– Sayın Başbakan son zamanlarda konuşmalarina yabanci dillerden ibareler serpiştirmeyi adet haline getirdi. .
-Davos’ta ”one minute (s)” ile ingilizce ibarelerle başladi. Derken –- ”monşer” sözcüğünü son zamanlarda pek sever oldu
-“Mon cher” deyimi FransIzca “azizim,dostum’ ‘ anlamina gelen bir tekerleme.Buna bugünkü Türkçemizde ise , argoda, ”hanım evladı” anlamı yüklenmiş. Askerlik ve polislik mesleklerinin yanında en çok hayati tehlikeyle karşılaşılan devlet memurluğu, her unvandaki Dışişleri memurluğudur. Dünyanın en tehlikeli bölgelerinde , kriz alanlarında geçici ya da sürekli görev yapan, ülkemizi temsil eden, insani yardım sağlayan, siyasi temaslar yürüten temsilcilerimizle onlara idari, teknik ve haberleşme desteği sağlayan her rütbe ve düzeydeki genç-yaşlı Dışişleri mensuplarımızın hangileri bu alaycı yaklaşımı hak etmektedirler?
Bizim çok eskilerden gelen diplomasi geleneğimiz hem ‘ hiçbir tehlikeden kaçınmamayı ‘ , hem de uluslararası topluluklar içinde başkalarından altta kalmayarak başını dik tutmayı öngörür. Ömer Seyfettin’in ”Pembe İncili Kaftan” öyküsündeki Türk Elçisinin davranışı bugün de diplomatlarımızın sahip olmakla iftihar ettikleri bu birikimin hikayelerinden birisidir. Diplomatlarımız arasinda seçkincilik de yoktur. Tahsil hayatını burslu okuyan bir çok diplomatımız Bakanlik içinde en yüksek mevkilere yükselebilmişlerdir. Bunlarin arasinda Dışişleri Musteşarları da bulunmaktadır.
“Monşer” terimini Cumhuriyet dönemi Dışişleri mensupları hiç kullanmadılar. Osmanli dönemi memurlarının bazılarının bu ifade biçimini kullandiklarını eski hikaye ve roman türü belgelerden gözlemliyoruz. İnsan “Acaba Sayin Basbakan, hükümetinin izledigi Dış Politika ekseni gibi , dilde de bir yeni Osmanlilik hevesine mi kapildi?” demekten kendisini alamıyor. Şunu kendisine hatırlatmak isteriz ki, Türkiye Cumhuriyeti Diplomasisi, Osmanlı hariciyesinin, İmparatorluğun son dönemlerinde , en büyük zaaflarından birisini oluşturan, bazı Osmanli diplomatlarının “yabancı muhibbi” -yabancı sempatizanı- olmalari üzerine bu yabancı ülkelerin emellerine hizmet etmelerinden çıkarılan dersler sonucunda , sağlam temeller üzerinde yeniden kurulmuştur. Cumhuriyetimizin dış politikadaki büyük kazanımları , Cumhuriyet nesli Türk diplomatları sayesinde gerçekleştirilmiştir. Türk diplomatları Atatürk’ün dış politikamız için öngördüğü “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin sadık uygulayıcıları olmuşlar ve Devletimizin temel ilkelerine bağlı kalmışlardır.
-Turkiye Cumhuriyetı diplomatları, cok zor sınavlarla meslege kabul edilirler.
Meslek içi egitimleri de özenle sürdürülür. Önemli terfileri de yine sınavla gerçekleşir. Bu sınavlarda hiç bir zaman iltimas etkili olmamıştır. Bu nedenle tüm dünya diplomatları arasında Turk diplomatları özel bir takdirle anılırlar. Bu başarıları, ulkemizin etrafında bir güvenlik ve işbirligi kuşağının sağlanmasına yönelik Balkan ve Sadabad Paktlarının kurulmasından başlayıp ; Montreux Anlaşmasının imzalanmasında, Hatay sorununun çözümlenmesınde, 2nci Dünya Savaşının dışında kalarak ülkenin yeni bir savaş felaketinden kurtarılmasında, Nato üyeligimizin gerçekleştirilmesinde, Ortak Pazar /Avrupa Birligi üyeliğmiz için son 50 yıldır sürdürülmekte olan görüşmelerde, Kıbrıs sorununun ulusal çıkarlarımız doğrultusunda sonuçlanması için Londra ve Zürih Anlaşmalariyla başlatilip Birleşmis Milletler çerçevesinde devam ettirilen görüşmelerin çeşitlı aşamalarında tescil edilmiştir.
-Dış Politika öyle ”Benden öncekiler hic bir şey yapmadi.Bizimle onurlu dönem başladı” gibisinden geçmişteki kazanımları yok sayarak, gelişigüzel yaklaşımlar sergilemek demek değildir.
-Dış Politika uzun soluklu ciddi bir iştir. Bilgi, birikim,öngörü, soğukkanlı analiz yetenegi gerektiren ciddi bir uğraşıdır.
Hükmünü , soğukkanli bir yaklaşımla, bir satranç oyunun incelikleri ve stratejik derinliği ile, geçmişi dikkate alan ve aynı zamanda geleceği hesaplayan bir perspektiften verir.
-Dış Politikada dinamizm ve cesaret şarttır. Nitekim, Ikinci Dünya Savaşı sırasında Turk diplomatları canları pahasına yahudileri Nazi temerküz kamplarindan kurtarmıştır.
Diplomatlarımızın eşleri ve çocukları da aynı şekilde tehlikeyle iç içe yaşamışlardır. Adadaki yahudileri kurtaran Rodos Başkonsolosumuz Selahattin Ülkümen bu uğraşı sırasında Nazi uçaklarının bombardımanı altında eşini kaybetmiştir. Madrid Büyukelçisi Zeki Kuneralp’ ın eşi Necla Kuneralp , Lizbon Maslahatgüzarı Yurtsev Mıhçıoğlu’ nun eşi Cahide Mıhçıoğlu, Lizbon Idari Ataşesi Erkut Akbay ‘ın eşi Nadide Akbay , Tahran Büyükelçiliği Sekreteri Şadiye Yönder’in eşi Işık Yönder, La Haye Buyukelçisi Özdemir Benler’ in oğlu Ahmet Benler ve Atina Idari Ataşesi Galip Özmen ‘in kızı Neslihan Özmen ermeni terroristler tarafından katledilerek şehit edilmişlerdir. Sayın Başbakanın sadece bizlerin değil ailelerimizin de meslek içi yaşadığı zorluklardan haberdar olmadığı anlaşılmaktadır.
Diplomatlarımız sadece “masa başında” iş yapmazlar
Turk diplomatları Kıbrıs, Irak, İran, Lübnan, Afganistan, Bosna ve Somali gibi savaş alanı olan ülkelerde canları pahasına görevlerini cesaret ve soğukkanlılıkla yürütmüşlerdir.
Ancak Dış Politikada cesaret ve dinamizm, maceraperestlik demek değildir. Tarihi iyi bildiğini iddia edenler, “Kudüs ‘te toplu namaz kılmak” gibi macareperest ve hayalperest ucuz vaadlerin geçmişte ülkemizi hangi badirelere götürdüğünü daima akıllarında tutmalıdır. Böyle bedava kahramanlıkların ceremesinin, masum insanlarımıza canlarıyla ödettirilmesi de ayrı bir üzüntü konusudur.
Cumhuriyet döneminin Dışişleri mensupları başka ülke ve odakların eli,kolu,gözü olmaktan hiç bir zaman medet ummamışlar, kendi uluslarinin tarihi ve manevi birikiminin ve bu topraklarda asırlardır özgürce yaşamış olmalarinin onlara aşıladığı özgüvenlerinden onur duymuşlardır
– Kırka yakn Türk diplomatı ve Devlet görevlimiz Ermeni terörüne kurban gitmiştir. Şimdiye kadar Türk diplomatlarını sadece Ermeni terörünün ve diğer terör eylemlerinin hedef aldığını zannediyorduk. Son bir yıldır her fırsatta kendi ülkesinin diplomatlarına karşı sözlü bir saldırı başlatan Sayın Başbakanımızın bu tutumunu izahta büyük güçlük çekiyoruz
-Dış politika, öyle günü kurtarmaya yönelik, kendisiyle çelişki içinde ”perakende’ ‘açılımlarla ,üç-beş yabancı sözcüğü yerli yersiz kullanmakla, diplomatlara karşı küçük düşürücü ifadelerle yürütülmez.Yürütülmeye kalkılışırsa bedeli ağır olur. İşin acı tarafi, bu bedeli de sadece bu hesapsız, kitapsiz , yüzeysel tutumlari benimseyenler değil, tum ulusumuz öder.
– Bu konuda duyduğumuz uzüntüyü merhum bir Büyükelçimizden esinlenmiş olan bır kısa tekerlemeyle bitirmek istiyoruz
İnsaf kalmadı beni-ademde
İşlerine gelince şehit
Gelmeyince monşer sayıldık
Şu bivefa alemde. ”
……………….
BASIN AÇIKLAMASINA KATILAN EMEKLİ DİPLOMATLAR
Not: Bütün Emekli Arkadaşlarımıza maalesef ulaşma imkanını bulamadık. Kendilerinden daha sonra alabileceğimiz ilave görüşler olursa, bilgilerinize sunacağız.
EMEKLİ BÜYÜKELÇİLER:
-Ahmet Banguoğlu
-Ali Hikmet Alp
-Altan Güven
-Aydın Tosun
-Aydın İdil
-Baki İlkin
-Bilal Şimşir
-Burak Gürsel
-Burhan Ant
-Candan Azer
-Deniz Uzmen
-Duray Polat
-Erdal Tümer
-Erdoğan Aytun
-Erdoğan Sanalan
-Ergün Pelit
-Erdil Akay
-Erdinç Erdün
-Erhan Öğüt
-Erhan Yiğitbaşıoğlu
-Emin Gündüz
-Faruk Loğoğlu
-Fazlı Keşmir
-Halil Dağ
-Hatay Savaşçı
-Hüseyin Çelem
-İlhan Yiğitbaşıoğlu
-Korkmaz Haktanır
-Kurtuluş Taşkent
-Mehmet Kazım Görkay
-Mengü Büyükdavras
-Mithat Balkan
-Murat Bilhan
-Murat Sungar
-Mümin Alanat
-Nazım Belger
-Nazım Dumlu
-Necati Utkan
-Nurettin Karaköylü
-Nuri Yıldırım
-Nüzhet Kandemir
-Osman Korutürk
-Ömer Şahinkaya
-Ömür Orhun
-Önder Özar
-Pulat Tacar
-Rıza Erkmenoğlu
-Rıza Türmen
-Sadi Çalışlar
-Senbir Tümay
-Sevinç Dalyanoğlu
-Süha Noyan
-Taner Baytok
-Tansu Okandan
-Tugay Uluçevik
-Turhan Fırat
-Türkekul Kurttekin
-Uğur Ergun-
-Uluç Özülker
-Ümit Pamir
-Ünal Ünsal
-Varol Özkoçak
-Verşan Şentürker
EMEKLİ BAŞKONSOLOSLAR
-Aksel Ülker
–Asım Temizgil
–Ayşe Öğüt
-Betin Yiğit
-Daver Darende
-Gönül Dalyanoğlu
-Hüner Tuncer
-Ülkü Başsoy
-Yurdanur Çetirge
………………