Davutoğlu’nun Yeni Hayali: Ermeni Diasporası İle Uzlaşmak/Mümkün Mü?
B. Senem Çevik·
Özet
Sayıları milyonlarla ifade edilen Ermeni Diasporası ABD, Kanada ve Fransa gibi ülkelerin dış politikalarında etkili olabilecek şekilde örgütlenmiştir. Kimliklerini “Türk düşmanlığı” üzerine inşa eden edebiyat, sinema, anı ve tarih söylemlerinde bu “öteki” algısını nesilden nesile aktaran Ermeni Diasporası varlık sebebi olan “sözde soykırımı” kaybetmek istememektedir. Bu nedenle de diaspora protokollerin imzalanması ile hızlanan normalleşme sürecine tepki göstermektedir. Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun diaspora ile diyalog çağrısının diasporanın “öteki” olarak Türk algısı anlaşılmadan sonuç vermesi mümkün gözükmemektedir. Türkler ile Ermeniler arasında gerçek bir barış ortamının sağlanması toplumlararası diyalog, işbirliği, “öteki” imgesini öteleyerek ve zorlama olmayan süreçler ile oluşabilir. Ermeni diasporasının tutumu ve kimlik özelliği dikkate alındığında Türkiye’nin anlayışlı fakat tavizkar olmayan politikalar izlemesi gerektiği görülecektir. Bu çalışma Ermenilerin milli kimliğindeki Türk düşmanlığını ve diasporanın normalleşme sürecine tepkisini inceleyerek diaspora ile uzlaşmanın mümkün olup olmayacağı konusunda tesbitler yapacaktır.
Giriş
Toplumları oluşturan bireylerin psikososyal kimlikleri doğum ile başlayarak, çocuklukta şekillenir ve ergenlik döneminde yerleşik hale gelir. Bireyler kimliklerinin gelişmesi ve yerleşmesi sırasında bağlı bulundukları ailenin, toplumun yani büyük grubun (millet, dini, etnik gruplar gibi) özelliklerini içselleştirirler.
Etnik kimlik ve aidiyet duyguları sosyalleşme evresinde öğrenilir ve kimliğin vazgeçilmez bir parçası olarak yer edinir. Bireyler dışlaştırma ve yansıtma gibi ilkel savunma mekanizmaları[1] aracılığı ile olumsuz duygu ve düşüncelerini sosyalleşme sırasında kendilerine öğretilen “düşmana” yöneltirler. Tüm talihsizlikleri, olumsuz özellikleri, kötülükleri “öteki”ne yükleyen birey için bu “düşman” bir çeşit depo görevi görmektedir.
“Öteki”, yanlızca bireyler için değil toplumlar için de sosyal ve siyasi dengeleri sağlayan vazgeçilmez bir ihtiyaçtır.[2] Her kimlikte olduğu gibi Ermeni kimliği için de bir “öteki” söz konusudur. Özellikle Ermeni diasporası için bu öteki bir “Türk”’ten başkası değildir. Çünkü “Anayurt”tan kopmuş bir Ermeni için “Türk”’ten daha iyi bir yansıtma ve dışlaştırma deposu olması mümkün gözükmemektedir. Türk düşmanlığı etrafında kimliğini inşa eden ve devamını sağlayan Ermeni diasporası bu vesileyle kendi içsel tutarlılığını ve bütünlüğünü koruyabilmektedir. Aile, kilise ve medya gibi sosyalleşme araçlarıyla propagandası yapılan bu düşmanlık duyguları ile yetiştirilen genç nesiller de kendi varlıklarını ancak Türk düşmanlığı ile tanımlayabilmektedir.
Diasporayı oluşturan bireylerin birarada olma, grup bütünlüğünü sağlama ihtiyacı göz önünde bulundurulursa, Ermeni diasporasının öteki’ne olan ihtiyacı ve bunun Türk-Ermeni ilişkilerine yansıması daha iyi anlaşılacaktır. Bireysel ve toplumsal kimlikler ile bu kimliklerin beraberinde getirdiği “öteki” imgesi uluslararası ilişkilere yön vermekte, algıları yönlendirmekte ve toplumlar üzerinde yürütülen psikolojik faaliyetlerin de temelini oluşturabilmektedir. Daha da önemlisi milli kimlikler iki ülke arasındaki sorunların çözümsüz olarak devam etmesine neden olabilmektedir. Bu çalışma Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türk diplomatlarına Ermeni diasporası ile ilişki kurmaları talimatını verdiği bir dönemde Ermeni diasporasının kimlik algısını, “öteki” olarak Türk imgesini ve geliştirilen Türk düşmanlığının Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecine etkisini inceleyecektir.
Parçalanmış Ermenilerin Milli Kimliğinin Ortak Çadırı:1915
Ermeni kimliğinden bir bütün olarak bahsedilemez. Ermenilerin bir kısmı Ermenistan’da yaşarken büyük bir kısmı da dünyanın birçok köşesine dağılmıştır. Bu sebeple diaspora Ermenileri ve Ermenistan Ermenileri farklı özelliklere ve bakış açılarına sahiptir. Ermenistan Ermenileri siyasi, ekonomik sorunlar ve hızla artan dış göçler ile uğraşırken Diaspora Ermenileri refah seviyesi daha yüksek bir yaşam sürmektedir. Ermenistan’da yaşayan Ermeniler kendi vatanlarında yaşamanın verdiği rahatlık içerisinde kimlik yokoluşu tehdidi ile yaşamamaktadır. Göç sonucu farklı toplumlar içerisinde yaşayan diaspora Ermeniler ise kimliklerini içinde yaşadıkları kimlik ve kültürlere karşı koruma ihtiyacını hissetmektedir.[3] Bu nedenle de Diaspora Ermenileri ve Ermenistan Ermenileri arasında algı, öncelik ve kültür farklılıkları kaçınılmazdır. Tüm farklılara rağmen Ermenilerin 1915 olaylarını algılamada ve Türk düşmanlığı konusunda fikir birliği içerisinde oldukları söylenebilir. Ermenistan’ın ve Diaspora’nın Türklere karşı tutumunu anlamak açısından Ermenistan üzerinde siyasi, ekonomik ve sosyal etkisi son derece güçlü olan Ermeni Diasporası’nın önemine değinmek gereklidir.
Ermeni Diasporasında Türk Nefreti
Ermeni toplumunun başlıca özelliği güçlü ve milyonlarla ifade edilen bir diasporasının bulunmasıdır. Mkrtchyan’a[4] göre Ermeni Diasporası’nın oluşumu Ermenilerin ekonomik, dini, siyasi, etnik ve baskıcı nedenlerle anayurtlarından göç etmesine bağlıdır. Göç etmenin psikolojisi aslında tamamen ayrı bir değerlendirmeyi hak etmektedir. Çünkü göç etme birey ve gruplarda büyük değişikliklere yol açmaktadır. Bir göçmenin kimlik sorunları, yaşadığı göç ile bağlantılı yas olgusunun temelinde bulunmakta ve göç eden bireyler genellikle iki kimlik arasında kalmaktadır.[5] ABD veya Fransa’daki Ermeniler de kendilerini ne tam olarak Ermeni ne tam olarak da Amerikalı veya Fransız hissedebilmektedirler. Hatta bir açıdan aile içerisinde Türkçe kullanımına devam ederek Türk unsurundan da kopamadıkları söylenebilir.[6] Yeni katıldığı grubun kimlik özelliklerini de almak isteyen, ancak bir yandan da kendi etnik özelliklerinden vazgeçmek istemeyen gruplar kendi çekirdek kimliklerine yönelik tehditlerin farkındadırlar. Dil ve geleneklerin çözülmesiyle başlayan süreci engellemek için göç eden gruplar yeni geldikleri ülkelerde kendilerini tıpkı “evlerinde” hissedecekleri dini, sosyal ve kültürel örgütlenmeler içerisine girerler.
Diaspora aktivitelerinin Ermeni Kiliseleri, siyasi partileri, yardım ve kültür kuruluşları tarafından düzenlendiğini ifade eden Mkrtchyan’ın yanı sıra Karaca[7], Diaspora Ermenileri’nin dini ve milli rütellere katılarak kimliklerini koruduklarını, birarada yaşadıklarını belirtmektedir. Sosyalleşme aygıtları olarak da adlandırılabilecek dini ve siyasi örgütler ve bu örgütlerin kurduğu okullar ortak bir aidiyet ve çadır oluşturmakta son derece etkili olabilmektedir.[8] Bu araçlar ile oluşturulan ortak çadır 1915’de yaşanan ve aslında yanlızca Ermeniler için değil, tüm Osmanlı toplumu için travmatik olan olaylar üzerine inşa edilmiştir. Bir grubu birarada tutmak için ortak bir aidiyet ve kimlik gerekmektedir. Bu gereksinim de ortak bir “öteki” veya ortak bir “düşman” ihtiyacını doğurmaktadır.[9] Yaşanan bireysel ve toplumsal travmalar da bu “öteki” ihtiyacına cevap vermektedir. Volkan’ın[10] “seçilmiş travma” olarak da adlandırdığı bir grubun tarihinde önemli yer etmiş olan ve kimliği şekillendiren travmatik olaylar Ermeni Diasporası örneğinde 1915 olayları ve tehcir olarak kendini göstermektedir. Özellikle Diaspora Ermenileri 1915 olaylarının yarattığı travmayı kullanarak etnik kimliklerini muhafaza etme yoluna gitmişlerdir.[11] Bu muhafaza etme Bourke’un[12] de ifade ettiği gibi tarihsel olayların ne olduğu değil, nasıl anlatıldığı ile yakından ilgilidir. Diaspora Ermenileri tehcir sonrası Türkler ile temas halinde bulunmamış, birlikte yaşamamıştır. Bu nedenle anıları 1915 ve öncesi ile ilgili olup genellikle Türkiye’de hayal edilen bir köy, ev, yaşantının izlerini taşımaktadır.
Mağduriyet Veya Nefretin Yeniden Üretilmesi/Aktarılması
1915 olaylarını kollektif ve seçilmiş bir travmaya dönüştüren Ermeni Diasporası kendini “mağduriyet psikolojisi” ekseninde konumlandırmaktadır.[13] Böylece ortak bir benlik, kimlik, aidiyet, tarih, ortak bir “öteki” ile yeni bir bellek oluşturulur.[14] Ermeni Diasporası için mağdurluk tarihsel travmaların grup içinde tekrar tekrar yinelenmesi ve bunun sonucunda da mağduriyet psikolojisinin egemen olma döngüsü biçiminde ortaya çıkmaktadır.[15] Bu mağduriyet psikolojisinin genç nesillere nasıl yansıdığı geçmişi hiç yaşamamış gençlerin Haytoug gibi diaspora dergilerinde Ağrı Dağı’nı geri almak üzerine yazdıkları makalelerde kendini göstermektedir.[16] Haytoug dergisinde yazan genç bir Ermeni “Türklerden nasıl nefret etmem? Onlar yanlızca benim atalarımı katleden kişilerin çocukları değil, aynı zamanda atalarının davranışlarına açıkça destek veren insanlardır. Bizim kana bulanmış topraklarımızı ellerinde tutan onlar. Bir özür ve telafi sorumluluğu olan onlar. Ve bu görevleri yapmadıkça sadece onlardan nefret etmeyeceğim, aynı zamanda onlardan iğreneceğim”[17] diyerek mağduriyet psikolojisini, düşmanlık olgusunu ve bir çocuğun yetişirken ailesinin değerleriyle nasıl özdeşleştiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Fransız/Amerikalı Vs Olmamamak İçin Türkten Nefret Etmek
Ermeni Diasporası’nın bir diğer özelliği de Ermeni liderlerin en büyük korkularından birisi olan yaşadıkları ülkelerde milli kimliklerini kaybetmeleridir.[18] Farklı bir dil, farklı bir din ve farklı bir kültür potası içinde erimeye elverişli bir grup Ermeni diasporasında olduğu gibi kendi etnik kimliğine daha sıkı sarılmaktadır. Ross ve Volkan’a[19] göre stres ve tehdit altındaki veya bu algıya sahip olan gruplar psikolojik bir regresyon (gerileme)[20] içerisine girerek bilinçaltındaki ilkel savunma mekanizmalarını devreye sokarak grubu birleştiren ideolojinin ortak etmenlerine sarılırlar. Grubun bağlılığı, uyumu ve kimliğe bağlılık bu gibi regresif tehdit algısının var olduğu dönemlerde artmaktadır.[21] Çünkü bireylerin ait olma, hayatta kalma ve bir değeri olma gibi ihtiyaçları ancak bir grup aidiyeti ile gerçekleşebilmektedir.[22] Ermeni Diaspora kimliğine dönecek olursak, bulundukları toplumlar içerisinde etnik kimlik özelliklerinin devamını sağlamak bir bakıma doğal bir tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü etnik kimlik yok olma tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu tehdide karşı sosyalleşme aygıtları ilkel savunma mekanizmaları ile birleşerek etnik kimlik özelliklerini daha güçlendiren yollara başvururlar. Bunun başlıcası tarihsel mitleri ve travmaları nesilden nesile aktararak “öteki” inşa etmek veya var olan “öteki”ni güçlendirmek; bu yolla grup birlikteliğini sağlamaktır. Tarif edilen bu süreçte Türkler halihazırda var olan tarihsel husumetler sebebiyle her türlü olumsuzluğun dışlaştırılıp yansıtıldığı bir “kötüler haznesi” görevi görmektedir.
Ermeni Diaspora kimliğinin en dikkat çeken özelliği kendilerini Türk kimliği karşısında tanımlamalarıdır.[23] Çünkü “Türk” Ermeni Diasporası için hem tarihsel hem de psikolojik olarak bir “öteki”dir. Daha da önemlisi, kendi içindeki olumsuzlukları yansıtabileceği bir “düşman”dır. Bu psikolojiye göre Ermeni Diasporası’nın başına gelen ve gelebilecek her türlü kötülükten Türkler sorumludur. Travmalar ve tarihsel husumetlerin de körüklediği bu düşman ideolojisi nesilden nesile aktarılmaktadır. Böylelikle 1915 tehcir travmasını yaşamamış olan Ermeniler dahi “öteki” ve “düşman” olarak Türkleri görmektedirler. Örneğin Ermeni olaylarının yeni nesillere etkisini inceleyen bir çalışma sırasında bir görüşmeci Türkler ile ilgili şöyle demektedir: “…Onlar (Türkler) Moğolistan’dan göç etmiştir ve bu özelliklerini de göstermiştir. Öldürürler, yok ederler, hırsızlık yaparlar ve üstüne üstlük yalan söylerler. İşte Türk’ün dört önemli karakteristik özelliği bunlardır…”.[24]
Böylesi bir psikoloji içerisindeki Diaspora ekonomik ve siyasal gücü ile Ermenistan Cumhuriyeti’ne müdahele edebilmekte ve yönlendirebilmektedir. Diaspora içerisinde özellikle Lübnan ve Suriye gibi Müslüman Arap ülkelerinden Batı’ya göç eden Ermenilerin kimliklerine daha sıkı sarıldığı, bu göçmenlerin siyasal örgütlerde diğer Ermenilere göre daha fazla aktif yer almalarından anlaşılmaktadır. Daha da önemlisi başta Orta Doğu’dan göç eden Ermeniler ABD, Kanada ve Avrupa’da dış siyasette belirleyici birer lobi oluşturmuştur. Ermeni lobisi uluslararası ilişkileri etkileyen en önemli diasporalardan birisidir.[25]
Türk Kamuoyunun Ermeni Açılımına Hazırlanması
Türkiye – Ermenistan ve denklemin değişmez parçası diasporanın birbirini anlama ve barış süreci 2001’de Türk-Ermeni Barış Komisyonu (TARC) ile başlamış ancak bu süreç kısa bir süre sonra başarısızlık ile son bulmuştur. Ancak dış politikada yeni dengeler arayışına giren Türkiye, ABD ve AB’den de gelen telkinler/baskılar sonucunda Ermenistan ile yeni bir sürece adım atmıştır. Düzenlenen alternatif konferanslar ve özür kampanyası ile Ermenilerin “soykırımı tanıyın” diretmesine rağmen Türk milleti bu yeni sürece psikolojik olarak alıştırılmıştır. Türk halkının algıları bu faaliyetler ile değiştirilmeye çalışılmış ve kısmen toplum nezdinde soru işaretleri oluşturarak başarılı olunmuştur.[26]
Futbol diplomasisi ile başlayan Ermeni açılımı son günlerde Karabağ ve 1915 tartışmalarından dolayı yeni bir çıkmaza, çözümsüzlüğe sürüklenmiştir. Bu esnada protokollerin imzasının ardından Türk halkının kardeş ülke olarak gördüğü Azerbaycan ile ilişkiler gerilmiştir. Öte yandan, Kürt açılımının ve Habur olaylarının sebep olduğu toplumsal yaraların Türk halkını Ermeni açılımına karşı daha da tepkisiz hale getirdiği söylenebilir.
Normalleşme Sürecine Ermeni Diasporasının Tepkisi
Türk kamuoyunun Ermeni açılımına hazırlanmasına benzer bir süreci Ermeni diasporasının yaşamadığı görülmektedir. Kendisini Türk düşmanlığı ile tanımlayan, “geçmiş” eksenli varolan Ermeni diasporası Türk-Ermeni ilişkilerinde son bir yılda yaşanan yakınlaşmaya halen koşulsuz olarak karşı çıkmaktadır. Ekim 2009’da imzalanan protokoller sonrası ABD ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde iki ülkenin ilişkilerinin normalleşme sürecini protesto eden birçok miting ve faaliyet düzenlenmiştir. Protokollerin Ermenistan Parlamentosu tarafından reddedilmesi fikrini savunan köşe yazıları ve makaleler yayınlanmış, protokollerin durdurulması amacıyla internet sayfaları açılmıştır.[27]
ABD merkezli Asbarez Gazetesi yazarlarından Serouj Aprahamian ve Allen Yekikian diaspora ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin önemine değinerek Ermeni ve Rus bazı oligarşilerin protokollerin onaylanmasını savunduğunu, bunun Ermeni milli davasına ihanet olduğunu belirtmiştir. Aprahamian ve Yekikian makalede Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ı milli davaya ihanet ile ve diasporanın çabalarını hiçe saymakla suçlamıştır. Ermenistan’ı Rusya’nın arka bahçesi olarak betimleyen yazarlar, diasporanın Ermenistan’a yanlızca maddi yardım değil aynı zamanda sosyal ve kültürel içerikli destek de vermesi gerektiğini, Ermenistan’ın anavatan olduğunu belirtmiştir.[28]
Diasporanın yoğun baskısı altında kalan Ermenistan, Türkiye ile imzalanan protokoller ile ilgili ilk pürüzleri ortaya çıkarmış ve diasporanın gösterdiği hedef doğrultusunda normalleşme süreci tıkanmıştır. Ermeni diasporasının psikolojik, sosyal ve ekonomik varlık sebebi dikkate alındığında Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine karşı çıkması şaşırtıcı değildir. Öyle ki, diaspora varlığını gitmese de yaşamasa da uzakta bir yerlerde olduğunu bildiği Ermenistan Cumhuriyeti’ne borçludur. Ermenistan Cumhuriyeti diaspora için Büyük Ermenisan projesinin bir parçasıdır ve terk edilen topraklar ile olan bağlantılarıdır. Manjikian bu olguyu geçmişe duyulan özlem (nostalgia) olarak açıklar. Manjikian’a göre Ermeni Diasporası artık var olmayan veya hiçbir zaman var olmamış bir vatan için özlem duymaktadır. Ermenistan Cumhuriyeti bu nostalji duygusunun daha da artmasına neden olmaktadır.[29] Bunun yanı sıra ekonomik bağlamda diaspora Ermenistan’a yaptığı yardımlar ile bu ülkenin ayakta kalmasını sağlamakta ve bir çeşit hamisi görevini görmektedir. Bu nedenle diaspora Ermenistan’ın içişlerine ve dış siyasetine karışma hakkını kendinde görebilmektedir.[30]
Protokollerin imzası ile Ermenistan ile diasporanın arasının açılacağı öngörülmüş ve bunun Türkiye’nin lehine sonuç vereceği düşünülmüştür. Ermenistan’ın ekonomik çıkarları çerçevesinde hareket edeceği tahminleri Ermeni milleti arasındaki bağları dikkate almamıştır. Oysa ki, diaspora ile Ermenistan aynı amaç için mücadele etmektedir. Gerek diaspora, gerekse Ermenistan 1915 olayları söz konusu olduğunda fikir birliğine varmaktadır. Bu bağlamda Ermenistan Cumhuriyeti’nin ilk Dışişleri Bakanı Raffi K. Hovannisian’ın 1 Mart 2010 tarihinde ABD’de yaptığı konuşma diaspora ideallerine ve nostaljisine hitap edecek bir şekilde Karabağ sorunu ve 1915 olaylarına yoğunlaşmıştır. Hovannisian, protokollerin Karabağ önşartı olmaksızın kabul edilmesi gerektiğinden ve Karabağ’ın Ermeni milleti için stratejik öneminden bahsederek Türkiye’nin de tarihi ile yüzleşmesi gerektiğini, “soykırımı” resmi olarak kabul etmesi gerektiğini öne sürmüştür.[31]
Protokollerin imzası sonrası yaşanan anlaşmazlıklar başta Ermeni diasporasının gerçek niyetini gözler önüne sermektedir. Diaspora vazgeçilmez “öteki” Türkler’i bu süreçte kendi toplumuna yeniden hatırlatarak Türkiye Cumhuriyeti’ni anlaşmazlık çıkaran taraf olarak dünya kamuoyuna tanıtma yoluna başvurmuştur. Gelinen aşamada protokollerin her iki ülke tarafından onaylanması şartlar dikkate alındığında mümkün gözükmemektedir. Diaspora ve Ermenistan’ın protokoller söz konusu olduğunda devamlı olarak “soykırımı tanıyın” çağrıları yapması ve Türkiye’nin Karabağ sorunu çözülmeden protokolleri imzalaması anlaşmanın en başından itibaren çözümsüzlüğü işaret etmektedir.
Sonuç
Psikoloji bilimi her insanın kendini tanımlamak için bir başkasına ihtiyaç duyduğunu belirtmektedir. Kendi bir başkasından farklı görme ihtiyacı duyan yanlızca birey değil aynı zamanda da büyük gruplar da olabilmektedir. Ancak tutulamayan yaslar, ve günümüze kadar taşınan travmalar hiçbir toplum için huzuru sağlayamaz. Başta Ermeni diasporası olmak üzere Ermenilerde geçmişe takılı kalma ruh halinin mevcut olduğu dikkati çekmektedir. Bu psikoloji ile Türkleri “öteki” olarak tanımlayan kollektif kimlik iki toplum arasındaki sorunların da çözümsüzlüğünü beraberinde getirmektedir.
Diaspora, ne yazık ki birlikteliğini sağlayan faktör olarak Türk düşmanlığından kurtulmak istemediği için barış girişimlerine sıcak bakmamaktadır. Çünkü iki toplum arasındaki diyalog Ermeni diaspora kimliğinin varlığını sürdürmesini tehdit etmektedir.Ayrıca Türkiye’nin sözde soykırımı kabul etmesi halinde de Ermeni diasporasının Türkiye düşmanlığı bitmeyecektir. Diaspora sadece soykırım mücadelesini “tanıtma” aşamasından “tazminat” aşamasına taşıyacaktır. Türkiye’nin sözde soykırımı tanıması, diyasporaya yeni bir dinamizm verecektir. Tazminatı toprak talebini içeren üçüncü aşamanın takip edeceği sözleri yeni Ermeni nesillere mücadeleye devam etmelerini sağlamak için verilecektir.
Son gelişmeler ülkelere dayatılan, sağlam sosyal temeller üzerine inşa edilmemiş barış girişimlerinin bir tarafa haksızlık yapılmaması durumunda sonuçsuz olduğunu göstermektedir. Öyle ki, Türk toplumunun algıları soykırım olup olmadığı yönünde değiştirilmeye çalışılıyorken, toplum tepkisizleştirilmekte buna karşın Ermeni diasporasının tutumunda böylesi bir değişiklik gözlemlenmemektedir. Dış İşleri Bakanı A. Davutoğlu, Türk diplomatlarından Ermeni diasporası ile ilişki kurmalarını isterken, aslında diplomatların sırtına altından kalkmaları nerede ise imkansız bir görev yüklemiştir. Ermeni diasporasını herhangi bir şeye ikna etmek, daha çok Ermenistan’ın görevidir.
Türkler ile Ermeniler arasında gerçek bir anlayışın, barışın sağlanması toplumlararası diyalog ve işbirliği ile mümkün olabilir. Öncelikle iki kültürün birbirini tanıması ve farklılıklar yerine ortak yönlerin, birlikte yaşanılan dönemlerin vurgulanması son derece önemlidir. Günümüzde neredeyse bir kan davası olarak nitelenebilecek Türk-Ermeni ilişkilerinin geçmişe ve “öteki” imgesine takılı kalmaktan çıkıp normal bir ilişki seyretmesi ekonomik şartları düşünüldüğünde en fazla Ermenistan için faydalı olacaktır. Türk-Ermeni ilişkileri açısından Türkiye’nin anlayışlı, karşısındaki ile özdeşleşebilecek fakat tavizkar olmayan politikalar izlemesi gerekmektedir. Ve Türkiye bu politikayı Azerbaycan’ı ikna ederek Bakü ile birlikte geliştirmek zorundadır. Ermeniler içinde büyük barış ancak sadece Türkiye değil, Azerbaycan Türkleri ile barıştan geçmektedir. Ermenice Azeri diye bir kelimenin olmadığı, Ermenilerin Azerilere Türk diye hitap ettiği düşünülür ise ne demek istediğimiz daha da kolay anlaşılacaktır.
Kaynak: 21. Yüzyıl, Sayı:17, Mayıs 2010, s. 49-57.
- · Politik Psikoloji Derneği üyesi olan Senem Çevik, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım alanında “Ermeni Diaspora Psikolojisinin Oluşmasında Propagandanın Rolu: ABD Örneği” konulu doktora tezini yazmaya devam etmektedir.
[1]Dışlaştırma: Bireyin ve/veya toplumun kendinde beğenmediği, istenmeyen, hoşuna gitmeyen özelliklerini “öteki”ne yüklemesi, Yansıtma: Bireyin ve/veya toplumun “öteki”nde görmek istediği özellikler, bireyin ayna görüntüsünü karşısındakine yansıtması. Dışlaştırma ve yansıtma bir çeşit günah keçisi ilan etme durumu olarak tanımlanabilir.
[2] Nuri Bilgin, Kimlik İnşası, Ankara: Aşina Yayınları, 2007, s. 166.
[3] Sedat Laçiner, “Ermeni Sorunu’nun Temel Unsurları Olarak Ermeni Kimlik Bunalımı ve Güç Politikaları”, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri-III. Cilt.
[4]Anahit Mkrtchyan, Create Democratic Armenia Together. The Problem of adaptation of the Diaspora Armenians in Armenian socium, Yerevan: Caucasus Research Resource Centers (CRRC), 2008.
[5]Abdülkadir Çevik, “Globalization and Identity”, Violence or Dialogue?: Psychoanalytic insights on terror and terrorism (Eds: V.Volkan, S. Varvin), London: International Psychoanalysis Library, 2003, s. 85-93.
[6] Hüseyin Çakıllıkoyak, Diaspora’da Ermeni Kimliği: Paris ve Halep Örneği, İstanbul: Yeditepe, 2005, s. 343
[7] Birsen Karaca, Sözde Ermeni Soykırımı Projesi: Toplumsal Bellek ve Sinema, İstanbul, Say Yayınları 2006, s. 20.
[8]Rita Rogers, “Intergenerational Transmission of Historical Enmity”, The Psychodynamics of International Relationhips Vol I. (Eds) V.D. Volkan, J.V. Montville, D.A. Julius, 1990, s.91-96. Massachusetts: Lexington Books; Rita Rogers, “Nationalism: A State of Mind”, Mind and Human Interaction, Vol.5, Number 1, 1994, s 19-21; Joane Nagel, “Constructing Ethnicity: Creating and Recreating Ethnic Identity and Culture”, Social Problems, Vol.41, No:1, 1994, s. 152-176.
[9] Rita Rogers, “Nationalism: A State of Mind”, Mind and Human Interaction, Vol 5, Number 1, s. 19-21.
[10]Vamık Volkan, The Need to Have Enemies and Allies: From Clinical Practice To International Relationships, Northvale: Jason Aronson Inc, 1988.
[11] Haluk Özdemir, “Diaspora Ararat’ı Ararken: Ermeni Kimliği ve Soykırım İddiaları”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 14-15, Yaz-Sonbahar 2004.
[12]Joanna Bourke, “Introduction “Remembering” War”, Journal of Contemporary History, Vol 39, No.4, 2004, s. 473-485.
[13] Robin Cohen, Global Diasporas, Seattle: University of Washington Press, 1997, s. 51; Abdülkadir Çevik, Politik Psikoloji, Ankara: Dost Yayınları, 3. Baskı, 2009, s. 69.
[14] Birsen Karaca, a.g.e., s. 29.
[15] Razmik Panossian, “The Past as Nation: Three Dimensions of Armenian Identity”, Geopolitics, Vol. 7, No.2, 2002, s. 121-146.
[16] Haytoug, November/December 2004.
[17] Talin Pushian, “Turkish People: Hate or Educate?”. Haytoug, April 2001 Special Edition, s. 14.
[18] Ümit Özdağ, Özcan Yeniçeri, Ermeni Psikolojik Savaşı, Ankara: Kripto Kitap, 2009, s. 131.
[19] Marc Howard Ross, “The Relevance of Culture for the Study of Political Psychology and Ethnic Conflict”, Political Psychology, Vol. 18, No:2, 1997, s.299-326; Vamık Volkan, “September 11 and Societal Regression”, Mind and Human Interaction, Vol. 12, Number 3, s. 196-216.
[20] Regresyon (gerileme) psikolojik olarak bireylerin stres altında iken çocukluk dönemi bağımlılık sistemlerine geri dönmesidir. Böyle zamanlarda geniş grup üyelerinin kendilerini idare etme yetenekleri zayıflar ve güçlü, bilgili, karar verebilen liderlerden beklentiler baskın hale gelir. Bu koşullar altında lider ve takipçiler arasındaki duygusal mesafe azalır. Örneğin milli kimliklere ve değerlere karşı yapılan psikolojik operasyonlar ortaya çıkan tehdit algısından ötürü toplumsal bir regresyona yol açabilmektedir.
[21]Thomas C. Davis, “Revisiting Group Attachment: Ethnic and National Identity”, Political Psychology, Vol. 20, No.1, 1999, s. 25- 47.
[22] John E. Mack, “Nationalism and the Self”, Psychohistory Review No. 2, 1983, s. 47-69
[23] Çakıllıkoyak, a.g.e, s. 136.
[24] Gregory John Garavanian, The Transgenerational Effects of the Armenian Genocide, Yayınlanmamış doktora tezi, California School of Professional Psychology, Alameda, 2000, s. 91.
[25] Yossi Shain ve Aharon Barth, “Diasporas and International Relations Theory”, International Organization, Vol. 57, No.3, 2003, s. 449-479.
[26] Ümit Özdağ ve Özcan Yeniçeri, a.g.e, s. 168.
[27] www.stoptheprotocols.com, erişim tarihi: 9 Nisan 2010.
[28] Serouj Aprahamian; Allen Yekikian, “In Whose Interests”, Asbarez, , erişim tarihi: 10 Ocak 2010.
[29] Lalai Manjikian, Collective Memory and Diasporic Articulation of Imagines Homes: Armenian Community Centres in Montreal, McGill University, Montreal, Kanada, yayınlanmamış doktora tezi, 2005, s. 26.
[30] Yossi Shain ve Aharon Barth, “Diasporas and International Relations Theory”, International Organization, Vol. 57, No.3, 2003, s. 449-479.
[31] Hovannisian: Armenia-Diaspora Relations: 20 Years Since Independence, http://www.armenianweekly.com/2010/03/31/hovannisian-‘armenia-diaspora-relations-20-years-since-independence’/, erişim tarihi: 7 Nisan 2010.
Bir yanıt yazın