LEFKOŞA’NIN ORTA YERİ “HAVUZ”
Hüseyin MÜMTAZ
Hem de kocaman bir havuz.. Küçük Kaymaklı’dan başlayıp Kızılbaş’a geçen, oradan Gönyeli Çemberi, Gönyeli Belediyesi, Metehan Sınır kapısı, Pronto, Taksim Sahası, Ermeni Manastırı, Arasta, Çağlayan’dan dolaşıp tekrar Kaymaklı’ya ulaşan bir çember-elips çizin.. İşte onun içinde kalan Lefkoşa bütünüyle bir havuzdur..
İlkokul’dayken en nefret ettiğim, “Havuz problemleri” idi.. Sonra çocuklar o çağa geldi, onların “havuz problemleri”ne yardımcı olmaya çalıştık.. Neyse büyüdüler, atlattık derken başımıza Lefkoşa’nın Havuz’u çıktı..
Biliyorsunuz, “havuz”da hem havuzu “doldurmaya” çalışan irili ufaklı birden fazla musluk vardır, bir de havuzun altında “boşaltan” çeşitli musluklar. Musluğu açarsınız dolmaz, kapatırsınız boşalmaz..
Brüt olarak 63’ten beri, (Askeri Lise’de sıra arkadaşım Larnaka’lı Yusuf Yüksel idi), net olarak da 74’den beri Kıbrıs meselesinin içindeyim..
Sadece o kısa zaman diliminde değil, 1877’den bu yana en önemli olay 74 harekâtı ise, ikinci en önemlisi de 2003’de “bir gece ansızın” kapıların açılmasıdır.
Nisan 1955’de biz kendiliğimizden mi “içe kapanmış”tık?
Projenin fikir babası ve/veya uygulayıcısı kim olursa olsun.. 74’ün kazanımlarınının büyük bir kısmını “kaybettiren” bir dönüm noktasıdır o kapılar..
2003’den önce güneye geçmeden biz, kuzeye geçmeden Rumlar yaşayamıyor muydu da açtık o kapıları?
“Biz” açtık.. Bir gece ansızın “vahiy”in nereden geldiğini bilmeden, sorgulamadan hidayete erdik ve “açtık”..
Talât’ın, Lokmacı kapısını açabilmek için Genelkurmay merdivenlerini çıkışını hatırlıyor musunuz? O kadar gürültüden sonra Lokmacı açıldı da ne oldu, Arasta esnafı han-hamam-kat-yat sahibi mi oldu iki haftada?..
KKTC’nin, Yeşilırmak açıldığı zaman tam 7 tane kapısı olacaktır Rum tarafıyla, sorgusuz sualsiz-hesapsız, kitapsız geçilebilen..
Türkiyenin bütün kara sınırlarının uzunluğu 2800 kilometredir, bu kadar kilometrede mevcut bütün kapıların sayısı ise 11 (onbir)dir.. KKTC’de 180 kilometreye 7 kapı, Türkiyede 2800 kilometreye 11..
“Devlet”sen sınırına, kapına sahip olacaksın.. Ev sahibi olmanın sembolü, “anahtarı” almaktır.. Kapının anahtarı sende olacak ki gireni çıkanı kontrol edesin..
“Kapılar açıldı da ne oldu?” diye soranlara cevap..
100.000’den fazla “kuzeyli” Rum kimlik-pasaportu aldı.
Ulaşım pahalı olduğu için adaya Avrupa’dan geliş-gidişler güneye kaydı.
Askerlik mükellefiyeti olan “Avrupalı kuzeyliler” güneye gelip tatil yapıp, kuzeyli aileleriyle görüşme “imkânı” buldu.
Öğrenim-sağlık-iş için güneye gidilir oldu..
Hem gidildi, hem laf üretildi.. “Güney’deki hastahaneler çok iyi, devlet daireleri çok iyi çalışıyor”..
Yok yahu? Bizde neden iyi değil, bizde neden çalışmıyor? Bizdekiler de doktor, memur, müdür değil mi? Ne fark var aramızda? Hani hepimiz “adalı” idik? Kuzey’de çalışmayı onuruna yediremediğimiz işlere güneyde talip oluyorsak da kuzeyde boş bıraktığımız o işlere Hatay’lı, Adana’lı gelince neden feryadı basıyoruz?
Biz değil miyiz bayıla bayıla “sendikal demokrasi”den sonra bu ülke ekonomisini meyhane-kumarhane-“kâr”hane kapitalizminin sırtına bindiren?
Her apartmanın altında “betofis” yok mu?
Kırın ortasında her ağacın yanındaki asfalt yol hangi gece klübüne gidiyor?
Bu “sektör” kendi çalışma düzeninde kendine has bir homongolos insan profilini yaratmayacak mıydı zannediyorduk? Onun için mi şimdi “her gün hırsızlık, her gün cinayet” şikayetleri içindeyiz?
Metin Münir yazıyor; “Güney Kıbrıs’ta modern bir Avrupa ülkesindesiniz. Kuzeyde bir üçüncü dünya ülkesinde… Kıbrıslılar kendi çabalarıyla değil, Ankara’nın yolladığı paralarla Türkiye ortalamasının en az iki misli üzerinde bir hayat standardının keyfini çıkartıyorlar. Ama bu sahte ve çürük bir standarttır. Sürdürülemez. Nitekim çatırdıyor..”
Neden güney modern Avrupa ülkesi de kuzey üçüncü dünya ülkesi?
Paramız mı yok, aklımız mı, yeteneğimiz mi?
“Paramız”ın olduğunu Mısır’daki sağır sultan duydu..
Yeteneğimiz ve aklımıza ise hakaret etmeyin..
İkisi de var da “üşeniyoruz” dostlar, üşengeciz sadece..
İpe un serme uzmanıyız, bugünün işini yarına bırakma profesörüyüz. “Erteleme” hayat felsefemiz olmuş.
Akşam saatlerinde evinizin “asfalyası” atsa elektrikçi bulamazsınız.. “Nöbetçi Eczane” belli bir saatten sonra kapalıdır.. Su tesisatınız arızalansa sucu bulamazsınız, sucu bulsanız “solinacı” kapalıdır..
Bu özel sektör..
Devlet daireleri için bir örnek vereceğim, gerisini siz hesabedin..
Tatil günleri, resmi dairelerin e-posta adresleri bile “çalışmaz”…
“Az iş yapalım, çok kazanalım” vazgeçilmez standardımızdır.
Beratlı’nın Amerikalı Gelin’i ne diyordu?
“Neden burası Amerika’dan daha pahalı? Niçin herkes iş yaparken ABD veya Britanya düzeyinde kâr etmek istiyor ama o kalitede iş üretmiyor?… Burada konut fiyatları Amerika ile eşit ama kaliteniz yerlerde sürünüyor?”
Ha bu arada, “güneyde” hiç bir zaman yaz mesaisi diye bir şeyin olmadığını da öğrenmiş olduk..
Lâf nereden buraya geldi..
Alithia’da dünkü haber; “ Kıbrıslı Türklerin Güney Kıbrıs’ta temmuz ayında 1.7, son 6 ayda ise 9.8 milyon Euro harcadıkları bildirildi. İlk 7 aylık verilere göre, Rumların KKTC ve Türkiye’de kredi kartlarıyla yaptıkları harcama ise 6 milyon Euro. Rumlar, sadece temmuz ayı içerisinde KKTC ve Türkiye’den kredi kartlarıyla 996 bin 700 Euro’luk alışveriş yaptı. Aynı ay Kıbrıslı Türkler ise Güney Kıbrıs’ta kredi kartlarıyla 28 bin 842 işlem yaptı ve 1,7 milyon Euro harcadı. 2010 yılının ilk 6 ayında Kıbrıslı Türklerin Güney Kıbrıs’ta kredi kartlarıyla harcadıkları paranın 9,8 milyon Euro olduğu da belirtildi”.
Geçen ay da durum farklı değildi.. Fileleftheros Gazetesi’nin, “JCC” şirketinin verilerine dayanarak verdiği haber şöyleydi: “Rumlar bu yılın ilk altı ayında kredi kartlarıyla KKTC ve Antalya’da 3.5; Türkler ise Rum tarafında 8 milyon 100 bin Euro harcadı”.
Hesabın özeti şu; Rumların üçte biri oranındaki Türkler güneyde, Rumun kuzeyde yaptığının ortalama iki mislini harcıyor..
Ayda ortalama 2 milyon euro güneyin ekonomisine “katkı” sağlıyor..
Yahu biz 1974-2003 arası.. güneyden çanta, şapka, kemer, banyo aynası, zerzevat almadan yaşayamıyor muyduk?
Sendika ağası olmak için ille güneyden alınan hıyarların cebe sokulup kuzeye girerken gösteri yapmak mı lâzımdı?
Ayda 2 milyon euro yılda 24 milyon eder..
KKTC’nin 2009 bütçe açığı, 240 milyon tl; yaklaşık 121 milyon euro eder.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile KKTC Hükümeti arasında imzalanan Ekonomik Ve Mali İşbirliği Protokolü’ne göre “Taraflar 2009 yılında uygulanmakta olan Acil Mali Önlemler Programı’nı tamamlamayı ve 2010, 2011, 2012, yıllarında protokolün eki ‘Kamunun Etkinliğinin ve Özel Sektörün Rekabet Gücünün Arttırılması Programı’nı reformları hayata geçirerek ve mali disiplin çerçevesinde cari bütçe açığını kademeli olarak 2010 yılında 450 milyon TL, 2011 yılında 350 milyon TL ve 2012 yılında 320 TL’ye indirerek uygulamayı taahhüt etmişlerdir”.
Yâni KKTC protokoldeki yükümlülüklerini yerine getirirse TC bahse konu açığı “kapatacak”..
Ekonomistler ayrıntısını iyi bilir, kılı kırk yararlar ama şimdi biz bakkal hesabımızı bir daha yapalım..
2009’un bütçe açığı 121 milyon euro ve “kuzeyliler”in güneyin ekonomisine pompaladığı miktar yıllık 24 milyon euro ise 2009 hesaplarıyla “açığın beşte biri” güneye akıtılan harcamadan oluşmuştur.
Anladınız mı sendika ağaları?
“Göç yasası”, “Varoluş Mitingi” filan düzenleyeceğinize, Metehan’da cebinize soktuğunuz güneyli hıyarlarla nümayiş yapacağınıza önce haftada dört saat ders vermekle tam maaş alan sendika üyesi öğretmenlerinize bu hesabı yaptırıverin. Tabii Eğitimde Tam Gün’e karşı çıkacaklardır.
Şimdi gelin bizim “Havuz problemi dersimizi” dinleyin..
Lefkoşa’nın orta yeri havuz..
Havuz’u dolduran üç musluk var; Turizm, kumarhane, “kâr”hane..
Boşaltan ise….;
Erdal Şafak’tan alıyoruz..
“İşe rakamlarla başlayalım. Resmi verilerle. Kızmak yok; bu veriler hem Ankara’nın, hem de KKTC yönetiminin dosyalarında yer alıyor. İşte rakamlarla KKTC tablosu:
KKTC’de benzin fiyatları Türkiye’ye göre oldukça düşük. Son zamlardan sonra 95 oktan kurşunsuz benzinin pompa satış fiyatı 2.08 TL, 97 oktan kurşunsuz benzin 2.10 TL, eurodizel 2.05 TL ve motorin 1.85 TL oldu.
KKTC’de derslik başına düşen öğrenci sayısı 18. Öğretmenlerin haftalık zorunlu ders yükü 20 saat olup, okullar arasında nakiller yapılamadığından haftada sadece 4 saat ders veren öğretmenler bulunuyor. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı meslek liselerinde 6’yı, diğer liseler ile ilköğretimde 11’i geçmiyor. Öğretmenler her yıl 2.400 TL hazırlık ödeneği alıyor. (Türkiye’de 600 TL civarında.)
KKTC’de hemşire başına 2 yatak düşüyor.
KKTC’de çifte emeklilerin sayısı çok yüksek. Bunlar aralık ayında 4 maaş alıyorlar.
KKTC’de ekonomik sorun sadece merkezi bütçede değil; kamu şirketleri devletten daha da kötü durumdalar. Kamu bankalarında ortalama maaş 8 bin TL. Devlet kurumu olan Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde ortalama maaş diğer üniversitelerin iki katı. Kamu çalışanlarının ortalama maaşı 3.080 TL. Kamudan emekli olanlar son aylıkları kadar, hatta ondan da fazla emekli maaşı alıyorlar”.
Ha bu boşaltan musluklara bir de yıllık 24 milyon euro “güneye bırakılan para”yı ekleyin.. Açığın beşte biri..
Söyleyin bakalım bu havuz su tutar mı tutmaz mı?
Tutmalı, tutacak..
Küçük hükümeti, evlâtlarımızın daha ayakları üzerinde duracağı bir KKTC ideali uğruna olmazsa olmazları alt alta sıralayarak elini taşın altına koymuştur.
Bu deve güdülecek ama bu diyardan gidilmeyecektir.
Ama önce şu “beşte bir” için de biz omuz verelim..
Kapatın kapıları.. Hiç bir şey kabetmeyeceğimizi, aksine çok şey kazanacağımızı göreceksiniz..
“TÜRK’TEN TÜRK’E” kampanyasını yapıp yürüten biz değil miydik?
Ha, “Lânet olsun, bir kere daha -yes be annem- diyelim de bu iş toptan çözülsün!” diyorsanız yanılıyorsunuz..
Daha altı ay önce Rum eski Merkez Bankası Başkanı’nın; “Kıbrıs Türkleri’ne Türkiye bol kepçe yardım ediyor.. Birleşme olduğunda Kıbrıs Türkleri’nin hayat seviyesini yükseltmek için Rumlar aynı şekilde katkı yapamaz” dediğini unuttunuz mu?
Birleştik… Türkiye olmayacak artık.. Rum, “bana bakmayın” diyor.. Ne yapacağız, yahut napacayık?
Dönün, 30 yıldır AB üyesi Yunanistan’daki Türklerin haline bakın.. Batı Trakya, Rodos, İstanköy Türkleri’nin hallerine.. “Türk’üz” deyince dava açılıyor.. Sadece “Müslüman azınlık”larmış… Fert başına düşen yıllık gelirleri “batı” Yunanistan’ın beşte biri..
Ha bir de KKTC olarak ay’da mı yaşıyoruz? Dünya ekonomik krizdeyken, Yunanistan, Rum kesimi krizde iken bu tatlı hayat kumpanyasının daha ne kadar devam edebileceğini zannediyoruz? 6 Ağustos 2010
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com
Bir yanıt yazın