Arslan BULUT
Prof. Dr. Tolga Yarman, 26 yıl önce, Amerikalıların ünlü Fulbright Vakfı’nın konuk öğretim üyesi oldu.
26 yıl sonra, 19 Mart 2010’de e-posta yolu ile İstanbul Fulbright Bursiyerleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Haydar Özpınar’dan bir kokteyl daveti aldı.
Davet mektubunda kokteylin ABD Büyükelçisi James F Jeffrey onuruna ABD İstanbul Başkonsolosluğu ve Fulbright Bursiyerleri Derneği tarafından düzenlendiği, 24 Mart 2010 Çarşamba Günü Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük Binası Konferans Salonunda yapılacağı bildiriliyordu.
Yarman, kokteyle katıldı. Yaklaşık yüz kişinin katıldığı kokteylde, ABD Ankara Büyükelçisi James F. Jeffrey, bir saate yakın konuştu.
Jeffrey, Başbakan’ı ve Cumhurbaşkanı’nı övdü. Söz BOP’a gelince, Osmanlı İmparatorluğu’nu övdü! Hükümet’le harika bir ilişki sürdürdüklerini belirtti. Sonra “Biz, ülkelerin iç işlerine karışmayız!”, demesine karşın, sözü, Türkiye’nin demokratikleşmesine ve Anayasa değişikliğine getirdi. Bunun gerekliliğini vurguladı ve referandum için, kokteyle katılanlardan destek beklediğini, açık bir dille ortaya koydu!
Yarman da bunun üzerine Jeffrey’ye bir soru sordu.
“-Türkiye’nin Demokratikleşmesi diyorsun. Üçte birlik oy oranlarıyla, üçte ikilik parlamento çoğunluğunun elde edildiği bir süreçte demokratikleşmeden bahis, abestir. Yüzde onluk ülke seçim barajı var. Milyonlarca oy zayi oluyor. Partilerin içinde hemen neredeyse, demokrasi yok; bir defa, bunun demokrasi özlemi itibariyle, rahatsız edici bulunmaması, ayrıca çok tuhaf. Üç, dört lideri kontrol etmeye çalışarak, Türkiye’yi, kontrol etmeye yönelmeniz, bence harika bir strateji, ama ’demokrasi’bu değil. Biz ’gerçek demokrasi’için mücadele ediyoruz. Korkarım, senin anladığın demokrasi, değil, bu.. Onun için sözlerine hiç katılmıyorum. Bizden istediğini, bu çerçevede, hiç istememelisin.”
Jeffrey ise Yarman’a kısa bir cevap verdi:
“-Üçte birlik oy oranı ile üçte ikilik parlamento çoğunluğu elde etme olasılığı, eskiden de vardı, yüzde on baraj mı iyidir, yüzde beş mi, bu tartışılabilir.”
Yarman bütün bunları Dışişleri Bakanlığı’na bildirdi ve mektubunu şöyle bitirdi:
“Aslında herhangi bir büyükelçi, herhangi ciddi bir ülkede, böyle bir konuşma yapsa, tam bir yabancı militan sıfatında algılanıp, o ülkenin iç işlerine karıştığı savıyla, derhal ‘istenmeyen insan’ ilan edilir ve sınır dışına çıkarılır…
Anayasa değişikliği, esas olarak, Türkiye’yi ve bölgeyi, malum istekler doğrultusunda yeni baştan dizayn etmenin son bir temel aparatı olarak gerçekleştirilmek isteniyor. Bu bilgi, üstelik birinci ağızdan açıklanmış oldu.”
(Mektubun tamamı “gazeteyurt” ta yayınlandı.)
Demek ki Diyanet-Sen Başkanı Mehmet Bayraktutar, imamlar olarak 12 Eylül’deki referandumda “evet” oyu kullanacaklarını açıklarken, Allah’ın emirlerini değil, ABD’nin emirlerini yerine getirmiş oluyor!
Hani değerli dostum Hasan Demir, “Şeytan ‘Hayır’ın neresinde?” diye soruyordu ya, meğer Şeytan “Evet” in tam göbeğinde imiş!
Ve yine kimmiş “şeytanın çırakları” gördün mü Abdurrahim Karakoç?
Bu sebeple Kılıçdaroğlu, “12 Eylül’de sandıklara sahip çıkın. Bunlar her şeyi yapabilir. Yalan söyleyen, kul hakkı yiyen seçim sandığına da el atar” uyarısında bulunuyor ve Tayyip Erdoğan’a “Madem ki ihanetten söz ettin, Dubai anlaşmasını açıklasana, niye gizliyorsun! 1 milyar dolara Türkiye’yi pazarlamaya kalkıyorsun, sonra ihanetten bahsediyorsun” diyor!
E zaten Anayasa’dan Türk sözünün çıkarılmasını öngören TESEV raporu da İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek’in belirttiği gibi ABD (Soros) kaynaklı değil mi?