Zürih Protokolleri büyük devletlerin ayakta alkışladığı bir projedir. Hatta Michigan Üniversitesi’nden tarihçi Libaridian, protokollerin “manevi babaları”nın ABD ve Rusya olduğunu söylemiştir. (20 Mart 2010, Cumhuriyet, Elçin Poyrazlar’ın röportajı.)
Nitekim ABD, protokollerin onaylanması için Ermeni tasarısını gündeme getirmiştir. ABD Büyükelçisi Jeffry TBMM’ye giderek Dışişleri Komisyonu üyesi milletvekilleriyle görüşmüş, tasarının kabul edilme ihtimalinin % 50 olduğunu anlatmış ve ABD talebini iletmiştir: “Tek çıkış yolu Ermenistan’la uzlaşılan protokollerin onaylanmasıdır.” (17 Şubat 2010, Milliyet, Önder Yılmaz)
Ermenistan’dan Türkiye’ye gönderilen mesajlar ise şöyle özetlenmiştir: “Karabağ’a karışmayın… Protokollere sadık kalın ve metinleri onaylayın.” (27 Aralık 2009, Cumhuriyet, Özgür Ulusoy)
Ermenistan ve arkasındaki devletler Türkiye’nin protokolleri onaylamasını henüz sağlayamamıştır. Ermenistan da protokolleri “Türkiye’de uygun bir ortam oluştuğunda” değerlendirmek üzere askıya almıştır. (23 Nisan 2010, Milliyet, Cenk Başlamış)
Ermenistan Uluslararası Çalışmalar Merkezi Direktörü Giragosian ise bir televizyon programına telefonla katılarak, “bundan böyle protokollerin tek tek maddelerini hayata geçirmeliyiz” şeklinde konuşmuştur. (22 Nisan 2010, TRT-Türk, Dünyamız Detay programı)
Anlaşılan odur ki Ermenistan(?) protokol maddelerinin tek tek de olsa uygulanabilmesi için yol-yöntem aramaktadır. Çünkü Zürih Protokolleri Ermenistan için tarihi bir fırsattır. Nitekim Ermenistan Başbakanı Tigran Sarkisyan protokollerden sonra gündeme getirecekleri maddi taleplerden birini şimdiden açıklamış; “Türk tarafından, arşivlerde bulunan tapu kütüklerini açmasını talep edeceğiz. Miras hakkına sahip Ermenilerin davasının arkasında durulacak.” demiştir. (9 Ekim 2009, Hürriyet, Nerdun Hacıoğlu)
Ermenistan bütün taleplerini gündeme getirebilmek için protokollerin onaylanmasını beklemektedir. Türkiye’de ise Ermeni iddialarına karşı “çare” olarak uluslararası yargıya (özellikle Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne) başvurulması önerilmektedir. Oysa Türkiye’nin uluslararası mahkemeye başvurması ile Zürih Protokollerinin ulaşacağı sonuç arasında fark yoktur; her iki halde de Türkiye Ermeni iddiaları nedeniyle yargılanacaktır. Ermenistan’a ise toprak ve tazminat talebi yolu açılacaktır. Ermenistan’ın beklediği de zaten budur.
O halde Türkiye ne yapabilir?
Herşeyden önce TBMM, Türkiye aleyhine “soykırım yasası” çıkaran ülkeleri kınayan bir yasa çıkarmalıdır.
Türkiye hem fiilen hem hukuken haklıdır. Ancak 1921 Kars Antlaşması’ndaki haklarından vazgeçme lüksüne sahip değildir; Türkiye Kars Antlaşması’na aykırı hiçbir anlaşmayı kabul etmemeli ve protokolleri geçersiz ilân etmelidir.
Ermenistan’la diplomatik ilişkiler ise normal şartlar altında kurulmalıdır: Ermenistan Kars Antlaşması’nın geçerli olduğunu yazılı olarak kabul etmeli, Anayasası’nı değiştirmeli, Karabağ’ı boşaltmalı ve Türk milletinden özür dilemelidir. Ermenistan’la bundan sonra yapılacak her türlü anlaşmaya da “1921 Kars Antlaşması’na aykırı olarak yorumlanamaz ve uygulanamaz” şeklinde bir madde mutlaka konulmalıdır.
3 Mayıs 2010
Gülseren S. AYTAŞ
Avukat
Yazıları posta kutunda oku