Affınıza ve yüksek hoşgörünüze sığınarak aşağıdaki fıkrayı anlatmak durumundayım. Çünkü tam da Türk medyasında kendisine yer bulan İran kaynaklı habere uygun bir fıkradır. Fıkramız şöyle:
Azgın teke sendromuna yakalanmış softanın birisi, uzun zamandır köyün camisinin yanında otlamakta olan eşeği gözüne kestirmiştir! Efendim uzatmayalım, çok geçmeden içindeki niyeti fiiliyata geçirmek ister ve soluğu eşeğin yanında alır. Tam eşeği yakalamak üzere iken bir başka adam çıka gelir. Manzarayı gören ikinci adam bir eşeğe bakar, bir onu yakalamaya çalışan softaya, bir de bulundukları noktaya ve arkasından şöyle der;
-“Tuuu, Allah senin belanı versin! Hem de caminin avlusunda ha!” der.
Deminden beri eşeği kovalamaktan bitap düşen ve kan ter içinde kalan softa adama döner ve şöyle der;
-“Şu işimi bitireyim. Sonra sana caminin avlusuna tükürmenin ne demek olduğunu gösteririm!!!”
***
Gelelim bu fıkrayı anlatmamıza neden olan olaya. Gazete haberine göre olay İran’da geçiyor ve tam tamına şöyledir:
“İran’da kılık kıyafet kontrolünden sorumlu olan Besiç militanlarının kıyafetlerini beğenmedikleri bir genç kızı tecavüz ederek öldürdükleri iddia edildi. Rejim karşıtlarının sosyal paylaşım sitesi Twitter’da yayınladıkları habere göre, Besiç militanları, 26 yaşındaki Elnaz Babazadeh’i yolda giderken durdurdu. Kadından giysisini düzeltmesini istediler. Ancak Elnaz itiraz etti. Genç kadının direnmesi üzerine öfkelenen ve hakarete başlayan milisler, zorla genç kızın aracına binerek başına silah dayadı.
Elnaz’ı dayaktan ve tecavüzden öldüren Besiç üyeleri, daha sonra cesedi Emamiyeh Mezarlığı yakınlarına attı. İran’daki insan hakları örgütlerinin yerel soruşturması sonucunda, korkunç cinayette başı çeken ismin, Devrim Muhafızları’ndan üst düzey bir yetkilinin oğlu olduğu anlaşıldı. Genç kadının ailesi rejim yetkililerine şikayette bulundu. Ancak bundan bir sonuç alınıp alınmayacağı bilinmiyor.”(1).
Aynı gazete haberinde daha sonra Besic örgütü hakkında şu bilgilere de yer verildiği gözlenmektedir:
“İran Devrim Muhafızları’na bağlı Besiç kuvvetleri, 1979 Devrimi’nin ardından Ayetullah Humeyni’nin direktifiyle kuruldu. Gönüllülük esasıyla faaliyet gösteren Besiç güçlerinin sayısı ise tam olarak bilinmiyor. Resmi İran kaynaklarına göre Besiç mensuplarının sayısı 12.5 milyon ve bunların 5 milyona yakını kadınlardan oluşuyor. Ancak tam zamanlı çalışan Besiç üyelerinin sayısının 100 bin ila 300 bin arasında değiştiği tahmin ediliyor. Besiç milis gücü yaptığı kılık kıyafet kontrolleriyle gündeme gelse de, esas önemli özelliği, rejimin sokaklardaki kontrolü kaybetmeye başladığı anlarda dinamik ve disiplinli bir kuvvet olarak izinsiz toplaşmaları dağıtmaktır.
Besiçler, devrimi takip eden yılda patlak veren İran-Irak Savaşı’nda çok önemli bir rol üstlenmiş, savaşa 100 bine yakın üyesi katılmıştı. Savaş döneminde sahip olduğu prestije 1990’lı yılların sonunda ve özellikle Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad döneminde yeniden kavuşan Besiçler, gönüllü üyelik karşılığında pek çok ayrıcalıktan faydalanabiliyor.
21 aylık zorunlu askerlik hizmetinden muaf tutulan Besiçler için devlet katında yükselme imkânları da oldukça yüksek. İnsan hakları kurumu Human Rights Watch, Haziran 2009’da Besiçler’in geceleri evlere girip insanları dövdüğünü, uydu antenlerini alı koyduğunu iddia etti.”(2).
Bu olayın doğru olup olmadığını bilmiyoruz. Yanlış ve maksatlı da olabilir. Çünkü İran’daki rejim karşıtlarının sosyal paylaşım sitesinde yayınlanmıştır. Mahmud Ahmedi Nejat yönetiminden ve İran İslam Devrimi’nden nefret edenlerin intikam amacıyla uydurmuş oldukları bir haber de olabilir. Ancak Milliyet gibi saygın bir gazete böyle bir habere yer veriyorsa bir hikmeti ve doğruluk payı vardır diye düşünüyoruz. Uydurma da olsa ve muhtemelen kara propaganda amacı taşıyor da olsa bu haberin, en azından, softanın ve yobazın, dini nasıl anladığını ve dini hükümleri nasıl yorumladığını göstermesi bakımından oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz. Tıpkı yazımızın girişinde yer alan fıkranın da aynı nitelikte olduğunu düşündüğümüz gibi.
***
Bundan yıllarca önce teftiş amacıyla Antalya ve ilçelerine gitmiştim. Antalya ve yöresinde bir cemaatin çok güçlü ve yaygın olarak faaliyette bulunduğunu hayretler içinde görünce ister istemez sohbet bu cemaatin çalışmaları üzerine yoğunlaştı. Anlattıklarına göre cemaat, bazen halkın dini hayatına da tasallut ediyor ve bu konuda zaman zaman müftülüklerle karşı karşıya geliyormuş. Vaktiyle Manavgat’ta görev yapan bir müftü efendi ile bu cemaat mensubu bir köylü arasında geçen diyalogu şöyle aktarmışlardır bana.
Cemaat üyelerinin yoğun olarak yaşadığı köylerden birisinde imam istenmemekte olup, imamın köyden alınması için Manavgat müftülüğü üzerinde yoğun baskılar kurulmuş durumdadır. İmam hakkında olmadık iftiralar ve dedikodular yapılmaktadır. Bir gün müftülüğe bir telefon gelir ve müftü efendiyi isteyerek konuşmaya başlar:
-“Müftü efendi, falanca köyden arıyorum. Şu anda sizin imam bir eşeği kovalamakla meşgul. Niyeti fena bozmuş görünüyor. Bulunduğum noktadan televizyon seyreder gibi sizin imamı seyrediyorum” der.
Müftü efendi telefondaki sesi tanımıştır ve adamın niyetini anlamıştır. Kendisine şu cevabı verir:
-“Sakın yanlış görüyor olmayasın. Bizim imamın kovaladığı sakın senin hanım olmasın!”
Adam çat diye kapatır telefonu müftü efendinin yüzüne.
Bu hadise fıkra filan değil, kesinlikle yaşanmış bir olaydır. Bahsi geçen müftü merhum olmuştur ve ismi bizde saklıdır.
Bütün bunlardan çıkarılacak ders şudur: Sakın ola yobazlara, dincilere ve din simsarlarına fırsat vermeyin. Eğer fırsat verirseniz, gün gelir, dini kendi algılarına ve kendi maksatlarına uygun olarak yorumlamak suretiyle hayatınızı cehenneme çevirebilirler. Ne olur ne olmaz, aman diyeyim…
___________
1- Bkz. 14 Temmuz 2010 tarihli Milliyet “Milisler tecavüz ederek öldürdü” başlıklı haber, s, 22.
2-Aynı haber.
Bir yanıt yazın