Kaza namazlarının nasıl kılınması gerektiğini vaktiyle bizim köyün imamı Mustafa Efendi’den öğrenmiştim. Mustafa Hoca, güzel bir örnekle konuyu şöyle açıklamıştı cemaate:
“Muhterem cemaat, pazardan bir sepet elma aldınız ve yola koyuldunuz. Ancak eve geldiğinizde bir de baktınız ki sepette hiç elma kalmamış. Meğer sepetin dibi delikmiş ve eve gelinceye kadar elmaların tamamı dökülmüş. Elmaları toplamaya nereden başlarsınız? Düşen son elmadan başlayarak geriye doğru mu giderseniz, yoksa yolun başına gider, düşen ilk elmadan başlamak suretiyle mi toplama işini halledersiniz? En mantıklısı düşen en son elmadan, yani size en yakın elmadan başlayarak bu işi halletmenizdir değil mi? Kaza namazlarını kılmak da tıpkı öyledir. En son kazaya kalmış namazdan başlayarak kılmalısınız kaza namazlarınızı…”
Bu misali AKP Hükümetinin, darbe yapan, ya da darbe girişiminde bulunan askerleri yargılama işine uyguladığımızda karşımıza son derece çarpık, çelişkili ve mantıksız bir sonuç çıkıyor. Şöyle ki; AKP Hükümeti ve Sayın Başbakan, darbecileri yargı önüne çıkarma konusunda eğer ciddi, tarafsız ve hakkaniyet kurallarına uygun davransaydı, bu işi öncelikle 2007 yılından başlatması gerekirdi. Öncelikle 27 Nisan E Muhtırası’nı verenlerden işe başlaması gerekirdi. Yani Org. Yaşar Büyükanıt ve o günkü komuta kademesinin mutlaka yargı önünde hesap vermeleri gerekirdi. Zaten muhalefetin başbakana yöneltmiş oldukları en önemli ve haklı tenkit de budur. Çünkü 27 Nisan E Muhtırası, ülkeyi erken genel seçime götürmek, cumhurbaşkanlığı seçim sürecini sekteye uğratmak gibi ağır ve somut bir sonuç doğurmuştur Türkiye’de.
27 Nisan E Muhtırasını verenlerin yargı önüne çıkmasından sonra geriye doğru 10 yıl gidilerek bu sefer 28 Şubat 1997 yılında gerçekleşen “Post Modern Darbe”yi yapanların yargılanmaları sağlanmalıydı. Çünkü 28 Şubat 1997 Post Modern Darbesi de tıpkı 27 Nisan E Muhtırası gibi ve ondan çok daha etkili olmuş ve meşru hükümetin devrilmesiyle sonuçlanmıştır.
Özetle; eğer AKP hükümeti, meşru iktidarlara yönelik olarak yapılan darbelerin veya verilen muhtıraların faillerini yargı önüne çıkarma konusunda eğer ciddi ve tutarlı olsaydı, hem Org. Yaşar büyük anıt ve arkadaşlarının, hem de Org. İsmail Hakkı Karadayı ve arkadaşlarının mutlaka yargı önünde hesap vermeleri gerekirdi. Oysa ne Yaşar Büyükanıt ve o günkü komuta kademesi, ne de Org. Karadayı ve o günkü komuta kademesine bu konuda “Adın ne” bile denilmemiştir. Aksine; 27 Nisan E Muhtırası’nın faillerinden Yaşar Büyükanıt için son derece konforlu bir emeklilik ortamı hazırlanmış, o günkü komuta kademesinin diğer üyeleri ise terfi ettirilerek adeta ödüllendirilmiştir! Zira bugünün komuta kademesi ile o günün komuta kademesi hemen hemen aynı kişilerden oluşmaktadırlar. Sadece görev ve mevkileri değişmiştir o kadar…
28 Şubat Post Modern Darbesi’ni gerçekleştirenler de öyledir. Onlar da şu anda Bodrum ve Marmaris’te emekliliğin tadını çıkarmak, küçük torunlarıyla güreş tutuşmak, konforlu ve son derece güvenlikli villalarının bahçelerinde (Özkök ve Büyükanıt’ın deyimleriyle) torun kovalamakla meşguller. Eğer hükümet bu konuda tutarlı olsaydı, geçelim 28 Şubat’ın komuta kademesini, o gün daha alt görevlerde olmakla birlikte isimleri ön plana çıkan General Çevik Bir, General Erol Özkasnak, General Doğu Silahçıoğlu, General Osman Özbek ve General Erdal Ceylanoğlu’nun mutlaka yargılanmaları gerekmez miydi? AKP hükümeti ise kalkmış, tam 30 yıl önce gerçekleşen bir darbenin faillerini yargılamanın yolunu aramakla meşguldür! Hem de 12 Eylül’ün bir kısmı mevta olmuş generallerini yargılayamayacağını bile bile “YARGILAYACAĞIM” diyerek referandumda halktan “EVET” demelerini talep etmektedir.
Hükümete göre; referandumda “EVET” diyenler “DEMOKRAT”, “HAYIR” diyenler ise “DARBECİ” imiş! Tamam anasını satayım, ben o zaman tam bir darbeciyim(!) Çünkü referandumda “HAYIR” diyeceğim. Madem ben “Milli İrade”yi temsil ediyorum ve Sayın Başbakana göre “Milli iradenin üstünde hiçbir güç yoktur” o zaman beni hiç kimse yönlendiremez ve “Hayır” dediğim için hiç kimse beni darbecilikle suçlayamaz. Çünkü ben “Milli İrade”yim.
Hükümet, öncelikle E Muhtıra verenleri ve Post Modern Darbe yapanları yargılamak yerine, 2003 yılında hazırlanan bir plan tatbikatından hareketle (ve bazı kesimlere göre hayali bir darbe senaryosu uydurup) bu senaryonun faillerini yargı önüne çıkarmak ve anayasa değişiklik paketi hazırlayarak sözüm ona 30 yıl öncesinde gerçekleşen bir olayın faillerini “yargı önüne çıkaracağım” demekle, suyu yokuş yukarı akıtmaya çalışmaktadır. Bizim yörede bu kabil hareketler “yorgunu yokuşa sürmek” ve “eşeği kıçından suvarmak” deyimleriyle anlatılmaktadır.
AKP 28 Şubat’ın Ürünü Olduğunu Resmen Kabul Etmiştir(!)
Son YAŞ toplantısı bir kez daha göstermiştir ki; AKP kesinlikle 28 Şubat’ın ürünüdür! Zira eğer böyle olmamış olsaydı, 28 Şubat sürecinde ismi öne çıkan generallerden Erdal Ceylanoğlu kesinlikle terfi edemez ve emekliliğe sevk edilirdi. Çünkü Erdal Ceylanoğlu 1996 yılında Etimesgut’ta konuşlu “Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanı”dır ve dönemin iktidarının himayesinde düzenlenen “Filistin halkıyla dayanışma Gecesi”nin ertesinde Sincan sokaklarından tanklarıyla geçiş yapmıştır. General Çevik Bir “Demokrasiye balans ayarı yaptık” şeklindeki o ünlü özdeyişini, Tümgeneral Erdal Ceylanoğlu komutasındaki tankların bu nümayişi üzerine söylemiştir.
Darbecileri yargılama konusunda kararlı görülen hükümet, eğer gerçekten bu konuda ciddi olsaydı Sayın Ceylanoğlu hem sittin sene terfi edemez ve emekli edilir, hem de yargılanırdı. Oysa Erdal Ceylanoğlu bırakınız yargılanmayı, hem 2007 yılında Orgeneral ve arkasından EDOK komutanı yapılmış, hem de 08.08.2010 tarihi itibarıyla ve adeta bir katakulli ile Kara Kuvvetleri Komutanı oluvermiştir. Çünkü önce EDOK’tan 1. Ordu’ya, arkasından da KKK’na kaydırılmıştır. Sayın Ceylanoğlu’nun Kayserili olarak Sayın Cumhurbaşkanı ile hemşeri olmasının bu konuda bir etkisi var mı emin değiliz!
Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, 28 Şubat sürecinin KKK ve arkasından Genelkurmay Başkanı’dır. “28 Şubat gerekirse bin yıl sürer” şeklindeki ünlü özdeyiş kendisine aittir. Eğer darbecilerin mutlaka yargılanmaları gerekseydi Sayın Kıvrıkoğlu’nun da yargılanması kaçınılmazdı. Öğreniyoruz ki; Org. Hayri Kıvrıkoğlu Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun yakın akrabası. Elbette suçlar kişiseldir ve Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun işlemiş olduğu bir suçtan dolayı Hayri Kıvrıkoğlu suçlanamaz. Ancak medyaya yansıyan haberlere göre; sırf eşinin elini sıkmadı diye Org. Aslan Güner’in Jandarma Genel Komutanı yapılmasına karşı çıkan bir zihniyetin, Org. Hayri Kıvrıkoğlu’nun 2008 yılında Org. Yapılarak Ege Ordu Komutanlığı’na, dün de 1. Ordu Komutanlığına atanmasına karşı çıkması beklenirdi. Ancak bunların hiçbirisi yapılmıyor.
Hiç kimse yanlış anlamasın: Benim ille de birilerini yargılatma gibi bir düşüncem asla yoktur. Yukarıda ismi geçen generallerin hiçbirisiyle alıp veremediğim de yoktur. Zaten hiç birisini tanımam etmem. Onların, en az benim kadar vatansever olduklarına da inanıyorum. Ancak bu ülkede adalet ve hakkaniyet diye bir şey varsa, bütün bunların da gündeme gelmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bana sorarsanız, dünkü askeri atamalarla birlikte AKP, 28 Şubat’ın ürünü bir parti olduğunu, böylelikle 28 Şubat Post Modern Darbesi’ni yapanlarla 27 Nisan E Muhtırası’nı verenlere minnet borcu bulunduğunu resmen kabul ve ilan etmiş bulunuyor. Dünkü atamalarla bu minnet borcunun bir kısmı ödenmiş görülüyor. YAŞ toplantılarının ikinci gününde 102 subay hakkında yakalama kararı çıkarılması, toplantılar bitip terfi ve atama kararları oluşturulduktan sonra ise bu kararın kaldırılması, Türkiye’de, vicdanı olanların vicdanlarını hep sızlatacaktır. Hele hele bu yakalama kararına bağlı olarak terfi alamayan subayların yüreklerindeki yara, ömürleri boyunca sürekli kanayacaktır. Ayrıca bu durum, Türk Hukuk tarihine kara bir leke olarak da geçecektir.
Her şeye rağmen, yeni oluşan komuta kademesine başarılar diliyorum. Hele hele Sayın Işık Koşanar’e, 2008 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı olarak atandığında yapmış olduğu konuşmayı hatırlatıyor; “Laik Cumhuriyet”i ve “Ulus Devlet”i koruma konusunda somut adımlar atmasını bekliyorum. Bir de yine kendi tabiriyle “Eli silahlı bir tane terörist kalmayıncaya kadar” yoğun ve etkin bir mücadele beklediğimi bildirmek istiyorum.
9 Ağustos 2010
Ömer Sağlam
Bir yanıt yazın