1 Haziranın erken saatlerinde İsrail Savunma Güçleri’nin Gazze’ye insani yardım taşıyan çok uluslu ve sivil bir çabaya uluslararası sularda ve tam olarak kıyıdan 72 deniz mili mesafede baskın düzenleyerek, çok sayıda sivili öldürmüş ve yaralamış olması nedeniyle T.C. Dış İşleri Bakanı Sn. Ahmet Davutoğlu’nun BM Güvenlik Konseyi’ni acilen toplantıya çağırması ve Konsey’de yaptığı konuşma, kurulması artık kaçınılmaz olan yeni bir “Dünya Düzeni”nin ve yeşermekte olan “Yeni Bir Olgu”nun ilk işaretlerini veriyor sanki.
Davutoğlu, BM Güvenlik Konseyinde yaptığı konuşmadan 3 gün evvel de, Brezilya’nın Rio De Janeiro kentinde düzenlenen Üçüncü Medeniyetler İttifakı Forumu’nun ikinci gününde “Medeniyetler arası diyalog ve Dünya Düzeninin yeniden Kurulması” başlıklı oturumda konuşma yapmıştı ve günümüz dünya düzeniyle ilgili sorular olduğunu ve bu soruların ekonomik, politik ve kültürel kökenleri bulunduğunu belirterek, “Bizim yeni bir küresel düzene ihtiyacımız var. Maalesef şu anda küresel düzenle ilgili tüm yapılanmalar İkinci Dünya Savaşına dayanmakta” sözlerini söyleyerek bu konuda duyulan sıkıntıyı dile getirmişti.
Davutoğlu’nun bu sözleri bana T.C. Başbakanı İsmet İnönü’nün, ABD Başkanı Lydon B. Johnson’un 5 Haziran 1964 tarihinde Kıbrıs konusu ile ilgili olarak kendisine gönderdiği mektuba verdiği 13 Haziran 1964 tarihli yanıt ile dile getirdiği “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır” sözlerini hatırlattı.
Gerçekten de Türkiye, Johnson mektubundan sonra dışa bağımlılığın ne kadar yanlış olduğunu fiilen algılayarak kendi ana ve yan sanayilerini kurmak ve geliştirmek yoluna gitmişti.
Gerçek şu ki, artık 19. yüzyılın Avrupa merkezli dünyasında veya 20. yüzyılın ABD kökenli ve kuzey merkezli NATO ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kökenli Varşova Paktı çekişmesinin yaşandığı dönemde olmadığımız kesin.
II. Dünya savaşından sonra Avrupa’da ortaya çıkan yeni güçlerin esas yapısını oluşturduğu “Birleşmiş Milletler” ve bunun da bir uzantısı olan “Güvenlik Konseyi” artık işlevini, küresel dengeleri koruyarak yerine getiremiyor.
Dünya üzerinde BM’ye kayıtlı 192 ülke varken, sadece BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri olan ABD, Fransa, İngiltere, Rusya ve Çin son sözü söyleyebiliyor veya bir kararı veto edebiliyor.
Bunun en güzel örneği, 24 Nisan 2004 tarihinde adanın her iki tarafında eşzamanlı olarak yapılan “Referandum”dan sonra Genel Sekreter Kofi Annan’ın Kıbrıslı Türklerin üzerindeki izolasyonların kaldırılması gerektiğini içeren raporunun “Rusya” tarafından veto edileceği uyarısından sonra BM Güvenlik Konseyine sunulamamasıdır. Üye 192 ülkeden bir tek Rusya’nın muhalefeti nedeni ile bu rapor yayınlanamamış ve bu nedenle de insanlık dışı izolasyonlar, aradan 6 yıl geçmesine rağmen halen daha yürürlükte kalmaya devam etmekte.
Bu haksızlığa ve sadece beş devletin dünya ülkeleri üzerinde kurduğu hegemonyaya son verilmesi zamanının geldiğini işaret etmektedir bu son olaylar.
Nitekim T.C. Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, konuşmasında artık II. Dünya savaşı sonrası döneminde yaşanmadığını, aradan geçen seneler içinde “Yeni Bir Dünya”nın oluştuğunu ve bu “Yeni Dünya”yı kapsayıcı “Yeni Bir Yaklaşıma” veya “Yeni Bir Yapılanmaya” gereksinim olduğunu vurgulayarak, 21.ci yüzyılda kaçınılmaz olarak yeni bir oluşuma doğru hızla gidildiğinin işaretlerini vermiştir.
Türkiye, kendi bölgesi içinde yaşanacak her türlü krize, soruna ve barış tehditlerine karşı kurulacak bir masada artık gözlemci olarak değil, masada söz sahibi olarak oturmak niyetinde.
Doğal olarak bu niyetin sonuç etkileri de Kıbrıs konusunu doğrudan etkileyecek. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil ve eskinin devamı da olmayacak… .
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın