Rumlar ve Rumları temsil eden Dimitris Hristofyas hala daha hayal içinde yaşıyorlar ve kendi çıkar ve1796 patentli ülküleri doğrultusunda pembe hayaller kuruyorlar.
21 Aralık 1963’ün üzerinden tamı tamına 46 sene 7 ay geçmiş olmasına rağmen hala daha akıllanmamışlar ve adanın gerçeklerini de bir türlü kavrayamamışlar.
Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas evvelki gün, ABD’den Kıbrıs Rum tarafına gelen Rum ve Yunan kökenli çocuklara yaptığı konuşmada kafasındaki çözüm modelini de ortaya koyuverdi.
Hristofyas “İki bölgeli, iki toplumlu, biri Kıbrıs Türk öteki Kıbrıs Rum olmak üzere iki eyaletten oluşan bir federasyon” istiyormuş ama, bunun bir de aması var tabii, “Güçlü bir Cumhurbaşkanı ve çok güçlü yetkileri olan bir Federal Merkezi Hükümet olacakmış ve de Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının da tercih ettikleri bütün eyaletlerde ikamet etme, mülk satın alma ve faaliyet gösterme hakları bulunacakmış”.
Özetle ve kısaca, “1974 öncesi adadaki duruma geri gidelim, herkes yerine geri dönsün ve Rumlar her iki eyalette de çoğunlukta olsunlar. Biz Rumlar adanın sahibi olalım ve bu defa Türkiye’nin de müdahale ve Garantörlük hakları da olmadan, adayı güçlü merkezi hükümet tanımı altında, Türklere de hiçbir hak tanımadan istediğimiz gibi yönetelim” demek istedi Hristrofyas, Amerikalı Rum ve Yunan kökenli çocuklara ve dolayısı ile de Kıbrıslı Rum vatandaşlarına.
Belli ki hala daha akıl koymamış Hristofyas ve diğer Rum siyasi parti başkanları.
Biz Kıbrıslı Türklerin, Rumlara en küçük bir güvenimizin olmadığını unutuyorlar ve 1963-1974 yılları arasında bizlere uyguladıkları “Soykırım”ı da unuttuk sanıyorlar herhalde.
KKTC Cumhurbaşkanlığındaki belgelere ve o dönemde yayınlanan kitaplara göre, 21 Aralık 1963 ile 23 Mart 1964 arasındaki kısacık doksan günde doksan sekiz Türk köyü yağmalanmış, yakılmış ve sonra da yıkılmış. Bu köylerin isimleri birçok belgede ve kitaplarda yer almakta. Bulamayana ben hemen gönderebilirim.
Bu kısacık doksan gün içinde Türklere verilen maddi ve insani zarar gerçekten çok büyük.
Manevi zararın ve işkencenin pahasını biçmek ise mümkün değil.
Baf kasabasında 105 Türk dükkânı ve 123 Türk evi Rumlar tarafından yakılıp yıkılırken, 140 dükkân ve 212 ev de yağmalanmış. Ekonomik olarak Türkler neredeyse sıfırlanmış. O günkü maliyetlere göre verilen maddi zarar 1 milyar dört yüz bin TL.
Lefkoşa’da yaşayan Türklere verilen zarar ise çok daha büyük boyutlarda.
1500 adet ev yağmalanmış. Zarar 1,500,000 KL, günümüz değeri ile bir buçuk milyar TL.
65 adet ev tamamen yakılmış. Zarar 130,000 KL, günümüz değeri ile bir milyar üç yüz bin TL
Yakılan ve yıkılan Türk köylerinden Lefkoşa’nın Türk kesimine göç edenlerin uğradıkları zarar yaklaşık olarak 2,383,472 KL, günümüz değeri ile iki buçuk milyar TL.
Larnaka’da “Turabi Türbesi”ni yıkmışlar ve Türk emlakine de 1 milyon Kıbrıs Liralık zarar vermişler, günümüz değeri ile yaklaşık bir milyar TL’den biraz fazla.
Girne’de tüm Türk dükkanları yağmalanmış. Verilen zarar bir buçuk milyon Kıbrıs Lirası, günümüz değeri ile yaklaşık bir buçuk milyar TL.
Güzelyurt’ta bir milyon adet portakalı toplayarak satmışlar ve 3000’den fazla portakal ağacını da dozerlerle söküp atmışlar.
Ada sathında yakılıp yıkılan Türk köyleri ile Limasol kentlerindeki Türk mülkleri ve insanlarımıza verilen manevi zarar ise bu hesaplamanın içinde değil.
Bırakın tazmin etmeyi, özür bile dilemediler.
Türkler isyan etti yalanı ile bir de üzerinden çıkmaya çalışıyorlar.
Biz Kıbrıslı Türkleri, “Güçlü bir Rum Cumhurbaşkanı ve çok güçlü yetkileri olan bir Federal Merkezi (Rum) Hükümetinin idaresi altında yaşamayı kabul edecek kadar da aptal ve Türkiye’yi de Kıbrıs adası üzerindeki uluslararası anlaşmalar göre elde ettiği haklarını unutacak kadar saf sanıyorlar herhal.
Varsın hayal kurmaya devam etsinler. Hiçbir zaman ve koşulda Kıbrıslı Türkler, adı federasyon da olsa Kıbrıslı Rumların çoğunluk idaresi altında azınlık olarak yaşamayı kabul etmeyecektir.
Bir yanıt yazın