|
Sinan OĞAN
TÜRKSAM Başkanı |
Bir Sivil Toplum Kuruluşu (STK) statüsünde olan İnsani Yardım Vakfı (İHH) isimli bir yardım derneğin organize ettiği “Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım Kampanyası” İsrail’in saldırısına maruz kalmıştır. İsrail ablukası altındaki Gazze’ye yardım götüren gemilerin İsrail tarafından çok sert bir müdahaleye maruz kalması ve ondan fazla insanın (bazı rakamlara göre 19) hayatını kaybetmesi ve bu olayın Türkiye’yi de ciddi bir krizle karşı karşıya getirmesi sebebiyle bu olayın daha soğukkanlı bir analizi zaruretini ortaya çıkarmaktadır.
Öncelikle bu olay sebebiyle Türkiye-İsrail diplomatik ilişkileri kurulduğu günden bu yana en derin krizini yaşadığı tespitinde bulunmak gerekir. İsrail müdahale için özellikle Türk bandralı bir gemiyi hedef almıştır. İsrail uluslararası operasyonları, rehine kurtarma çalışmalarını yapabilen, profesyonel bir orduya sahiptir. Dolayısıyla İsrail eğer isteseydi can kaybına mahal vermeden müdahalede bulunabilirdi. Ama İsrail müdahaleyi çok sert yapmış ve can kaybı olmasını istemiştir. İsrail’in insanlık dışı, savaş alanlarında dahi örneğine zor rastlanılır bir vahşilikle gerçekleştirdiği bu saldırıların hiçbir şekilde izahı mümkün değildir.
İsrail’e göre İHH’nın organize ettiği bu girişim sıradan bir yardım faaliyeti değildir. Doğrudan İsrail’in Gazze’ye yönelik ambargosunun, ablukasının delinmesine, sulandırılması hedefi taşıyan bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Yine İsrail’e göre eğer bu hareket başarıya ulaşırsa bunun devamı gelecektir ve Gazze’ye dünyanın çeşitli yerlerinden yardım gemileri ve yardım gönüllüleri akın edecektir. İsrail için bu kabul edilemez bir durumdu ve müdahale edilecekti. İsrail müdahale edeceğini açık bir şekilde söylediği halde, İHH yetkilileri de geri dönmeyeceklerini ve sonuna kadar gideceklerini beyan etmişlerdi. Açık bir şekilde bu durumun çatışmaya doğru gideceği görülmekteydi. Bu sebeple de aşağıdaki hususların mutlaka soğukkanlı bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
1. Türkiye çatışma riskinin yüksek olduğu bu hadiseleri iyi yönetememiş ve hazırlıksız yakalanmıştır. Hükümet cephesinden gelen açıklamalarda dozaj tam olarak ayarlanamamış ve Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın gelişi beklenmiştir.
2. Böyle bir müdahale olduğu takdirde kim hangi görevi ifa edecektir, muhtemel kurtarma operasyonları nasıl yapılacaktır hesaplanmamıştır.
3. Hükümet açıklamasında İHH’nın bir STK olduğu ve hükümetin buna müdahale edemeyeceği ileri sürülmektedir. Doğrudur bu aslında böyle olmalıdır. Ancak Türkiye’de istenirse STK’lara müdahale edilebileceğinin onlarca örneği vardır. Yanı sıra; eğer bu STK’nın girişimi Türkiye’yi riske, çatışmaya v.s. sokma ihtimali var ise bu takdirde ilgili STK’ya her türlü müdahalede bulunulabilir.
4. İHH’nın bu girişimin sonuçlarını hesaplaması ve daha sorumlu davranması da gerekirdi. İHH’nın bu girişimi Türkiye ile İsrail’i karşı karşıya getirmiştir.
5. Türkiye’nin de İHH’ya müsade ederek beklenen ve sonrası hesaplanamayan bu çatışmaya izin vermesi de anlaşılır bir durum değildir. Bu Türk diplomasisinin de siyasi eğilimin etkisine girdiğini göstermektedir.
6. Türkiye “kontrollü gerginliği” bilmiyor. Gerektiğinde gerginliği düşüremiyor. İran’ın ustası olduğu bu siyaseti Ankara’nın öğrenmesi gerekir. Zira Türkiye’nin Ortadoğu’da etkinliğini artırmak için Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini soğutması mantıklıdır. Ancak bu politikanın sınırlarının belirlenmesi ve abartılmaması önemlidir.
7. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum maalesef içinden çıkılabilir değildir. Ortada şu yalın gerçek vardır. İsrail askerleri Türk bayrağı taşıyan bir gemiyi işgal etmiştir ve Türk vatandaşlarını öldürmüştür. Bunun hesabı nasıl sorulacaktır? Ne kadar sorulacaktır? Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun istediği gibi İsrail’in özür dilemesi yeterli olacak mıdır? Bunu hesabı İsrail’den nasıl sorulacaktır? Türk vatandaşlarının da ölümüne sebep olan bu saldırıların hesabı sorulamayacak ise bu durumun yaratılmasına neden izin verilmiştir?
8. İsrail gemiyi iade etmez ise ne gibi bir tedbir alınacaktır? İsrail’in elindeki ölü, yaralı ve sağ olan kişilerin geri iade edilmemesi ve/veya tutuklanması durumunda neler yapılacaktır? Bunların olası senaryoları yazılmış mıdır? Hangi durumda nasıl tedbirlerin alınacağı hesaplanmış mıdır? AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ”İsrail’in saldırısıyla İskenderun’da 6 şehit verdiğimiz saldırının eş zamanlı olması tesadüf değil” demiştir. Bizim de kanaatimiz bu yöndedir. Ancak bunu devletin en üst yetkili makamı demeli midir? Bu durum hükümet tarafından ifade ediliyor ise bu hükümeti bağlamaz mı? Bu saldırıların İsrail ile bağlantısı kabul ediliyor ise bunun karşılığı verilecek midir? Verilmeyecek ise sineye mi çekilecektir?
Bundan Sonra Olası Gelişmeler, İhtimal Dahilindeki Senaryolar Neler Olabilir;
1. İsrail’in terör örgütü üzerindeki etkisi malumdur. İsrail’in sadece PKK terör örgütü değil, aynı zamanda diğer sol örgütler üzerinde de etkisi vardır. İskenderun saldırıları muhtemeldir ki, PKK terör örgütü taşeron örgüt olarak kullanılarak yaptırılmıştır. Bundan sonra İsrail ile ilişkilerin seyrine paralel olarak Türkiye’de terörün artacağı yeni bir döneme giriyoruz. Yeni terör saldırılarına hazırlıklı olunmalıdır. Terörün özellikle Akdeniz ve Karadeniz bölgelerindeki askeri birliklerin yoğun olarak yerleştiği şehirlerde olması ihtimali yüksektir.
2. Türkiye’deki terör saldırıları sadece Türk vatandaşların değil, Yahudi kökenlileri de hedef alabilir ve bu bizzat İsrail tarafından da organize edilebilir. Bu durumlara da hazırlıklı olunmalıdır. Ayrıca vatandaşlarımızın da fevri davranmaması ve Türkiye’nin haklı olduğu bir durumda haksız pozisyona düşürülmemesi gerekir.
3. İsrail’in uluslar arası alandaki medya gücü de kimseye sır değildir. Bundan sonraki süreçte İsrail İHH’nın çeşitli terör örgütleri ile ilişkileri olduğu iddiaları İsrail tarafından ortaya atılacaktır. Hatta bu iddiaların içerisine bazı hükümet üyeleri de çekilebilecektir. Yine ayrıca Türkiye’nin bunu provake ettiği iddiaları da beraberinde gelecektir.
4. İsrail finans piyasalarında da etkin bir güçtür. İsrail’in Türkiye ile ilişkilerinin gerilmesine paralele olarak Türkiye’ye finansal piyasalarda saldırı girişimleri olabilecektir. Özellikle de borsalarda son derece dikkatli olunmalı ve olası saldırılar karşısında panik olunmaması gerekir.
5. Askeri alanda Türkiye ile İsrail ilişkileri son derece derindir. Türk silahlı kuvvetleri envanterinde mevcut silahların bir kısmının İsrail tarafından kilitlenmesi, bertaraf etmesi ihtimali de gözden uzak tutulmamalıdır. Ancak şu da bir gerçektir ki, bu durum Türkiye’nin savunma sanayisinin İsrail’e olan bağımlılığından kurtulması için bir fırsat olarak da değerlendirilmelidir. Türkiye İsrail’i askeri alanda ikamesi mümkün bir duruma getirmesi gerekmektedir.
Bu konunun Bölgesel ve Küresel Boyutları Neler Olabilir?
1. Bu konuda İsrail’e karşı küresel bir işbirliği ve eylem beklememek gerekir. AB zaten bu konuda etkin bir aktör değildir. Rusya riske girmek istemeyecek, Çin ise hiç karışmayacaktır.
2. ABD’nin yeni yönetiminin İsrail’deki mevcut koalisyon hükümetinden memnun olmadığı bilinmektedir. ABD hiçbir zaman İsrail devletinin zayıflaması ve zarar görmesini istemeyecektir. Ancak ABD İsrail hükümetinin değişmesinden memnun olabilir. Bunun için de ABD bazı mekanizmaları devreye sokabilir.
3. Bu konu İsrail’de bir hükümet değişikliği sonucunu doğurabilir. Mevcut hükümetle ne Ortadoğu barış süreci işleyebilir ve ne de Türkiye’nin artık İsrail ile herhangi bir ilişkisi söz konusu olabilir. Ayrıca ABD’nin de Ortadoğu’da yeni bir süreç için yeni bir hükümete ihtiyacı vardır.
4. Bu yaşanan gelişmeler İran’a yönelik bir İsrail saldırısını oldukça zayıflatmış, hatta kısa vadede imkansız hale getirmiştir. Yine ABD’nin yürütmeye çalıştığı İran’a yaptırım kararını uygulamaya sokması zorlaşmıştır. Bu yaşanan saldırılarda Türkiye’ye ciddi bir yük binerken, İran oldukça karlı çıkmıştır.
5. İslam dünyasının maalesef bu saldırılar sonrası da ciddi bir tepkisi söz konusu olmamıştır. Türkiye’nin bu saldırılar esnasında tek başına hareket etmesi ve en azından İslam dünyası ile sorumluluğu ve yükü paylaşmaması Türkiye’nin çıkarlarına zarar vermektedir. Suudi Arabistan’dan Mısır’a kadar ülkeler de bu konuya dahil edilmelidir. Ancak unutmamak gerekir ki, Gazze’ye Mısır’ın ambargo uygulaması olmasaydı, bugünkü duruma da gerek kalmayacaktı. Ankara’nın o bölgede bir misyonu, bir tarihsel sorumluluğu ve çıkarları vardır. Ama bu bölgede bütün sorumluluğu ve zararları üstleneceği anlamına gelmemelidir.
6. Türkiye’nin aldığı kararlar yetersizdir. Öncelikle İsrail ile imzalanan askeri işbirliği anlaşması iptal edilmelidir. İsrail’in bölgede ve dünyada yalnızlaştırılmasına yönelik girişimler sürdürülmelidir. Ancak yalnızlaşan İsrail’in de giderek daha da saldırganlaşacağını bilmek gerekir.
7. Bu sorunların yaşanmasının bir tarafında da Filistin’de Hamas ve El Fetih arasındaki iktidar kavgası vardır. İsrail ve Arap dünyasının geneli Hamas’ı muhatap kabul etmek istememektedir. Oysa Hamas seçimlerle iş başına gelmiştir. Ancak mevcut gerçeklik de Hamas’ın olduğu yerde İsrail ile anlaşmanın olmayacağı bilinmektedir. Bu takdirde Hamas’ın en azından El Fetih ile koalisyon yapması Gazze halkını ambargodan çıkarabilir. Burada hükümetin halk için fedakarlıkta bulunması gerekir. Bu saldırılar şiddetle kınanmalıdır. Ancak Hamas’ın iktidarda kalma konusundaki ısrarının cezasını Gazze halkı, Türk vatandaşları ve Türkiye çekmemelidir. Arap dünyasının da Gazze’ye yeterli desteği vermemesinin arkasında Hamas’ın iktidarda bulunması gelmektedir.
Değerlendirme
Türkiye bölgesinde büyük, güçlü ve tarihsel deneyimi olan bir ülkedir. Türkiye son yıllarda son derece riskli ve sonu hesaplanmayan dış politika girişimlerine imza atmaktadır. 17 Mayıs 2010 tarihinde İran ile imzalanan nükleer takas anlaşması Türkiye’yi hiç gereği yok iken ciddi bir sıkıntı yaşamasına sebep olmuştur. Şimdi ise bu gemilere izin vererek önlenebilecek bir krize bilerek girilmiştir. Türkiye’nin Kızılay gibi kurumları var iken İHH’nın bu konuya öncülük etmesi de anlaşılır bir durum değildir. İsrail’de yönetimde tam bir haydut hükümet vardır. Ancak bunu bilmek ve buna göre de davranmak gerekir. Türkiye bu kadar kolay riske sokulmamalıdır. Türkiye diplomasi kanallarını daha fazla devreye sokmalıdır. İslam dünyasının önemli ve zengin ülkeleri bir kenara çekilmiş iken Türkiye’nin ortada yalnız kalması da doğru değildir. Türkiye’nin dış politikada bu kadar fazla risk alması ve provokasyonlara açık hale getirilmesinin ülkemize fayda sağlayacağını iddia etmek güçtür. Bu gelişmelerin hem İsrail ve hem de Türk iç politikasında olası gelişmeleri muhtemeldir. İsrail uluslar arası arenada adeta intihar etmiştir. Yanlızlaşmıştır ve dışlanmıştır. Ancak İsrail bütün bunları zaten göze almıştır ve dünyadan da İsrail’e yönelik çok ciddi yaptırımları beklememek gerekir.
Son bir not: Ortadoğu’da pek ortada gözükmeyen ancak bir çok işin perde arkasında olan; Ortadoğu’nun şu halde bulunmasının asıl sebepkarı olan İngiltere’nin İHH’nın Gazze girişiminin neresinde olduğu ve genel olarak Türkiye ile İsrail’in karşı karşıya getirilmesi girişimlerinin hangi noktasında olduğu kısacası bu olaydaki İngiliz parmağı daha net bir şekilde araştırılmaya muhtaçtır. Ayrıca bölgede yine Türkiye ile İsrail’in karşı karşıya gelmesinden çıkar sağlayacak, böyle bir durum için katalizatör görevi görebilecek bir çok ülke vardır. Bu ülkelerin de durumu ve rolü araştırılmalıdır. Bu çerçevede İskenderun’daki terör faaliyetinde işaretler İsrail’i göstermesine rağmen, İsrail’in bunu yapabilecek çılgınlıkta ve imkanda olmasına rağmen Türkiye ile İsrail’i karşı karşıya getirmeden çıkar sağlayabilecek bir çok komşu ve/veya diğer ülke/ler bunu rahatlıkla yapabilirler. Bu sebeple de bütün ihtimaller her zaman masada yer almalıdır ve bütün alternatif durumlar mutlaka dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.
http://www.turksam.org/tr/a2057.html |
Yazıları posta kutunda oku