GÜLEN CEMAATİ KASET KOMPLOSUNUN DIŞINDA MI?
11.05.2010 02:45
Deniz Baykal’a yapılan kaset komplosu ve ardından gelen istifa, gündemdeki sıcaklığını koruyor.
Prof. Dr. Yalçın Küçük, Türkiye’yi sarsan bu gelişmeleri Odatv’ye yorumladı.
İşte Yalçın Küçük’ün Odatv’ye yaptığı açıklamalar…
“Deniz Baykal’ın dün açıkladığı istifası, aşağı yukarı elli yıldır tanıdığım biridir, son derece mükemmel bir oyun olmuştur, son derece mükemmel bir manevradır. Hiç beklemiyorduk, kesin iyi hazırlanmış. Tam zamanlı bir manevra olmuştur. Evvela bunu tespit etmek, buna çok sevindiğimi söylemek istiyorum. İkincisi, sevinmemin önemli bir nedeni var: Hem Deniz hem de eşi, Olcay, bizim çok yakın arkadaşımızdır. Olcay, benim sınıf arkadaşım; dört yıl aynı sıralarda oturduk. Bunun ötesinde, o sıralarda, sözünü ettiğim zamanda iyi aile kızları öğretmen kızlarıydı ve Olcay, bir öğretmen kızıdır. Bir Temren [Yalçın Küçük’ün eşi, Odatv], o bir subay kızıydı ve Sevil Yurdakul (Avcıoğlu), o da bir vali kızıydı. Ankara’da onların kalabileceği bir tek yurt vardı. O yurtta, 4 sene, Sevil, Temren, Olcay aynı odada kaldılar; bizim yakınlığımız var. Deniz’le ben, beraber, bırakırdık gelirdik. Bu beni çok memnun etti, çünkü bir de arkadaşımdı. Dolayısıyla, bu çok kirli iddiaları inandırıcı bir şekilde parçaladı ve attı. Dolayısıyla, beni Deniz Baykal’ın bu açıklamalarının memnun etmesinin nedenlerinden biri de çok özenli olarak ailesini de bu işlerden uzaklaştırmış oldu. Bunlar sevindirici.
BAYKAL, AKP’YLE, TARİKATLARLA VE ŞERİATLA ARASINDAKİ KÖPRÜLERİ ATTI
Tabii, politik olarak da, Deniz Baykal’ın açıklamalarının, Fethullah Gülen’le ilgili olan kısmı var, öbür kısımları var, ama ortaya çıkan bir nokta şudur: Açıkça da söylediği gibi, CHP’nin başkanı bir cumhuriyet savaşında AKP’yle, tarikatlarla, şeriatla arasındaki bütün köprüleri atmış oluyor, bütün barajlar yıkılmış oluyor; bu çok çok açık bir durumdur. Bunu açıkça söyledi. Katıldığım noktalardan biri, “On beş gün içinde yapılmıştır,” dedi, bu da çok doğru.
Şimdi malum konuya geliyoruz. Bir defa, Fikret Bila’yla ve Murat Yetkin’le olan bugünkü mülakatlarını bir kenara bırakıyorum. Ben, o günkü, dünkü konuşmasına bakıyorum. Ne diyor? “Pensilvanya’dan gelen dostluk ve üzüntü mesajlarının samimiyetine inanıyorum,” diyor; ben buna bakarım. Neyi görüyoruz? Şunu görüyoruz: Deniz Baykal hep irticalen konuşur. 1958-59 yıllarında Deniz Baykal ile Ergun Özbudun, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin münazara ekibindedir. Biz Karakoyunlu [Yılmaz Karakoyunlu, Odatv] ile beraber Siyasal Bilgiler’dendik. Beraber büyüdük, beraber münazara yaptık. Benim o yıllardan hatırladığım, yazısız konuşur, ama dün satır satır bütün heyecanına göre bir metni okudu.
GÜLEN’İN BU İŞİN DIŞINDA OLMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR
O metinde, “Samimiyetine inanıyorum,” diyor. Bu ifade, bütün dillerde nezaket ifadesidir. Hiçbir ciddiyeti yoktur. Örneğin, bir kız, “Ben seni şöyle yaptım”, “Aman efendim, şöyle yaptım”, “Ben senin samimiyetine inanıyorum, ama gerçeklere de bakarız,” denir. Başka bir nokta da var, ona da gelirim, ama matbuatın, sanki içinde başka hiçbir şey yokmuş gibi, bu söylediklerine bu kadar sahip çıkması… Fethullah Gülen’in bu işin dışında olması mümkün değildir. Ne dedim? Mümkün değildir. Deniz Baykal’ın konuşmasına göre de mümkün değildir. Bir yerde, “Dışarıdaki en teknolojik gelişmelerden yararlanıyorlar,” diyor. Fethullah Gülen şunu söylemiş olabilir: “Ben yokum.” Adamları… Bu olabilir, ama bunun dışında olması mümkün değildir. Neden? İlhan Başsavcı, Fethullah Gülen’i yargıladığı için hapistedir. Bu davanın taraflarından birisidir. Neden? Ben bugün size nereden cevap veriyorum? Mızrak Ömer Devrim Küçük’ün oturduğu evden; biz bu evde, başkalarının ismini vermiyorum, Ergun Özbudun’la devamlı yemekler yerdik. Bizim oğlumuzun eşinin babasıdır. Onun adını arkadaşım olduğu için ağzıma alabiliyorum, diğerlerini almıyorum. Bugün hepsini savunanlar nerededir? Zaman gazetesindedir. Ergun Özbudun da oradadır. Siz bütün gazetelerinizle, her şeyinizle bunları savunacaksınız, hepsini yapacaksınız, her şey orada olacak, Fethullah Gülen’in gazetesi olarak vereceksiniz ve bu işte Fethullah Gülen olmayacak! İsmet Paşa, böyle durumlarda, “Beni güldürmeyin!” der. Fethullah Gülen bunun içindedir.
AKP’DEKİ FİRECİLER ABDULLAH GÜL’ÜN TAYFASIDIR
Deniz Baykal bunu söylemiştir, sonra bakmıştır herkes çok memnun, bütün televizyonlarda sanki başka hiçbir mesele yoktur; bunu söylerken bir politika yapıyor. Hangi politikayı yapıyor? 27 Nisan 2007’yi hatırlıyor musunuz? Ben sizlere mülakat verirken hepsine tekrar bakıyorum. Nedir 27 Nisan veya 28 Nisan? Washington’da, Brookings Institute’da, Zaman gazetesinin bir temsilcisi, “Tayyip Erdoğan’ın beyninde tümör olduğunu” söyledi, epilepsiyi ima etti. Sonradan, Aydın Doğan’ın Washington temsilcisi veya Washington’un Aydın Doğan temsilcisi Yasemin Çongar, “Ben bu haberi gönderdim, Sedat Ergin kullanmadı,” dedi. Bu haberi Güler Kömürcü kullandı, hapse girmek üzereydi, zor kurtardı. Bu ne demektir? Tayyip Erdoğan, işte o günden itibaren aday olamayacağını anladı. Ben, Tayyip Erdoğan’ın aday olmaması için çeşitli kitaplar yazdım, epilepsiyi çıkarttım, üniversite diploması olup olmadığını çıkarttım, ama Abdullah Gül Beyefendi’yi Çankaya Köşkü’nde çıkarmada önemli kararlar gündemdir. Demek ki burada bir nokta var. Deniz Baykal ne diyor? “Tayyip Erdoğan, bunu siz yaptınız,” diyor. “Ben sizin işinizi kolaylaştırmak istiyorum,” diyor. “Fethullah Gülen söyledi, samimiyetine inanıyorum, o bu işte yok, tek başınıza siz varsınız,” diyor. Bu mümkün değildir, ama öyle söyledi, matbuatın o kadar çıkarttığı kadar da önemli değil. Murat Yetkin, Kadri Gürsel’le beraber, güzel bir haber yapmış: “Parti kapatmayla ilgili anayasa değişikliği oylanırken 327’ye oyu indirenler, Abdullah Gül’ün tayfasıdır,” demiş; ben buna katılıyorum. Zaten notlarıma göre tam bu sırada, “Başkanlık sistemini getiriyorum,” demesi, bu nedenledir.
FETHULLAH GÜLEN ZOR DURUMDA
Özetleyecek olursam, Deniz Baykal bu tür ayrılıklara önem verir, abartır, “Ben bunları açabilirim,” der. Seçimlere gidilecek, ama Gülen çok zor durumdadır; davaları yıkılıyor. Zaten Deniz Baykal’ın dizine bu kasetleri sıkmaları, Silivri ve Erzurum mahkemelerinin çökmekte olmasıdır; çöktü. Bütün bunlara rağmen, Odatv’de çıktı, “Başbuğ, AKP’yle uzlaşıyor,” dedim; Deniz Baykal bunu her yere yaydı. Hem Odatv olarak hem de ben şahsen Deniz Baykal’a o zamandan beri teşekkür borçluyuz; bunları yaydı. Ama bunlara rağmen, bunlardan sonra, ordunun bilirkişileri doğru raporlar vermeye başladı. Balyoz çöktü, Dursun Albay’ın davası çöktü. Teker teker kasetler çöküyor. Deniz Baykal’ı kutluyorum, dizine kaset sıktılar, o kasetleri aldı, Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi çiviler taktı; bugün o kasetler Tayyip Erdoğan’ın başındadır. Çivili kasetler, Tayyip Erdoğan’ın başındadır. Doğru mu söylüyorum; işte dün Deniz Baykal’ın açıklamasından sonraki hâli: Eve ilaç almaya gitti. Bunu gazeteciler de fark etti. Konuşamayacak hâldeydi, yazılı metni okudu; perişandır. Ne diyor? Türkiye’de anamuhalefet partisi başkanı, Hürriyet gazetesine de büyük tokat atarak, isimlerini vermiyorum, duyduğuma göre Abdullah Gül bile Hürriyet gazetesinin yöneticilerini yanına sokmuyor. “Tayyip Erdoğan, şunu demiş, bunu demiş.” Bunları çocuklara anlatırlar. Tayyip Erdoğan’ın haberi yokmuş! Sanki Tayyip Erdoğan, “Elimde ne kasetler var,” demedi! Sanki Tayyip Erdoğan, “Deniz Baykal, sana yalvarıyorum, Anayasa Mahkemesi’ne gitme!” demedi! Her şeyi, o kasetleri çıkartacağı malumdu. Deniz Baykal çok iyi bir iş yaptı. Benim sınıf arkadaşım Olcay’ın da, herkesin de itibarlarını, kendilerine güvenlerini kurtardı; gayet açık olarak söylüyorum, o bakımdan da memnunum.
BASIN ERDOĞAN VE GÜLEN’İ BU İŞİN DIŞINDA TUTMAK İSTEDİ
Bir gazeteler çıkacak, kaset çıkmış, döndürülüyor; sabaha kadar mı döndürülecek?! Ben de o gün Murat Yetkin’le yemek yiyecektim. Geldi, “Uyuyamadım,” dedi; seyretmiş, bize anlattı. Biz o zaman dedik ki, “Bunun bir kısmı karı kocanın çektiği filmdir, gerisi montajdır.” Bunda anlaşılmayacak bir şey yok, ama bu matbuat ne yaptı; daha ortada hiçbir şey yokken kadının kocasının adını bile söyleyerek yayın yaptılar. Tayyip Erdoğan’ı ve Fethullah Gülen’i bu işin dışında tutmak için bunu yaptılar. Deniz Baykal, Tayyip Erdoğan’a, “Senin sözüne kimse güvenemez!” dedi. Matbuata da döndü, “Siz bunun dedikleri gibi yazdınız,” dedi. Okuyucularının yüzlerine nasıl bakacaklar?
BAYKAL GÜLEN VE ERDOĞAN ARASINDAKİ SAVAŞI KIZIŞTIRMAK İSTEDİ
Bu şekilde mükemmel bir iş yaptı. Artık bu iş tersine dönmüştür. Ha, söylediklerimin hepsi doğrudur, Deniz Baykal hâlâ Abdullah Gül’ün referandum için imza atmayacağını düşünebilir; ben buna ihtimal vermem. Abdullah Gül, yanında Fethullah Gülen, Aydın Doğan’la da beraber, başka bir noktadalar. Tayyip Erdoğan’la aralarında düşük yoğunluklu bir savaş var, ama Tayyip Erdoğan’a karşı çıkamazlar; bu savaşın böyle bir yanı var. Deniz Baykal da, her şeye rağmen, bir burjuva politikasının içinde aralarındaki bu düşük yoğunluklu savaşı kızıştırmaya yönelik bir açıklama yapmış. Bu meselede Fethullah Gülen tarafı olsa olmasa ne çıkar? Önemli olan, bunu AKP’nin yapmış olmasıdır. Bunu çok açıklıkla söylüyor. Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de Başbakanlık koltuğuna oturmasında en büyük katkı Siirt seçimiyle Deniz Baykal’a aittir, yeni kitabım Fitne’de de var; Deniz Baykal şimdi döndü. Deniz Baykal, artık Cumhuriyet’in tehlikede olduğunu görmüştür ve Tayyip Erdoğan’a açmış olduğu krediler bitmiştir. Tayyip Erdoğan çok zor durumda olduğunu biliyor. CHP’nin, tazelenmiş bir CHP’nin, yenilenmiş bir CHP’nin karşısında ayakta duramaz. Ordu da değişir.
ERDOĞAN’A ARTIK İÇERİDE DE DIŞARIDA DA GÜVENİLMİYOR
Şunların hâline bakın! Başka konu yok! Başka hiçbir önemli tarafı yok gibi, söyledikleri: “Deniz Baykal gelir mi, gelmez mi?” Bir defa, şuna bakmak lazım: Cumhuriyet’e karşı olanların hepsi, Deniz Baykal’ın bu önemli manevrasından çok üzgünler. Burası doğrudur, ama hiçbiri de şunu görmüyor: Bir muhalefet lideri, Türkiye’de otuz kırk yıldır politikanın içindeki bir muhalefet lideri, “Ey Tayyip Erdoğan, bu lafları bırak! Bunu sen yaptın!” diyor; bu ne kadar ağırdır. “Bu kaset işini sen yaptın!” Hem de diyor ki, “Ben buna yüzde yüz inanıyorum.” Şu gazetelere bakın, şu televizyonlara bakın! “Ermeni çocuğunun Türkiye’de kalmasına Başbakan izin verdi”, bilmem neye bilmem neye izin verdi; her şeye karışan adam, kasete karışmayacak! Ondan sonra da, “Bunu dedi! Üç tane bakanı gönderdi!” Enis Berberoğlu’na yazık! O bakanlardan biri ne diyordu: “Anayasa Mahkemesi’ne gitme, gel, her şeyi yapalım.” Deniz Baykal’ın çok tepkisini aldılar, şimdi dizlerine vurdular. Şimdi onu kim savunuyor: Ömer Çelik. Tayyip Erdoğan şunu söylemek istedi: “Ey Deniz Baykal, bana saralı diyorlar. Sen ağzına almadın. Ben şimdi sana bir kaset icat ettim. Bu kaseti de ben ağzıma almayacağım.” Sanki sabaha kadar yayılmamış gibi, bundan sonra sen duyurmasan ne olur? Haberi vardı. Türkiye’de Başbakanlık koltuğuna oturmuş bir adama bundan daha ağır laflar olmaz. Bundan daha ağır hangi laf oldu? Tahran’dan geldi. Matbuat bunları görmez, sizin de görmeniz lazım, siz de görün, Ahmedinejat ne dedi: “Seni arabulucu kabul etmeyiz. Sana güvenmeyiz. Brezilya’ya güveniriz.” Bu, çok ağırdır. “Sana o kadar güvenmiyoruz, çünkü sana buradaki tesisleri görürseniz, bu sizde kalmaz, bu bizim düşmanlarımıza gider.” Demek ki, Türkiye’de Başbakanlık makamında bulunan birine hem içeriden en önemli bir yerden hem dışarıdan çok önemli bir yerden, “Size güvenilmez” mesajı geldi. Bunun ardından, Üsküdar’a gider, evinden ilaç alır.
BAYKAL İLK KURULTAYDA DÖNMEZ
Öbür tarafına bakacak olursak, benim elli yıllık arkadaşım, ümit ediyorum ki, öyle tahmin ediyorum ki bu kurultayda gelmez; öyle şeyler olmaz. İnandırıcılığını kaybeder, ama bundan sonra tekrar gelebilir. Tekrar gelebilir, çünkü üzerindeki bütün iddiaları ortadan kaldırma şansı elde etti. Beklemediğim ölçüde bir manevrayı oluşturdu. Eğer bu dönemde Parti’yi oldukça serbest bırakır, milletvekili adaylarını, belediye başkanı adaylarını eskiden olduğu gibi parti teşkilatının belirlemesine izin verirse… Bu işte bir tek tatsız yan vardır: Söz konusu hanımefendiyi kendisinin tayin etmesidir, ama bu herkes için kötüdür. Deniz Baykal aday yoklamasından gelirdi, herkes oradan gelmelidir. Partide şu anda en fazla ağlayanlar, Deniz Baykal olmazsa bir daha milletvekili olamayacak olanlardır; bunların bir daha milletvekili olmaması lazım. Deniz Baykal, bu sıralarda yeni önerilerle, baraj sistemini kaldırmak gibi, gelirse, Cumhuriyet, onun da söylediği gibi, çok önemli bir savaştan muzaffer çıkar. Muzaffer çıkar, çünkü bu kaseti yıkma, Silivri’deki kaseti yıkmadır, Erzurum’daki kasedi yıkma parçalamadır. Bütün bunların ötesinde, Fethullah Gülen Hoca eğer burada yoksa, ona bir tavsiyem olur: Yargıdaki adamlarını çek! Bu dava artık bitmiştir. Yargıdaki adamlarına da bir telefon et. Generaller, Çetin Paşa, Engin Paşa, “Biz göreve gidiyoruz, bizi hapisle korkutamazsınız,” diyorlar; bunlar yeni bir laf ettiler, onun için Silivri de, Erzurum da yıkıldı. Deniz Baykal şu anda daha güçlendi, bunun için dizine kaset sıktılar. Deniz Baykal, o kaseti aldı, Tayyip Erdoğan’ın başına sıktı. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Kutluyorum. Cumhuriyet Savaşı daha iyi bir döneme geçebilir.”
Odatv.com