Ünlü ressamımız Leyla Gamsız’ın ve TRT’den Samiye Hün’ün cenazesinden iki gün sonar, duayen kültür insanı Selmi Andak’ın cenazesinde buluştuk yine dostlarla. Temmuz her zamanki gibi aydın canları almaya devam ediyor. Andak, yıllar önce 1963’de, ben 6 yaşında ilk sergimi açarken hakkımda ilk makaleyi Cumhuriyet’te yazmış ve daha bir yıl önce Piramid Sanat’a değerli eşiyle gelip büyük bir samimi kültürel merakla son işlerimi görüp onlar hakkında bir makale kaleme almıştı. Yeri çok zor doldurulur bu Cumhuriyet aydınlarını birbiri peşi sıra toprağa vermek çok üzücü…
Referandum propagandaları hızla start aldı. Nazlı Ilıcak ve Mehmet Metiner gibi AKP’nin sürekli savunucuları bir kanaldan diğerine, günlük kadrolu koşuşturma turlarına başladılar. Gerçekten inanamıyorum, onlar bu ritme nasıl dayanıyorlar ve TV’ler üst üste aynı sözleri sarfeden bu insanlardan ne bekliyor? İzleyiciye acımıyorlarsa, kendi “imaj”larına acısınlar! Beyin yıkama seansları durmaksızın sürüyor. Yalnız medyada değil sokaklarda da. Ankara bulvarlarında “Sabancı Düşünce Kuruluşu” başlıklı korsan afişlerde, birçok “liberal” ağırlıklı insanın haberleri bile olmadan onlara “evet” dedirtilerek isimleri kullanılmış.
Türkiye’de gerçek demokrasi adına “hayır” oylarının 12 Eylül’de kazanması bence bir temel mecburiyet. DSP’lilerin artık solun ana bloku olan CHP ile beraber hareket ederek burada “Hayır” oyu vereceği kesin. MHP ve DP de, zaten tavrını en net şekilde ortaya koyuyor. Karşı tarafta ise din ağırlıklı siyaset yapmasıyla tanınan AKP, SP ve BBP var. BDP çekimser davrandığına göre bu referandum tam bıçak sırtında %50 ekseninde ya bir yana ya öbür yana son anda gülecek…
Burada CHP, DSP ve İP’nin temsil ettiği ulusal Kemalist sol dışında kalan “sol liberal veya sosyalist” diye adlandırabileceğimiz, tam neye inandığı zor anlaşılan solun ne yapacağı belirsiz. “Sosyalist ama liberal ama AKP’ye uzak ama değişim paketine yakın” solun oylarını toplasanız belki %2 yi bulmaz. Ama medyadaki etkinliklerine ve sokak hareketliliklerine bakarsak, zaten oylar çok yakın olacağına göre, kararsızlar üstünde, sayılarından daha önemli bir etkiye sahipler. Belki bir çoğu bu gruba dahil olan 1500 kadar genç, geçtiğimiz Cumartesi “İnternetime dokunma” sloganıyla yürüdüler. Herhalde her geçen gün artan internet sansüründen sonra onları kurtaracak olan parti AKP değil! Demokratik olarak kendilerini bu çukurdan kurtaracak olan CHP’den başka somut olarak benim bilmediğim ve hesaplayamadığım bir siyasi güçleri varsa, öğrenmek isterim. Yok ise, gerek referandumda “hayır” oyu, gerek genel seçimlerde CHP’yi desteklemek, tek gerçekçi özgürlük çıkışları. Genel olarak kendisini “sosyalist” olarak tanımlayan tüm solun, AKP’nin bu ülkeye demokrasi getirmek üzere yola çıkmadığını görmesi lazım. “Efendim bu paket 12 Eylül darbecilerinden hesap sorma imkanı getirecek” diye, bu paketin ülkeye tam bir “tek parti diktası” ve “sivil faşizm” getirdiğini bir solcunun görememesi, bana anormal ve inanılmaz geliyor. AKP tam bir denetimsizliğe geçerek yalnız medyayı değil, “evet” çıkarsa interneti günlük hayatı ve tüm siyasi yaşamı denetimi altına almaya kalkışacak! Umarım “özgür internetçiler” bunu anlarlar!
Sosyalist tiyatrocu-yazar dostum Orhan Alkaya’nın bana “Anayasa’nın demokratikleşmesi için gerekli değişimlerle bu paketin hiçbir ilgisi olmadığını” vurgulaması ve bu konuda daha önce liberal ağırlıklı solun verdiği imzaları hatırlatması umut verici. Ama öte yandan Oral Çalışlar’dan Ahmet İnsel’e bir çok başka yazar da pakete destek yazıları döşenmeye devam ediyor… İşte bu iki farklı çekim gücü, belki az farkla referandumun kaderini belirleyecek. Kararsız sol kesimin, 12 Eylül’le hesaplaşmanın ancak farklı bir demokratik bakışla seçim barajlarını ve partiler yasasını değiştiren bir çıkışla yapılabileceğini görüp, bu pakete kanmamaları lazım. Bu çelişkileri ve gerginlikleri internet ortamında da görmek çok kolay. Gençlerimizin kafası çok karışık.
Bir de şu gerçek var: 12 Eylül herkes için geleceğimize yön verecek kritik bir gün. Düşüncesi ne olursa olsun o gün herkes sandığa gitmeli ve tatil planlarını ona göre yapmalı. TÜRSAB’ın o tatil hafta sonunda tüm paket turların dönüşünü Pazar değil cumartesiye çekmesi, Türk demokrasisi açısından çok sağlıklı olur. Hiçbir sorumlu vatandaşın o gün bu demokratik ödevi yok sayarak tatile devam etmesi düşünülemez.
Bedri Baykam