LEFKOŞA İŞGAL ALTINDA
Hüseyin MÜMTAZ
Lefkoşa işgal altında..Nicosia değil..
Lefkoşa; Nicosia’nın, kuzeyde onun “remote control”unun ucuna bağlı olanların, embedilmiş “ağızdan dolma”kalemlerin, AB-D paracıklarının, cümle Rumcular, Rumofiller ve Elenofillerin işgali altında..
Lefkoşa’nın en ilgisiz yerlerinde, bazen bir kapı aralığında, bazen bir duvar arkasında, bazen bir apartman girişinde, bazen ana cadde üzerinde AB’nin filan kuruluşunun “dabellası” mevcut.
O kadar çoklar ki, sayıları neredeyse sokak tabelaları ile eşit.
Üstelik saygısız, arsız ve edepsizler.
AB çerez parası niyetine 200 küsur milyon euro “bağış” yaptı ya, ki onun da kontrolü kıyısından köşesinden Rumların elinde; diyelim kuzeydeki filan okul veya bir STÖ, bir dernek, kuruluş bir proje sundu, kabul edildi, sıra kuzeydeki törene geldi…
AB Temsilcisinin katılacağı bu törende zinhar TC ve KKTC bayrakları olmayacak.. Varsa kaldırılıp yerlere atılacak..
“Yok, böyle olmuyor!” diyen var mı? Efendim, duyamadım!
Süreci kısaca hatırlayalım..
GOP, proje uyarınca aynı zaman diliminde, aynı coğrafi enlemde iki “T”yi iktidara getirmişti; Talabani ve Talât..
2003 kapıların açılması.
2004 Annan Referandumu, CTP iktidarı..
2005 Talât’ın Cumhurbaşkanlığı..
Devlet o tarihten bu yana işgal altındadır..
Kıbrıs şartlarında iktidarı ömürleri boyunca rüyasında bile göremeyecek olanlar bir gecede “Avrupa’dan” vahiy inmişcesine hidayete erip bembeyaz “Biem dabılyu” makam arabalarına oturuverdiler.
Ama bu rüya, KKTC halkı için ise kâbusun ilk safhası geçen yıl 19 Nisan milletvekili seçimlerinde bitti.
UBP % 46 ile iktidar oldu, “hükümeti” işgalden kurtardı.
Fakat Lefkoşa’da yine de “paralel bir başka” iktidar mevcuttu.
Rum’la ilişkilerde, BM dayatması altındaki görüşmelerde, Rum’un istediği kapıların olabildiğince çok ve nerelerde açılacağında karar mercii Talât idi.
“Beni halk seçti, ne görüşeceğime, kimle görüşeceğime ben karar veririm” diyordu.
Halka ve iktidara en ufak bir bilgi vermiyor, çok zorlanınca Kolordu’ya ve Elçiliğe “bilmelerini istediği kadar” notcuklar sunuyordu.
“Heyeti”nin yapısı ve kuruluş şeklinin kerameti de kendinden menkul idi.
Heyetler arasındaki her görüşmeden önce yoldaşıyla kapalı kapılar ardında saatlerce yoldaş-yoldaşa başbaşa, tanıksız tutanaksız görüşmeler yapıyordu.
“Heyet”’inde ise iktidardaki UBP’den kimse yoktu ama muhalif CTP’den “temsilci” vardı.
İşte dört gün sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimleri; son kalenin de işgalden kurtarılması yolunda büyük bir fırsattır.
Eroğlu, halkın kaderini ilgilendiren görüşmelerin her safhasında kamuoyunun bilgilendirileceğini, heyetin ise, “Milli bir Konsey” teşkil edilerek onun aracılığı ile ve toplumun gözü önünde yapılacağını taahhüt etmiştir.
Eroğlu ilk turda seçilmelidir, seçilecektir.
Hükümet tam bir yıl önce 19 Nisan 2009’da “yabancı” işgalinden kurtarılmıştı..
Devlet de 18 Nisan 2010 günü kurtarılacak, işgalciler tarihin çöplüğündeki mutena yerlerine gönderileceklerdir.
Slogan şöyle olsaydı, daha “yakışıklı” olmaz mıydı?
“İllet gidiyor, millet geliyor”.. 13 Nisan 2010
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com
LEF
Bir yanıt yazın