Yusuf ÇOTUKSÖKEN
[yusufc@maltepe.edu.tr]
Üniversitelerde ders veren öğretim elemanlarının, aydınların ve yazarların ortak görüşü şu: “Üniversite öğrencilerinin Türkçe kullanımlarında ciddi sorunlar var.” Gerçekten de öyle. Ancak belli bir yüzde ile söylemem gerekiyorsa, üniversite öğrencilerinin sadece % 30 ya da 40’ında bu sorunlar oldukça ciddi boyutlarda.
Öğrencilerimizin yazılı ve sözlü anlatımlarında görülen kimi yanlışlar ile bilgi eksiklikleri nedeniyle 1980’den sonra üniversite ders izlencelerine Türk Dili dersleri (önce 4 yıldı, sonra iki yıla indirildi, şimdi bir yıl: 2 yarıyıl) konulmuştur. Ne yazık ki, bu ders, özellikle izlencede dilbilgisi öğretimine ağırlık verilmesi, kimi öğretim elemanları ile öğrencilerin dersi yeterince önemsememeleri, kimi üniversite yöneticilerinin dersi ciddiye almamaları, günün son saatle-rinde bu derse yer vermeleri, vb nedeniyle kendisinden beklenilen işlevi görememektedir.
Üniversite öğrencilerinin Türkçe kullanımındaki ciddi sorunların sorumluluğunu tümüyle öğrenciler ile ilk ve ortaöğretim kurumlarına (özellikle de Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlerine) yüklemek haksızlık olacaktır. Peki, üniversitelerin hiç mi sorumluluğu yok-tur? Bilindiği gibi, Türk Dili dersleri; üniversitelere, öğrencilerin sözlü ve yazılı anlatımdaki kimi sorunlarını çözmek, kimi gereksinmelerini karşılamak, yani kimi eksik ve yanlış bilgileri onarmak, becerilerini uygulamada göstermelerine olanak sağlamak amacıyla konulmuştur. Bu süreçte yaşanan sorunların kaynakları arasında; öğrencilerin yeterli okuma alışkanlıkları edinememeleri, Türkçe dil ve yazım bilgilerinden yoksun olmaları, çet Türkçesinin bunda olumsuz etkileri bulunması, sınıf karşısında hazırladığı bir projeyi sunabilecek medeni cesareti olmaması vb özellikle anılabilir. Bu sorunlar üniversitede de tam anlamıyla çözülemiyor…
Üniversitelerde okuyan öğrencilerin Türkçe kullanımlarındaki başarısızlıklarının sorumlu-luğu, kimi öğretim üyelerine göre, üniversitelerde işlendirilen Türkçe öğretim görevlilerinin-dir. Onlara göre, “Türkçe öğretim elemanları, öğrencilerine, bırakınız bir makale yazmayı, dilekçe yazmayı bile öğretememektedirler; öğrenciler, o denli pısırık ve sinik ki, derslerde bırakınız tartışma yapmayı, soru sormayı bile bilmemektedirler; okudukları bilgilendirici bir metni nasıl çözümleyeceklerini bilemiyorlar; artık konuştukları gibi yazmakta, yazdıkları gibi konuşmaktadırlar (daha doğrusu hiç konuşamamaktadırlar)…” Bunun faturasının sadece öğrencilere ve bu dersi veren öğretim elemanlarına çıkarılması çok yanlıştır. Acaba eğitim dili Türkçe olan üniversitelerdeki diğer öğretim elemanlarının (öğretim üyeleri ve görevlilerin) öğrencilerin Türkçe kullanımlarındaki ciddi sorunlar yaşamalarında hiç mi payı bulunmamak-tadır? Üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir sorun da bu…
Yakından tanıdığım kimi öğretim elemanlarının Türkçelerinin çok yetkin olduğunu söylemeliyim; edebiyat alanında benden daha iyi okuyanlar var aralarında; deneme, öykü, roman, şiir, oyun yazanların sayısı hiç de az değil; kimi bilimsel yazılarından bile deneme tadını devşirdiğim oluyor; bunlar konuşurlarken sanki ağızlarından bal akmaktadır, öğrenci-leri onları dinlerken kendilerinden geçmekte, sonraki dersi sanki iple çekmektedirler… Ama bir öbek öğretim elemanı da var ki, bunlar, kendi alanı dışında hiçbir kültür ve sanat dalıyla ilgilenmemekte (sözgelimi roman, şiir, öykü, deneme vb yazınsal türlerde ürün okumamakta, bunlara ayrılacak zamanı kayıp zaman olarak görmekte…), ders verme yöntem ve teknikle-rinden habersiz olduğu izlenimini vermekte, sözlü ders anlatımlarındaki tatsızlık/verimsizlik (ses tonu kötü, sözvarlığı dar, anlatımı kuru; sözcükleri yanlış söylüyor, ağız özellikleri ağır basıyor, konuşurken araya reklam alır gibi süre koyuyor, bir tümce içinde birkaç kez “ııı” sesi çıkarıyor, vd) yanında, yazı ve kitaplarında da istemediğiniz kadar bol Türkçe yanlışı göze çarpmaktadır. Bunlar arasından konuştuğum birkaçının yanıtı çok ilginçti: Biri diyordu ki, “Ben, bir edebiyatçı, dilci gibi Türkçe bilmiyorum, bilmem de gerekmiyor; Türkçeyi güzel, yetkin kullanmak gibi bir amacım da, kaygım da yok; ben bilim yapıyorum.” Ardından topu Türkçe öğretmenlerine atanlar da çıkıyor: “… yazı ve kitaplarımdaki Türkçe yanlışlarını da Türkçe öğretmenleri düzeltsin. İşleri ne ki …”
Bir başka önemli nokta da şu: Türkçe kültürünü ve kullanımını beceri olarak kazandırmaya çalışan Türkçe dersleri dışında, öğrencilerin sözlü ve yazılı anlatımlarında Türkçenin kurallı ve özenli kullanımının önemli olduğunu, ölçme ve değerlendirmenin bunun da göz önüne alınacağını söyleyen kaç öğretim elemanı vardır? Benim tanıdıklarımın önemli bir bölümü bunu bir kaygı konusu bile yapmamaktadırlar. (Bunlardan birinin şu değerlendirmesini sizlerle paylaşıyorum: “Benim dersim Türkçe değil, ben bilgiye ve yoruma bakarım.” Ben, “Peki, öğrencinin anlatımında ciddi sorunlar varsa bilgiyi ve yorumu doğruluğunu nasıl anlayabiliyorsunuz?” diye sorduğumda, klasik bir yanıt aldım: “Ben 20 yıllık profesörüm!”)
Ünlü dilcilerimizden Ömer Asım Aksoy’un şu sözü hepimiz için tartışmasız doğrulardan olmalıdır: “ Aydınlar, bilim adamları her şeyden önce dilini doğru ve özenli kullanmakla yükümlüdür.” Kanımca bu doğru ama eksik bir önermedir; bence, her aydın, bilim, kültür, sanat adamı; sadece Türkçeyi doğru ve özenli kullanmakla yetinmemeli, Türkçenin doğru ve özenli kullanılması konusunda da uyarıcı ve yol gösterici de olmalıdır.
Sözümü şöyle bağlamak istiyorum: Türkiye’de üniversitelerde genel olarak Türkçe eğitim yapılmaktadır (İngilizce eğitim yapan üniversitelerin durumunu bilenlerimiz biliyor…). Kendi Türkçesine güvenmeyen, derslerinde ve bilimsel/kültürel/sanatsal etkinliklerinde (yazı, kitap vd) Türkçeyi doğru (kurallı) ve özenli kullanma konusunda çaba harcamayan, öğrencilerinin çalışmalarındaki Türkçe kullanımını önemsemeyen, dahası “beni öğrencinin dil ve anlatımı değil, anlattıklarının içindeki bilgi ve yorum ilgilendirir,” diyen, bu nedenle de ölçme-değer-lendirmede dil kullanımını dikkate almayan öğretim elemanlarının, öğrencilerin Türkçe kullanımındaki sorunları dile getirip yakınmaları ve bu vesileyle Türkçe öğretim elemanlarını hedef almaları ne sağduyuyla ne de bilim etiğiyle bağdaşmaktadır…
Ünlü deneme yazarımız Nermi Uygur’un söylediği gibi “Neyi yazarsan yaz, neyi söylersen söyle dili yazar, dili söylersin.” Sadece bu söz bile, bize nelerin yapılması gerektiğini anlatmıyor mu?…
Cumhuriyet Bilim Teknoloji eki, 18 Aralık 2009, yıl:23, sayı:1187, sayfa:14.
=================================================================
Yusuf Çotuksöken Kimdir, hayatı, eserleri
Yusuf Çotuksöken (1947, Eskişehir) Yazar, dilci.
Yılmaz Oğuz imzasını da kullandı. Pendik Lisesi’ni (1965), İÜ Ed. Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1970). Darüşşafaka Lisesi’nde (1971-1977) ve Saint Joseph Lisesi’nde (1977-1981) edebiyat öğretmenliği yaptı. İÜ Yabancı Diller Okulu’nda Türkçe okutmanlığından emekli olduktan sonra Beykent Üniversitesinde çalıştı. Şimdi Maltepe Üniversitesi Türk Dili Öğretim Görevlisi olarak çalışıyor.
Çotuksöken, başlıca ansiklopedilerin hazırlanmasında görev aldı. Meydan Larousse, Türkiye 1923-1973, Türk Dili ve Edebiyatı, Gelişim Alfabetik Gençlik, Gelişim Hachette, Milliyet Büyük Larousse, AnaBritannica, Milliyet Thema Larousse vb. ansiklopedilere dil, edebiyat konularındaki yazılarıyla katıldı. Ziya Gökalp‘in kitaplarını günümüz Türkçesine aktararak yayma hazırladı. Türk Dili, Varlık, Milliyet Sanat, Gösteri, Çağdaş Eleştiri, Günümüzde Kitaplar, insancıl, Yaşasın Edebiyat vb. dergilerde deneme ve inceleme yazıları yayımladı. Nasrettin Hoca Fıkralarıyla 1996 Truva Kültür Sanat Derneği Halkbilim Ödülü’nü kazandı.
Yusuf Çotuksöken Eserleri
Türkçülüğün Esasları, Ziya Gökalp (günümüz Türkçesiyle, 1975),
Türkleşmek İslamlaşmak Çağdaşlaşmak ve Doğru Yol, Ziya Gökalp (günümüz Türkçesiyle, 1976),
Türk Töresi, Ziya Gökalp (günümüz Türkçesiyle, 1977),
Atasözlerimiz (1979),
Türkçe’ de Ekler-Kökler-Gövdeler (1980),
Atatürk Antolojisi (1980),
Deyimlerimiz (1988),
Türk Uygarlığı Tarihi, Ziya Gökalp (haz. 1991),
Dil ve Edebiyat Terimleri Sözlüğü (1992),
Denemenin Kıyılarında (1992),
Sergüzeşt, Samipaşazade Sezai (günümüz Türkçesiyle haz. 1996),
Konularına Göre Özlü Beyitler Sözlüğü (2000),
Türkçülüğün Esasları, Ziya Gökalp (günümüz Türkçesiyle haz. Mahir Ünlü ‘yle 2001),
Türkçe Üzerine I (deneme, eleştiri, 2002),
Uygulamalı Türk Dili I (2001-2002),
Uygulamalı Türk Dili II (2002-2003),
Anadolu ve Dünya Bilgesi Nasrettin Hoca ve Fıkraları (der. 2003),
Bir Tebessüm Edelim Canlara (Bektaşi fıkraları, inceleme, 2004).