Ümit Boyner’in Tehcir Hakkında Bilmesi Gerekenler
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
TÜSİAD başkanı Sayın Ümit Boyner’in Aslı Aydıntaşbaş ile röportajında söyledikleri birçoğumuzun tereddüt ettiği konudur. Öncelikle Ümit hanımın, milli konularda iş kadını veya TÜSİAD başkanı olarak sorumluluğunu yerine getirmeye gayret ettiğini, bu meyanda hizmetleri bulunduğunu, katılmadığım birçok görüşü olduğunu da belirtmeliyim. 28 Nisan’da yayınlanan “Ermeni konusuna gelince, ciddi bir insanlık ayıbı belli ki yaşanmış. Öyle deniyor şöyle deniyor, bu önemli değil. Bizim topraklarımızda yaşayan milyonlarca Ermeni bugün yok. Demek ki bir kayıp var” şeklindeki sözlerini başkaları da zaman zaman dile getirir. Bunu savunanların önemli bir kısmı bilgisizlik-doğruyu öğrenme sorunu girdabında bulunduğu halde bir kısmı ise birçok konuda olduğu gibi dezenfermasyon-propaganda taktikleriyle iki asırlık emperyalist projelerde yer bulma hevesinde olanlardır.
Başarılı ve sorumlu bir iş kadınının, çok yönlü sorumlulukları dikkate alarak bir sorunun çözümü yolunda ortaya koyduğu beyin jimnastiğindeki fahiş bilgi eksikliğini hatırlatmak da bizlerin görevi olsa gerek.
Bu konuda her akademisyenin, her aydının, her yazarın bıkmadan usanmadan doğruları her fırsatta anlatması gerektiğini önemle belirtmeliyim. “Tarihteki olayları hatırlayarak yeni nesillere nefret aşılamayalım” görüşü ancak iki taraflı anlamlıdır. Yoksa bir yandan suçluların suçları gündeme gelmeyecek, diğer yandan mağdurlar suçlu gösterilecekse bu takdirde gerçekleri duyurma görevimiz bulunmaktadır. Komşu ülke vatandaşına karşı haklı gerekçelerle kızgınlık hissi, kendi atalarına iftira ile onları nefretle yâd etmekten daha kötü değildir.
Toplumun her kesimi, önyargısızca doğruları öğrenmek için çırpınmakta ve çok başarılı gelişmeler yaşanmaktadır. Yayınlar, kitaplar, tanıtımlar, belgeler dalga dalga ülke dışındaki kesimlere de ulaşmakta, ummadığımız kesimler daha önce bildiklerinin gerçek dışı olduğunu itiraf etmektedirler. Perşembe günü Bilecik Üniversitesi öğrencilerinin heyecanla dinleyip, büyük bir olgunluk ve bilimsel kişilikle sorduğu sorular ve önerilerini belirtmek isterim. Kendi üniversitemde olduğu gibi misafir olduğum yerlerde de dinleyiciler arasında Ermeni öğrenciler olduğunu hesaba katıyorum. Gerçekleri öğrendikçe emperyalist oyuna gelmiş atalarını suçlama ihtiyacı duymadan, daha huzurlu olduklarını müşahede ediyorum.
1900’lü yıllarda Osmanlı’daki Ermeni sayısı 1.300.000 civarındadır. Başta Patrikhane kayıtları olmak üzere, bir dönem Ermeni vatandaşımızın umum müdürü olduğu istatistik idaresi kayıtları bunu gösterir. Tehcire konu olan Ermeni sayısı 702.000’dir. Safha safha uygulanan tehcire bütün yerleşim yerleri konu olmadan süre sona ermiş, dönüş başlamıştır.
Ümit Boyner’in ihsas ettiği soru: “Tehcir kararı yanlış olabilir mi? İttihat ve Terakki yönetiminin bu kararı zulüm müdür?”
İttihat ve Terakki, piyon olarak kullanılan, aldatıldığını çok geç anlayan Türklerin dışında Rum, Ermeni, Musevi, Arap gibi gayr-i Müslim ve gayr-i Türk unsurların daha etkili olduğu bir harekettir ki iktidara gelmesinden sonra 10 yıl içinde altı asırlık Devlet-i Aliyye’yi tarihe gömmüştür. Bununla beraber tehcirle alakalı hususlarda bilmemiz gereken asgari hususlar:
Ekim 1914’de Ruslar Doğubayezit’ten işgale başladı. 1 Kasım’da Erzurum işgal edildi. İşgal bölgesinden batıya Türk, Kürt ile birlikte Rum ve sadık Ermeni vatandaşı göçü başladı. Bu göç esnasında çete mensubu Ermenilerin tecavüz ve katliamları konusunda arşivler dopdoludur. Tespit edilen bilgiler 600.000 kişinin Ermenilerce katledildiği. (1890’lardan itibaren yaşanan isyanlardakiler hariç)
Osmanlı, cephede Ruslarla, cephe gerisinde Ermeni çeteleriyle mücadele etmek zorundadır. İkmal yolları kesilmiş, konvoylar kendi vatandaşı Ermenilerce pusuya düşürülüyor; izin, terhis veya tedavi için memleket yolundaki askerler öldürülüyor. 21 Ağustos 1914 Seferberlik kararı ile Anadolu’da kadın, çocuk ve ihtiyarlar dışında Müslüman kalmamış. Ermeni çetelerine verilen direktif ise “yaşamak için önce komşunu öldür”.
İki ateş arasındaki bir yönetimde sayın Ümit hanım olsaydı nasıl bir karar alabilirdi? Yanlış olan karar halkı perişan ve hastalıklardan kırılan bir ülkeyi savaşa sokmaktır ki bu kararın nasıl alındığı halen karanlıktır. Tehcir kararı, isyan eden, devletini arkadan vuran Ermenileri kurtarmak, affetmekten başka bir şey değildir. Ki aynı yıllarda milyondan fazla Müslüman için de batıya tehcir kararı verilmiş, çoğu yollarda, açlıktan, hastalıktan, eşkıyadan ölmüştür.
Ermenilerle ilgili tehcir kanunun tatbik başlangıcı 27 Mayıs 1915’tir. Kanun süresiz bir sürgün değil, geri dönüş de düzenlenmiştir. Tehcire tabi Ermenilerin geriye dönüş başlangıcı Aralık 1916’dır.
Anadolu’nun her beldesinde düne kadar Ermeni esnaf, vatandaş yaşıyordu. Birçokları tehcirden sonra defalarca köyüne geldi, gitti, kararsızlık turları attı. Fransa’daki teyze oğlu, ABD’deki amca kızının daveti daha cazip geldi, oraya yerleşti. Tehcir kanunu olmasaydı da bugün Anadolu’da yaşayan Ermeni sayısı birkaç yüz bini geçmezdi. Çünkü yokluk, fakirlik, hayat şartları burayı terke mecbur kıldı. Tıpkı yolunu, yakınını bulan Türkün Almanya’ya postu atması gibi.
Ümit Boyner’in daha önce sahip olduğu bazı şirketler bugün başkasında. Onun kontrolündeki bazı kuruluşlar daha önce başkasının olabilir. Bu takdirde “daha önce kiminse, bugün de onundur” denilebilir mi? Yoksa el değiştirmedeki hukuki duruma mı bakmak lazım.
Daha önce bu topraklarda yaşayan Ermenilerin bugün niye yaşamadıklarına bakıp ecdadımızı suçlama kolayına kaçmayalım. Birçok ülke arşivinden orijinal belgelerden derlenen yüzlerce yayını okumak herkes için mümkün olmayabilir.
Başta Sayın Ümit Boyner olmak üzere sevgili okuyucularıma bir nefeste bitirebilecekleri, belge ve müşahedeye dayalı, adeta roman tarzında yazılmış bir eser:
Prof.Dr. Ramazan Demir, Ermeni İsyanı ve Harput Ermenileri, Ararat-Gakgoş Diyaloğu, Ankara, Palme Yay., 2009. 0312-433 37 57, 0312-433 63 85
Öncevatan, 04.05.2010
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
alakaya@yahoo.com
Bir yanıt yazın