İlhan Selçuk’u henüz bir kaç gün önce toprağa verdik. İnsan sevgisi, aydınlanma ve evrensel barışı, Kemalist felsefe üstünden yaşamına geçirmiş bir filozof, arkasında bıraktığı büyük izlerle başka bir sonsuz yaşama geçiş yaptı…
Onu ısrarla yanlış tanıtmaya gayret edenlerin acınası ortak noktası: her konuda uzlaşma ve barıştan söz ederler ama sürekli polemik ve çatışma körüklerler. Abant’ta, malum takımın yaptıkları niyeti belli son toplantıda ”Kırklareli Valisi” Cengiz Aydoğdu’nun yine İsmet İnönü’ye yönelik yaptığı hezeyan dolu son saldırı da, yine bu grupçukların ağır bir tahriki. Devletin valisi, siciline kimilerince iki iyi puan yazdırmak için utanıp sıkılmadan İnönü hakkında “DP 1950’de CHP’yi kapatıp onu hakkettiği yere göndermeliydi” şeklinde laflar geveleyebilmiş… Yazıklar olsun!
Güneydoğu’da yaşanan dram ve artık herkesi isyan ettiren şehitlerimizin acısı, kanayan bir yara. Her gazetede ortada yorumlar, sanki “barış gelsin, silahlar sussun” derken, devlet ve terör örgütünü aynı kefeye koyup eşitler arasında arabuluculuk yapar gibi davranan şaşkınlar! Peki siz ne istiyorsunuz, onlar ne istiyor? Siz devletin ülkeyi bölmeye kalkan her saldırgana kucak açmasını mı bekliyorsunuz? “Onlar” ne istiyorlar? Açık açık konuşsunlar lafı dolaştıracaklarına. Ülkeyi bölmek mi? Federasyon mu? Neden söyleyemiyorlar?
Ortada koca bir yalan var. Türkiye bu sıkıntıyı kesip atmak için, “kaç Kürt varsa, hepsi yazılsın ve artık oraya taşınsınlar” demeye kalksa, ne İstanbul’da , ne Alanya’da, ne Paris’te, ne Londra’da yeri göğü inleten hiç bir kürt işini gücünü ve bu kentleri bırakıp Güneydoğu’ya yaşamaya gitmez. Ayrıca bu tartışmaları duyan yabancılar sanacak ki bu ülkede zenciler ve beyazlar arasında olduğu gibi bir ırkçılık var. Ben doğduğumdan beri bunu ne gördüm ne de duydum. Son bir kaç yılda üretilen bazı provokasyonlar dışında… Martin Luther King ne demiş: “bir rüyam var, beyaz ve siyah çocuklar beraber oynasınlar” demiş, “aralarına dikenli teller koyup ayıralım da kavga etmesinler” dememiş! Bize savaş değil şartsız barış ve Güneydoğu’ya bol yatırım lazım, kardeşlik ve sevgi lazım. Ama bunlar da teröristleri aklarken TSK mensuplarını sürekli suçlamakla ve üstelik sözde “açılım” masalları arasında her gün yeni saldırılar yaşanırken gerçekleştirilemez! Ey sevgili halkım, sen ne kadar yüceymişsin ki, onca Ortaçağ ırkçılığıyla toprak ve mezhep ilişkisi kuran ruhu tıkanmış saldırganların yok ettiği onca evladına rağmen, hala her gün ülke bütünlüğünden söz edip, kimseye düşünsel olarak bile bir savaç açmıyorsun, metanetle acını içine gömebiliyorsun! Var mı senin gibisi?
Savaş korkunç bir yıkımdır. Onu içinden yaşamış olanlar bilir. Dini, imanı, insafı, mantığı yoktur. İşte yazının başında bahsettiğim o sözde demokrat, özde kavga meraklısı güruh, hatırlarsanız, geçenlerde yine İnönü’ye kılıcı çekip, Başbakan’ın onu Hitler’e benzetmesi vesilesiyle bu olağandışı tarihi insana kan kusmuşlardı. Hangi İnönü? Türkiye’yi 2. Dünya Savaşına sokmamış olan ve Kurtuluş Savaşı’mızın en büyük muzaffer komutanı olan İnönü! Birinci Dünya Savaşı’nı ülkesini savunurken mecburen yaşamış olan İsmet Paşa, tabii ki vatandaşlarını tekrar bir korkunç savaşa sokmamak için herşeyi yapacaktı!
Şimdi sıkı durun: Bu bilgiye sahip değilseniz, çok şaşıracaksınız! İstanbul’da bir Çanakkale Müzesi’ni nerede gezebilirsiniz, biliyormusunuz? Eminim basında yazılmıştır ama gözünüzden kaçmış olabilir: Ortaköy’de sahil yolunda Deriden mağazasında! O mağazanın bodrumu, muhteşem bir hazineyi barındırıyor! Bu müzeyi kuran değerli vatandaşımız adını gizli tutuyor. Onun adı yanlız “Bir Adam”! Orada nelere mi rastlayacaksınız? Atatürk’ün ayakkabıları, Fransız barut kutusu, Anzaklar’ın siper periskopu, orjinal savaş haritaları, Gelibolu karargah telefonu, Gelibolu telgraf manipülesi, Osmanlı çok yönlü bomba ucu, her ülkenin kıyafetleri, yemek takımları, el yazısı orjinal cephe mektupları, Gelibolu top kerpeteni ve daha neler, neler, neler… Üsteik tam Atatürk’ün Anzak’lara hitaben sarfettiği o eşsiz sevgi ve barış sözlerinin olgunluğu kıvamında. 1 Temmuz Perşembe sabah 10.30’da Deriden’e gelirseniz, siz okuyucularımla buluşup müzeyi gezeceğim sonra da Ortaköy’de çay içeceğiz… Bekleriz sizi de, buyrun!
Bedri Baykam