TURKISH FORUM ISTIHBARAT RAPORU: ISRAIL VE MAVI MARMARA

İsrail’den Mavi Marmara soruşturmasında yeni karar

İsrail kabinesi, Gazze’ye yardım gemilerine yapılan askeri operasyonu soruşturmak üzere oluşturulan komisyonun yetkilerini genişletti. Hükümetten yapılan açıklamada, kabinenin komisyona verdiği daha geniş yetkilere göre, tanıkların mahkemeye çağrılarak yeminli ifade vermeye mecbur bırakılacağı ve herhangi bir yanlış ifade için ”yalancı şahitlik” suçlamasına maruz bırakılacakları kaydedildi. Eski Adalet Yüksek Mahkemesi yargıçlarından Yaakov Turkel’in başkanlığını yaptığı beş kişilik komisyonun, İsrailli siyasi liderlerin kararlarını soruşturma yetkisi ise bulunmuyor. İsrail ordusunun 31 Mayıs’ta Gazze’ye yardım gemilerine yaptığı operasyonda 9 Türk vatandaşının ölmüş, olay Türkiye ile İsrail arasında ilişkileri kopma noktasına getirmişti

ISRAIL HUKUMETINE YUKARDA BELIRTILEN  KARARIALDIGI ICIN TESEKKUR EDERIZ

HAKIKATIN MEYDANA CIKMASI ICIN ADILAN BU ILK ADIM , UZUN VEYA KISA VADEDE, HER IKI ULKENIN YARARINA OLACAGINA INANIYORUZ

NIHAI NETICENIN ISE ATILAN BU YUKARDAKI ONEMLI ADIMIN  ISIGINDA VE ULUSLARARASI BIR KOMISYON TARAFINDAN ALINMASI

TURK VE ISRAIL HALKININ YENIDEN VE TUMUYLE BIRBIRINE GUVENMESINE  UYGUN ORTAM YARATACAGINDAN ISE SUPHEMIZ YOK.
TURKISH FORUM

=============================================================================

Foruma Jîngeha Kurdî

Israil-Türk gizli dostluğu

Öcalan’a yönelik suikastler bir hayli fazla, bunların kimileri biliniyor, kimileri ise sümen altı edilmiş durumda. Açığa çıkanların sayısı ise oldukça az. Bunlar arasında en fazla bilineni Bekaa Vadisi’den çıkan 21 ajan. Yıl 1990, 21 ajan Öcalan’ı öldürmek için, PKK’nin içine sızdırılıyorlar. Bu sızan kişiler daha önce Dev-Sol, Dev-Yol, Halkın Kurtuluşu gibi örgütlerin içine de sızmışlar. Ajanların gerçek kimlikleri Bekaa Vadisi’nde ortaya çıktıktan sonra, çoğu gerçek  kimliklerini açıklayıp, itiraflarda bulunmuşlar. Sorguları ise Bekaa Vadisi’ndeki komutanlardan Şahin Bariç tarafından yapılmış. Bekaa Vadisi’nde kurulan mahkeme yüz kişiden oluşmuş. PKK buna ” Halk Mahkemesi” diyor. Duruşmaların tümü videoya alınıyor ve son sözü jüri veriyor. Ve ilk ajan yargılanmaya başlanıyor. Ilk ajan Tacim Daş. Daş 1979’dan beri MIT içinde çalıştığını söylüyor. Kendisini 14 yaşında Izmir Karşıyaka Karakolu’ndan bir komiser, tombalacılıktan yakalıyor, sonra MIT’e çalışıyor. ( 2000’e Doğru, 7 Ocak 1990, s. 11)  Daş’ın gelmesinden sonra Öcalan Akademi’ye geliyor. Bu geliş Daş’ı tedirgin ediyor. Yeni olduğundan henüz silahı yok. Silah edinmek için karargaha gidiyor. Sigara içmek için gösterilen gerekçe bir ipucu oluyor, sonrası geliyor… Öcalan durumu öğreniyor ve üzülüyor. Öcalan, “Halk çocuklarını gönderiyorlar. Insanın vicdanı dayanamıyor. Bir ikisinin biletini alıp Avrupa’ya gönderdik. Planları beni tören sırasında öldürmek şeklindeydi. Örtülü ödenekten milyonlarca dolar ödüyorlar bunlara” diyor. Daş’ın duruşmasından idam çıkıyor. Daş korkuyor. Sonra serbest kalıyor. Diğerlerine de benzer cezalar veriliyor, yani serbest kalıyorlar; ancak hepsi Öcalan’ı öldürmek istiyor. Kod adı ” Çarli” olan Dursun Çınar, Öcalan’ı öldürmek için Şam’a geliyor. Şam’a gelen timin başına geçiyor. Maksadı anlaşılınca kaldığı otelde yakalanıyor. “Hanifi” kod adlı da aynı şekilde yakalanıyor. Ali Taşkın, Şam’da Dursun Taşkıran’ın komutasındaki Abdullah Öcalan’a suikast timinde yer alıyor. Otelde yakalanıyor. Muzaffer Tahta Istanbul’da faaliyetlere başlıyor, PKK’lilerle ilişkiye geçiyor, yine ajan olan Yusuf Yılmaz, kod adı Heybet, birlikte çalışıyor.  Yusuf  Yılmaz Dev- Sol, Sosyalist Vatan içine de sızmış. Gültepe Halk Merkezi’nden Zeytinburnu Halkevi’ne kadar çok yerde çalışmış, Sıvas, Siirt ve Istanbul arasında gidip gelmiş. Muzaffer Tahta ve Mehmet Yaşar ile birlikte Şam’a gidiyor. Amacı Öcalan’ı öldürmek olan diğer ajanların adları ise şöyle; Cihangir Şanal, Hikmet Kara, Kasım Özdemir, Cengiz Polat, Bekir Çaypınar, Vakas Çetindağ, Fevzi Açıkgöz, Bayram Koç, Mehmet Dağdeviren, Mazlum Deniz, Mehmet Güleryüz, Halit Akyüz.

Türk Israil askeri dostluğu

Şubat ayında Genelkurmay ikinci Başkanı Çevik Bir 23 Şubat 1996’da Israil’e gidiyor.  Burda iki ülkenin kaderi olan hava, kara ve deniz kuvvetlerinin sürekli işbirliğine dayanan gizli bir “Askeri, Eğitim ve Işbirliği Anlaşması” yapılacak. Anlaşmaya göre Türk ve Israil uçakları birbirlerine hava sahalarını açacaklardı. Demirel 11 Mart 1996’da Israil’e gidip,

Serbest Ticaret Anlaşması’nı imzalıyor. 16 Nisan’da Israil Hava Kuvvetleri komutanı Ankara’ya geliyor. Bir gün sonra Sekiz F-16 Israil uçağı Türk hava sahasında uçuş eğitimi yapıyor. Mayıs ayında da Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya Israil’e gidiyor. Son rutuşları ise Ezer Weizman yapıyor. Weizman 11 Haziran’da Türkiye’ye geliyor. Ilişkiler rayına giriyor ve 23 Şubat 1997’de de Genelkurmay Başkanı I. Hakkı Karadayı Israil’e gidiyor, ancak Karadayı  Filistin’de barış gücü olarak bulunan Türk askerlerini bile ziyaret edemiyor. Israil buna itiraz ediyor.  Weizman, iki ordunun- Türk ve Israil- birlikte manevra ve eğitim görme olanağının doğmasından çok mutlu olduğunu söylüyor. (Hüseyin Aykol: Ortadoğu Denkleminde Israil-Türkiye Ilişkileri. Öteki yay. Ankara 1998. s. 15,16 ve 17.)

Erbakan ve Israil

Türk-Israil ilişkileri  sürekli gizli tutuldu. Çünkü Türkiye-Israil ilişkileri, Islam ülkelerinin tepkisini topluyor. Islam ülkeleri ile de bir biçimde ilişkilerini sıkı tutmak isteyen Türkiye buna bir formül buluyor. ANAYOL yıkılıyor ve yerine Refah-Yol geliyor. Erbakan’ın Islam ülkeleri arasındaki “bekası” gözönüne alınarak, Israil ile yapılacak yazılı anlaşmalar, kamuoyu önünde  Erbakan’a yaptırılıyor. Refah Partisi’nin Israil karşıtı politikası boğulurken, Müslüman kitlenin tepkileri de böylece Erbakan kozu ile gideriliyordu. Türkiye, Israil’den ne istediğini resmi olarak söylemese de “bir terör sorunumuz var” diyor. Ancak, Israil Türkiye’nin ağzındaki bu baklanın “PKK” olduğunu biliyor. Türkiye’nin ısrarla dile getirdiği “PKK’ye karşı birlikte hareket etme ve istihbarat işbirliği” kabul edilmiyor gibi görünüyor. Ilk başta “Ortadoğu’da yeterince düşmanımız var. Bir de Kürtleri ve PKK’yi karşımıza almak istemiyoruz” deniliyor. Bu böyle kabul ediliyor.

Çeteler ve Israil

Devletin Susurluk dosyasında sonra serbest bırakılan Ibrahim Şahin, 27- 30 Ekim 1996 tarihinde Oryent Energey Agencyes and Services şirketinin başkanı Shimon Moar’ın davetlisi olarak Israil’e gidiyor. Amaç Israil Askeri Endüstrisi’nce üretilen sistemleri incelemek. Gezi, Ege Zeytincilik Şirketi’nin sahibi Erol Evcil’in özel uçağı ile yapılıyor. Ibrahim Şahin’den önce de Israil’e giden ünlü bir Türk var: Çatlı. Çatlı’nın bölgedeki eylemleri biliniyor . Yeşil ve aynı zamanda  BOTAŞ’la yakın ilişkiler içinde. BOTAŞ’tan iyi tanıştıkları isimler de var, bunlar arasında Emekli Yarbay Korkut Eken Botaş’ta çalışıyor ve Çatlı, Hadi Özcan adlı Kocaelili bir arkadaşı ile BOTAŞ’tan ihale almak için ortak ihaleye giriyor. Çatlı Türkiye’de adı ordu ile anılan  OYAK’ın, Nisan 1996 yılında KKTC’ye düzenlediği geziye eşi ve iki kızı için rezervasyon yapıyor. Ancak Turizm firması Özbay soyadını kullanan ve eşim ve çocuklarımla birlikte gideceğim diyen bu adamdan kuşkulanıyor. Bunun üzerine Çatlı kimlik yerine ödemeyi evde yapacağını söylüyor. Yetkililer eve gidip 142 milyon lira alıyorlar. 26 Mayıs- 1 Nisan tarihleri arasında yapılacak olan gezi ve Çatlı’nın kalacağı Jasmine Otel’e giriş belgesi veriliyor. Çatlı, Özbay kimliği ile KKTC’yi gidiyor, Kurban Bayramı izni…  Susurluk Kazası’nda Sedat Bucak’ın otomobilinden çıkan Beretta Marka suikast tabancasının Israil’den gönderildiği ortaya çıkıyor. OYAK Turizm şirketi daha sonra yaptığı açıklamada Çatlı’nın KKTC için yaptığı başvuru sırasında  verdiği Nişantaşı’ndaki 277 1278 numaralı evin Yahudi asıllı bir kişiye ait olduğunu belirtiyor. (Doğan Akın, Cumhuriyet, 22.12.96) Çatlı bu silahla kimi vuracaktı? Bu halen bilinmiyor… Mehmet Ali Ağca, Güneri Civaoğlu’na Çatlı’nın Costra Rica’da CIA ajanları ile birlikte eğitim gördüğünü söylüyor. (Aktaran Enis Berberoğlu, Hüriyet, 05.02.97) 24 Ekim 1984’te Paris’te yakalanan Çatlı’nın üzerinden 45 gram eroin çıkıyor. CIA ajanları para yerine eroin kullanıyor. Çatlı 1985-90 yılları arasında cezaevinde kalır. CIA’de Asala için eğitim görür. Hapisten sonra Çatlı tekrar göreve hazırdır.  1995’te Zaho’da, 96’da Grozni’de ve Susurluk’ta kırılan devlet çekmecesinde…

Oyun içinde oyun

Kasım ’98 ajanslardan bir haber geçiyor. ” ABD, GAP’a yatırım yapacak.” Yer Diyarbakır. Tarih 28 Kasım 1999. Diyarbakır’da düzenlenen ve ABD’li belediye başkanlarının da katıldığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediye Başkanları Konferansı’nda konuşan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Mark R. Parris, GAP bölgesinde yatırım yapmak isteyen Amerikan enerji ve tarım şirketleri bulunduğunu belirterek, ” Önümüzdeki hafta Ankara’da bir Amerikan iş merkezini hizmete sokacağız. Hazar Ticaret ve Yatırım Finans Merkezi, ABD Ithalat ve Ihracat Bankası, Denizaşırı Özel Yatırım Şirketi ve ABD Ticaret ve Gelişim Merkezi’nden temsilcileri bir araya getiren bu merkez, özellikle Bakü-Ceyhan petrol boru hattı ile Hazar ötesi doğal gaz boru hattının gerçekleşmesine yönelik çalışmalar yapacak. Bizler, Hazar gölünün büyük petrol kaynaklarının dış pazarlara taşınmasında Bakü-Ceyhan’ın ticari, politik ve çevresel olarak uygun seçenek olduğunu düşünüyoruz. 15 yıllık terörizmin Güneydoğu’ya getirdiği korkunç maliyetin de farkındayız. ABD, Türkiye’nin refaha kavuştuğunu görmek istiyor. Işte bu nedenle böylesine seçkin ABD’li belediye başkanları delegasyonu burada” diyor. Söz bitiyor, kimse konuşmuyor. Amerika konuştuğu zaman, kim konuşabilir ki? 8 Aralık 1998, Salı günü ajanslar yeni bir haber geçiyorlar: ” ABD’li GAP, GAP’a geliyor.” Bir isim benzerliği mi yalnızca? Belli değil, ancak isim benzerliği olsada iki GAP’ın nikahı kıyılacağı kesin. Ama damat kim olacak? Elbetteki Israil. ABD, Israil’e bir iş veriyor ve bu işi kimse bilmiyor. Üstelik verilen bu işin alt yapısı da yaklaşık altı aydır kuruluyor. Türkiye Suriye’yi sıkıştırıyor. Öcalan Suriye’den çıkmak zorunda kalıyor. Amerikalı tekstil devi GAP, GAP’ta yatırıma hazırlanıyor. GAP Kalkınma Idaresi Başkanı Olcay Ünver, ABD’nin GAP ile adaş GAP firmasının bölgede tekstil yatırımı konusunda ön bağlantılarını yaptığını söylüyor. Olcay Ünver, 2010 yılında tümüyle tamamlanması hedeflenen bölgede yatırım yapmak isteyen yerli ve yabancı firma sayısının her geçen gün biraz daha arttığını söylüyor. GAP’ta yatırım yapmaya karar veren dünya tekstil devi GAP şirketi, 1969 yılında Don Fisher tarafından kot pantolon ve kaset satmak üzere ABD’nin San Francisco kentinde kuruldu. Adı, o yıllarda popüler olan Gap nesli tartışmalarından esinlenerek kondu. Şirket daha sonra üretime geçerek kısa sürede Amerika’da bir çok şehre yayıldı. Şu anda GAP’ın başta Amerika’da birçok şehrin yanı sıra Ingiltere, Fransa, Japonya ve Kanada’da olmak üzere toplam 2 bin 344 satış mağazası bulunuyor. Geçen yıla oranla satışlarını yüzde 40 arttıran şirketin yıllık cirosu ise 7 milyar dolara ulaştı.

PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ın Kenya’dan kaçırılmasında Israil’in rolü neydi? Böyle bir soruyu sormak uluslararası emperyalizm bağlamında düşünüldüğü zaman yanıtlanması zor değildir, ancak ” Kürt Sorunu ve Israil” denildiği zaman sorun çetrefilleşir. Çünkü Israil ile Türkiye arasındaki ilişkinin göbek taşında Kürt Sorunu duruyor ve Türkiye Israil’e adeta, “Bana Kürtler konusunda yardım et, sana istediğini veririm” diyor. Diyalog uzuyor. Israil ne yapabilirim? diye bir çıkış yaptığında Türkiye’nin yanıtı özetle ” Apo’yu kaçır” oluyor. ” Neden Apo, neden  iz?”denildiği zaman, Türkiye’nin yanıtı kısa oluyor: ” Sizin Eichmann pratiğiniz var. Öcalan’ı da, tıpkı Eichman gibi kaçırın.” Israil bu teklifi düşünüyor. Ancak Öcalan’a karşılık birşeyler istemesi gerek. Israil ” su” diyor ve ” GAP” diye ekliyor isteklerine. Pazarlık tamam. Işin bundan sonraki kısmı ajanlara kalıyor. Bu arada Öcalan Kenya’ya gidiyor. Kenya ABD’nin bir üssü ve aynı zamanda Israil’in en fazla iş yaptığı bir ülke. Kenya’daki sulama sisteminin sahibi yine Israil. Operasyon başlıyor. Israil ve CIA kolkola. Öcalan Kenya’dan MOSSAD elamanlarınca kaçırılıp, Türk MIT’ine teslim ediliyor. Israil Öcalan’ı kaçırma sözüyle kalmıyor. Çünkü Türkiye Israil’e GAP’ta büyük pay verecek, bu yüzden Israil Öcalan’a neler yapılması gerektiğini de söylüyor. Öcalan tıpkı Eichmann gibi bir adaya kapatılıyor ve cam kafeste yargı süreci böylece başlıyor. Israil  “Biz sizin işinizi yaptık” diyor ve buna karşılık Türkiye’den bir an önce adım atmasını talep ediyor. Türkiye ” Biraz daha bekle” yanıtını veriyor. Ancak Israil diretiyor. Sonuçta Türkiye bütün kapılarını Israil’e açtığı gibi GAP’ın en büyük hissesini Israil’e veriyor. Nasıl? GAP Idaresi’nden alınan bilgiye göre, son 20 gün içinde, takvim hesabıyla 1 Mart’tan itibaren Israilli iş adamları Ankara’da. Işadamları Ankara’yı kendilerine mesken tutmuşlar ve Girişimcileri Destekleme Merkezi’ne başvurup, GAP’tan hisse almak istediklerini söylüyorlar. Ancak , bu görüşmeleri “gizli” yapıyorlar. GAP Idaresi’nde herhangi bir karışıklık olunca da ” Sonra görüşürüz” deyip ayrılıyorlar. Aradan bir kaç saat geçtikten sonra Başbakanlıktan gelen bir telefon GAP Idaresi’ni harekete geçiriyor ve Israilli işadamları gelip görüşmelerini sürdürüyorlar. Israilli yetkililer arkalarına aldıkları devlet desteğini iyi kolladıkları için pazarlık yapmaktan çekinmiyorlar. Sonuçta GAP Idaresi ” 5 dese” onlar 3’e” pazarlığı kazanıyorlar.

Bu oyunun birinci perdesi. Ikinci perde ise koyu bir mahzende geçiyor. Yalnızca figüranlar var. GAP Idaresi ve Israilli işadamları bu sefer silik birer figüran olarak yalnızca imza atıyorlar. Bazan anlaşmıyorlar, ancak bölge ile ilişkilerini de kesmiyorlar. Yer , bu defa Başbakanlık ve Tarım Bakanlığı. Bu iki dev bina önünde yine işadamları. Ecevit seçimleri düşünüyor, herşey için ” seçimden sonra” diyor. Türkiye’nin kaderini tayin eden ve onsuz yaprak dahi kımıldamayan Genelkurmay seçimden sonra DSP ve ANAP Koalisyon hükümetini uygun buluyor. Bunun için herşey seferber edilecek. Başbakan Ecevit, yardımcısı Yılmaz. Tarım Bakanlığı bu işbirliğinden oldukça rahatsız. Çünkü bir sürü evrak var ve hangi evrakı çekse, ordan uygunsuzluk akacak. Israil toprak istiyor GAP’tan. Tarım Bakanlığı’na bağlı çalışan Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, kanun uyarınca ” Toprak alımı” için yapılan başvuruları değerlendirmek zorunda. Yapılan başvurular yazılı olarak Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne bildiriliyor. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yine bir yazı ile ” Toprakları kim alacak” sorusunu yöneltiyor. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bu sefer ” Biz toprak almak istiyoruz” diyen insanları Milli Istihbarat Teşkilatı’na bildiriyor. Istihbarat’a ” Bu toprak almak isteyen kişileri araştır” diyor. Istihbarat araştırıyor. Eğer toprak reformundan ya da satılacak topraklardan istifade eden kişiler PKK’ye ya da HADEP’e yakınsa bu hemen bildiriliyor. Sözgelimi bir kişinin ailesinden bile olsa bir PKK’linin olması onun topraklardan istifade edememesi anlamına geliyor. Bölgenin tümü Kürt ve hangi partiden olursa olsun mutlaka ” Kürtçülük” ile bir bağlantı söz konusu. Istihbarat yanıt veriyor: ” Efendim toprak alacak olan X adlı şahıs ANAP’lı, ya da DYP’li ancak onun amcası oğlu…” Hükümet ” eh ne yapalım” diyor ve yasadan istifade ederek, yanına Istihbaratı, Tarım Bakanlığı’na alarak, ” Durum böyle ise toprakları yabancı sermayeye açmaktan başka çaremiz yok” diyor. Sorun çözülüyor. Israil’in GAP’ta toprak alma hülyası böylece gerçekleşiyor. Ancak Israil’in devlet yapısının felsefi bir örgütlenmesi var. O da şu: Israil gittiği her yeri kendine yurt olarak tutar. Onun için ayak bastığı her yer onundur, onun dışında birşey olamaz. Türkiye bir yerde Israil’e” evet”, demiş ve Israil Türkiye’nin isteği olan ” Öcalan’ı” elleriyle teslim etmiş. Bu bir. Ikincisi önümüzdeki iki yıl içinde iki kent önemli oldu. Bunlardan ilki Efes, ikincisi Harran. Fethullah Gülen’in Türkiye’de, Papa’nın Vatikan’dan başlattığı ” Dinlerarası Diyalog”un iki merkezi olan bu iki ilçe oldukça önemli. Efes Hırıstiyan alemi, Harran müslümanlar için kutsal. Iki kutsal kent, iki dinin diyaloğu… Ancak Israil ne Hırıstiyanları seviyor, ne de Müslümanları. Türkiye bu iki kentinde “Dinlerarası Diyalog Semineri” için merkez seçmiş, ama istemiyor. Ne olacak peki? Üstelik 1999 yılı bütçesi içinde Harran’da yapılacak diyalog için önemli bir para da ayrılmış. Ancak son anda Devlet Planlama Teşkilatı, GAP Idaresi’nin gönderdiği bütçeyi fazla buluyor ve ” Bu seminer olmazsa olmasın, bunun için bahsettiğiniz bütçe bizi aşıyor” yanıtını veriyor ve bütçeyi de kararı da hiçe sayarak onay vermiyor. Kararı onaylamıyan Devlet Planlama Teşkilatı mı? Elbetteki hayır. Kararı veren kim sorusu isi bütün oklarıyla Genelkurmay’ı ve Ecevit’i gösteriyor. Oyun tamam. Peki hangi firmalar GAP’a talip? GAP Idaresi 67 firmanın adını sayıyor ve bunlar arasında en önemlilerinin adını şöyle sıralıyor: Agripo, Agridev, Development, Deta Engineers, Hovev, Itan, Zınkal, Velves, Lıptı Art, Ludan, Rafheal, Klay mar, ISV vs… Son perde de yenilmiş bir Türkiye var. Başbakan Ecevit rahatsız. Elleri sürekli yüzünde. Israil memnun edilmiş ama, beride Suriye duruyor. Israil gibi Suriye’ye de Türkiye’nin verdiği bir söz var: Su. Israil Fırat’ın suyunun Suriye’ye verilmesinden yana değil, su ise Suriye’nin herşeyi. Suriye   Öcalan’ı su ile değişti, ama mesele bununla bitmedi. Suriye Enformasyon Bakanı Dr. Muhammed Salman, ” PKK bitti, ama su sorunu çözülmedi” diyor. Türkiye kaçamak yanıt veriyor: ” Haritalar değişmedi daha” diyor. Çünkü ” Hatay daha Suriye haritalarında görünüyor.” Ayrı bir Suriyeli bakan buna karşın Türkiye’yi irkilten şu cevabı veriyor:” Israil’in işgali altındaki Golan’dan sonra sıra, işgal altındaki bir başka Arap toprağına, Hatay’a gelecek.” (Suriye ile Su Sorunu, Hasan Cemal: Milliyet, 10 Mart ’99).


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir