Kürt kadınlarında Stockholm sendromu (Kiymet Nadir Bindebir)

KÜRT KADINLARINDA STOCKHOLM SENDROMU

Kıymet Nadir Bindebir

“Korucu kızı Hevidan, çok küçüktü, 12 yaşındaydı. Apo’nun çıkardığı “KORUCU ÇOCUKLARINI KAÇIRIP PKK’LI YAPMA” kanunuyla kaçırılıp getirilmişti. 1997 Temmuz’unda 16 yaşına basmıştı. Kaçma planları yaptı ama anlaşıldı, tutuklandı. İnfaz kararı verildikten sonra Hevidan’ın eline kazma kürek verip mezarını kazdırdılar. Temmuz sıcağında çukur açarken söylediği türkü dağlarda yankılanıyordu. Son isteği sorulduğunda af dilemedi. “KAHROLSUN APO” dedi, o köylü kızı. “Ahım sizin boynunuzda kalacak!” İnfaz mangasında tek bacağı protezli Siirtli Rengin, Hevidan’ı gözünü kırpmadan taradı. Ölmüyordu bir türlü. Kadınlar başını taşlarla ezerek öldürdüler.”

Yüreğinizin orta yerine taş oturdu değil mi?

Devam edin okumaya:

“Öcalan’ın Şam’daki evine YOĞUNLAŞTIRMA EVİ denir. Yoğunlaştırma Evi’ne bakire, genç ve güzel kadınlar alınır. Vahşi, “çöl güzeli” kızlardan hoşlanırdı ama sarışınlara daha çok ilgi duyardı. Ben de Yoğunlaştırma Evi’ne çağrıldım. Apo bir gün beni masaja çağırdı. Gittim, ılık su dolu leğendeki ayaklarını yıkadım. Hani köy ağaları gibi. Beni azarlamaya başladı, bilmiyorum diye. Sırtüstü uzandı, şimdi bütün vücuduma, dedi. Anladım neler olacağını. Çünkü cinsel istek uyandığını gördüm. Soyun, dedi. Soyundum. İç çamaşırlarını da çıkar, dedi. Ayağa kalkıp sarılıp sıkınca korktum. Kendimi savunmak için Apo’ya vurdum. Üç yumruk attı yüzüme ve kafama. Küfretti bana. “Düşkün, fahişe, rezil kadın. SENİ ÖZGÜRLEŞTİRMEYE, TABULAŞTIRDIĞIN ZİNCİRLERİ KIRMAYA ÇALIŞIYORUM” dedi. Titrediğimi görünce kovdu beni. “SEN KÖLE KALACAKSIN!” diye bağırdı. Ama bu daha ilk denemeydi. Dışarıda bekleyen tecrübeli kadınlar, beni psikolojik olarak hazırlama toplantısına çağırdı. Ağladım. İçlerinden biri, Osmanlı Sarayı’ndaki Valide Sultan gibiydi. Beni azarladı. “BAŞKAN BİZİ ÖZGÜRLEŞTİRİYOR. SEN ÖZGÜRLEŞMEK İSTEMİYOR MUSUN? BAŞKANA ERKEK GÖZÜYLE BAKIYORSUN. O BAŞKAN, O ZİNCİRLERİMİZİ KIRAN BİR PEYGAMBER.” Beni akşam yemeğinden sonra yine çağırdı Apo. Bu kez çözümsüzdüm. Kime derdimi anlatacaktım? O ana kadar ölüme hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Bekaretimi aldı. Sonraki günlerde iki kez daha sevişti benimle.”

Okumaya devam;

“Mardinli Rojin’in bir eli yoktu. Hamile bırakıldı, üst düzey bir komutan tarafından. Sonra da idam edildi. Tecavüzcü ise şu an Osman Öcalan’ın partisinde. Yedi aylık hamile Ronahi’nin Zele’de infaz edildiğini Osman Öcalan da Cemil Bayık da iyi biliyor. Çünkü onlar karar verdi. 1991’den beri arkadaşımdı. Suriye-Kamışlılı’ydı. Son isteğini sordular. “Çocuğumun hayatını bağışlayın. O doğduktan sonra beni idam edin” dedi. Suçu, biriyle ilişki kurmasıydı. Babasına dokunmadılar. Ronahi, karnını kuşakla bağlıyordu ama büyüyünce gizleyemedi. Açığa çıktı. İnfaz manga komutanı, Cemil Bayık’a, Ronahi’nin son isteğini söyledi. Cemil Bayık, “Hayır, idam edin” dedi. Karnında bebeğiyle öldürüldü.”


Bunlar, 1991’den 2003’e kadar dağ kamplarında sürünmüş PKK militanı Kürt kızı Dilaram’ın “Özgürlüğe Kaçış” anı-romanından.


Önce Emine Ayna (Ahmet Türk yumruklandığında) konuştu. “Namertçe kadınlığımıza ve cinselliğimize saldıranlar bir gün utançlarından yüzlerini yerden kaldıramayacaklar”dedi, ‘fesüphanallah’ çekip sustum…

Sonra Kürt kadınları çocuk istismarı, cinsel taciz, tecavüz ile çocuk ölümlerini protesto etmek için yürüdüler. Ellerinde “Meclis’i basarız Başbakanı asarız” pankartı.

Recep Bey’i savunmaya geçmek içimden gelmedi, sustum…

Sonra bir günde 12 asker öldürüldü, 14 asker yaralandı.

İçimiz kan ağlarken BDP-PKK’lı vekil Gültan Kışanak konuştu. “Arkadaşlar hergün oluyor. Sayı 1 ya da 10 ne farkeder?” dedi. Yine fesüphanallah, sustum…

En son, nikah memurunun ‘yazar’ eylediği Nazlı Ilıcak konuştu. “PKK MUHATAP ALINSIN”dedi.

Daha fazla susamayacağım!

Tane tane yazacağım…Emine, Nazlı, Pervin, Fatma, Gülten, tüm PKK destekçileri anlasın diye.

DEVAM EDECEK.

Not: STOCKHOLM SENDROMU, rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan terim.

Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stokholm’de yaşanan başarısız bir soygun girişimi sonucu ortaya çıkmıştır. Kreditbanken isimli bir bankayı soymaya kalkan soyguncular kuşatılınca bankada bulunan 4 kişiyi rehin almışlar ve altı gün boyunca direnmişlerdir. Altı günü sonunda polis operasyonu sırasında rehineler kurtarılmaya aktif olarak direnmişlerdir. Daha sonra ise soyguncular aleyhine tanıklık etmeye de yanaşmamışlardır hatta para toplayıp savunmalarına yardımcı olmuşlardır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek, kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.

Stokholm sendromu, birçok rehine olayında yaşanmıştır.


(2)Fwd: Kürt kadınlarında Stockholm sendromu (Kiymet Nadir Bindebir)

(2)KÜRT KADINLARINDA STOCKHOLM SENDROMU

Daha fazla susamayacağım!

Tane tane yazacağım…Emine, Nazlı, Pervin, Fatma, Gülten, tüm PKK destekçileri anlasın diye.

Raporlar, anketler, röportajlar gösteriyor ki; Güneydoğu’daki kadınlar en fazla cinsel taciz-tecavüzden, , şiddete maruz kalmaktan (yani ‘töre’den), çocuk istismarından şikayetçidir. Sonra işsizlikten, fukaralıktan. Ve devletten yeterince yardım görmemekten.

Geleneksel ‘ulusal dayanışma’ önce Güneydoğu’da bozuldu. Dayanışma bozulduğunda, doğal olarak ‘kökene dönme arzusu’ başgösterdi. ‘Terkedilmiş çocuk’ sendromuyla güvenebilecekleri, dayanabilecekleri bir ‘baba’ya ihtiyaç duyduklarında, baba koltuğunda Abdullah Öcalan oturuyordu.

Babaları, dağda kadınlardan güzellerini seçip, döve döve tecavüz ederek ‘özgürleştirdi’ (!). Hamile kalanı öldürttü. Babanın çetesi, bu ülkede barışın, özgürlüğün, umudun yollarına mayın döşerken, kadınlar dağda doğurdukları çocukların adını Barış, Özgür, Umut koydular.

Baba’nın çetesi, köy basıp militan toplarken, ev yıkar köy yakarken Güneydoğu’lular şehir varoşlarına kaçıştılar. Kadınları ‘temizlikçi’ oldu, erkekleri hamal.

1999’da yakalanan ‘liderlik’, ‘peygamber’, ‘baba’ Öcalan, uyuşturucu imalatı ve kaçakçılığından, silahlı bölücü terör örgütü kurmak-yönetmekten, katliamlardan yargılandı. Mahkeme’nin gerekçeli kararında “GÖÇLERİN, KÖY BOŞALTMALARIN ANA KAYNAĞI VE SEBEBİ PKK TERÖR ÖRGÜTÜDÜR” ifadesine Öcalan’ın bir itirazı olmadı. Avukatlarından biri Aysel Tuğluk’tu.

Şimdi Kürt kadınları, hesabı henüz sorulmamış tecavüzlerin hesabını sormak yerine,  Öcalan posteri açıp  “Barış! Özgürlük! Tacize-tecavüze son!” gösterileri yapınca ‘şaşırma’ hakkımı kullanıyorum.

Taciz-tecavüz, çocuk istismarından şikayet edenlerin, neden Nimet Çubukçu’yu, hasıraltı ettirdiği “GÜNEYDOĞU’DA ÇOCUK İSTİSMARI RAPORU”nu açıklamaya zorlamadıklarını anlamıyorum.

Güneydoğu’da ‘kadına şiddetin, çocuk istismarının önlenmesi’ işini imamlara havale eden İslamcı AKP’ye, Kürt kadınları, islamcıların bu konuda sabıkalı olduğunu hatırlatmalılar. Birileri çıkıp, İslamın nasıl güçsüzü, kurbanı cezalandıran bir din olduğunu da anlatmalı.

Güneydoğu’lu kadınların, bir yandan çocuk istismarını protesto ederken, neden bir yandan da Filistin’e özenip, çocukların eline taş verip yanlış zamanda yanlış yerde yanlış hedefe yönlendirdiklerini düz akılla anlayamıyorum. Çocuğu manipüle etmek kolay olduğu için mi?

PKK destekçilerinin, Öcalan’ın Mahkeme’ye beyan ettiği 250 MİLYON DOLAR YILLIK GELİRİNİ, uyuşturucudan değil de dergi satışından, dükkan haracından topladığına inandıklarını da sanmıyorum.

Ellerinde PKK bayraklarıyla “Bölge ihmal edildi” diye yırtınanların, PKK’DAN DİYARBAKIR’A YATIRIM YAPANLARIN İŞ MAKİNELERİNİ, PETROL TESİSLERİNİ YAKTIĞININ HESABINI NEDEN SORMADIKLARINI DA (KIT) AKLIM ALMIYOR.

Tecavüzcü Öcalan yakalandığında, üzerinden bilmemne marka saat, S. ve RB. marka gözlükler çıkmıştı. DTP-BDP-PKK’lı kadınlar da Meclis’e girdiklerinden beri iki şey yaptılar: Öcalan propagandası ve gardroplarını marka giyim-aksesuarla düzmek.

Rojin, Hejin, Berivan! Sözüm insanlığını değil etnisitesini öne çıkartan, PKK’ya destek veren Kürt kadınlarına!

TECAVÜZ GÜÇ GÖSTERİSİDİR, ‘CİNSELLİK’ DEĞİL. İktidar/güç gösterisi beden üzerinden işler. Sen insanın en değerli varlık olduğunu çocuğuna öğretmezsen, kimse öğretmez. Sen uyuşturucu baronlarının kıçına takılıp memenden kankırmızı şiddet emzirirsen, ne akan kan durur, ne sen taciz-tecavüzden kurtulursun. Şu peşine takıldığın adamların kadınların çapına bir bak hele…

Kürt kadınları! Gelin sorgulamaya önce ‘halkınız’a ihanet ederek başlayın. Birşeyleri düzeltebilmek için önce ona ihanet etmek gerekir. Cerahate önce neşter…

Gelin kadın olarak uğradığınız bütün saldırıları kendiniz anlatın bu topluma. Çocuklarınızı kimden-neden koruyamadığınızı anlatın. Çıkın anlatın abinizin, amcanızın, babanızın tecavüzünü. Yamultulmuş haberlerden değil sizden duyalım gerçekleri. Çözümü birlikte arayalım.

Başbakanı asmaya kalkacağınıza, cinsel soruna da ekonomik soruna da ‘dinsel’ çözüm önermesinin hesabını sorun! Sizleri korumayı neden imamlara havale ettiğinin hesabını sorun! Kadın Bakanı’nın ne hakla ‘bekaret’i savunabildiğini sorgulayın!

Önce KENDİ BEDENİNİZ ÜZERİNDEKİ EGEMENLİĞİNİZİ ERKEĞİN ELİNDEN ALIN bir. Sonra ‘egemen devlet’ lamba kümbe arayışına girersiniz. Önce kendi çocuklarınızı uyuşturucu tüccarlarının elinden kurtarın hele, sonra Filistin’linin çocuklarını kurtarırsınız.

Kürtler iddia ettiğiniz gibi bir ‘ulus’sa, önce akraba evlilikleriyle bataklığa dönmüş genetik havuzunuzu bir temizleyin hele! Meclis’e soktuğunuz vekillerden akraba evliliğini yasaklayan yasalar talep edin.

Bedava dağıtılan çamaşır makinesini alıp kümese folluk yapacağınıza, iktidardan o buzdolabının parasını, onurunuzla, emeğinizle kendiniz kazanmak için İŞ İSTEYİN! “Sen bana iş bulmak-yaratmak zorundasın” diye ihtar çekin. Hobareyy abareyy diye Başbakan asmaya kalkmayın da, Başbakan’dan ‘Tehlikeli işte çocuk çalıştırma’nın cezası 904 YTL iken, o cezayı neden 100 YTL’ne indirdiğinin hesabını  sorun.

Tecavüzcünüzle evlenmeye razı olduğunuzda, adamın ceza almasını engelleyen Yasa maddesini Meclis’tekilerin kafasına geçirin mesela!

Erkekten, politikacıdan ‘ahlaki’ davranmasını beklerken, kendi ahlak çıtanızı da yükseltmeye çalışın. Mesela KAÇAK ELEKTRİK-SU KULLANMAYA İTİRAZINIZ OLSUN. Başkalarının hakkını, vergisini gasp etmeye itirazınız olsun. KULLANDIĞI SUYUN PARASINI ÖDEMEYEN DİYARBAKIRLI’NIN HANGİ PARAYLA BİR GÜNDE 3 MİLYON 3G TELEFONU ALDIĞI SORUSU SİZİ RAHATSIZ ETSİN.

ROJİN, HEJİN, BERİVAN!

PEŞİNE TAKILDIĞIN ADAMLAR, EVİNİ, KÖYÜNÜ YAKIP SENİ GÖÇ MAĞDURU EDEN TECAVÜZCÜLERİN!

Savunduğun adamlar, kan davasında öldürülmekten kurtulmak için bile kadını ‘berdel’ veren aşiret düzeninin savunucuları!

Amerika’nın kucağında kalkıştığınız, ‘BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ’ SANDIĞINIZ BU TERÖR, aslında Batı’nın su, petrol, maden yatakları ve uyuşturucu trafiği paylaşım savaşı!

Al sana, eski PKK militanı, Kürt kızı Dilaram’ın kitabından bir paragraf daha:

“TECAVÜZ EDENLERİN CEZALANDIRILDIĞINA HİÇ TANIK OLMADIM. Tecavüze uğrayan kadın hep susmak zorundaydı. Eğer susmazsa erkek, yetkisine yaslanıyordu. Merkez Komitesi üyelerinden biliyorum, yetkileri nedeniyle istediği kadınla birlikte oldular. Kadın asla şikayetçi olamadı. Kadın bir raporla bildirmek istese bile o rapor, ancak tecavüzcü komutanının eliyle Suriye’ye ulaştırılabilirdi. Komutan hiç kendi tecavüzünü yukarıya bildirir mi!”

ROJİN, HEJİN, BERİVAN! ELİNDE TECAVÜZ-UYUŞTURUCU-HARAÇ ÇETESİNİN BAŞININ RESMİYLE, BAYRAĞIYLA BU NEYİN TACİZ-TECAVÜZ PROTESTOSU?

AMERİKALI IRAK’TA MİLYONLARCA KADINA TECAVÜZ ETTİ, FUHUŞA ZORLADI. Bırak Irak’lı kadını, herif kendi kadın subaylarına bile tecavüz etti yahu! Şimdi Amerikan planlarının tam ortasında olduğunu bile bile bu neyin özgürlük mücadelesi?

Yoksa ‘TÖRE ADINA’, ‘ÖRGÜT YARARINA’ tecavüze uğrarken şimdi de Filistin olup, ‘ALLAH ADINA’ hamle edecek tecavüzcü mü arıyorsun? Ya da ‘AMERİKAN ÇIKARLARI’ uğruna abanacak eroinman asker?

Nazlı, şimdi de sen söyle! Türkiye Cumhuriyeti bu uyuşturucu baronu tecavüzcülerle mi masaya otursun? Hadi destek at, akıl ver Türkiye’nin yeniyetme devlet olmadığını anlaması 8 sene sürmüş yeniyetme başbakanına!. Bak, gündemi kendisi belirleyemeyince nasıl da şaşkın yüz ifadesi Şemdinli sınır karakolunda. Hadi Nazlı! PKK’lıların özgürlük savaşçıları olduğunu anlat bize… Ama önce şu kitabı bir oku!

Kıymet Nadir Bindebir

Not: STOCKHOLM SENDROMU, rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan terim.

Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stokholm’de yaşanan başarısız bir soygun girişimi sonucu ortaya çıkmıştır. Kreditbanken isimli bir bankayı soymaya kalkan soyguncular kuşatılınca bankada bulunan 4 kişiyi rehin almışlar ve altı gün boyunca direnmişlerdir. Altı günü sonunda polis operasyonu sırasında rehineler kurtarılmaya aktif olarak direnmişlerdir. Daha sonra ise soyguncular aleyhine tanıklık etmeye de yanaşmamışlardır hatta para toplayıp savunmalarına yardımcı olmuşlardır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek, kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.

Stokholm sendromu, birçok rehine olayında yaşanmıştır.


Saygilarimla
Can Ikiz
Kim ki bir cicek koparir,
En uzak yildizi rahatsiz etmistir.
– Thomas Tralnerne


Sent: Wed, June 23, 2010 2:48:52 PM
Subject: pkk’nın özgürleştirilen (!) kadınları ve Nazlı… (K.N. Bindebir’den)

Kürt kadınlarında Stockholm Sendromu…

“Korucu kızı Hevidan, çok küçüktü, 12 yaşındaydı. Apo’nun çıkardığı “korucu çocuklarını kaçırıp PKK’lı yapma” kanunuyla kaçırılıp getirilmişti. 1997 Temmuz’unda 16 yaşına basmıştı. Kaçma planları yaptı ama anlaşıldı, tutuklandı. İnfaz kararı verildikten sonra Hevidan’ın eline kazma kürek verip mezarını kazdırdılar. Temmuz sıcağında çukur açarken söylediği türkü dağlarda yankılanıyordu. Son isteği sorulduğunda af dilemedi. “Kahrolsun Apo” dedi, o köylü kızı. “Ahım sizin boynunuzda kalacak!” İnfaz mangasında tek bacağı protezli Siirtli Rengin, Hevidan’ı gözünü kırpmadan taradı. Ölmüyordu bir türlü. Kadınlar başını taşlarla ezerek öldürdüler.”

Yüreğinizin orta yerine taş oturdu değil mi?
Devam edin okumaya:
“Öcalan’ın Şam’daki evine Yoğunlaştırma Evi denir. Yoğunlaştırma Evi’ne bakire, genç ve güzel kadınlar alınır. Vahşi, “çöl güzeli” kızlardan hoşlanırdı ama sarışınlara daha çok ilgi duyardı. Ben de Yoğunlaştırma Evi’ne çağrıldım. Apo bir gün beni masaja çağırdı. Gittim, ılık su dolu leğendeki ayaklarını yıkadım. Hani köy ağaları gibi. Beni azarlamaya başladı, bilmiyorum diye. Sırtüstü uzandı, şimdi bütün vücuduma, dedi. Anladım neler olacağını. Çünkü cinsel istek uyandığını gördüm. Soyun, dedi. Soyundum. İç çamaşırlarını da çıkar, dedi. Ayağa kalkıp sarılıp sıkınca korktum. Kendimi savunmak için Apo’ya vurdum. Üç yumruk attı yüzüme ve kafama. Küfretti bana. “Düşkün, fahişe, rezil kadın. Seni özgürleştirmeye, tabulaştırdığın zincirleri kırmaya çalışıyorum” dedi. Titrediğimi görünce kovdu beni. “Sen köle kalacaksın!” diye bağırdı. Ama bu daha ilk denemeydi. Dışarıda bekleyen tecrübeli kadınlar, beni psikolojik olarak hazırlama toplantısına çağırdı. Ağladım. İçlerinden biri, Osmanlı Sarayı’ndaki Valide Sultan gibiydi. Beni azarladı. “Başkan bizi özgürleştiriyor. Sen özgürleşmek istemiyor musun? Başkana erkek gözüyle bakıyorsun. O başkan, o zincirlerimizi kıran bir peygamber.” Beni akşam yemeğinden sonra yine çağırdı Apo. Bu kez çözümsüzdüm. Kime derdimi anlatacaktım? O ana kadar ölüme hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Bekaretimi aldı. Sonraki günlerde iki kez daha sevişti benimle.”

Okumaya devam;
“Mardinli Rojin’in bir eli yoktu. Hamile bırakıldı, üst düzey bir komutan tarafından. Sonra da idam edildi. Tecavüzcü ise şu an Osman Öcalan’ın partisinde. Yedi aylık hamile Ronahi’nin Zele’de infaz edildiğini Osman Öcalan da Cemil Bayık da iyi biliyor. Çünkü onlar karar verdi. 1991’den beri arkadaşımdı. Suriye-Kamışlılı’ydı. Son isteğini sordular. “Çocuğumun hayatını bağışlayın. O doğduktan sonra beni idam edin” dedi. Suçu, biriyle ilişki kurmasıydı. Babasına dokunmadılar. Ronahi, karnını kuşakla bağlıyordu ama büyüyünce gizleyemedi. Açığa çıktı. İnfaz manga komutanı, Cemil Bayık’a, Ronahi’nin son isteğini söyledi. Cemil Bayık, “Hayır, idam edin” dedi. Karnında bebeğiyle öldürüldü.”

Bunlar, 1991 den 2003’e kadar dağ kamplarında sürünmüş PKK militanı Kürt kızı Dilaram’ın “Özgürlüğe Kaçış” anı-romanından.

Önce Emine Ayna (Ahmet Türk yumruklandığında) konuştu. “Namertçe kadınlığımıza ve cinselliğimize saldıranlar bir gün utançlarından yüzlerini yerden kaldıramayacaklar” dedi, ‘fesuphanallah’ çekip sustum…
Sonra Kürt kadınları çocuk istismarı, cinsel taciz, tecavüz ile çocuk ölümlerini protesto etmek için yürüdüler. Ellerinde “Meclis’i basarız Başbakanı asarız” pankartı.
Recep Bey’i savunmaya geçmek içimden gelmedi, sustum…
DEVAMI >>
Hürriyet Anasayfa > Tüm Gündem Haberleri

Amcasıyla yaşayan çocuk 7 aylık hamile

Paylaş
Haberi Paylaş
Benim Sayfam
Delicious
Facebook
Google
MySpace
Twitter
E-posta
A.A. 23 Haziran 2010
Şanlıurfa’da 13 yaşındaki N.A. rahatsızlanınca, yakınları tarafından Şanlıurfa Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’ne getirildi. N.A.’nın 7 aylık hamile olduğu tespit edilince, durum güvenlik güçlerine bildirildi. Babası hayatını kaybettiğinden beri amcası M.A.’nın yanında kalan çocuğun, M.Ç. ile nikâhsız yaşadığı ortaya çıktı. M.A. ve M.Ç., serbest bırakıldı.

KÜRT KADINLARINDA STOCKHOLM SENDROMU - silahlikurtlerazerbaycan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir