Sadi SOMUNCUOĞLU
Şu Ermeni meselesini doğru anlamak ve anlatmak için ne yapmalı? Herhalde öncelikle meselenin adı doğru konmalıdır. Öyle ya, 1890’dan 1922’ye kadar yaşanan terör, çatışma, planlı katliam, ihanet ve zorunlu göç olaylarına ne demeli?
Biz 32 yıla yayılan bu korkunç olaylara önceleri “Ermeni mezalimi” diyorduk. Sonra, 1974-1984 Ermeni ASALA katliamının başladığı dönemde, “Sözde soykırım” demeye başladık. Bunu da beğenmemiş olmalıyız ki, 2007’den itibaren resmi söylem “1915 Olayları” oldu. Kısa sürede iktidarı muhalefetiyle, yazarı çizeriyle herkes bu adı pek sevdi. Bu bir yenilmişlikti, fark etmedik.
Ermeniler bu olaylara başından itibaren “soykırım” anlamına gelen “Büyük felaket” (Meds Yeghern) dediler. Bir de, 1990’da Bağımsızlık Bildirisiyle “1915 olayları” ifadesini kullandılar. Ermenistan, diaspora, ABD, AB ve bir çok devlet böyle konuşuyor. Bu suçlayıcı kervana artık Türkiye de katılıyor.
Tarihin en kanlı ihanet ve felaketini yaşan Müslüman Türkler olaya haklı olarak, “Ermeni mezalimi” adını vermişken, ne olmuş da bundan vazgeçip Ermeni suçlaması olan “1915 Olayları” ifadesini benimsemiştir? Bu büyük bir hata değil mi?
Bu hal, tarih şuurundan yoksunluğun, misyonunu unutmuşluğun, tembelliğin, yorgunluğun, bıkkınlığın, yenilmişliğin, özetle kimlik zafiyetinin tezahürü olsa gerek.
Kayıplar işte böyle başlıyor. Daha acısı günlük, haftalık, aylık, haydi senelik diyelim, zaman dilimlerinde yaşadığımızdan, kaybettiğimizin farkında bile olamıyoruz. Halbuki, Ermeni meselesi 1878 Berlin Anlaşmasıyla, 132 yıl önce başlamış. Halen de devam ediyor.
Biz tekrar şu ad verme meselesine dönelim. Savunmada olanlar olayların hakim karakterini ve sonucu değil de, onu doğuran sebebi dikkate alarak isimlendiriyorlar. Saldırganlar ise tamamen çıkarlarına göre, saldırgan adlandırma yapıyorlar.
Bu gerçeği olayların tarihini hatırlayarak açıkça görebiliriz.
1890 Erzurum ve I’inci Sason isyanı,
1892-93 Merzifon-Kayseri-Yozgat isyanı,
1895 Maraş isyanı,
1896 İstanbul’da Ermeni eylemleri- I’inci Van isyanı ve Osmanlı Bankası’nın basılması,
1904 İkinci Sason isyanı,
1905 Padişah II: Abdülhamit’e bombalı suikast,
1909 Adana isyanı,
1915 (15 Nisan) Van isyanı ve büyük katliamı-(24 Nisan) Ermeni komiteleri kapatıldı, 2345 terörist tutuklandı-(27 Mayıs) Osmanlı ordusunu arkadan vuran, sivil halka planlı katliamlar uygulayan terör unsurlarını savaş bölgesinin dışına çıkarmak için zorunlu göç (tehcir) yapıldı,
1918 Bayburt katliamı-Kars Subatan’da 750 Müslüman’ın katledilmesi- (l Mayıs) Kars katliamı,
1919 Bogos Nubar Paşa ve Şerif Paşa Ermeni-Kürt bağımsızlık belgesini imzaladı,
1920 Gümrü Anlaşması imzalandı, Talat Paşa Berlin’de şehit edildi,
1921 Sait Halim Paşa Roma’da şehit edildi, (16 Mart) Moskova anlaşması ve (13 Ekim) Kars Anlaşması imzalandı,
1922 Cemal Paşa Tiflis’te şehit edildi,
1973 Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir, Mığırdıç Yanıkyan tarafından şehit edildi,
1975 ASALA terör örgütü kuruldu. Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil ve Paris Büyükelçimiz İsmail Erez ile polis Talip Yener şehit edildi.
ASALA’nın bu saldırıları 1985 yılına, (PKK teröre başlayıncaya) kadar devam etti, pek çok insanımızı kaybettik.
Özetlersek: Ermeni teröristleri 1914-1915 döneminde (tehcire kadar) 122 bin, savaş sonrasında 1918-1922 döneminde 301 bin sivil insanımızı katletti. Tehcir sırasında intikam saldırılarıyla öldürülen Ermeni sayısı 8-10 bin, hastalık ve ağır kış şartlarında ölenlerin sayısı 35-40 bin olarak hesaplanmaktadır.
Anadolu’da 850 yıldır kardeşçe yaşadığımız ortak tarihimize bu Ermeniler ihanet etti. Malum, emperyalistler “Ermeni devleti” kuracağız dediler; okullar açıldı militanlar yetiştirildi. Hınçak (1886) ve Taşnak (1890) komitacıları örgütlenerek silahlanıp sivil halka saldırılar başladı. Bu da yetmedi, I. Dünya Savaşında Osmanlıya karşı, Rus, Fransız ve İngiliz ordularıyla cephede savaştırdılar.
Evet acı gerçekler böyle olmasaydı aksini iddia edenler, “gelin tarih komisyonu kurup, gerçeği beraber bulalım” teklifinden, şeytan görmüş gibi kaçarlar mıydı?
Sonuç: Yaşananların adı “1914 Olayları” olmalıdır. Çünkü tehcir bir sonuçtur. Esas olan onu doğuran sebeplerdir. Sebepler gölgelenirse, gerçekler görülemez, olaya hasmın gözüyle bakmaya başlarsınız.