Geçmiş zamanların birisinde bizim komşu köylerden birisinde “Deli Fadik” namıyla bir kadın yaşamış. Aklından zoru olduğu için, daha doğrusu kafasındaki tahtalardan birkaçı eksik olduğu için haklı olarak kendisine “Deli Fadik” derlermiş! Deli Fadik’in en önemli karakteristik özelliği, her şeye “He” demesiymiş. Yani “Evet” demesiymiş. Onun lügatinde “Yo” diye bir kelime yokmuş. Yani hiçbir şeye “Hayır” diyemezmiş. Öyle ki; Deli Fadik’in bu tavrı, bizim oralarda darbı mesel haline gelmiş durumdadır. Her şeye “Evet” diyenler hakkında bizim oralarda derler ki;
“Deli Fadik gibi, ona he, buna he, bir kez seni öpebilir miyim diyene de he…”
Cümledeki “öpebilir miyim” sözünün, çok daha galiz cinsel bir istek şeklinde telaffuz edildiğini pek ala düşünebilirsiniz!
Kimse kusura bakmasın, bizim millet de biraz hikâyedeki Deli Fadik gibidir. Tıpkı onun gibi siyasiler tarafından sorulan her soruya her şeye “HE” der. Asla “YO” demeyi beceremez. Bunu nereden mi biliyorum? Şuradan biliyorum. Bildiğiniz gibi bu milletin çoğunluğu Merhum Adnan Menderes’i hep rahmetle anar. Oysa Adnan Menderes ve arkadaşlarını asan (astıran) bu milletin ta kendisidir! Çünkü 27 Mayıs 1960 İhtilali’ni yapanların hazırlatmış olduğu 1961 Anayasasına çekinmeden “HE” demiştir bu millet. E böyle olunca da Menderes ve arkadaşları çaresiz ipi boylamışlardır! Şimdi gündemde yeni bir anayasa değişikliği var. Neymiş efendim, “Bu 12 Eylül Anayasası değişmeliymiş!” İyi de kardeşim 12 Eylül Anayasası’nı da bu millet kabul etmedi mi? Hem de yüzde doksanların üzerindeki bir oy oranıyla!
AKP yönetimi, bizim milletin Deli Fadik’lik yanını iyi bildiği için anayasa değişikliğini referanduma götürmeyi planlıyor. Şimdiden söyleyelim; sonuç kesinlikle “HE”dir. Yani “EVET”. Çünkü bu millet “YO” demesini bilmiyor. “HE” demeyi, fazilet, büyüklük, âlicenaplık, cömertlik ve asalet göstergesi olarak algılar bu millet. O sebepledir ki; önce 12 Eylül darbesini yapanların hazırlatmış oldukları 1982 Anayasası’na “HE” diyerek Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş’i siyaset dışında bırakmış, arkasından hemen 5 yıl sonra 1987 yılında yine “HE” diyerek onlara tekrar siyaset yolunu açmıştır.
Siz bakmayın Merhum Özal’ın, Güneş Taner’in tişörtüne bastırdığı “NO” kelimesiyle bayraklaşan “HAYIR” kampanyasına rağmen milletin referandumda “EVET” demesine. Ve referandum sonucunun “EVET” çıkmasını, Türk Milleti’nin demokrasiyi içine sindirmesinin sonucu olarak yorumlayanların yapmış oldukları yorumlara. 1987 yılındaki referandum sonucunun “EVET” çıkmasının demokrasi ile uzaktan yakından alakası yoktur! Bana göre bu millet “HAYIR” demesini bilmediği için siyasi yasakların kalkmasına yönelik referandumda “EVET” oyu vermiştir. Eğer “EVET” oylarının sonucunda siyasi yasaklar devam edecek olsaydı, eminim ki; bu millet yine “EVET” derdi. Çünkü Deli Fadik tavrı budur; sonucunu düşünmeden her şeye “EVET” demek. Merhum Menderes’in, bu millet için “Eğer siz isterseniz bu ülkeye şeriatı da getirirsiniz” demesi hiç boşuna değildir…
Çapanoğlu Anayasası
Dilimizde “Çapanoğlu çıkarmak” diye bir deyim vardır. Oyunbozanlık etmek, sudan sebep bahanelerle kural dışı hareket etmek anlamına gelir bu deyim. Türk Dil Kurumu’nca hazırlanan sözlükte “Çapanoğlu” kelimesi hakkında şu bilgiler verilmektedir: Başa dert olacak durum. Altından çapanoğlu çıkmak: Bir işte başa dert olacak bir durumla, bir sorunla karşılaşmak. Çapanoğlunun abdest suyu gibi (içilecek şeyler için): Sulu, tatsız ve kötü görünüşte olan…
Halk arasında kullanılan “Hangi taşı kaldırsan altından Çapanoğlu çıkar” şeklindeki atasözü de yine aynı kategoride zikredilecek bilgilerdendir. Anlaşılacağı gibi, Çapanoğlu iyi şeyler çağrıştırmıyor kültürümüzde.
Peki, kimdir ya da nedir bu Çapanoğlu hikâyesi:
Çapanoğlu, aslında ünlü bir ailenin adıdır. Çapanoğlu Ailesi, eski adıyla Bozok olan bugünkü Yozgat şehrinin kurucusu da olan bir âyan ailesidir. Ailenin, Türkmen oymağından geldiği söylenmektedir. Ailenin kurucusu Koca Ömer Ağa’dır. Aile, Bozok şehrini kurup o yöreye egemen olduktan sonra 18. Yüzyılın başında bir ara Kayseri, Niğde, Amasya, Çorum ve Ankara’ya kadar egemen olmuştur. Ailenin, 18. Yüzyılın başlarından başlayarak İstanbul hükümeti ile sürekli bir çatışma içinde olduğu biliniyor. Aile, aynı çatışma ve sürtüşmeleri, Milli Mücadele’nin önderlerine karşı da sürdürmüştür. Güya padişah ve halife yanlısı olduklarını söyleyerek Kuvay-ı Milliye’ye karşı gelmişlerdir. Hem de Yunan kuvvetlerine karşı genel bir taarruza geçilmeye hazırlanıldığı sırada (1920 yılında) Yozgat ve çevresinde iki kez olmak üzere ayaklanmışlardır. Aynı zamanda Damat Ferit Paşa liderliğindeki Hürriyet ve İhtilaf Fırkası’nın Yozgat yöneticisi de olan Çapanoğlu Edip Bey ve kardeşi Celal, Milli Mücadele’ye karşı ayaklanmışlar, sonuçta Kuvayı Milliye tarafından, özellikle Çerkez Ethem kuvvetlerince bastırılıp tasfiye edilmişlerdir.
“Çapanoğlu” isminin, deyim ve atasözü olarak dilimize yerleşmiş olması boşuna değildir yani. Aile 1700’lerden başlayıp 1920’lere gelinceye kadar sürekli olarak oyunbozanlık etmiş, devlete başkaldırmış, Milli Mücadele’ye ve elbette Cumhuriyete karşı çıkmıştır. Buna rağmen Çapanoğlu adı, bugünkü Yozgat için yine de çok önemlidir. Öyle ki; bugün Yozgat’ta pek çok yerin ismi, bu arada şehrin en büyük camisinin adı da yine Çapanoğlu adıyla anılmaktadır.
Bugünlerde televizyon ekranlarında çok sık gördüğümüz iki şahsiyet var. Bunlardan birisi Cemil Çiçek, diğeri de Bekir Bozdağ. Her ikisinin ortak yanı, iktidar partisi olan AKP’nin hukukçu kurmayları arasında yer alıyor olmaları ve AKP’nin ileri gelenleri arasında bulunuyor olmalarıdır. Aynı zamanda Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü de olan Cemil Çiçek, AKP’nin ağır toplarındandır. Partinin ağabeylerindendir. Cemil Çiçek’in bir başka özelliği de “Her devrin adamı” olmasıdır. Fırıldak Kubi (Kubilay Uygun) kadar sık değiştirmese de değiştirmiş olduğu parti sayısı en az onunki kadar vardır. Siyasi arenada yeni yeni palazlanmaya başlayan Bekir Bozdağ ise AKP’nin Grup Başkan Vekili’dir.
Bu kilinin, ekranlardaki görüntüleri ise şöyledir; önde koltuğunun altına sıkıştırmış olduğu Anayasa Değişiklik Paketi Dosyası ile Cemil Çiçek, arkasında kırıtarak ve alaycı bir tavırla sırıtarak yürüyen (bu arada yürüyüşü ve gülüşü başta olmak üzere pek çok hareketi hiç hoşuma gitmeyen) Bekir Bozdağ. Yanlarında da Adalet Bakanı Sadullah Ergin. Kapı kapı dolaşıp Anayasa Değişiklik Paketini pazarlıyorlar! Pardon anlatıyorlar.
Cemil Çiçek ve Bekir Bozdağ’ın belki de dikkatlerden kaçan en önemli ortak yanlarından birisi de her ikisinin de Yozgat’lı olmalarıdır. Yani her iki şahsiyet de Çapanoğlu Koca Ömer Ağa’nın torunu olmasalar bile en azından manevi evlatları, ya da hemşerileri durumunda. Bu ikilinin yanına Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ü eklemek ne kadar doğrudur bilmiyorum ama en azından Zekeriya Öz’ün de Yozgat’lı olduğunu belirtmek gerekir.
Yani anlayacağınız; şu anda Cumhuriyet’e ve Atatürk Türkiyesine yeniden şekil vermeye çalışanların en önde gidenleri, öteden beri “Yiğidin harman olduğu yer” olarak bilinen Bozok yaylalarının soğuk sularını içerek büyüyenler. Yozgatlılar bu hemşerileriyle ne kadar gurur duyuyorlar emin değilim ama ben, özellikle Sayın Cemil Çiçek ile Bekir Bozdağ’ı her bir arada gördüğümde, nedense Çapanoğlu Edip Bey ve kardeşi Bozoklu Celal’i hatırlıyorum! Edip Bey ve kardeşi Celal, Milli Mücadele’ye karşı giriştikleri ayaklanmalarda başarı sağlayamamışlar ve Çerkez Ethem kuvvetlerince tasfiye edilmişlerdir. Sayın Cemil Çiçek ve Bekir Bozdağ Anayasa Değişiklik Paketi konusunda başarıya ulaşacaklar mı bilmiyorum! Gerçi bu milletteki “Deli Fadik Tavrı” devam ettiği sürece Çapanoğlu’nun torunlarının, giriştikleri mücadelede başarılı olmamaları için hiçbir sebep bulunmuyor. Meğere Sayın Deniz Baykal Çerkez Ethemlik yaparak erken davranıp referandumdan önce Anayasa Değişiklik Paketini Anayasa Mahkemesi’ne götüre. Mahkeme süreci referandumu engelliyor mu onu da herhalde Cemil Çiçek ve Bekir Bozdağ hesap etmiş olmalıdırlar.
Vermiş oldukları görüntülerle Türkiye’nin gündemine oturan bizim kahraman Yozgatlılar, umarım AKP yönetimi tarafından özellikle ileri mevzilere sürülmüş çağdaş azap askerleri olarak tarihe geçmek durumunda kalmazlar…
29 Mart 2010
Ömer Sağlam
Bir yanıt yazın