İşte o yazı:
Obama’nın yardımcısı Oval Ofise girerek heyecanla “Sayın başkan – şu anda aldığımız bir habere göre Netanyahu tüm isteklerinize uyarak Kudüs’te yapılan inşaatları durduruyor” diye mutlu haberi verir.
“Bu Harikulade bir haber” diye haykırır Obama. “Hemen dostum Mahmut Abbas’ı bağlayın bana.”
Beyaz Saray’ın sihirli iletişim teknolojisiyle birkaç saniye sonra Mahmut Abbas telefondadır. Obama heyecanla ona son haberleri anlatır ve “şimdi hemen nihai barış görüşmelerine başlayabiliriz” der.
“O kadar acele etmeyin sayın başkan” der Abbas. “Harika bir iş yaptınız. Ama İsrail’e bunu kabul ettirdiyseniz şimdi onlara 67 sınırlarına dönmeyi, tüm mültecilerin İsrail’e dönmelerini ve bizden tüm isteklerinden vazgeçmelerini de kabul ettirebilirsiniz. Tabii ki bir de barış anlaşması imzalamamızın aramızdaki anlaşmazlığın bittiği anlamına gelmediği ve ileride tekrar bir çatışmaya başlayabileceğimizi kabul etmeleri lazım.”
“Fakat… Barış anlaşması için sadece Yeruşalayim’de inşaatın durdurulması yeterlidir demiştiniz”. “Doğrudur sayın Başkan. Bana yeter. Ancak şu güçlü El Fetih liderleri var ya, onların gözü Akdeniz’den Ürdün’e kadar uzanan bir Filistin devletinde. Sonra şu Hamas’ın ne kadar mantıksız olduğunu biliyorsunuz. Bundan az herhangi bir şeyi kabul edersem benim kellemi isterler. Hamas’tan laf açılmışken, lütfen benim kabul ettiğim herhangi bir şeyi onlar tarafından kabul edilmiş gibi görmeyin. Onlar savaşmaya devam edebilirler. Umarım bu bir sorun yaratmaz?”
Bir iki dakika konuştuktan sonra Abbas “Sayın Başkan şimdi gitmem lazım. Televizyonda en sevdiğim ‘Bir intihar bombacısıyla evlenmek istermisiniz?’ adlı program başlıyor” der.
Obama kızgınlıkla telefonu kapatır. Fakat hakaret edenin İsrail olmadığını hatırlayınca hemen sakinleşir. Ancak, moralini düzeltmek için bir şey yapmak ister ve İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a telefon eder.
Başkan Ahmedinejad’a olanları anlatır ve “İsrail, Yeruşalayim’de inşaatı durdurduğuna göre siz de herhalde nükleer silah yapımını durdurmayı düşünürsünüz” der.
Ahmedinejad önce yumuşakça “Tabii ki Sayın Başkan” der ve sonra sesini yükselterek “Salak herif. Sen bu kadar zayıfsan ve siyonist devlet yıkılmak üzereyse biz iki misli hızlı çalışacağız” diye haykırarak telefonu kapatır.
Obama tekrar sinirlenir ve kafası karışır. Fakat İran düşman olduğu için bu hakaret ona normal gelir ve kızgınlığı çok sürmez. Suriye başkanı Beşir Esad’a telefon ederek olanları anlatır ve Suriye’nin Irak’ta teröristlere para ve silah yardımı yapıp onları eğiterek Amerikan askerlerini öldürmelerine bir son vermesini ister.
Esad üç aşağı beş yukarı Ahmedinejad’ın söylediklerini ama daha medeni ve terbiyeli bir şekilde söyler. “Nihayet” diye düşünür Obama. “Verdiğim tavizler sayesinde Suriye ılımlı olmaya ve İran’dan kopmaya başladı. Ben bir de sevgili arkadaşım Ürdün kralı Abdullah’la konuşayım.”
Kral saygılı bir sesle “Bu harikulade bir haber Sayın Başkan” der. Tabii ki barış için daha bir iki şeye ihtiyacımız olacak. Arap liginden barış görüşmelerine destek vermelerini istesem Suriye veto etmeye çalışır, fakat harika bir iş becerdiniz. Emin olun ki İslam dünyası ve Araplar sizi seviyor ve takdir ediyor.”
Bu telefon konuşmasından sonra Obama “Becerdim. Ben cidden büyük bir devlet adamıyım” diye düşünür.
Telefonu kapatan Kral Abdullah hemen maliye bakanını arar. “Çok acele satabildiğin kadar dolar sat ve iran savaş tahvili almaya başla. Hemen