Av. Gulseren Aytas
ERMENİ iftiralarının kaynağını ve hukuki durumu araştırarak `Ermeni talepleri` adlı kitabı yazan Avukat Gülseren Aytaş, `organize propaganda`nın perde arkasına dikkat çekti.
Ermeni propagandaları hukuki değil, siyasidir
Av. Gülseren Aytaş, `Dünyada hiçbir milletin üzerine bu kadar yaygın, organize bir propagandayla gidilmemiştir. Bu olaylar dünyanın en ibret verici haksızlık belgeleri olarak tarihteki yerini alacak` dedi
GİRİŞ: Bir grup sözde aydının 1915 olayları ile ilgili hazırladığı `özür bildirisi`, bazı ülkelerin parlamentolarında bekleyen iftira tasarıları ve Ankara ile Erivan arasında başlayan `zoraki` yakınlaşma, yüz yıllık Ermeni yalanlarını yeniden gündeme getirdi. Bir dizi iftiranın havada uçuştuğu ortamda `Ermeni Talepleri` kitabının yazarı Avukat Gülseren Aytaş`la konuştuk…
* Sözde aydınlar, Türk milletini, Ermenilerden`özür dilemeye` çağıracak. Bu çirkin kampanya, ülkemizde yeni tartışmalar başlattı. Bu sinsi propaganda konusunda neler düşünüyorsunuz?
Türk insanına uzun zamandır başkalarıyla empati kurması tavsiye ediliyor. Oysa Türk milletine empati kurma konusunda ders vermeye gerek yok. Hitler zulmünden kaçan Almanların, Saddam zulmünden kaçan peşmergelerin, Ermenistan`da iş bulamayarak kaçan 100 bin Ermeninin sığındığı ülke Türkiye`dir. Aksine Türkiye ile empati kurmayı başarabilirlerse yurtta barış, dünyada barış ilkesinin önemini kavrayabilirler. İkincisi Ermeni propagandaları özellikle 1960`lı yıllarda Amerika`da ve Avrupa`da başlatıldı ve günümüze kadar sistematik bir şekilde sürdürüldü. Dünyada hiçbir milletin üzerine bu kadar yaygın ve organize bir propaganda ile gidilmemiştir. Bu propagandalar dünyanın en ibret verici haksızlık belgeleri olarak tarihteki yerini alacak. Ancak bu propagandalara katılan devletlerin Türk milletine bir özür borcu var.
* Bu tür kampanyalara karşı neler yapılmalı?
Ermeni propagandaları hukuki değil siyasi. Siyasi bir talep ancak siyasetle bertaraf edilebilir. Meselâ bir ülke Türkiye aleyhine parlamento kararı alıyorsa Türkiye`nin de o ülke aleyhine meclis kararı alabilir. Onun için Türkiye haklarını bıkmadan usanmadan anlatmalı ve korumalı.
* Siz, hukukçu kimliğinizin yanında, Ermeni konusunda araştırmalarla da tanınıyorsunuz. `Ermeni Talepleri` kitabının başlangıç noktası ne oldu?
2006`da Türkiye`nin sözde soykırım iddialarına karşı bir Ermeni hamlesi yapacağı, uluslararası yargıya başvuracağı haberleri çıktı. Buna göre, Türkiye ve Ermenistan 3`er hakim seçecek. İki ülke milliyetinden olmayan bir bağımsız hâkim de başkan atanacak. Bu heyet 1915 olaylarının BM Sözleşmesi`ne göre soykırım olup olmadığına karar verecek. Kısacası Türkiye soykırımcı ülkeler gibi yargılanacak! Hakemlerin oyları eşit çıkarsa, komisyon başkanının tek oyu kararı belirleyecek. Ben bu haberleri okuyunca çok üzüldüm ve endişelendim. Böylece konuyu hukuki yönden incelemeye başladım.
* Bu hassas konunun hukuki yönü sizce nedir?
Yalnız Ermeni meselesi değil pek çok mesele Atatürk zamanında milletlerarası antlaşmalarla hukuken çözümlendi ve tasfiye edildi. Dolayısıyla bu konunun sanki hiç çözümlenmemiş gibi ele alınması çok yanlış. Oysa yargılama ve sorumlu tutma talepleri Sevr`de vardı. Ancak bu talepler düşman işgali altında dahi kabul edilmedi ve ardından 1921 Kars Antlaşması ile Ermeni sorunu çözüldü. Buna rağmen Ermeni iddialarına karşı uluslararası yargıya başvuru için 2000`li yıllardan itibaren hazırlık yapılıyormuş, belki de daha önceden. Doğrusu çok üzüldüm ve hayret ettim.
Haklarımızı gündeme getirmeliyiz
Türkiye`nin Ermeni propagandalarından çekinecek hiçbir durumu olmadığını ifade eden Avukat Gülseren Aytaş, şunları söyledi:
`Birincisi, Türk tarihinde soykırım veya atom bombası veya kimyasal silâh kullanımı gibi bir insanlık ayıbı yok. İkincisi Ermeni sorunu Atatürk zamanında yapılan uluslararası antlaşmalarla hukuken çözümlenmiş. Dolayısıyla bu konu artık tartışma konusu dahi yapılamaz. Zaten müzakere konusu edebilselerdi bunu 90 senedir yapmazlar mıydı? Türkiye`nin bunları gündeme getirmesi gerekir. Küresel devletler Türkiye`nin haklarını yok sayma politikası izliyor. Görmezden gelmekle bu haklar ortadan kalkmaz. Ancak haklarımızı bizim gündeme getirmemiz gerekir. Bağımsız bir devlet olmanın önemi burada. Bir de Türkiye`nin milletlerarası hukuktan kaynaklanan mütekabiliyet, misilleme gibi hakları var. Diyelim ki yabancı bir ülke parlamentosu Türkiye aleyhinde bir karar aldı, Türkiye de bu kararın kaldırılması için nota verebilir.`
Parayla kırım yaptı diye idam edilen Nusret Bey`in cebinden bir lira çıktı
1915 tehciri esnasında Ermeni iftirasına kurban giden Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey`in arkasında bıraktığı yetimlere kalan parası, yamalı pantolonundan çıkan 1 liraydı!
* Biraz geçmişe dönersek; Ermeni çetelerin isyanlarının siyasi bir mücadele olarak gösterilmesi konusunda neler söylersiniz?
Ermeni çetecilerin faaliyetleri isyan faaliyetleri olarak değil de siyasi mücadele olarak nitelendiriliyor, yani isyan ve vatana ihanet kavramı değiştiriliyor. İşgal ordularıyla işbirliği yaparak masum halka silahlı saldırılar düzenlemek vatana ihanet ve isyan faaliyetleridir. Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozmaya yönelik faaliyetleri siyasi mücadele olarak değerlendiremezsiniz. Hiçbir devlet de böyle değerlendirmez, yaptırım uygular.
* Araştırırken sizi en çok etkileyen durum ne oldu?
Uluslararası yargıya hazırlıklar konusunda benim en çok garipsediğim nokta Ermenistan`ın bu teklife yanaşmayacağı, kaçacağı şeklindeki sözler. Buna gerçekten inanıyorlar mı, merak ediyorum. Zaten amaç, Türkiye`yi bir şekilde yargılayıp sorumlu tutmak değil mi? Aksi halde 40 yıldır sürdürülen bunca masraflı propagandalar neden yapılsın? Üstelik pek çok ülkede Türkiye`nin geçmişiyle `yüzleşmesi` gerektiği yönünde yayınlar yapılıyor.
* Geçmişimizle barışalım, yüzleşelim gibi sözler haklı mı?
Türkler geçmişiyle küs değil, tarihimizi de inkar etmiyoruz. Osmanlı Devleti`nin bütün borçlarını halefi sıfatıyla son kuruşuna kadar ödedik. Ancak Osmanlı Devleti`nin milletlerarası bir mahkeme tarafından yargılanmasını söz konusu bile ettirmedik. Üstelik Mondros Mütarekesi ortamında nakil ve sevkler nedeniyle çok haksız tutuklamalar ve yargılamalar yapılmış. Sanıkların kararı temyiz hakkı dahi kaldırılmış. Bir Nusret Bey hikayesi var meselâ. Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, para için kırım yaptığı iddiasıyla idam ediliyor, ancak yamalı pantolonunun cebinden bir lira çıkıyor. Daha sonra bu mahkeme kararlarını temyiz hakkı veriyorlar ve bu karar da bozuluyor. Çünkü dava dosyasının içinde düzmece evraklar tespit ediliyor.
Ancak çok geç kalınmış oluyor, çünkü idam gerçekleşmiş. Öte yandan Torlakyan isimli bir Ermeni, İstanbul`da Azerbaycan`ın eski bir Bakanı`na suikast düzenleyerek öldürüyor. Bu kişi Divan-ı Harp tarafından yargılanıyor ve ceza almadan salıveriliyor. İstanbul`daki bu mahkemenin üç hakimi ve savcısı da İngiliz! İnanılması güç olaylar. İşte bu alacakaranlık ortamda bile Sevr hükümleri tartışma konusu bile edilmemiş. Atatürk Nutuk`ta Sevr için, `Bu taslak TBMM tarafından tartışılmaya değer bile bulunmamıştır` diyor.
Türkiye çok vahim bir hatanın eşiğinde
`Ermeni Talepleri` isimli kitabın yazarı Avukat Gülseren Aytaş, diaspora ve işbirlikçilerinin sinsi planlarına karşı dikkatli olunmasını istedi. Aytaş, `Türkiye, Ermenistan`a toprak ve tazminat talebi yolunu açacak çok vahim bir tarihî hatanın eşiğindedir` uyarısı yaptı.
Ermeni yalanı altında yatan siyasi projeler -2- |
Ne hukuki ne de fiili böyle bir derdimiz var
Ermeni tezlerini savunanların ’soykırımı’ kelimesini tekrarlaya tekrarlaya zihinlere yerleştirdiğini belirten Gülseren Aytaş, “Bu ifadeyi hiç kullanmamamız gerekir” dedi. Avukat kimliğine rağmen Ermeni yalanlarını ortaya koymak için yaptığı çalışmalarla dikkatleri üzerine toplayan Gülseren Aytaş’la yaptığımız röportajın dün yayınlanan bölümünde, Türkiye’deki işbirlikçi çevrelerin faaliyetlerini masaya yatırdık. Bugün ise iftiraların ardındaki projeleri konuştuk Osmanlı Devleti’nin sürgün kararı doğru bir karar mıydı? Ermeni çetelerinin varlığı 1915 yılından çok önce başlıyor, azınlıkların müttefik devletlerce himayeleri ise 1700’lü yıllara kadar gidiyor. Osmanlı Devleti’ne isyan etmenin serbest, Osmanlı Devleti’nin isyanı bastırmasının yasak olduğu bir dönem yaşanıyor. Bir yerde isyan çıkınca müttefik devletler hemen müdahale ediyorlar, nota veriyorlar, ıslahat kararı ve af kanunu çıkarttırıyorlar. İsyancılar salıveriliyor. Yani Osmanlı Devleti çıkarlarına aykırı taleplere hayır diyemiyor ve halk korunmasız kalıyor. Nihayet 1915 yılında Ermeni çeteleri Ruslarla işbirliği yaparak askere ve halka karşı silahlı saldırılar düzenleyince nakil ve sevk kararı alınıyor. Yani Osmanlı Devleti’nin bir vilayetinden diğer vilayetine yer değiştirme yapılıyor. Bu nakil ve sevk sözü sonraları tehcire, sürgüne dönüşüyor. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin nakil ve sevk kararı var, sürgün değil. Sürgün nasıl oluyor; İstanbul’u işgal eden güçler, 16 Mart 1920’den itibaren Mebusan Meclisi’ni basıyorlar ve milliyetçi gördükleri vekilleri tutuklayarak Malta Adası’na sürgüne gönderiyorlar. İşte sürgün böyle oluyor. Soruya gelince, Osmanlı Devleti’nin 1915 nakil ve sevk işlemlerinde hiçbir hukuka aykırılık yok. Ermeni sorunu nasıl çözülmeli? Türkiye Ermeni sorununu Kars Antlaşması ile 1921’de çözümlemiş. Sadece bu sorunu değil, Tanzimat zihniyetiyle oluşan yüzyıllık sorunları tasfiye etmiş. Bizim ne hukuken ne de fiilen bir Ermeni sorunumuz var. Birbirimizden kız alıp vermişiz, birlikte avukatlık yapıyoruz. Televizyona bir Ermeni asıllı avukat üstadımız çıkmıştı, herkesi ağlatmıştı. “Ben Ermeni asıllıyım ama bu ülkenin vatandaşı olarak aynı zamanda Türk’üm. Ne mutlu Türk’üm diyene, diyorum. Soykırım yoktur, iç ve dış güvenlik için yasa çıkarılmıştır. Türkiye Ermenileri basamak olarak kullanılamaz” şeklinde konuşmuştu. Dolayısıyla Türkiye’nin fiilen ve hukuken bir Ermeni sorunu yok, Türkiye’ye yönelik yaygın ve sistematik bir propaganda var. Bir de Ermeni soykırımı tamlamasını kullanmak çok yanlış. Gerçek olmayan bir sözü tekrarlaya tekrarlaya zihnimize yerleştiriyoruz, yerleştiriyorlar, bu ifadeyi hiç kullanmamak lâzım. “Yüzleşmekten bahsedenler önce Irak’a bakmalı, mazlum milletlere yapılan soykırım yaptırımsız kalıyor” diyor, Gülseren Aytaş. Türkiye, sizce tarihiyle yüzleşmekten korkuyor mu? Bizim tarihimizle yüzleşmemizi gerektiren herhangi bir durum yok. Bu konuda tarihi gerçekleri ortaya koyan pek çok bilimsel eser var. Gerçeklerle yüzleşmekten bahsedenler, 1948 Soykırım Sözleşmesinden sonra Türklere yapılan soykırımlarla yüzleşmeli, Irak’ta öldürülen bir milyonu aşkın Müslüman gerçeğiyle yüzleşmeli. Türklere ve mazlum milletlere yapılan soykırımlar yaptırımsız kalıyor. İstanbul Barosu, gerçekten tarihe not düştü ve Irak’taki soykırımın cezalandırılması için 2003 yılında Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) başvurdu. Ancak UCM Başsavcısı 2006 yılında Irak için dava açılması talebini reddetti! Yani Irak’ta soykırım veya insanlığa karşı suç yokmuş. Irak İngiltere’yi işgal etmiş olsaydı ne olurdu diye düşünmek lâzım. Müslümanların hak ve özgürlükleri yok mu? Onun için bütün dünya milletleri özgürlük, adalet ve barış için mücadele etmeli. Türkiye Malezya olur mu diye tartışma çıkıyor, Türkiye İran olur mu diye tartışma çıkıyor da neden Türkiye Irak olur mu diye tartışma çıkmıyor, merak ediyorum. Kitabınızda hangi konular var? Birinci kısımda, Ermeni sorununun nasıl ortaya çıktığı, nasıl çözümlendiği ve Türkiye’nin hakları konusu var. İkinci kısımda bu bilgilerin değerlendirilmesi yer alıyor. Ermeni propagandalarının nitelikleri, kaynakları, komisyon kurulması ve yargıya başvuru önerileri gibi konular var. Giriş kısmında ise ek hukuki bilgi olarak milletlerarası sözleşmelerin kısa açıklamaları var. Özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü konusuna çok dikkat etmek lazım, çünkü bu mahkeme tıpkı AİHM gibi geriye dönük yargılama yapabilir. Bu durum egemenlik haklarımıza tamamen aykırı. Kitabın sonunda ise 1915 Nakil ve Sevk kararı ile Lozan Antlaşmasıyla ilgili bazı maddeleri açıklayan bir ek daha var. Amerikan işgali altında bulunan Irak’ta kan hiç durmadı. Amerikan askerleri, aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 1.5 milyon sivil Iraklıyı hunharca katletti. Dünya, anaları ağlatan bu mezalime seyirci kaldı. Kars Antlaşması sorunu zaten çözdü Ermenistan’la olan sorunlar nasıl çözülebilir? Uzlaşma, hukuki bir terim; devletler arasındaki uyuşmazlıkların çözümlenmesi için BM Sözleşmesinin 33. maddesi ve devamında öngörülmüş. Dolayısıyla uzlaşma terimini kullanmamak gerekir. Çünkü Türkiye’nin Ermenistan ile çözümlemesi gereken bir hukuki uyuşmazlık yok. Ermenistan 1921 Kars Antlaşması ile bağlı. Ancak Ermenistan’ın iyi komşuluk yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekiyor. Türkiye’den özür dilemesi, Anayasası ve Bağımsızlık Bildirisinden Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik taleplerini kaldırması, soykırım anıtlarını kaldırması, işgal altında tuttuğu Azerbaycan topraklarını boşaltması ve Türkiye’nin güvenini kazanması gerekiyor. Ermenistan’la iyi ilişkiler kurulması da gündeme getiriliyor. Elbette iyi ilişkiler olmalı, ancak bahsedilen iyi ilişkiler Atatürk zamanında zaten kurulmuştu. Atatürk, “Ermeni sorunu Kars Antlaşması ile en doğru şekilde çözüldü, yüzyıllardan beri dostluk içinde yaşayan iki çalışkan halkın iyi ilişkileri yeniden kuruldu” demişti. Arşivler açılsa, tarih komisyonu kurulsa nasıl olur? Arşivler zaten açık. Ortak Tarih Komisyonu önerisi ise yargıya başvuru önerisi gibi yanlış. Ortak Tarih Komisyonu haksız bir karara varırsa ne olacak? Üstelik Sevr’de, Milletler Cemiyeti’nin komisyonlar kurması ve soruşturmalar yapması da öngörülmüştü. Bu teklif de asla tartışma konusu ettirilmedi. Milli Mücadele ile haklılığımızı ispat etmişiz ve bu sorunu çözmüşüz. Sahip olduğumuz haklarımızı şimdi neden tartışmaya açalım? Tartışmadan doğrulara varılamaz deniyor. Bize sunulan doğruları sorgulamadan gerçeklere ulaşamayız. Atatürk onun için fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirilmesini istemişti. İlim tercümeyle değil tetkikle olur demişti. Gerçeklere ulaşabilmek için elbette iyiniyetli tartışmalar olmalı. Meselâ Türklere ve mazlum milletlere yapılan soykırımların neden yaptırımsız kaldığı, adaletin ne olduğu tartışılmalı. Ermeni propagandalarının arkasındaki talepler tartışılmalı. Ermeni sorununun aslında hukuken çözümlendiği halde neden “sorun” haline getirilmek istendiği tartışılmalı. Ancak o zaman Türkiye’nin haklarının neden tartışma konusu yapılamayacağı anlaşılır. Ermeni talepleri küresel talepler arasında ayrıntı Kitabınızda değişik bilgiler var mı? Evet. Meselâ Lozan Konferansındaki bazı görüşmeler var. Ermeni çetecilerine af istiyorlar. Türkiye’yi terk edenlerin geri dönmesini istiyorlar. Türk Heyeti geri dönüşleri kabul etmediği gibi af projesini sadece düşman kuvvetler için öneriyor, yurt içindeki vatana ihanet suçlarını affetmek istemiyor. Bu hakkını Kars Antlaşması’nda saklı tutmuş. Hatta İsmet Paşa Lozan’da “devletine karşı silâh kullananların affedildikleri başka memleketlerde görülmüş şey değildir” diyor. Ancak Lozan’da o kadar ısrarlar oluyor ki en sonunda genel af, düşman ordularıyla işbirliği yapanları yani Ermeni çetecilerini de kapsıyor. Yani affeden biziz, affedilen vatana ihanet suçu işleyen Ermeni çeteciler. Kitabınızın ismi neden ‘Ermeni Talepleri’? -Ermeni iddialarının altına bakınca Ermeni taleplerini görüyoruz. Ermeni talepleri de aslında sadece Ermenistan’ın talepleri değil, küresel bir talep. Mesela 1987 yılında alınmış bir AB Parlamentosu kararı var kitapta. Bakıyoruz ve şunu açıkça görüyoruz: AB’nin bir kısım talepleri = Ermeni talepleri + Ege talepleri + Güneydoğu Anadolu talepleri + Kıbrıs talepleri + dini özgürlükler adı altında sair imtiyaz talepleri. Aslında Ermeni talepleri, küresel talepler içinde bir ayrıntı. Sonuç olarak hepimizin konu hakkında bilgilenmesi lâzım. BİTTİ |
Yazıları posta kutunda oku