EROĞLU’NUN “DEVE” ÇÖKERTMESİ
Hüseyin MÜMTAZ
“Çökertme” bilindiği gibi aynı olay üzerine Bodrum’da yakılmış olan ve ‘Üçlü Saçayağı’ olarak adlandırılan türkülerin ikincisi olup; sevda, umutsuzluk, aşk, ihanet, Rum’un Türk’e “standart” kalleşliğini terennüm eden ve içinde hem Bodrum, hem İstanköy olan “zeybek” formunda nefis bir türküdür.
Orada Kosta’nın ihaneti sonucu Halil’in boğazına çöken Ömer’dir ama burada da Cumhurbaşkanlığı yeminini ettiği 23 Nisan’dan beri Eroğlu’nun başına çöken bütün bir dünyadır.
24 Mayıs tarihli ve “Kıbrıs’ta Bir Masa, İki Sandalye” başlıklı yazımızda şöyle demiştik..
“Eroğlu’nu Eğitim Bakanı olduğu 1976 yılından bu yana, hem de ‘iyi’ tanırız.. Deveyi bile çatlatan bir sabır sahibidir.. İddia ediyorum, masaya otururken hesaplarını şimdiden Hristofiyas’tan sonraki Rum lideri için yapmıştır. Kimleri çatlatmamıştır ki! Karşısındaki sandalyenin kaç kere boşalıp dolacağını hep beraber göreceğiz..”
Sonrasını hep beraber yaşadık ve ayrıntıları gazetelerde okudunuz.. Hristofiyas ilk toplantıdan kaçtı.. AB-D Büyükelçilerinin yoğun baskısı sonucu toplantıya 50 dakika geç gitti, daha doğrusu geçerken şöyle bir uğradı ve toplantı yapılamadı..
Sonrasında malûm cepheden Eroğlu şöyle dediydi, Downer ona göstermeden bildiri okuduydu, BM düzelttiydi- düzeltmediydi açıklamaları..
BM tarafları “gaza” getirirken uluslararası koro’nun “karşı tarafı” da büyük bir telaşla bin dereden bin su getiriyor.
BM Güvenlik Konseyi, Kıbrıs’taki Barış Gücü’nün görev süresinin 6 ay daha uzatılmasını öngören karar tasarısını kabul etmiş. Tasarıya bir tek Türkiye “Hayır” oyu kullanmış.
Güvenlik Konseyi kararının giriş paragraflarında, adada devam eden görüşmelerde kararlı ilerleme sağlanması yolunda “eşsiz bir fırsat” bulunduğu belirtilerek, BM’nin Kıbrıs sorununa kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunması için taraflara yardım etmede “ana rol” oynadığı bildirilmiş ve liderlerin gösterdikleri “siyasi liderliğin” takdir edildiği belirtilerek, “Bugüne dek müzakerelerde elde edilen ilerleme memnuniyetle karşılanmaktadır” denilmiş..
Genel Sekreter Ban Ki-Mun’un son Kıbrıs raporundaki “Adada çözüm erişilebilir” yönündeki görüşüne ve tarafların 21 Aralık 2009’da “eğer mümkünse” “2010 yılının çözüm yılı olması” dileğine atıfta bulunan Konsey, bu kapsamda yakın zamanda görüşmelerde kararlı ilerleme görmeyi sabırsızlıkla beklediğini vurgulamış.
Edinilen bilgiye göre, karardaki “eğer mümkünse” ifadesi, Rusya ve Fransa’nın isteğiyle metne eklenmiş..
Hristofyas da, Eroğlu’yla son görüşmelerinde “yerleşikler” diye nitelediği TC kökenli vatandaşlar konusunu ve toprak düzenlemeleri konusunu gündeme getirdiğini; bu konuları gündeme getirmeye devam edeceğini söylemiş.
İyi de, onca konu varken neden “Mülkiyet” gibi dikenli bir konudan başlanmış? Tabii onunla ilgili dedikodular da muhtelif..
Soyer diyor ki; “Eroğlu Yönetim ve güç paylaşımı konusunda ve Türk tarafının sunduğu paketle oluşan ortamı, olgunlaşmasına rağmen, bir sonuca götürememiş ve şimdi mülkiyet konusunda başlamakla Hristofyas’ın daha evvel kabul ettiği dönüşümlü başkanlık, yürütmedeki siyasal eşitlik, parlamento ve diğer unsurlarda bulunan ve üzerinde uzlaşılan sonuçları da yeniden pazarlık etme şansını sağlamış bulunmaktadır. Bunları bağlamadan mülkiyet konusunu öncelikli olarak almanın, ister istemez karşı tarafa toprak miktarı konusunda da girişim yapma kapısını açma sonucunu doğurur.”
İyi ya!.. Demek ki Eroğlu da ince bir numara ile “üzerinde uzlaşılan konuları yeniden pazarlık etme şansı sağlamış”..
Hem bence konunun temeli ve en dikenli tarafı “mülkiyet” ise kafadan o noktaya dalmak daha doğru değil mi?
Meselenin etrafında dolaşmanın, görüşürmüş gibi yapıp âlemi oyalamanın, dostlar alış verişte görsün oyunu oynamanın gereği var mı?
Neden ille Türk tarafı toprak verecek? Belki bazı “sınır düzeltmeleri” sonucu Rumlar da verecek..
Talât durur mu, o da konuya müdahil-maydanoz oluyor..
Müzakerelerin ‘oyalayıcı’ olarak nitelendirdiği mülkiyet konusuyla devam etmesini eleştiren Talat, “Oradan başlamak, peşinen, görüşmeleri çıkmaza yakın bir noktaya getirmek demektir” derken “Eroğlu’nun gerçekten samimi isteği yıl sonuna kadar çözüm müdür? O da tartışma konusudur. Eroğlu’nun samimiyetle çözüm istediğini ve bunu yılsonuna kadar istediğini iddia etmek bana göre biraz safdillik olur” diye de devam ediyor.
Talat, müzakere sürecini görüşmek için Eroğlu’nun Rauf Denktaş ve kendisini davet etmesinden memnuniyet duyduğunu belirtmiş. Üç cumhurbaşkanının yürütülen müzakere süreciyle alakalı görüş alışverişinde bulunduğunu belirten Talat “Uzun görüşmelerin ardından tecrübelerim oldu bunları Sayın Eroğlu’na aktardım. Sayın Denktaş’ın da katılmasıyla yaralı bir görüşme gerçekleşti” diye konuşmuş ve müzakere döneminde bu tür görüşmelerin yapılmasının Kıbrıslı Türklerin menfaatine olacağını dile getirmiş.
Yahu “Telât”; madem öyleydi, madem uzun görüşmelerin ardından tecrübelerin oldu ve bu görüş alış verişi Kıbrıs Türklerinin menfaatine…
Neden görev süren boyunca, görüşme süresi ve tecrübe bakımından seni 10’a katlayan Denktaş’ın birikimlerinden bir kere bile yararlanma ihtiyacı hissetmedin?
“Mülkiyet ile başlamak peşinen görüşmeleri çıkmaza sokarmış”..
Daha iyi değil mi? Kimin gerçekten görüşme yapmak, kimin masadan kaçmak için fırsat kolladığı böylece belli olmaz mı?
Talât Londra’da Türk derneklerine ; “Hristofiyas’ı masada tutmak için her şeyi yaptım” demişti.
Neler yaptı, neler verdi?
Verdiklerini gizlemek için mi ekibi Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılmadan bütün bilgisayar sistemini çökertti?
Fakat asıl ve beni endişeye sevk eden konu bunlar değil.. Eroğlu evel Allah o dillere destan sabrı ile hepsini “çökertir”..
Konu; Ban Ki-Mun’un, BM’nin üst düzey görevlilerinden Lisa Buttenheim’ı yeni Kıbrıs özel temsilcisi olarak atamış olması.
Çünkü Bayan Lisa Amerikalı..
Kısa özgeçmişi de yeterince “endişe verici”..
Bayan bu göreve atanana kadar New York’ta BM Siyasi İşler Dairesinin Orta Doğu ve Batı Asya bölümünden sorumlu müdürü idi. BM Siyasi İşler dairesinin çeşitli bölümlerinde 2004 yılından beri müdürlük yapan 56 yaşındaki Buttenheim, 2003-2004 döneminde BM’nin Belgrad’taki temsilciliğinin direktörü olarak çalışmış,. 1983 yılında BM’ye katılan Buttenheim, Kosova’daki BM Geçici Yönetim Misyonu (UNMIK) özel temsilciliğini ve BM’nin Cenevre’deki ofisinde genel müdürün siyasi danışmanlığını da yapmıştı.
Demek ki “Amerikalı” Buttenheim şimdiye kadar yakın coğrafyanın en problemli bölümlerinde anlaşmazlıklara hep “Amerikalı” çözümler getirmek üzere uğraşmış ve ne kadar ilginçtir ki “problemler”i yine hep Amerika’nın kullanabileceği “anlaşmazlık”lar halinde bırakmıştır..
Şimdi; sicilinde, görev bölgelerindeki anlaşmazlıkları hep Amerika’nın yararına “sürüncemede” bırakan Buttenheim’ı defterin başına yazın..
Onun altına BMGK’nın son kararındaki Kıbrıs meselesinin yıl sonuna kadar çözülmesi paragrafına “mümkünse” kelimesini ekleten Rusya ve Fransa’yı yazın.. Ve “durumu” bir kere daha gözden geçirin..
“Çökertme”nin, batı müziği formlarına göre düzenlenmiş yeni versiyonu için Eroğlu’nun büyük desteğe ihtiyacı olduğu görülüyor mu?..19 Haziran 2010
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com
Bir yanıt yazın