Okyanus Fatihi tanımlaması ile okurlarımız “ Dünya’da Büyük Okyanusu 312 günde tek başına, kürekle geçen” ve artık gün geçtikçe daha fazla ün kazanan Türk Genci Erden Eruç’u kastettiğimizi her halde anlamışlardır. Bu konudaki son gelişmelere geçmeden önce özet bir hatırlatma yapmamız uygun olur.
Erden Eruç bu güne kadar dünyada hiç kimsenin denemediği, hatta denemek bir yana hayal dahi edemediği büyük bir projeyi gerçekleştirmek arzusu ile yola çıkmıştı. Bu proje 6 kıtayı bisikletle geçip, bu kıtaların en yüksek dağlarının, en yüksek tepelerine çıkmak ve üç okyanusu ve aradaki denizleri ne motor ne de yelken yardımı olmaksızın sadece kollarına güvenerek kürekle geçmek amacıyla yola çıktı. İlk Olarak Kuzey Amerika’nın en yüksek tepesini fethetmek için binlerce Km.yi bisikletle geçip tırmanışını tamamladı, sonra Atlas okyanusunu tek başına kürekle geçmeyi başardı. Bundan sonra ikinci etaba 3 Mayıs 2007 tarihinde başladı ve Seattle’daki evinden bisikletle yola çıkıp San Francisco körfezinin kuzeyinde bulunan Tiburon’daki Corinthian Yat Kulübü’ne (CYC) vardı. Amacı, oradan kürekle açılarak Avustralya’daki Kosciuszko zirvesine ulaşmaktı Haziran ayındaki iki başarısız denemeden ve doğru şartların oluşması için beş hafta süren bir bekleme süresinden sonra Erden, en nihayet biraz kuzeybatıdaki Bodega Bay limanından 10 Temmuz 2007 tarihinde kürekle Pasifik okyanusuna açıldı. Denizde ikmalin mümkün olmayacağının anlaşıldığı 17 Mayıs 2008 tarihine kadar Erden yalnız başına teknesiyle yol aldı.
312 gün süren Pasifik Okyanusu geçişi sonucunda Erden, kuş uçuşu 5.514 deniz mili mesafe uzakta Papua Yeni Gine sularına vardı. Başta düşündüğü Avustralya’ya ulaşma fikri, o sezon oluşan La Nina iklim şartları nedeniyle ekvatorun güneyine vaktinde geçemediği için uygulanamadı. Denizde geçirdiği o 312 gün ile Erden, denizde en uzun süre kalan yalnız kürekçiye dair yeni Guinness Dünya Rekorunu devraldı.
15 Ocak 2009 tarihinde teknesiyle aynı noktaya geri dönen Erden, 20 gün daha denizde kürek çektikten sonra 4 Şubat 2009 günü Finsch Harbor koyunda karaya çıkarak Pasifik Okyanusunun karadan karaya geçişini tamamladı.
Bu başarısıyla Erden Eruç:
- Pasifik okyanusunu kürekle geçen ilk Türk oldu.
- Pasifik Okyanusunu doğudan batıya tek başına geçen tarihte 4ncü kişi oldu.
2009 Kasım ayında Oro Bay’den başlayıp Kokoda Patikası’nı kullanarak Owen Stanley sıradağlarını aştıktan sonra Port Moresby’de biten çetin yürüyüş sonunda Mercan Denizi kıyılarına ulaşıldı. Bunu Mercan Denizi’nde 33 gün yoğun kürek faslı takip etti ve bu geçiş 10 Ocak 2010 günü Cape York yarımadasındaki Sharp Point burnunun dibinde demir atarak noktalandı. Yağmurlu mevsim nedeniyle Cape York yarımadasının çamurlu yolları yerine, kuzeydoğu kıyılarını kanoyla takip ederek güneye inmek tercih edildi. Bir kasırga, çiftleşme mevsimindeki timsahlar, sivrisinekler, kum sinekleri, at sinekleri ve Mangrove Bataklıklarını geride bırakan Erden, 15 Şubat 2010 günü Cooktown sahil kasabasına ulaştı. Oradan Kosciuszko’nun altındaki Thredbo dağ kasabasına ulaşmak için 40 güne yayılmış 3.607km pedal basmak gerekti. 10 Nisan günü ikinci zirve olan Kosciuszko çıkıldı ve böylece 2. Safha noktalandı.
Eğer bilgisayarınıza Google Earth yüklediyseniz,
devriâlem yolculuğunun geçtiği yerleri buradan görebilirsiniz.
Böylece iki kıtanın en yüksek dağları ve iki okyanusun fethini tamamlayan Erden Eruç’un 15 Temmuz 2010 günü www.kaslagit.com sitesine gönderdiği mesajında şu bilgiyi veriyor:
“Sonunda Hint Okyanusu’nda kürek çekmeye başladım. Carnarvon marinasındaki rampadan 13 Temmuz Salı günü yerel saatle 11:50’de (0350UTC) ayrıldım.” Böylece büyük sporcumuz Erden Eruç bütün zorlukları yenerek yoluna devam ediyor ve yine yüzlerce gün süreceğini tahmin ettiğimiz Hint Okyanusunu sadece kollarının gücü ile kürek çekerek geçmek için denize açılıyor.
Projenin geriye kalan bölümünde Erden:
- Kas gücüyle devrialem yolculuğunda Avustralya’nın güneybatısındaki Fremantle limanına bisikletle gitti ve oradan kürekle Hint Okyanusuna açıldı. Bu geçişi tamamladıktan sonra Hindistan’a ulaşacak, oradan Nepal’a pedal basıp, Everest’e tırmanacak. Bu geçişi tamamladığı zaman sporcumuz bu güne kadar üç Okyanusu kürekle geçmeyi başarabilmiş ilk sporcu olarak Dünya Spor Tarihindeki yerini alacaktır.
- Pakistan, İran, Azerbaycan üzerinden Gürcistan-Rus sınırındaki, Avrupa’nın en yüksek noktası olan Elbrus dağına gidip tırmanacak.( Eruç dağcılık ve kamp malzemelerini bisikletinin arkasına taktığı minik bir römorkta taşımaktadır.)
2011
- Türkiye, Suriye, Ürdün, Mısır, Sudan, Kenya üzerinden Afrika’nın en yüksek zirvesi Kilimanjaro’ ya tırmanacak.
- Namibya’ya kadar bisikletle gittikten sonra Brezilya’ya doğru güney Atlas okyanusunda kürek çekecek.
- Brezilya’dan Arjantin’deki Aconcagua dağına doğru pedal basacak, mevsiminde onu da tırmanacak.
- Tahminen 2012 yılında Bodega Bay limanında devriâlemi noktalayıp, oradan Seattle’daki evine dönmüş olacak.
Şimdi burada biraz durmak istiyoruz sayın okurlarımız. Hatırlarsanız bu sporcumuzun Büyük Okyanusu tek başına kürekle geçişi sırasında karşılaştığı zorlukları gündeme getirmiştik ve bu konuda DSP Milletvekili Süleyman Yağız beyefendi TBMM’de bir soru önergesi vermişti. Milletvekilimizin önergesi genel olarak Dağcılık, Bisiklet ve Kürek federasyonları ve bunların üzerinde Türkiye Gençlik ve Spor genel Müdürlüğünün bu Türk sporcusuyla ilgilenip ilgilenmediğini, ilgileniyorsa ne şekilde yardımcı olduklarını soruyor ve yapılan yardımlar ve verilen desteğin açıklanmasını istiyordu.
Gensoruya verilen cevap tabii tahmin edeceğiniz gibi, ilgili sportif kurumların bu sporcu ile çok yakından ilgilendiği, destek verildiği şeklinde oldu. Tabii yine tahmin edeceğiniz gibi bu kurumların bu sporcuya daha fazla destek vermesine mevzuat hükümleri engel oluyordu. Kısaca bir şey yapmış görünüp hiçbir şey yapmama, sporda ezeli ve ebedi hastalığımız. Şimdi, şu anda birisi gitse de bu kurumlara ve hatta sporun ana sponsor kulüpleri üç büyük kulüp temsilcilerine, iki büyük okyanusu kürekle geçmiş, iki Kıtanın en yüksek dağlarının en yüksek tepelerine tırmanmış, bu dağlara ulaşmak için onbinlerce Km. pedal çevirmiş Erden Eruç adındaki bir gencimiz vardı, acaba şimdi nerde ve ne yapıyor? diye soracak olsa bu soruya doğru dürüst cevap verebilecek bir tek sorumlu bulabileceğinize inanmıyoruz. Başta devlet televizyonu TRT ve diğer basın yayın kurumlarına gelince onların gündemine girmek için ya malum spor branşlarına ya da yabancı bir ülkeye mensup sporcu olmak gerekiyor.
Bu konunun Türk toplumuna neden gereğince tanıtılmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Dünya çapında bir sporcu yetiştirmenin ne kadar zor olduğunu bizim nesiller çok iyi bilir. Bu nedenle dün Süreyya Ayhan, bu gün Elvan Abylegese, Alemitu Bekele, Nevin Yanıt altın madalyaya koşarken onları hep yaşlı gözlerle izledik, finale kalan diğer sporcularımız bizi gelecek için umutlandırdı mutlu etti. Gençlerimizin bu başarılarını o kadar uzun bir süre bükük bir boyunla beklemiştik ki şimdi havalara fırlıyoruz. Şimdi ümitle Olimpiyatları ve dünya şampiyonasını bekliyoruz. Çünkü dünya çapındaki başarılara açız.
En yürekten duygularla şunu söylemek isteriz ki sayın okurlarımız, bu gün bahis konusu olan, yanında yani kayığında, bisikletinde Türk bayrağını taşımadan yola çıkmayan sporcu evladımız Erden Eruç; yüzlerce Dünya şampiyonluğuna bedel muhteşem bir yarışın içinde bulunuyor ve başarmaya çalışıyor. Tok gözlü bir genç, sponsor firma ve kendisine kişisel olarak destek veren bireyler dışında kimseden destek almadan ve duraksamadan yoluna devam ediyor.
Zaman zaman neden böylesine büyük bir projenin peşinden koşuyor? Ne zoru var ki? Anlamına gelecek sorulara muhatap oluyoruz. Bu sorunun cevabını şöyle verebiliriz. Kristof Kolomb neden bilinmeyen denizlere açıldı? Amundsen Kutuplarda ne arıyordu? Hillary Evereste neden tırmandı ki? Onlar için nedenler ne ise, Türk Genci Erden Eruç için de sebep aynidir. Şimdi bize sorabilirsiniz, bu Türk gencinin yaptığı onlarınkine benzer başarılar mı ki ondan böyle büyük isimlerle birlikte bahsediyorsunuz? Cevabımız sadece evet olacaktır. Erden eğer Allah izin verir de başarabilirse bir gün sizler, çocuklarınız ve torunlarınız onun Okyanusları geçiş, Himalayalara veya Klimanjaroya çıkış hikâyelerini yerli değil ama büyük bir ihtimalle yabancı belgesellerde ilgiyle izleyecekler. Belki size anne, baba hatırlıyor musun? diye soracaklar.
Son bir cümle Hint Okyanusu için söylemek istiyoruz. Kore ye gidiş ve dönüş yolculuğumuz sırasında bu aylarda, bu okyanusta hep büyük tayfunlara yakalanmıştık. Tayfun günlerce sürmüştü ve 15–20 metrelik dev dalgalar o koca gemimizi beşik gibi sallıyordu. Böyle bir tayfuna yakalanma ihtimali oldukça yüksek. Erdenin yürekli ve korkusuz olduğunu biliyoruz ama yinede görevine azimle devam edebilmesi için Türk Halkının teşvik ve desteğine, dualarına ihtiyacı var.
Dr. M. Galip Baysan
Bir yanıt yazın