İSLAMCININ İTAAT REFERANDUMU
Batı; askerî ,ekonomik ve kültürel alanda İslam dünyasına fark atıp,
Küreselleşirken maddi değerler yanında manevî değerleri de piyasa malına dönüştürmüş bulunuyor.
*
Batının güdülemesi ve İslamın alternatif olmak hayaliyle yeniden yorumlanması bedbahtlığı,
Tarikatlar, cemaatler,siyasi oluşumlar, uluslararası örgütler ve birliklerle,
İslamın getirildiği hazin noktayı göstermesi bakımından;
SP Olağan Kongresi ve AKP referandum kampanyası mükemmel bir örnek teşkil ediyor.
*
SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş parti yönetimine aday 200 kişiyi, görüşünü almak üzere Erbakan’a veriyor.
Erbakan ise Kongre’nin belirlediği 75 kişiyi seçmesini istiyor.
İsteği gerçekleşmeyince,
“İştişare yapılmış,karar alınmış,itaat gerekir.” diye olağanüstü kongrenin toplanmasını zorluyor…
*
İslami yönetim;
İmamet (yol gösterme), hilafet (temsil etme) ve imaret (başkanlık yapmak) kavramları esası,
İştişare( fikir alış verişi),meşveret (danışma),karar, biat (seçim) ve itaat ilkelerinden oluşuyor.
Rağmen SP Olağan Kongresi ardından Erbakan’ın talebi;
İmamet,hilafet ve imareti kişi sultasına alan ve özgür iradeyi hiçe sayan bir kötü örnek anlamına geliyor!
Bu noktada din alimi Elmalılı Hamdi Efendi’nin ” Milli egemenlik hilafetten üstündür” ifadesi örnekleniyor.
Erdoğan’ın Erbakan’a itaat etmediği ve AKP nin demokratik olgunlukla halka giderek başardığı mukayesesi konuyor!
*
Erbakan, bir mürşid gibi imamet,hilafet ve imareti kendi sultasında kabul ediyor.
Bu: Allah sevgisi içinde o’na kavuşmak arzusunda olan Murid’den,
İlim,irfan ve manevi zenginlik kazanabilmesi için halis bir rabıta istenmesine benziyor.
Muhabbetle bağlılık , murşid ile muridi arasındaki rabıtadır.
Murid muhabbeti teminen mürşidinin suretini ya da hayalini sür-git tasavvur etmeli,
O hayalin yol göstericiliğinde ilim-irfan denizinde ermelidir!
Murşidi tasavvurla kulluk ya da aklın bir objeye sıkıştırılmasıyla,
Beynin uydurmasına yol açılıyor!
Sonra uyduran beyinler çoğalıyor, çoğalıyor,çoğalıyorlar.
Bilime sırtı dönük hastalıklı bir toplum oluşuyor…
*
Rabıta (Rabitat-ül Alem-ül İslam) Orta Doğu Amerikancı İslamında,
Şeriat düzeni ile İslam devletleri birliği kurmak isteyen bir kuruluş olarak faaliyet gösteriyor.
Komünizm ile Mücadele Dernekleri, Din Adamı Yetiştirme Dernekleri, İlim Yayma Cemiyetleriyle,
1976 dan bu yana Türkiye’dedir.
ABD nin Orta Doğu’da tam egemenliğini sağlamak üzere istediği Kürt-İslam Faşizminin gereği,
Kenan Evren’e yaptırtığı 12 Eylül 1980 askeri darbesi;
Suudi Arabistan ve ABD finansmanı kullanan Rabıta kuruluşuna muazzam bir özgürlük veriyor.
Manevi değerlerin piyasalaştığı bu süreçte,
Amacı üyelerinin toplumsal ve ekonomik gelişmelerini şeriata göre geliştirmek olan İslami Kalkınma Bankası önderliği ve desteği,
Din adına dolandırılan uyduran beyinlilerin himmetiyle sağlanan finansmanla;
Refah Partisinden AKP ye siyasal örgütlülük sağlanıyor.
MÜSİAD’ın yeşil sermaye holdingleri, bugün Türkiye ekonomisini tutuyor!
*
Erbakan’dan Tayyip Erdoğan’a farklılaşan tek şey,
Sekiz yıllık AKP iktidarının;
ABD desteği ile Amerikan İslamı adına devleti ele geçirerek,
İstihbarat, Telekomünikasyon ve İletişimde, Bankalar ve Sermaye Piyasalarında muazzam kontrol gücüyle,
Yarattığı korku imparatorluğu,
Ve yeşil sermayenin istihdamını, zekatını ve sadakasını oy’a tahvil etme becerisidir.
*
Bir çoğu bu gelişimi Türkiye Cumhuriyetine karşı Amerikan Ilımlı İslam darbesi olarak görüyor.
O çoğunluk bu çoğunluğun Milli İradeyi temsilinde şüphelidir.
Onlarda bunlardan!
*
Erdoğan, referandum kampanyası meydanında bağırıyor.
“12 Eylül Anayasası ile Türkiye geleceği yakalayamaz!” diyor.
12 Eylül 1980 darbesiyle yürüdüğü Amerikan İslam Şeriatı yolunda daha ilerisini istiyor.
Dinleyen bir kadın, ” O bizim babamız!” diye iki gözü iki çeşme ağlıyor.
Yaşanan toplumsal hallüsinasyon hali Türkiye üzerine ölü toprağı seriyor…
*
Halbuki Mahşerde şefaat talebiyle Peygamberi Muhammed önüne,
Ulu’su Mustafa Kemal’in sancağı altında gidecek Türk Ulusunun,
Elbette Yüce Allah’ın dostu ile gönül birliği içinde rabıtada olması gerekiyor.
Türk’ün Ulu’su Mustafa Kemal şöyle diyor,
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir.
Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyor ve hissediyorsanız, bu kâfidir.”
Türk’ün başka bir ulu’ya ihtiyacı yok!
Bir yanıt yazın