Avrupa’da ırkçılık yükselişte

Erhan Akdemir

Erhan Akdemir - AB

Avrupa’da ırkçılık, yabancı düşmanlığı giderek yayılıyor. AB’nin raporlarında Fransa, Danimarka ve Almanya ırkçılığın yükseldiği ülkeler olarak gösteriliyor. Almanya’da ırkçı eylemlerde de artış gözleniyor. Son dönemde Hintliler ve Pakistanlılara yönelik şiddet eylemleri basında da yeterince yer almadı.

Bir yandan tepki çeken Göç Yasası’nı çıkaran, bir yandan da kalifiye iş gücüne kapılarını açan Almanya bir ikilem yaşıyor. Nazizme kayan Almanlar, işsizliklerinin nedeni olarak yabancıları görüyor.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın sömürge sistemleri yıkılıp göçmenlerin eski kıtaya doluşmasıyla ırkçılık eskisinden tamamen farklı bir içerik kazandı. Irkçılık, göç hareketlerini durdurmak amacıyla yabancı düşmanlığını yaymanın bir aracı durumuna geldi. Bu da kendisinden olmayanı dışlayıp, kendi halkını sisteme entegre etmeyi amaçlayan ırkçılığın açıklanmasını zorlaştırdı. Berlin’deki Alman İnsan Hakları Enstitüsü’nden Petra Vollmar Otto da, “ırkçılığın bu yeni türü tarihten gelen kültürel ırkçılıkla birleştiği için tehlike daha da artıyor” değerlendirmesinde bulunuyor. Birleşmiş Milletler’in Irkçılıkla Mücadele Özel Raportörü Doudou Diene de, Batı toplumlarında ırkçılığın arttığı uyarısında bulunuyor ve hoşgörülü ülkeler arasında sayılan İsviçre’de bile ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadelede “siyasi stratejinin ve adaletin zaaf içinde olduklarını” belirtiyor. Buna paralel olarak, Almanya’da yabancıların ev ya da iş ararken ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaları, belli toplulukların özelliklerine göre birtakım önyargılar içerisinde değerlendirilmeleri ve buna ilişkin olarak ırkçı saldırılara maruz kalmaları Vollmar-Otto’nun ve Doudou Diene’nin değerlendirmelerini güçlendiriyor.

ALMANYA’DA IRKÇILIK

Almanya’da yabancılara yönelik şiddet olayları, iki Almanya’nın 1990’da birleşmesi sonrasında ortaya çıkan ve bugüne kadar durulmayan bir fenomen durumunda. Nitekim 1992 yılı, Almanya’da yaşayan göçmenler için korku dolu gün ve gecelerin başlangıcı oldu. Önce Rostock kentinde yüzlerce kişi taşlarla, molotof kokteylleriyle, bir mülteci yurduna saldırmışlar ve binayı ateşe vermişlerdi. Aynı yılın Kasım ayında ise, Brandenburg’daki bir mülteci yurdu ateşe verilmişti. Bundan sonrası da çorap söküğü gibi geldi. Tam sekiz Türk yurttaşının yaşamlarını yitirdikleri Mölln ve Solingen olayları hâlâ hafızalarda. Her iki kentte de aşırı sağcılar Türklerin oturdukları evleri ateşe verdi. Geçen 15 yılda en az 150 göçmen saldırılarda yaşamını yitirirken, en son geçtiğimiz haftalarda Almanya’nın doğusundaki Saksonya eyaletinde bulunan Mügeln kentinde düzenlenen sokak şenliğinde 50 kadar Neonazi Alman’ın 8 Hintli’ye saldırarak yaralaması Almanya’da ve Avrupa’da bu tür eylemlerin artmasından endişe duyanları oldukça telaşlandırdı. Kaldı ki, Mügeln’de yaşananlar sonrasında basında yer almamış olsa da Guntersblum’da Afrikalılar ardından da Bützow’da bir Pakistanlı ırkçı saldırılara maruz kaldı. Bu bağlamda, Almanya’da son iki ay içinde yedinci kez ırkçıların hedefi haline gelen yabancıların endişeleri ise gittikçe artıyor.

Alman vatandaşları ile AB üyesi olan ve olmayan ülkelerin vatandaşlarının farklı uygulamalara tabi tutulmaları, bu durumun toplumun çeşitli kesimlerinin sosyal ve siyasi uyumu açısından olumsuz etki yarattığı oldukça belirgin. Almanya’da ırkçılık özellikle zenci Afrikalılar, Müslümanlar ve Çingenelerin günlük yaşamını olumsuz yönde etkiliyor. Ayrıca, Musevi karşıtlığı da bu ülkede ciddi endişe kaynağı olmaya devam ediyor.

SALDIRILAR ARTIYOR

İstatistikler, Almanya genelinde yabancılara dönük saldırıların arttığını gözler önüne seriyor. 2006 yılında ülke genelinde kayıtlara geçen ırkçı suç sayısı 11 bini buluyor. Bunların yarısı şiddet içerikli suçlardan oluşuyor. Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble tarafından Mayıs 2006’da açıklanan Federal Anayasa’yı Koruma Teşkilatı’nın raporuna göre, Almanya’daki kayıtlı Neo-Nazi Alman sayısı 4 bin 100’e yükseldi. Son altı ayda kayıtlara geçen aşırı sağcı olay sayısı 5321, yaralanan kişi sayısı 324 iken, yakalanan saldırgan sayısı ise sadece 9. Bu durumda başta Yahudi ve Türk toplumlarının temsilcileri olmak üzere, sivil toplum kuruluşları federal hükümeti ve yargıyı aşırı sağ şiddetin üzerine kararlılıkla gitmemekle suçluyorlar.

Esasında bu yılın başından itibaren hükümet, aşırı sağcılıkla mücadele için 19 milyon Euro’luk bütçe ayırmıştı. Söz konusu para Federal Aile Bakanlığı tarafından belediyelere dağıtılmakta. Ancak birçok belediye başkanı, aşırı sağcılık sorunları olmadığını iddia ederek, maddi yardım talebinde bulunmuyor. Ayrıca, Avrupa genelinde de kendini ırkçı olarak tanımlayanların sayısı artıyor. Irkçılar en büyük tehlike olarak ülkelerinde yaşayan Müslümanları gösteriyor.

Almanya’da artış gösteren bu saldırılara ise farklı kesimlerden farklı yorumlar ve tepkiler geliyor. Sol Parti Federal Parlamento Milletvekili Ulla Jelpke, Mügeln’de yaşananların ardından yaptığı açıklamada, saldırıyı “Neonazi şiddeti” olarak nitelendiriyor. Alman Federal Hükümet Göç ve Uyum Müsteşarı Prof. Maria Böhmer ise saldırıyla ilgili yaptığı açıklamada, saldırıyı sert bir şekilde kınayarak, “yabancı vatandaşlara yapılan bu çirkin saldırılara izin verilemez. Yabancı düşmanı olaylar sürekli mahkum edilmeli ve hukuksal olarak cezalandırılmalıdır” yorumunda bulunuyor.

AB Komisyonu da, aşırı sağcı Alman Nasyonal Demokrat Parti’nin (NPD) yasaklanmasını istiyor. AB Komisyonu’nun Adalet ve İçişlerinden sorumlu üyesi Franco Frattini, Almanya’nın Fransa, Danimarka ve İtalya ile birlikte ırkçı saldırıların yaşandığı sorunlu ülkelerden biri olduğunu savunuyor ve bu çerçevede ırkçı partilerin kapatılması gerektiğini düşünüyor. Öte yandan, AB Dönem Başkanlığı sıfatını da taşıyan Almanya, kendi dönem başkanlığı sırasında aşırı sağcılık ve ırkçılıkla mücadele konularına ağırlık vereceğini bildirmiş, Federal Almanya Adalet Bakanı Birgitte Zypries, Avrupa genelinde ırkçılıkla ortak bir mücadele politikasından yana olduğunu da söylemişti.

ALMANYA’DAN TEPKİLER

Alman medyasında da yaşanan son saldırılar farklı biçimlerde ele alınıyor. Alman Westdeutsche Allgemeine Zeitung gazetesi AB Komisyonu’nun tersine siyasi parti kapatmanın çözüm olamayacağı görüşünü destekliyor. Gazete, Almanya’daki yabancı düşmanlığıyla başa çıkmanın gittikçe zorlaştığını, Nasyonal Demokrat Parti’nin yasaklanmasının sembolik bir etkisinin olacağını söylüyor. Bir diğer Alman gazetesi olan Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi konuya farklı bir açıdan bakıyor ve Almanya’da “milli” kavramının kullanılamaz olduğunun onun yerini ‘milliyetçi’, hatta ‘ırkçı’ kelimelerin aldığını savunuyor.

Bu arada aşırı sağla mücadele konusunda Berlin’deki koalisyon ortaklarından da farklı tepkiler geliyor. Sosyal Demokrat Parti (SPD), aşırı sağla mücadelede daha fazla kaynak ayrılmasını isterken, Birlik Partileri (CDU-CSU) ise, para yerine sivil angajman talep ediyor. Ülkedeki azınlıkların temsilcileri ise, şiddete karşı somut planlar ve güvenliği sağlayacak adımlar talep ediyor.

Avrupa Konseyi de, yabancı göçmenlerle ilgili yeni yasal düzenlemelerin gündemde olduğu Almanya’yı, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve göçmen hakları konusunda uyaran bir rapor yayımladı. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği tarafından hazırlanan ve Strasbourg’da yayımlanan raporda, Almanya’dan bir göç ülkesi olduğunu kabullenmesi ve göçmenleri toplum için zenginlik olarak algılaması isteniyor. Konseyin insan hakları komiseri, İsveçli Thomas Hammerberg’in raporda Alman makamlarına yönelik tavsiyeleri arasında, yabancıların topluma olumlu katkılarının Alman devleti tarafından resmen tanınması da bulunuyor. Rapor, Almanya’da gerçekleştirilen bir araştırmanın, halkın yaklaşık yüzde 35’inin Almanya’da işsizliğin artması durumunda yabancıların sınırdışı edilmesini istediğini, bunun da, Alman toplumunun çeşitliliğe açık ve çoğulcu bir toplumun avantajlarını henüz kavrayamadığını gösterdiği görüşü dile getiriliyor. Rapor bu çerçevede, uzun süredir Almanya’da yaşayan yabancıların çifte vatandaşlık hakkından faydalanabilmelerinin önünün açılmasını istiyor. Almanya’nın bazı eyaletlerinde Müslümanlara yönelik vatandaşlık testlerini de ayrımcılık olarak niteliyor.

ALMANYA’NIN İKİLEMİ

Yaşlanan nüfusu nedeniyle yeterli kalifiye iş gücü bulamamaktan şikâyetçi olan Almanya, şu anda fiilen bir göçmen ülkesi durumunda. Bu duruma paralel olarak Almanya bir devlet politikası olarak, kapılarını kalifiye iş gücüne açmayı da sürdürme niyetinde. İşte bu noktada Almanya bir ikilemle karşı karşıya kalmış gibi görünüyor. Ülkede bir yandan yabancı düşmanlığı hızla artış kaydederken ve bunun sebebi de ekonomik sorunlarla desteklenirken, diğer yandan ülkenin kabullenmek zorunda olduğu “göç ülkesi” gerçeği durmakta. Buna bir de bazı sağcı politikacıların takip ettiği politikaları ve verdikleri demeçleri de eklersek tablo oldukça karmaşık ve vahim görünüyor.

Bu süreçte Alman siyasi partilerine büyük görevler düşüyor. Ülkedeki tansiyonu düşürmek veya daha da yükseltmek Alman karar alıcılarının elinde. Artık farkına varılmalıdır ki, iktidar sahibi olabilmek için yabancılar üzerinden, ırkçılık üzerinden politikalar takip etmek her iki taraf açısından da son derece tehlikeli sonuçlar doğuruyor. Özellikle siyasi yelpazenin sağında olan liderlerin ağzından çıkan sözler halkın (özellikle de gençlerin) duygularında aşırı refleksler uyandırabiliyor.

Sonuç olarak, tarih, siyaset ve felsefe alanındaki çalışmaları tüm dünyada yankı bulan Hegel gibi, Reinhold gibi, Kant gibi düşünürleri içinden çıkarmış Almanlar, böyle dünyanın ortak miraslarıyla mı övünmeye devam edecekler yoksa son yıllarda yeniden yükselişe geçen ırkçı saldırılara mı üzülecekler? Önümüzdeki süreç ise Almanya’nın hangi tercih ve davranışın peşinden gideceği açısından oldukça önemli.

ATAUM AB Uzmanı ve ABHaber.com Türkiye Koordinatörü

AB Merkezi

Erhan Akdemir - AB

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir