KAZAN KALDIRMADAN
Kürtçü Hareket; barış süreci için siyasal dayatmalarda bulunuyor.
Bu düzlemde izlerin açık edilmemesi gerekir;
Kürtçü hareketin siyasi ayağı BDP, TBMM de çalışmalarına devam ederken,
İki yüzlü siyaset gereği Kürt Milliyetçiliği ithamıyla siyaseten muarız haline getiriliyor…
İktidarın Kürt Açılımı ardından,
Kürtçü Hareketle temas sağlayıcı kurumlar ya da akil adamlar tesbiti,
Propaganda yöntemi aşamaları ardından,
Kontaklar çalışıyor…
Abdullah Öcalan’ın belirlediği dayatmalar bir-bir uygulanıyor…
*
TRT Şeş, Kürt Dili ve Edebiyatı eğitimi, Kürtçe yer isimleri derken,
Ülkede sıcak bir ortam temini için Mahmur’dan ve Kandil’den “Barış Ekibi” getiriliyor!
Bölücülüğe karşı ulusal tavırlı CHP’de, Genel Başkan değişimi sağlanırken,
MHP; bir suçmuş gibi Türk Milliyetçiliğine hapsediliyor, Türklük dışlanılmak isteniyor!
Taş atan çocukların salıverilmesi gibi uygulamalar, Öcalan’ın dayatmalarıyla eşanlı sürüyor.
Ya asker? Alınan kimi kararlarla terör mücadelesinde savunmada bırakılınca,
İşte her gün şehitlerin ardı arkası kesilmiyor…
Askerin Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarla uğradığı aşağılanma; hergün katmerleşiyor.
Cumhuriyetçilerin içi kanıyor!
*
Asker için dağ gibi dava dosyaları hazırlana-dursun,
Öcalan; PKK’ya yapılan gayri nizami savaş ve sonuçlarında; Devlet ve Ordu ile yüzleşme ve hesap istiyor.
Teminen TBMM de “Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu” kurulmasını!
Yüzleşmek ve hesap ; taa ezelden dinci, şimdi yeniOsmanlıcı çevrelerin çoook hoşuna gidiyor…
Hep birlikte Cumhuriyet Devriminin mağduru oldukları zehabındadırlar.
Atatürk Devrimini haksız, travmatik, faşist, darbeci, asimilasyoncu, ayrıştırıcı ve eli kanlı buluyorlar!
Temelinde anlaştıkları bu zeminde:
Hazır uluslararası destekleri varken ve iktidar çoğunluğundayken,
Hem de iletişimden istihbarata, Merkez Bankası politikalarından bankalara, enerjiden ulaşıma kadrolaşmışken,
Dinci sermayenin istihdamı, zekatı ve sadakalarından %30 oy potansiyelini her daim hazırlamışken,
Kendi hukukları çerçevesinde Cumhuriyet Hukuk Sisteminin ve Askerin;
Kendileriyle yüzleşerek hesap vermesini sağlamaya çalışıyorlar…
Referandum; bu uğurda iktidarın, Cumhuriyet Hukuku anayasal değişmezlerini bozmak,değiştirmek ve kaldırmak üzere,
Türk Milletine tuzağından başka bir şey ifade etmiyor!
*
Bireyden topluma, toplumdan devlete uzanan bir girişim olan Yüzleşmeyi,
İnsan ister istemez gündelik yaşamında her an,
“Onun yüzü yok bana bakmaya, Yüzü kızardı , Yüzsüz” gibi sözlerin karşısında,
“Bakacak ve bakılacak yüz olmak” savaşımıyla sürdürüyor.
Hukuk;bireysel vicdanın geliştiği çağdaş toplum ve devletlerde yüzleşmenin aracıdır.
Mesela Türk Anayasa Hukukunun temelini oluşturan,
Cumhuriyetçilik,Üniter Devlet, İnsan Haklarına Saygı, Atatürk Milliyetçiliği,Demokratik Devlet, Laik Devlet,
Sosyal Devlet, Hukuk Devleti, Eşitlik ilkelerinin;
Üstüne titrenilmesi,kararlılıkla yürütülmesi; devletin ve toplumun birbiriyle mütemadiyen yüzleşmesi ve gerçek demokrasi anlamına geliyor.
Herhangi bir kırılma; ilkelerin bozulması,değiştirilmesi ya da kaldırılması suçunu oluşturuyor…
*
Özel Yetkili İstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesinin,
102 muvazzaf-emekli subay için çıkarttığı ” yakalama emri” toplumu derinden sarsmıştır.
Atatürkçü Düşünce Sistemiyle yetişmiş kahraman Türk Ordusuna reva görülen siyasi kisveli hukuk muamelesinin;
TSK’ nın yüzleşmeyi başkaları tekeline bırakmamayı gerektiriyor…
TSK kendiyle yüzleşmelidir!
*
Ücretli askerlerin Yeniçeri kışlasında tam orta yerde yemek kaynatılan kazanlar bulunuyordu.
Yeniçeriler bir sorun karşısında kazanın başında toplanır, konuşurlardı.
İsyana karar verince de kazanı kaldırıp dışarı çıkarırlardı.
1826 da Vaka-i Hayriye isyanı Yeniçeri Ocağının kapatılması sebebidir..
Keçecizade İzzet Molla o gün tarihe kayıt düşüyor;
“Nice isyankâr nankörlük edip et meydanında toplandı,
İkide birde koyup kaldırırken,
Kazan devrildi söndürdü Ocağı!”, diyor…
*
Askerin temeli disipline dayanıyor.
Ast’ın itaat hissini tehdit eden her tezahür, söz, yazı, fiil ve hareketleri cezai müeyyidelerle men olunmuştur.
Kat’iyen kazan kaldırılmaz!
*
Ne ki TSK nın kendiyle yüzleşmesi için;
Dolmabahçe Sarayında Başbakan ile Yaşar Büyükanıt’ın ,
Çankaya Köşkünde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve İlker Başbuğ’un görüşmesi sırlarının,
Ne üzerinde anlaşıldığı, askerin hedefi, varsa bir senaryonun mutlaka bilinmesi gerekiyor.
Çünkü o görüşmeler kara bulutlar gibi TSK’ ı gölgelemektedir.
Karanlıktan aydınlık çıkmıyor…
*
Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’un konuşması ve ardından TSK’ nın kendiyle yüzleşmesi sürecini,
Kazan kaldırmadan,
Demokrasinin açıklık rejimi olduğundan hareketle,
Ölüme kadar silah arkadaşlığı temelinde,
Muvazzaflardan destekli Emekli Subay ve Emekli Astsubay Dernekleri,
Şehit ve Gazi Dernekleri , Sınıf Arkadaşlığı sağlayabilir.
Gereken temaslar, gazete ilanları, TV toplantıları, gösteri ve toplantılarla,
Orduevlerinden, evlerden müşterek olunan her yerden her türlü iletişimi kullanarak,
Açıklık istenebilir aksi halde bu ikisinin gönüllerden ebediyen dışlanacağı vurgusu yapılabilir.
Ya da, ne bileyim işte!
*
Askerin davasına sahip olması gerekiyor.
Başkomutan Mustafa Kemal,
” Ordunun esenliğini yürekten düşünen namuslu ve ahlâklı insanlar ikiyüzlülükten uzaktır.
Tam ve olgun ahlâk sahipleri, çoğu kez barış ve güvenlikte dikkât ve ilgiyi kendi üzerlerine çekmekten çok, bunları umursamadan açıkça konuşurlar.” diyor.
Bir yanıt yazın