar oluşturacağına değinmektedirler.

Tamamen finans kapital ağırlıklı bir ekonomik modelin etkinliğine karşı, ortaya atılan görüşler içinde şu analizleri de görmek mümkündür..

(…Bundan dolayı, ABD doları, iyimserlere göre hücumlara  karşı dayanıklı bir pozisyondadır. Ancak tarih diyor ki,ekonomi, merkezindeki nispi kuvvetini ve rekabet   gücünü kaybetmeye başladıktan sonra, daha önce geçerli olan “altın standardı, İngiliz sterlini  ve 1914 öncesi Londra’nın City’sinin etrafında dönen para rejimi gibi” uluslararası para rejimlerini sürdürmek giderek daha zor hale gelmektedir. Amerika’nın global aktiflerindeki payının azalması, yen ve ECU (kitabın yazıldığı tarihteki para birimi) gibi diğer bazı para birimlerinin yükselişi,yeni finans merkezlerinin meydana çıkışı, Amerika’nın ulusal refahında borç ödeme için gereken payın artışı gibi halen mevcut olan ekonomik trendlere bakılırsa, 1945 sonrasında hayat bulan uluslararası para rejiminin ömrünün de, görünürde halefi olmaya yeterli bir sistem  olmaksızın, sonlarına yaklaştığı ihtimali hatıra gelmektedir….Paul Kennedy.. Yirmi Birinci Yüzyıla Hazırlanırken sf.70)

Pentagon’un Yeni Haritası  kitabının yazarı Thomas P.M. Barnett ise, konu ile bağlantılı olarak,  Paul Kennedy’nin değerlendirmelerine yollama yaparak  şu görüşe yer vermektedir..

(…Çoğu durumda Amerikan İmparatorluğu kaygısı, Yale Üniversitesi tarihçisi Paul Kennedy tarafından soğuk savaşın sonunda dillendirilen “ aşırı büyüyen imparatorluk”  korkusudur. Bu korkunun en göze batan tarifi, Amerika’nın  Soğuk Savaş  sonrası ortaya çıkan stratejik gerçeklere iyi adapte olamayacağı ve kendini Yeni Dünya Düzenini yönetmeye kalkarken kaybedeceği ve bu arada Japonya ve Birleşik Avrupa gibi güçlerin yeni ekonomik süper güçler olarak ABD’yi geride bırakacağıdır. Kennedy’nin Amerika’nın süper güç olarak zamanla gerileyeceği fikri abartılı olmakla beraber, Amerika’nın yeni oluşan stratejik duruma kendini adapte etmesi ile ilgili genel kaygılar tamamı ile doğrudur… Thomas P.M.Barnett Pentagon’un Yeni Haritası….sf.427)

Kennedy’nin görüşlerine  genellikle katılan Barnett, kendi analizleri içinde, uluslar arası  finans kapital  etkinliğinde, rezerv para ile ilgili olarak  konuyu,diğer birçok analizlerde de ifade edildiği şekilde,  teyit etmektedir…

(…Ama dolar sonsuza  dek” altın kadar iyi” olarak kalmayacak çünkü AB para birimi euro kaçınılmaz bir şekilde “denk rakip” olarak yükselişe geçecektir. Uzun dönemde Doğu Asya’dan çıkacak bir para birimi,muhtemelen Çin yuanı, Japon yeni ve Güney Kore wonu’nun  bir araya gelmesiyle euroya da  rakip olacaktır. Kısaca, Merkez’deki

her oluşum kendi para birimini  pazara sürecektir….Thomas P.M. Barnett..Pentagon’un Yeni Haritası..sf.  290)

Barnett de, Merkez Bölgesi olarak tanımladığı siyasi coğrafya içindeki güç merkezlerinin  kendi ekonomik hinterlandı içinde kalan  alanlarda gerçekleştirecekleri yeni rezerv para bölgelerinde çok kutuplu bir yapının oluşabileceğini ifade etmektedir….Bu sürecin ise, uluslararası  tek rezerv  para üzerindeki etkisinin sonuçlarının ne olabileceğini tartışmaya açmaktadır…

ABD’nin muhtemel tehdit faktörlerine göre, ön gördüğü harekat tarzları ile bağlantılı olarak da şu mesajın verildiği görülmektedir.

(…Merkez içersinde bir çok güç mevcuttur  “ ABD, AB,RF, Çin, J. Hin., Brz. Arj.  gibi” ve aynı Boşluk’un bin Ladin’leri ile karşılaştığımız gibi gelecek yıllarda biz bu güçlerle bir çok savaşta göğüs göğüse geleceğiz. Bunun nedeni Merkez’deki  çoğu hükümetin hala dünya sistemini güçler dengesi şeklinde değerlendirmesidir….Thomas P.M. Barnett…Pentagon’un Yeni Haritası… sf.342)

Özetle ABD açısından çok kutuplu bir dünyanın,  bu ülkenin, finans kapital politikalarına  karşı oluşturabilecek farklı rezev para alanlarının, kendi ulusal çıkarlarına ters düşeceğini ve bunun da kolay kabul görmeyeceği mesajı, gene hegomonik ifadelerle  belirtilmektedir…

Bu gün ABD de, Wall Street  mantığı içinde  gelinen nokta ve yönetimde özellikle Yahudi sermayesi finansörlerinin ağırlık taşıdığı siyasi kadrolaşma, bu ülkenin sanayicileri arasında farklı görüşlerin gelişmesine  de neden olmuştur…Wall Street uygulamalarına karşı Lee Iacocca’nın şu ifadesi dikkate çarpmaktadır..

(…Çevreme baktığımda Wall Street yöneticilerinin kelepçeyle götürüldüğünü görüyorum… Lee Iacocca.. Sözün Özü..sf.18)

Yıllar önce söylenen bu sözler günün koşullarına göre  tekrar ele alındığında, ABD  küresel politikalarda tek kutuplu bir dünyayı gerçekleştirmek konusunda neden acele ettiğini ve Wall Street ile Pentagon’un da bu denklem içinde neden olayları birlikte ele almakta olduklarını, bu mantık  içinde sorgulamak gerekmektedir…

Gene Barnett’in değerlendirmelerine dönüldüğünde, şu  ifadeleri de dikkate çarpmaktadır.

(…Bu adamlar Cantor Fitzgerald  ile devam eden süper gizli seminerler düzenlediler. Evet! Bu Candor Fizgerald. Bir demet Yahudi tarafından yönetilen bu adamlar neredeyse hükümetin kainattaki bütün tahvil ticaretini kontrol etmektedirler…Siyonist İşgal Hükümet  (SİH) …. SİH, Teşkilat ile birlikte çalışarak 2000 seçimlerinde bile hile yapıp, Bush’un Gore’u yenmesini sağlayarak  akıllıca tezgah kuruyor…..Pentagon’un kontrolu, Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz ve Savunma  Politikası Müsteşarı Doug Feith gibi Yahudilerle birlikte şu an temelde SİH komplocularının elinde bulunmaktadır…Thomas P.M. Barnett  Pentagon’un Yeni Haritası….sf.331)

Büyüyen finansın  etkinliği ile ilgili olarak , şu mesajın ayrıca verildiği de görülüyor!!!

(…Wall Street, Biz bu şekilde kaygısız  yaşamayı hak ediyoruz diyor. Nominal olarak dünya zenginliğinin %25 den fazlasını biz yaratıyoruz. Hazine senetleri konusuna gelince,  bu gerçek olmayacak kadar  iyi bir hikaye……Eğer dünya burada nasıl kazanç elde ettiğimizi anlarsa, o zaman sorunumuz var demektir  diyecektir…Thomas  P.M. Barnett…Pentagon’un Yeni Haritası..sf 365)…Bu görüşe ilave olarak,  Rothchild’ler ailesinin  yönettiği ifade edilen  3 trilyon doların,Wall Street ile birlikte bir finansal kriz durumunda kimleri  ne oranda ilgilendireceği de  sorgulanması gereken  benzer hususlar içindedir!!!.

Yukarıdaki  görüşe ilaveten  uluslar arası  finansın hareket kazandığı borsaların durumu dikkate alındığında,” New York  Borsası’nın  11.1 trilyon  dolar ile önde yer aldığı, bunu takiben Tokyo Borsası’nın 3,4 trilyon dolar hamcında olduğu, Londra Borsası’nın ise 2.4 trilyon dolar bunları takip ettiği, Frankfurt Borsası’nın da 1,2 trilyon dolar hacmına ulaşmış oldukları görülmektedir…Ayrıca, ABD de  Nasdag  Borsası’nın da  3,6 trilyon dolara ulaşmış olduğu ,  yukarıdaki değerlerle birlikte  basında yer almıştır…

ABD politik hedefleri ile  ileri sürülen değişik görüşler ve farklı analizlere ilaveten temel parametreler çerçevesinde , Wall Street  ile Pentagon arasındaki  ilişkinin neden bir savaş karargahı mantığı içinde   ortak stratejiler geliştirmekte oldukları daha iyi anlaşılmaktadır…Barnett’in değerlendirmesine göre konu, Yeni Kurallar Dizisi Projesi olarak tanımlanmaktadır…Bu projenin yürütülmesi için düşünülen mekanın da Dünya Ticaret Merkezi olduğu ifade edilmektedir…

(…Bu yerler Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’du. Bu bir anlam ifade ediyordu, çünkü proje ulusal güvenlik ile küreselleşme arasında ortam bağlantıları Amerika’nın anlamasına yardım etmenin yollarını arıyordu. Böyle düzenli bir temele dayanılarak Wall Street ile Pentagon sürekli olarak birbirleriyle temas halindeydiler…Thomas P.M. Barnett..Pentagon’un Yeni Haritası..sf.62)

(…Wall Street ile Pentagon’u dünyanın geleceği konusunu tartışmak üzere bir araya getiren Yeni Kurallar Dizisi seminerleri savunma topluluklarına Amerika’nın ulusal güvenlik tanımlamasının küreselleşme ile nasıl değiştiğini anlatacak şekilde dizayn edilmekte  olduğu gibi aynı anda dünyanın uluslar arası  güvenliğe bakışını da anlatıyordu….Thomas P.M. Barnet…Pentagon’un Yeni Haritası..sf 175)

Dünya Borsalarının merkezi sayılabilecek olan Wall Street  ile Pentagon’un ortak stratejiler oluşturmasındaki  temel nedenin, küresel ekonomideki  ABD’nin etkinliğinin  boyutları ile ilgili olduğu kanaatını güçlendirmekte ve Pentagon’un, anlaşıldığı kadar, Wall Street’in isteklerine göre,  küresel finansın muhtemel zaaf noktalarını önleyecek  stratejileri  oluşturmakla görevlendirilmiş olduğu imajını  vermektedir……

Bu konuda ki seçenekler de  şöyle ifade edilmektedir,

(…Dünyanın küreselleşme cephesinin nihayetinde nasıl  tanımlayacağı ile ilgili temel  olarak iki büyük seçenek var, ya ülkeleri küresel ekonomiye dahil edecek ”belirli bir hıza” getireceğiz, ya da basit bir ifadeyle bazı kültürlerin bizim küresel ekonomimize dahil olamayacağını kabul edeceğiz..Thomas P.M. Barnett…Pentagon’un Yeni Haritası…sf.68)

Kısaca, ABD. öngördüğü  hedeflere göre, Barnett’in  haritasında  ifade ettiği şekilde, gerek İşleyen Merkez alanındaki güç merkezleri ile olduğu kadar, Boşluk alanı olarak nitelenen bölgeler üzerinde de,  diğer güç merkezlerinin çıkar alanlarını dikkate alarak çok geniş bir kontrol alanı oluşturmak durumundadır..Konunun askeri yönünden önce  yukarıda da ifade edildiği üzere, Merkez’deki  diğer  güçlenen ekonomilerin  rezerv para alanı üzerinde etkinleşmeleri sürdükçe, ABD’nin, küresel düzeyde   hegomonik demokrasi  anlayışı  konusundaki  tartışmaları da giderek büyüyebilecektir.

Wall Street’in  rahatının kaçmasında belki de  hazine bonolarının  küresel ekonomi üzerindeki etkisinin içeriğinin  artık pek çok ülke tarafından anlaşılmış olmasıdır!…Dolayısıyla  da sorun buradan başlamış gibidir.Bu nedenle, ABD  dünya enerji kaynaklarını ve siyasi coğrafyadaki etki alanlarının kontrolunu denetleyecek bir stratejiyi, Wall Street’in  taleplerine göre Pentagon aracılığı ile şekillendirmekte ve  güncelleştirmekte olduğu da söylenebilir.

Yale Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof Immanuel Wallerstein’in de bir makalesinde” Nükleer Kulüp Genişliyor” konuya benzer değerlendirmeler ve yaklaşımlar içinde olduğu görülmektedir. Yorumda, birçok ülkenin  zamanla dolar’dan uzaklaşmayı amaçlayabileceğini, petrol üreticisi ülkelerden RF olduğu gibi,diğerlerinin de  satışlarını EURO  üzerinden geçekleştirileceklerini ifade etmektedir. Ayrıca,Asya Pasifik bölgesinde  de, Çin’in  Yuan ile bir rezerv para alanı oluşturmasının beklentiler içinde olduğu görüşüne katıldığı da  görülmektedir…Böyle bir durum için de şu mesajı verdiği dikkate çarpmaktadır “belki bir gün ABD’nin korkusu gerçekleşebilir, dolara olan güvende  geniş ölçekli bir kayıp ortaya çıkabilir”… Böyle bir durumun bir kez daha 29 krizinde olduğu gibi gerçekleşirse  bunun da geri dönüşünün  olmayacağını ima ederek, ABD hükümetinin kırılgan olan finans yapısındaki tehlikeyi işaret  etmektedir…

Aynı konuda, 2 Aralık 2004 Tarihli Economist Dergisinde  benzer yoruma da rastlanılmaktadır.. “Nıck Beams’ ın değerlendirmesi kapsamında, döviz piyasalarında ABD dövizi üzerinde gerçekleşen olumsuzluklar, giderek bu para biriminin  dünya genelindeki rezerv para birimi olması ile ilgili tereddütlerin  çoğalabileceğini ve dolara olan güvenin giderek  azalabileceğine o da dikkati çekmektedir..

AB yapısında ortaya çıkmış bulunan EURO, ilk sinyali vermiştir. AB’nin pek çok ülke ile yapmış olduğu ticaret anlaşmaları sonucu, bu ülkelerle  ticari  işlemlerinin de dolar yerine EURO üzerinden olmaya başladığı izlenmektedir…Bu gelişmelerin Wall Street  ve Pentagon  açısından değerlendirilmekte olduğu da fazla spekülatif  bir yaklaşım değildir.

(…Bugün bazıları Amerika ile Avrupa’nın siyasi bir çatışmaya doğru gittiğini düşünüyor. National Review’de 1995’te yayınlanan bir makale bu düşünceye güzel bir örnek oluşturur “Avrupa Birliği altında kendini Amerika’ya meydan okuyacak bir birlik olarak görme eğilimli siyasi bir blok ortaya çıkıyor….Avrupa Birliği halihazırda Amerika’nın gücünü etkili bir biçimde sınırlandırmış durumdadır. Dünya Ticaret Örgütü içindeki ticaret ve nüfuz bakımından Avrupa ABD ile eşit durumdadır…. Thomas P.M. Barnett…Pentagon’un Yeni Haritası  sf..37)

Brezinski de konuyu şöyle  özetliyor;(…Avrupa, Amerika’ya ekonomik olarak rakip olabilir ama siyasi olarak rekabet edebilmesi için gereken seviyedeki bütünlüğe ulaşması  lazımdır….Brzezinski…..Tercih…sf.. 8)

Avrupa’nın şu anki konumu itibariyle güçlü bir siyasal bütünlükten uzak olduğu, en son referandum sonuçları ile de güncelleşmiştir…Bu sürecin uzun bir yol kat edeceği de  tartışmasız görülmektedir. Ancak, ABD’nin  küresel sıkıntılar nedeni ile, ileride Asya Pasifik bölgesinde de karşılaşacağı  finansal  rekabet alanlarının şekillenmesi durumunda, AB’nin ABD ilişkisinin hangi parametreler içinde işleyeceği de tartışmalıdır. Ekonomik gücünü kanıtladığı takdirde AB, giderek bu gücü politik ve askeri güce de yansıtma insiyatifini ele geçirebilecektir. Şimdiden 2007 de kurulması düşünülen AB ordusu bunun ilk sinyalini vermektedir. Böyle bir  süreç ABD ile AB’ni hangi koşullarda birleştirebilecektir?!!!

(…Avrupa siyasi bütünlüğe doğru  yavaşça yol almasına karşın, artan ekonomik gücü ele alındığında, Amerika, Avrupa ile samimi bir ortaklık kurabilirmi?!!!…Brzezinski…Tercih…sf 11)   sorusunun sorulduğu da görülmektedir.

(…AB’nin ekonomik potansiyelinin “ABD, AB ulusal gelir  bakımından eşit durumda” Amerika ile denkleşmesi ve bu iki varlığın finans ve ticaret konularında sık sık  çarpışmasıyla, askeri açıdan ortaya çıkan Avrupa,Amerika’ya karşı zor bir rakip olabilmektedir. Bu açıkça, Amerika’nın egemenliğine karşı bir mücadele ortamı meydana getirebilecektir. Herhangi bir  ayarlama, Amerika’nın üstünlüğünün çarpıcı bir şekilde azalmasına ve Avrupa’nınkinin de  eşit derecede çarpıcı bir şekilde artmasına  ihtiyaç duyacağından, bu iki süper güç arasında gerçekten eşit bir ortaklık sağlayabilmek kolay olmayacaktır…..Brzezinski…Tercih…sf. 116)

(…Avrupa Para Birliği ve 1999’un başlarında Euro’nun piyasaya sürülmesi birçok gözlemci tarafından ABD. doların egemen rezerv para rolüne karşı önemli bir meydan okuma olarak değerlendirilmiş ve övgüyle karşılanmıştır. Her ne kadar bunlar, birçok  ülkenin elinde dolar tutmak istemesine yol açan Amerika’nın sermaye piyasalarının benzersiz derinliğini ve çapını büyük ölçüde hesaba katmayan görüşlerse de, Avrupa’nın  para  içindeki ve uluslar arası  Para Fonu’ndaki  rolü ABD’nin rolüne eşittir….Joseph S. NYE. Jr. …Amerikan Gücünün Paradoksu….sf.38 )

Yapılan çeşitli analizlerde,genellikle  birbirini teyit eden  görüşlerin yer aldığı  izlenmektedir. AB  açısından olduğu kadar  benzer endişelerin doğuya yönelik olduğu da  görüşlerde yer almaktadır.

(… Zamanla üçüncü tercih doğudan yükselecektir ve büyük bir ihtimalle Çin Yuan’ı etrafında yoğunlaşacaktır…..Thomas P.M.Barnett Pentagon’un Yeni Harita

Küresel bakış açısı içinde, ABD  değişik düşünce kuruluşlarının ileri sürdüğü görüşlerin genelde aynı noktalarda birleştikleri görülmektedir…ABD için  siyasi coğrafyada ön görülen hedefler  bu bağlanma Wall  Street ve Pentagon denklemine göre şu şekilde tanımlanmaktadır…

(…Biz dünyanın her tarafında savaş açmaya hazırız, ancak bizim odaklandığımız asıl yer BOŞLUK bölgesidir…..Amerika, Güney Batı Asya’da diğer adıyla Orta Asya’da ve İran Körfezi’nde savaşa hazırdır çünkü.,bu bölgeden akan enerji küresel bağlantının korunması bakımından önemlidir….Thomas P.M. Barnett..Pentagon’un Yeni Haritası  sf..395)

Boşluk alanı içinde kalan bölgelerin genel hudutları  yukarıdaki haritada  ifade edilmiştir…ABD açısından bu bölgeler içinde kalan enerji alanları ile bağlantılı deniz  yoları ve geçitlerinin durumları da  hatırlanmalıdır…Ayrıca, AB’nin  bu bölgeler ile  kurulmuş bulunan ticari ilişkilerinin de  AB ile ABD arasındaki finansal rekabete olan etkisinin  değerlendirmesi de iyi yapılmalıdır. Kaynaklar ve bu kaynaklara giden yollar, bu kaynakların büyüttüğü finans, bu finansın  etki ve kullanılabilir alanları, gelişen ekonomilerin rekabeti yönünden konunun önemi arttıkça, ABD’in  Tek Kutuplu Dünya  tezini gerçekleştirebilmesi için, Wall Street’in, Pentagon ile olan   ilişkisindeki hedefleri  tahmin etmek  mümkündür..

ABD’in tarihinde çok önemli  sonuçları olan 1929  krizi  bu ülkenin  benzerlerinin tekrar etmemesi konusundaki hassasiyetini  hedefleri içine taşımaktadır..Zira sistem  finans kapital  üzerinde  gelişmiştir. Günümüzde  ise değerler neredeyse logaritmik olarak gelişmekte ve kırılganlıkları da artmaktadır…

(…1929’da Wall Street’deki kara pazartesi ve 1930’da Avusturya’nın Credit Anstatt Bankasının iflası dünya çapında bir mali krize ve küresel bir buhrana yol açmıştı….Ama bu günün gayrisafi mali akışları çok daha büyüktür. Günlük döviz  işlemleri 1973’te 15 milyar dolarken, 1995’te 1,5 trilyon dolara yükselmiştir.1997  krizini de Wall Street’te falan değil, küçük bir piyasa ekonomisinde meydana gelen bir mali çöküş tetiklemişti…Joseph S.NYE.Jr.  Amerikan Gücünün Paradoksu….sf.. 104)

ABD’in dünya ekonomisindeki büyüklüğü ile orantılı olan sorunları giderek  artmaktadır. İleride küresel  düzeyde ortaya çıkabilecek krizlere karşı müdahale yöntemlerinin de bu mantık içinde ele alınmakta olduğunu kabul etmek gerekmektedir… Küresel düzeyde şekillenen oluşumlar içinde, AB, ABD arasındaki  finansal rekabet yanında,  bir diğer parametrenin de Çin faktörü ile olan bağlantısı sık sık gündeme gelmektedir…Irak Savaşının bilançosu da ABD için bir yük oluşturmaya başlamıştır. ABD’nin 2003 dış ticaret açığının 549 milyar dolara ulaştığı  yorumlarda yer almaktadır. Irak Savaşının aylık yükünün  55 milyar dolar olduğu da söylenmektedir.Ayrıca bu ülkenin dış borcunun 2.5 trilyon dolara ulaştığı da bilinmektedir…Finans portföyü olarak, Asya bölgesinde ki ülkelerin mevcut duruma göre, ellerinde bulundurdukları dolar rezervinin  dünyadaki rezervin ¾ yakın olduğu analizlerde görülmektedir…2010/2015 yıllarından itibaren Çin ve Hindistan’ın  dünya  ticaretinin %68 bulunduğu bölgelerinde, rezerv para olarak  YUAN veya benzeri bir para birimi ile kendi sahalarını oluşturmaları durumunda konunun, Wall Street ve Pentagon yönünden çok yakın takibe alındığını da kabul etmek gerekmektedir. Halen Çin’in “son durum itibariyle 3 trilyon dolar”, Japonya’nın 850 milyar dolar, Hindistan’ın ise  120 milyar dolar  rezevlerinin bulunduğu da ifade edilmektedir.  ABD bu ülkelere Hazine bonosu satarak finansal açıklarını kapatmakta olduğuna göre, geleceğin bütün bu parametreler içinde ve yeni para birimlerinin devreye girmeleri durumunda, muhtemel gelişmelere göre değerlendirilmesinin de yapılmakta olduğunu  varsaymak gerekmektedir…

ABD açısından  muhtemel tehdit unsurları içinde değerlendirilen  güç merkezlerinden biri olan Çin faktörü nün olduğu kabul edildiğinden, bu ülkenin de kendi tehdit algılamalarına göre bazı tavırlar içinde olduğu izlenmiştir…İnternet üzerinden  13.03.2005 tarihinde geçen bir haber özetinde konu  şu şekilde yansıtılmıştır!… Çin’de  neler oluyor başlığı ile geçen bu haberde; orduya seslenen Çin Devlet Başkanı Hu Jintao’nun muhtemel bir savaş için hazır olunmasını istediği, ve Hu’nun muhtemel askeri mücadeleler için hazırlıkların arttırılmasını ve krizlerin üstesinden gelebilmek,barışı korumak, savaşları  önlemek ve eğer olursa savaşları kazanmak için imkanların geliştirilmesinin gerektiğini belirttiği görülmüştür…. Ayrıca, Çin Lideri, ülkenin bağımsızlığı, toprak bütünlüğünü ve milli menfaatlerin korunması için de  gerekenlerin yapılacağına değindiği  söz konusu mesajda izlenmiştir!!

Özetle, Wall Street’in finansal  hedefleri ile, Pentagon’un askeri hedefleri aynı stratejinin bölümlerini oluşturuyor denilebilir.İster istemez bu noktaya gelmiş olan dünya ekonomisinde bir  küresel krizin etkisinin sonuçları ise, bir birinin içine girmiş ve çok karmaşık hale gelmiş bulunan  bu yapıda,gelişmelerin  hiçte  olumlu sonuçlar vermeyeceği  imajını vermektedir.

Asya Pasifik bölgesinde güçlenmekte olan  dinamiğin, Wall Street ile Pentagon tarafından  farklı parametreler içinde ayrıca   değerlendirildiği de görülmektedir..

(…Pentagon  kadar Wall Street de 2000 yılında dikkatlerini Çin’e yöneltmişti, ancak bölgeye aktarmak istedikleri güçler farklıydı. Pentagon, Çin’de  uzun menzilli, düğmeye basarak yapılan füze savaşlarının  yapıldığını hayal ederken, Wall Street uzun vadeli doğrudan yabancı yatırımların Çin ile kurallar üzerinde bir çekişme yaratmasından endişe etmektedir…… Öte yandan, Wall Street’dekiler Çin’i ekonomik olarak hızla gelişmekte olan  ya kendilerini küreselleşmenin  Merkezine  çekecek ya da tamamen ayrı bir kurallar bütünü “Çin karakteriyle kapitalizm, ya da  Asya  metodu “ gibi  oluşturulacak olan dev bir güç olarak görüyordu. Pentagon kadar Wall Street’de Çin’in  ayrı bir yol izlemesinden  kendi açılarından kaygılanıyordu…Thomas P.M. Barnet ….Pentagon’un Yeni Haritası…sf..271)

Pentagon ve Wall Street denkleminin ön görüleri yanında, Çin’in de olaylara bakışı ve  konuya yaklaşım şekilleri  yukarıda ifade edilen hususlar kapsamında kısmen ifade edilmektedir. ABD ekonomik yapısının küresel etkinliği üzerinde ortaya çıkabilecek bir zafiyetin endişeleri de stratejik görüşleri olanlar tarafından şu şekilde vurgulanmaktadır .

(…ABD ekonomisi için büyük bir gerileme de ekonomik  krallığı aşacak ağır sonuçlar getirebilir. Boyutuna bağlı olarak böyle bir gerileme pek çok ülkenin ekonomik istikrarını tehdit edebilir ve Amerika’nın uluslar arası konumunu çökertebilir…Henry Kissinger…Amerika’nın Dış Politikaya  İhtiyacı Var mı?…sf…193)

(…Amerikan ekonomisinin performansında meydana gelebilecek bir başarısızlık tam bir felç durumu yaratabilir… Joseph  S. NYE. J. …Amerikan Gücünün Paradoksu…sf..152 )

(…Amerika’nın gücü ve sosyal dinamiği içinde çalışılırsa, ortak çıkarlara sahip küresel bir toplumun yavaş yavaş oluşturulmasına yardımcı  olabilir . Yanlış kullanımında ya da çökmesi durumunda ise  dünyayı kaosa itebilir ve Amerika’yı etrafı kuşatılmış bir şekilde bırakabilir….Brzezinski…Tercih…sf. 7)

ABD’nin  politikalarında söz sahibi olmuş bulunan kişilerden, Kissinger’in olaya bakış açısında,  hegomonik bir tavır içinde ABD’nin Dış politikaya ihtiyacının olmadığını ve  küresel düzeyde  isteklerini dünyaya dikte ettirebileceği anlamını taşıyan yaklaşımına karşılık, Brzezinski’nin daha çok reel politika istikametinde ve ülkeler arasında çıkar birliğini ön gören  önerileri   ileri sürdüğü görülmektedir.  Genel bakış açına göre de, finansal  yapıda giderek  karmaşıklaşan oluşumun içine çekilebileceği bir kırılma noktasına karşı duyulan endişeler de ifade edilmektedir….Bu mantığa göre de Wall Street ile Pentagon’un  ortak bir karargah içinde faaliyette bulunmasının projeksiyonu içindeki muhtemel hareket tarzları daha  da somutlaşmaktadır!!!

Bütün bu değerlendirmeler içinde, ABD yönünden, orta vade de AB ve onu takip eden dönemde de Çin’in dünya ekonomisinde, Wall Street’in küresel çıkarlarına karşı muhtemel olumsuz etkilerinin ön planda ele alınmakta olduğu bir şekilde satır aralarında dikkate çarpmaktadır.

(…Yakın gelecekte ABD’in  üstünlüğüne meydan okuyabilecek tek varlık AB’dir. Tabii eğer AB büyük askeri kabiliyetlere sahip sağlam bir federasyon haline gelebilirse ve Atlantik’in iki yakası arasındaki ilişkilerin bozulmasına izin verirse…Joseph S. NYE. Jr. Amerikan Gücünün Paradoksu….sf.208 )

Pentagon’un,  kürsel boyutta ABD’ye yönelik terör dahil her türlü güç parametrelerini dikkate alarak ön gördüğü tehdit  unsurlarını hesaplamasına karşılık, Wall Street’in de 1929  olduğu gibi yeni bir krize neden olabilecek düzeyde farklı finansal  oluşumların tetikleyebileceği  karşı oluşumları tespit ve bertaraf edilmesinin hedefler içinde düşündüğü bu bağlamda ifade edilebilir.

Tek  Kutuplu Dünya anlayışı , bir yönü ile, Wall Street’in ABD ekonomisini  getirmiş olduğu noktanın zaruri sonuçları içinde  görülmektedir. Kissinger’in ABD’nin dış Politikaya İhtiyacının  olmadığı şeklindeki  tezi de güç parametresini vurgulaması bakımından bu tez, bir nevi ikrar oluşturmaktadır. Ancak Merkez  Bölgesindeki   farklı güçler buna imkan vermemektedir ve giderek de dünya genelinde hem Merkez alanlarında hem de Boşluk bölgelerinde  artan bir ABD karşıtlığı ortaya çıkmaktadır..Bu konuda en doğru öngörü ise, gene Brzezinski’nin reel politik yaklaşımlarındaki ülkeler ile çıkar birliğinde hareket edilmesi önerisinde, çözümünü bulabilecektir…Bu da, ABD’nin küresel düzeydeki hakimiyet kurmak iddiasından ziyade, en fazla liderliğini dünyaya kabul ettirebildiği ortamda geçerliğini koruyabilecektir!

(…Tek süper  güçlü bir dünya uzun ömürlü olamaz. Birkaç on yıl sonra bir buçuk milyarlık nüfusu, güçlü büyüyen bir ekonomiye ve muhtemelen hala otoriter bir hükümete sahip olan Çin kendi  çıkarları doğrultusunda hareket etmeye çalışacaktır…Er veya geç güçlü ve dürüst biri Yetsin sonrası Rusya’yı toparlayacak ve küresel etki alanında yeni bir rakip ortaya çıkacaktır…Joseph S. NYE. Jr.  Amerikan Gücünün Paradoksu…sf. 3) “Putin ile de bu süreç RF da da başlamıştır!!!”

Konu mevcut güç dengeleri içinde  aynen devam etmektedir..ABD her ne kadar  neo conların  baskıcı ve hegemonik yöntemleri ile şimdilik çözüm aramakta ise de, küresel tepkiler çoğalmaktadır…ABD  reel politika yöntemleri içinde, uluslar arası ilişkilerde kaybettiği mevzilerini tekrar güvene dayalı olarak kazanmak durumundadır. AB.  son referandum ile bir gecikme sürecine girmiş de olsa, AET yapısında, ekonomik hinterlandını çıkarları istikametinde siyasi coğrafyanın bir çok noktasında sürdürmektedir…Yukarıdaki harita tekrar göz önüne alındığında, Boşluk alanı olarak  tanımlanan  sahanın belirtilen  değerler ile de içi doldurulduğunda, ABD’nin politik hedefleri ayrı bir anlam kazanmaktadır. Bu alanlar, AB olduğu kadar, Asya Pasifik bölgesinde de Çin’in etki ve ekonomik çıkar alanlarını kapsamaktadır. Boşluk Alanı olarak nitelenen  bölgelerdeki   Devletlerin çoğunu İslam ülkeleri oluşturmaktadır..S.Huntington’un medeniyetler savaşı tezinde hedef alanları içinde gösterdiği bölgeler de bu  sahalardadır…

(…Asya hızla yükselen bir ekonomik güçtür, sosyal bir volkandır ve siyasi bir zararlıdır….Brzezinski…Tercih…sf.137)…(Endonezya Çin’in yükselen gücünün farkındadır…Brzezinski…Tercih…sf..139)

(…Özellikle de Çin kitle bilincinde artan bir milliyetçilik söz konusuyken, buna karşı pasif kalınması beklenemez. Bu durumda Çin halkının öfkesi bölgesel istikrarsızlığa yol açacak bir  Çin Amerikan askeri çatışmasını tetikleyebilir….Brzezinski…Tercih…sf…148 )

(…Çinliler, tasarıları konusunda oldukça açıktır. Doğu Asya bölgesinde stratejik bir işbirliği oluşturmak Çin’in ana hedeflerinden biri olmuştur. Çin bu bölgenin bütünleşmesinin yalnızca sosyal ve ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve güvenlik temelli bir bütünleşme olduğunu da çoktan anlamıştır…Brzezinski…Tercih..sf.161 )

AB’nin,ticari  ve finansal rekabeti  paralelinde, Asya Pasifik bölgesinde de Çin’in  gelişmekte olan ticari ve finansal zorlamaları yanında, muhtemel tehditlerin  mevcut  değerlendirmelerde yer aldıkları daha da netleşmektedir…ABD deki değişik analizler içinde, konunun ele alınmakta olduğu da görülmektedir… ABD.  Barnett’in Boşluk alanı olarak nitelediği  alanda kontrolu sağladığı takdirde, gerek AB nin ve gerese  Asya Pasifik bölgesindeki güç parametreleri üzerinde ekonomik etkinlik kurabilecektir… Bu konuda, ABD ya hedef gösterdiği şekilde ve tanımlanan bu bölgeler üzerinde hegomonik bir baskı yöntemi ile  kendine çözüm arayacak, ya da güvene dayalı bir işbirliği ile bu sahadaki etkinliğini sağlayabilecektir…Irak savaşı,işgalci yöntemler ile bir  ülkede uzun süre  kalmanın zorluklarını göstermektedir. Kuvvet kullanma  metodunun,  Boşluk Alanı içinde görülen çeşitli ülkelerde, benzer  uygulamalarına  demokrasi getiriliyor başlığı ile konunun tekrarı, ABD’nin cephesini coğrafya üzerinde büyüteceği kadar bu ülkeye olan  güvensizlik yanında kin ve nefreti de çoğaltacaktır. Ayrıca  kargaşanın sürdüğü ve çatışmaların giderek büyüdüğü bir siyasi coğrafyada da, sermaye piyasasının güven yokluğu nedeniyle hiçbir işlerliği de kalmayacaktır. Fukuyama’nın görüşünü değiştirmesine ve devletin önemine tekrar yönelmesindeki nedenlerin başında da  kargaşanın  büyüdüğü bir ortamda piyasa ekonomisinin yürüyemeyeceğini anlamış olmasıdır… ABD, AB ile dengelerini ararken,G 8  mensup  olan ülkelerin, Boşluk Bölgesindeki yoksul ülkelerin geçmişte borçlarının silinmesi konusunda  basına  yansıyan mesajı da ilginç olmuştur…AB ile ABD’nin özellikle İslam dünyası ile ilişkilerini yeniden düzeltmeye yönelik bu girişimde,  aralarında gizli bir rekabetin bu bölgelerde  oluştuğunu  kısmen de olsa  söz konusu mesaj yansıtıyor gibidir..Bush sonrası Obama’nın  başa gelmesinin gerisinde bu hususun  dikkate  alınması da yararlıdır….

(…Amerika- Avrupa politika farklılıkları Atlantik İttifakı’nın zincirlerinin kırılmasına sebep olabilecekken, Amerika’nın İslam dünyasıyla gizli bir anlaşma yapabilmesi o bölgeye bağlıdır….Brzezinski…Tercih..sf..83 )

BOP ‘nın İslam coğrafyasının bulunduğu  siyasi yapılarda, ABD tarafından hegomonik bir anlatımla demokrasinin kabul ettirilmesi bölgede istikrarsızlığın artmasından başka bir sonuç yaratmayacağı gibi, ABD düşmanlığının artmasına da neden olmaktadır..Demokrasi sosyal ve ekonomik bir süreçtir…Bu gün ABD’de bile demokratik süreç, bireyin zenginliğinden, sermayenin birikimine, oradan da, ister istemez  ülkenin plütokratik yönetimine toplumu getirmiştir, bu da devlet yapısını, ortaya çıkmış olan plütokrasinin çıkarı istikametinde oligarşik  politikalara zorlamaktadır,mevcut görüntü de bu merkezdedir…RF ve Çin gibi, kapalı siyasi sistemlerden gelen ülkelerde Demokratik Merkeziyetçilik kendi bünyelerinde içe dönük olarak uygulanırken, ABD. de, küresel bir güç olarak  HEGOMONİK DEMOKRASİ  modelini dünya ülkeleri üzerinde uygulamayı denemektedir…RF ve Çin’nin iç dengeleri bakımında, bu uygulamaların özgürlükler zemininde kısıtlamalar getirdiği  eleştirilirken, ABD’nin de küresel düzeydeki hegomonik baskılarına karşı  dünya genelinde ülkelerin   milli hakimiyet ve bağımsızlıklarına müdahale şeklinde konu ortaya çıkmakta ve küresel düzeyde ABD’ye tepkiler oluşmaktadır. Başkan Bush’un dünyaya,  ya yanımızda ya da karşımızda  olusunuz mesajının gerisinde, dolaylı yoldan Amerika’nın Dış Politikaya ihtiyacının olmadığı konusu hatırlatılmaktadır!…Türkiye’de bile ABD mallarına karşı boykot çağrısı söz konusu olduğunda bunu yapanlara  karşı, o günkü  Büyük Elçi Edelman’ın, “bu kafaların ezilmeleri gerekir” şeklindeki ifadesi de aynı hegomonik demokrasi anlayışının örneğini oluşturmuştur! Bununla beraber,  ABD de Brzezinski gibi reel politika taraftarlarının   bakış açılarının  farklı olduğu da görülmektedir..

(…Dahası,Amerika kendini demokrasinin tarihi şampiyonu olarak görür ve küreselleşme dalgalarıyla kendi demokrasisini  dünyaya sunar. Ancak bu aynı zamanda Amerika’nın dünya çapında beklenenlerin HEGOMONİK gücün hiyerarşik  gereksinimlerini karşılamamasını da kapsar….Brzezinski…Tercih…sf..168 ) demekle beraber, bu ifade  uygulamada farklı tezahür etmektedir!!!

Wall Street ile Pentagon’un ortak stratejiler oluşturarak , küresel hedefler içinde ön  gördükleri muhtemel yaklaşım tarzları değişik bakış açıları içinde, benzerlikler taşımaktadır. ABD yönünden  yakın tehdit,ekonomik yapıda  etkili olabilecek farklı finansal  etki alanlarını ortaya çıkabileceği ihtimalidir. Yeni güç merkezlerinin, Wall Street tarafından dünya genelinde Dolarize bir geleceğin engellenmesi konusu en önemli rahatsızlıklardan biri olarak algılanmakta ve  Pentagon buna göre stratejiler geliştirmektedir!…Finans merkezlerince demokrasi, liberal  bir ekonomide mal ve hizmetler ile borsalar üzerinden sermayenin akışkanlığının yaygınlaştırılması önceliğine yöneliktir…Gelişmekte olan ülkeler için  demokrasi kişi hakları yönünden  bir siyasi amaç olurken, finans kapitalin yöneticisi olan plütokratik niteliğe dönüşen şirketokrasi için bu amaç  kontrol alanlarını genişletmek bakımından  giderek bir araç olmaya başlamıştır.Demokratik süreç  içinde küreselleşmeyi  Brzezinski de şu ifadeler ile tanımlamaktadır,

(…Sınırların olmadığı bir dünya ama insanlar için değil! Küreselleşme para ve ürünler açısından sınırların olmadığı, dünyanın her tarafını kapsayan bir ortam görmektedir….Brzezinski…Tercih..sf..203)… Kısaca, Wall Street ve  Pentagon yönünden uygulanmakta olan olaylara bakıldığında   siyasi liberalizm ve liberal ekonominin mantığı bu cümlede yansımaktadır!…

Bu mantık içinde ABD politik hedeflerinin, özellikle İslam ülkelerine( Çoğu Boşluk Bölgesindedir) demokrasiyi götürmek iddiasındaki ısrarı ne düzeyde o ülkelerdeki insanların siyasi liberalizm içindeki insanlığı ile ilgilidir?!!! Demokrasinin AMAÇ olmaktan çıkarılıp, sermaye piyasasına dönük politikaların bir ARACI olması durumunda, konuyu, Brezinski’nin  yukarıdaki ifadesine göre   tekrar ele almak gerekir….Bu konumda  ve böyle bir süreçte İNSANIN  YERİ nerededir?!!!

ERGUN ÖZGEN

ERGUN OZGEN - PENTAGON WALL ST

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir