Öncelikle değerli okuyucularıma teşekkür ederek başlamalıyım: Ortaköy’de Deriden’in altında yer alan Çanakkale Müzesi’ni gezmek için coşku ile katılan her birinizin varlığı ile o buluşma istisnai bir mutluluk kaynağı oldu. Müzeyi düzenleyen “Bir Kadın”dan, “Bir Adam”la beraber bu işe nasıl girişip dünyanın her yerinden bu akıl almaz parçaların nasıl toplandığının hikayelerini dinlemek, her birimiz için göz yaşartıcıydı.
2 Temmuz Sivas anma törenleri bu sefer “devletin katılımı” ile yapılmış! İlk bakışta kulağa hoş gelen bu fark, halkımızın bilinçaltına sinsice Ergenekon davası merkezleri ve yandaş medya tarafından yerleştirilen “olayın arkasındaki karanlık esrar perdesi kalkmıyor” iddiaları nedeniyle, daha çok taktik bir hamleye benziyor. Yani Sivas “suç”u da Atatürkçü yazar-çizer-yurtseverlerin üstüne yıkılmaya kalkılacaksa, o zaman bu “devlet töreni” çok ama çok yazık…
Ergenekon’dan söz açmışken, herhalde her biriniz her gün sevgili İlhan Abi’nin savunmasını okuyorsunuz. Fazla yoruma, alıntıya gerek yok, her şey ortada! Selçuk, ortaokul seviyesinde dünyayı bilen ve takip eden herkesin anlayabileceği yalın ve mantıklı bir sunumla kendisine yöneltilen suçlamalardaki tutarsızlıkları (davanın geneline de değinerek) en güzel şekilde herkesin gözleri önüne seriyor. Merak ediyorum bizim yandaş-paydaş kadrolar arasında, yüzü kızaran çok “taraf” var mı bunları okurken?
Hafta içinde bir başka medya şark kurnazlığına şahit olduk. Akılları fikirleri CHP Genel Başkanı’nın rotasını kendi çelişkili düzeylerine çekmek olan anti-ulusalcı bir yaklaşım, bu sefer Radikal’den çıkış yaparak Kılıçdaroğlu’nun “Türbanla üniversiteye gidilebilecek” dediğini sekiz sütun manşetten duyurdu! Gazetenin kendi yaptığı haberi okuduktan üç saniye sonra “belli ki Kılıçdaroğlu böyle bir laf söylememiş” dedim. Nitekim gün içinde tekzip geldi. “Türban konusunu biz çözeriz” sözlerini, bu uyanıklık hızıyla manşetlere taşıma merakı, farklı bir gazetecilik anlayışı olsa gerek!
Bu polemiklere aldırmayan Kılıçdaroğlu, söz verdiği gibi son sürat yurt gezilerine devam ederek, kendi deyimiyle “Adaletten Kaçanlar Partisi”ni silkelemeye devam ediyor. AKP’de panik düzeyi öyle artmaya başladı ki, Erdoğan, Sarıgül’ün parti kurmaktan vazgeçmesinde suçu …medyaya atıverdi! Sarıgül’ü bu mantıklı kararından dolayı tebrik ediyorum. Kimse “kurnaz manevra” aramaya kalkmasın. Sarıgül ne yapsa daha iyi olurdu? “AKP’ye farklı kollardan aynı anda saldırmak daha iyi, biz DSP’yi kapatmayacağız” diyerek, geçmiş seçim felaketlerinden hiç ders çıkarmadığını kanıtlayan Masum Türker gibi mi davransaydı? Türker gibi sevdiğim bir dostumun, bir an önce bu ağır hatasından dönmesinde sayılamayacak kadar yarar var. Aynı şekilde Tuncay Özkan hareketinin de artık partileşme işini bırakıp, ayrı bir sivil inisiyatif olarak hareket etmeye devam etseler bile, ana gövdeye destek olmaları şart.
Neden mi? Çünkü son 16 yılda buna benzer mantıksız inatlar yüzünden bugünkü siyasi felaket tablolarını yaşıyoruz. AKP, Atatürkçülerin bu intihar bölünmeleri sayesinde ülkede hukuku, kadrolaşmaları, laikliği ve artık hızla yaşam tarzını kendi ideolojik çizgisine çekiyor. Örneğin, geçen hafta uygulanmaya başlanan “saat 23.59 müzik kesilecek” çıkışına sakın kanmayın. Bu uygulamanın hedefi gürültüyü önlemek filan değil. Olaylara geniş açıyla bakmaya mecbursunuz. AKP’nin hedefi, tüm dayatmalar ve yasaklamalarla artık “gülmeyen, sevişmeyen, dansetmeyen, içki içmeyen, sayısı azaltılan ve kaderini de sorgulama cesaretini de taşımayan” yeni bir steril ve sinirleri alınmış ‘antik-laik’ kesim yaratmak. Tabii ki bir ilçede yaşayanların mesela gece 02’den sonra uyuyabilmeleri konusunda mantıklı dengeler taraflarca bulunabilir. Ama mühim olan “niyet”i saptamak! Bu gülünç dayatmaların turizmimize vuracağı ölümcül darbe ortada. Ama tabii ki bu hükümetin umrunda değil. Nasıl olsa onların “kutsal”ının dokunulmazlığı var. “Karşı” tarafın ise hiç bir yaşam hakkı yok! Onların yaşam tarzına tecavüz, sanki AKP’nin ana ödevi!
Burada iki konuya vurgu yapmak şart. Birincisi, hep “apolitik” kalarak acı gerçeklerden kaçabileceğini sananlar artık “sen politikayla uğraşmazsan, politika seninle uğraşır” cümlesinin kritik realitesiyle tanışmışlardır! İkincisi, CHP, en az yolsuzlukların ve hukuksuzlukların üzerine gittiği kadar, bu sinsi yaşam tarzları iğfallerini de ciddiye alıp müdahale etmeye mecburdur… Çağdaş yaşam ödünsüz korunmadan, ne sosyal demokrasi ne de Kemalizmden söz edilebilir.
Bedri Baykam