|
Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı
Terör Enstitüsü |
31 Mayıs 2010 sabahı erken saatlerinde ajanslara düşen ilk haberlere göre İsrail donanması, Gazze Şeridi’ne doğru ilerleyen “İnsani Yardım Konvoyu”na müdahale etti. İlk belirlemelere göre de Hayfa limanını 70 mil açıklarında İsrail askerleri, Gazze insani yardım malzemesi taşıyan gemilerin oluşturduğu konvoya müdahalede çıkan çatışmada 2 yardım gönüllüsü hayatını kaybederken, 30’un üzerinde de yaralı var. Üstelik müdahalenin yapıldığı ilk geminin, Türkiye’nin Antalya limanından kalkan Mavi Marmara olduğu belirtildi. Zaman ise sabahın ilk saatlerinde, 05.00 civarında…
Olayların Gelişmesi
Önceleri 9 gemi olduğu açıklanan, ancak daha sonra sayısı 6’ya düşen “Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım” kampanyası kapsamında oluşturulan konvoyun diğer 5 gemisi ile Mavi Marmara Kıbrıs’ın güney batısında buluştu. Konvoya Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY)’nden katılmak isteyen ve bu maksatla çeşitli teknelerle GKRY limanlarından hareketle uluslararası sularda bulunan konvoy randevu noktasına ilerleyenler, GKRY güvenlik güçleri tarafından engellenmeye çalışılmış, hatta bir kısmı geri çevrilmişti.
GKRY sözcüsü Titos Hristofides, kampanya organizatörlerinin, konuyla ilgili olarak Kıbrıs Rum yönetiminin karıştırılmaması yönündeki çağrının dikkate alınmadığını, harekete katılmak üzere GKRY kıyılarından yola çıkacak gemilere izin verilmeyeceğini söyledi. Filistin halkıyla dayanışma içerisinde olduklarını, 3 yıllık İsrail ablukasını kınadıklarını belirten Hristofides, buna karşın gemilerle ilgili kararların, adanın “hayati çıkarları” gereği alındığını kaydet.
“İnsani Yardım Konvoyu”nun sözcüsünün açıklamalarına göre İrlanda, Bulgaristan ve İsveç’ten 17 milletvekilinin de katılarak destek verdiği bu konvoy, doğrudan Gazze Şeridi’ndeki Gazze limanına intikal edecekti. Maksat, muhtemelen Ocak 2010 içerisinde Mısır’ın el-Ariş limanındaki gibi arbede çıkmasına ve Mısır’ İsrail karşısında güç durumda bırakmamak olabilirdi.
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, olaydan iki gün önceki açıklamasında da “İsrail’in egemenliğine karşı bir şiddet propagandası teşebbüsü” şeklindeki değerlendirmesiyle konvoyun Gazze Şeridi’ne doğrudan yönelik bu hareketinin önleneceğini, ima etmişti. İsrail radyosunun haberine göre Lieberman konuşmasını, “yardım konvoyu İsrail’e karşı bir şiddet propagandası ve İsrail topraklarında, hava veya deniz sahasında egemenliğinin herhangi bir şekilde tehdit edilmesine izin vermeyecek!” şeklinde sürdürmüştü.
İsrail’in her ne olursa olsun yardım konvoyunu durduracağı, kontrol etmek maksadıyla Ashod limanına götüreceği, yardımların denetimi altında Gazze Şeridi’ne geçişine izin vereceği bilinmekteydi. Buna karşılık “İnsani Yardım Konvoyu” ileri gelenleri de İsrail’in bu 50’ye yakın ülkeye ait olduğu ileri sürülen ve içlerinde milletvekillerinin de bulunduğu konvoyu, İsrail’in ikazlarına rağmen Gazze limanına götürmek niyetindeydi. Yani olay bir bakıma zıtlaşmaya dönüşmüştü. Konvoy yöneticileri her şeye rağmen İsrail’in set askeri müdahaleler uygulayabileceğini tahmin etmiyor olmalıydı. Ya da tersine, müdahale gerçekleşirse, tüm dünya kamuoyunun dikkati Gazze Şeridi üzerine çekilebilecek, provakasyonla da olsa, amaca ulaşılacaktı…
İsrail’in Askeri Müdahalesi Meşru mudur?
Gelinen aşamada kuşkusuz ki dünya kamuoyunun dikkati Gazze Şeridi’ne çekilecektir. İlk tepki Türkiye’den. İsrail’in Ankara Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak bilgi istendi. Bu arada Türkiye’nin büyük kentlerinde İsrail karşıtı gösteri hazırlıkları başlatıldı. Türk Dışişleri Bakanlığı, sabah saatlerinde sert bir açıklama ile, İsrail’in protesto edileceğini bildirdi.
İsrail karşıtı bu gösteriler muhtemelen diğer ülkelerde de yapılacak, hatta BM Güvenlik Konseyi acilen toplantıya çağrılacaktır. Keza İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) de toplanabilecek, hatta İsrail kınanacaktır.
Burada BM Güvenlik Konseyi’nin alacağı tavır önemlidir. Güvenlik Konseyi’nde de İsrail’in askeri müdahaleyi uluslararası hukuk kuralları çerçevesi içerisinde yapıp yapmadığına bakılacaktır. İlk belirlemelere göre müdahale karasuları dışında yapılmıştır. Buna karşılık rota Gazze limanıdır. Sivil gemilerin kontrol maksadıyla durdurulduğu, arandığı, hatta şüpheli hallerde limana çekildiği ilk kez ortaya çıkan bir durum değildir. Bosna-Hersek krizi sırasında NATO bünyesinde Sharp Guard adı verilen bir harekatla, Adriyatik sularında şüpheli gemiler durdurulmakta ve SAT komandoları tarafından arama yapılmaktaydı. Ancak bu harekat çok uluslu bir şekilde ve BM’nin oluru alınarak meşruiyet kazanmıştı. Her ne kadar İsrail müdahale edeceğini birkaç kez belirtmişse de, uluslararası sularda yapılan ve eğer silahlı mukabelede de bulunulmayan şekilde bu olay gerçekleşti ise, İsrail’in hareketini meşru zeminlere çekmek mümkün değildir.
Sonuç
Bu hareketle İsrail, kararlılık içerisinde olduğunu gösterdi. Muhtemelen olası bir BM Güvenlik Konseyi yaptırımına karşı ABD’nin koruyucu zırhına da güvenmektedir. Ancak, olay hakkında dünya kamuoyunun tepkisinin derecesi Netanyahu hükümetini düşürecek kadar yükselmesi ihtimali vardır.
Gazze Yardım Konvoyu, muhtemelen bir müdahale bekliyordu. Hesapta olmayan çıkacak çatışmada ölüm ve yaralanma olayları idi. Buna rağmen dünya kamuoyunun dikkati Gazze Şeridi’ne çekildi.
Bundan sonra Türkiye-İsrail ilişkileri daha da derin bir hasar alacaktır. Bu hasar, Türkiye-ABD ilişkileri ile PKK terör örgütüyle mücadelede istihbarat desteğini de olumsuz etkileyebilecektir.
|
Yazıları posta kutunda oku